Değerli Paydaşlarımız,
1912 yılında İstanbul’un Küçükmustafapaşa semtinde Eczacı Abdi İbrahim Bey’in kurduğu küçük bir eczanede temelleri atılan Abdi İbrahim, o günden bu yana “iyileştirme” yolculuğuna kararlılık ve azimle devam ediyor.
İşimizin odağı insan sağlığı olduğu için bizlere çok büyük sorumluluk düşüyor. Bu bilinçle faaliyetlerimizi sürdürürken, kendimizi sadece bir ilaç üreticisi olarak görmüyoruz. Biz, tam 108 yıldır dokunduğumuz hayatları ve geleceği iyileştirmek için çalışıyoruz.
Abdi İbrahim grup şirketleri olarak, kimliği belirli ve belirlenebilir gerçek kişilerin kişisel verilerini, 6698 Sayılı Kişisel Verilerin Korunması Hakkında Kanun (“KVKK”) ve ilgili yasal mevzuata uygun şekilde işlemekteyiz. İş süreçlerimizde de ilgili mevzuata uygun davranmakta ve kişisel verilerin gizliliği ve korunmasına hassasiyet göstermekteyiz.
Kişisel verilerinizin, KVKK uyarınca, veri sorumlusu sıfatıyla Abdi İbrahim grup şirketleri tarafından hangi kapsamda işlenebileceği hakkında Aydınlatma Metnini inceleyebilirsiniz.
Hedeflerimize koşarken tüm kurum stratejilerini uzun vadeli olarak yapılandırıyor ve çalışanlarımızın birey olarak bu hedefe nasıl katkı vereceğini belirliyoruz. Yetenek Yönetimi sürecinde de çalışanlarımızın yıl boyunca gösterdiği katkı ve başarı, hedeflerle yönetim sistemiyle değerlendiriliyor ve performans göstergesine dönüşüyor.
Hayatı iyileştirmek ve sihirli dönüşümler yaratmak, yeni şeyler denemeyi, cesaret, tutku ve sorumlulukla her gün öğrenmeyi gerektirir.
Dokunduğu hayatları iyileştiren, ilaç sektörünün lideri Abdi İbrahim, iş hayatına başlangıç yaparken ihtiyacın olan İksir’i şimdi senin için sunuyor.
Eğer sen de bu sihirli dönüşümde yer almak istiyorsan hemen Abdi İbrahim İksir Genç Yetenek Geliştirme Programına katıl, bu deneyimin parçası ol. Hayatı iyileştirmeye kariyerinden başla!
Dokunduğu hayatları ve geleceği iyileştirme yolunda çalışmalarını sürdüren Abdi İbrahim’in “Hayatı İyileştirenler Takımı”, çeşitli gönüllülük projelerine imza atmaktadır. Abdi İbrahimliler; destekleme, yardım, farkındalık yaratma gibi amaçlar etrafında çevrelenen projeler ile, hem iş dışında bir arada olabilmekte hem de önemli kampanyalara birlikte imza atmanın hazzını yaşamaktadır.
Türk ilaç sektörünün lider şirketi Abdi İbrahim, hayatları iyileştirme misyonu ile faaliyetlerini sürdürürken, daha yaşanabilir bir dünyaya katkı sağlamak için sürdürülebilirlik çalışmalarını önceliklendiriyor...
Abdi İbrahim'in basın yansımalarına göz atın.
Öneri ve görüşleriniz için bize buradan ulaşabilirsiniz.
Telefon :+90 (212) 366 84 00 Faks :+90 (212) 286 61 28
E-mail : info.isgelistirme@abdiibrahim.com.tr
Bizim kalıcı hedefimiz, sizinle beraber ortak uygulama ve esaslara dayalı uzun vadeli bir ilişki kurmak, böylelikle de günümüz ekonomisi ve küreselleşmenin beraberinde getirdiği zorluklarla beraber baş ederek belirli prensipler çerçevesinde yenilikçi ve kaliteli malzeme ile hizmet çözümleri bulmaktır. Söz konusu kurallara uyumunuzu her yıl değerlendiriyor ve gelişmeye açık noktaları veya eksiklikleri sizinle paylaşıyoruz. Tedarikçimiz olmak için tıklayınız.
Oluşan Yan Etki Durumlarını Bildir
Abdi İbrahim Otsuka medikal direktörlüğü uyarıyor;
Uzun süreli bacak ağrısı vitrin hastalığının habercisi olabilir
Abdi İbrahim Otsuka Medikal Direktörlüğü genelde bacak atardamarlarında tıkanmaya bağlı olarak oluşan, yolda yürürken, hatta zaman içinde dinlenme halinde bile bacaklarda ağrıyla kendini gösteren periferik atardamar hastalığı hakkında uyarılarda bulunuyor.
YOLDA yürürken bacağınızda ağrı hissediyor, spor yaparken ayaklarınızda ya da baldırlarınızda ağrı mı yaşıyorsunuz? Yürüyüş esnasında, bu ağrı nedeniyle durma ihtiyacı hissediyor musunuz? Bu hastalığı yaşayan insanların sık sık durma ihtiyacı hissetmesi ve genellikle vitrin önlerinde mola vererek ağrının geçmesini beklemesi nedeniyle halk arasında vitrin hastalığı olarak bilinen periferik damar hastalığı bu belirtiler ile seyredebiliyor. Abdi İbrahim Otsuka Medikal Direktörlüğü, bacaklardaki atardamarları etkileyen periferik damar hastalığının tedavi edilmediğinde hayatı tehdit edecek kadar ciddi sorunlar yaratabileceğine dikkat çekiyor.
Türkiye’de 29 merkezde yürütülen CAREFUL çalışmasının sonuçlarına göre; 70 yaş üzerinde hastalığın görülme sıklığı yüzde 30’lara ulaşıyor. Periferik damar hastalığının yaşın ilerlemesiyle birlikte artış gösterdiğine vurgu yapan Abdi İbrahim Otsuka Medikal Direktörlüğü, hastalığın sigara-alkol tüketimi, şeker hastalığı ve yağlı beslenme gibi durumlarda ortaya çıkabileceğini belirtiyor.
Abdi İbrahim Otsuka Medikal Direktörlüğü, kısa mesafeli yürüyüşlerde bacaklarında ağrı hisseden, dinlenme sırasında dahi ağrı yaşayan, bacak ve ayaklarında soğukluk, solukluk gibi belirtileri olan kişilerin mutlaka bir kalp ve damar hastalıkları uzmanına görünmesini tavsiye ediyor.
Daha fazla bilgi için www.aio.com.tr web sitesini ziyaret edebilirsiniz.
Bilgi için:
Hill + Knowlton Strategies – 0212 270 52 32
Bülent Değerli: Medya Direktörü-0545 233 24 28/ bulent.degerli@hkstrategies.com
Mustafa Salih: Medya Direktörü-0 536 863 19 04/ mustafa.salih@hkstrategies.com
Toplumda ve dilde uygulanan damgalama ve ayrımcılığa son vermeyi amaçlayan ‘Öyle Söyleme!’ hareketi, gençlerle daha da güçlenecek…
Abdi İbrahim Otsuka, ‘Öyle Söyleme’ elçileri yetiştirecek
Abdi İbrahim Otsuka, geçen yıl başlattığı ruhsal hastalıklar yaşayan bireylere yönelik dilde damgalamayı önlemeyi amaçlayan “Öyle Söyleme” hareketinin kapsamını genişletiyor ve dilde damgalamaya karşı harekete geçecek gençler arıyor. Abdi İbrahim Otsuka, lise ve üniversitelerden 50 öğrenciyi, Öyle Söyleme Elçisi olarak yetiştirecek. “Öyle Söyleme!” hareketinin elçisi olmak isteyen gençler, 20 Şubat 2021 tarihine kadar http://gormezdengelmeyelim.com/ adresine başvuruda bulunabilecek.
DAHA fazla hayatı iyileştirme vizyonuyla 2012’den bu yana Türkiye’de faaliyetlerini sürdüren Abdi İbrahim Otsuka, ruhsal hastalıklar yaşayan bireyler ve yakınlarının en büyük sorunlardan biri olan damgalanmaya karşı, dilde değişimi sağlamayı amaçlayan “Öyle Söyleme” hareketinin kapsamını genişletiyor.
Abdi İbrahim Otsuka, toplumun tüm kesimlerini, günlük dilde kullanılan ve damgalama içeren hatalı söylemler konusunda farkındalığa davet edecek, "dilde değişim" çağrısı yapacak gençler arıyor. Science of Impact, iş birliğinde gerçekleştirilen proje kapsamında verilecek eğitimlerle, gençleri ruhsal hastalık yaşayan bireylere karşı gösterilen olumsuz davranış ve dilin yıkıcı etkilerine dair bilinçlendirmek amaçlanıyor.
Şirket ‘gençler sıra sizde’ diyerek, lise ve üniversite öğrencileri arasından seçilecek 50 gönüllü elçi yetiştirecek. Farkını ortaya koyarak değişimin öncüsü ve “Öyle Söyleme!” elçisi olmak isteyen öğrenciler http://gormezdengelmeyelim.com/ internet adresinde yer alan formu doldurarak 20 Şubat tarihine kadar başvuruda bulunabilecek.
Gençler 1,5 ay sürecek olan eğitim programında uzman psikologlardan online platform üzerinden eğitim alacak; paylaşım çemberi ve yaratıcılık atölyesi gibi etkinliklere katılacak. Katılımcıların, ruhsal hastalıklar yaşayan bireyleri ötekileştiren ve toplum dışına iten dil ve davranış alışkanlıklarının değiştirilmesi için aksiyon almaları sağlanacak. Gençlerin özel tasarlanmış eğitimler sonrasında, projeyi en az 5 arkadaşına anlatmaları gerekecek. Eğitim süresince gençlerden yetkinlik ve yaratıcılıkları doğrultusunda konuyla ilgili kısa film, blog gibi içerikler üretmesi de istenecek.
Önemli bir toplumsal meselenin çözümü ile ilgili eğitime katılacak olan gençler, ruh ve sinir hastalıkları, empati ve iletişim gibi konular hakkında bilgi sahibi olacaklar. Ruhsal hastalıklar ile yaşayan bireylerin damgalanması sorunu ile ilgili çözümün bir parçası olacak öğrenciler, inisiyatif alacakları etkinlik ve üretimlerle kendilerini etkili kanallarda ifade etme fırsatı bulacak. Eğitim sonrasında gönüllü olarak projede yer alacak gençlere Abdi İbrahim Otsuka tarafından “Öyle Söyleme Elçisi” sertifikası” verilecek.
Amaç olumsuz davranış ve dilin yıkıcı etkilerini önlemek
“Öyle Söyleme!” hareketine gönüllü elçi yetiştirme projesi hakkında bilgi veren Abdi İbrahim Otsuka Şirket Yöneticisi Elif Elkin, şunları söyledi: “Günümüzde, özellikle de sağlık alanında, şirketlerin en büyük yükümlülüklerinden biri tüm paydaşların hayatına dokunan bir yapıda olmaları. Biz bunu anlamlı bir amaç uğruna çalışma ve sosyal fayda yaratma misyonumuzla birlikte değerlendiriyoruz. Bu nedenle de, psikiyatrik hastalıkların tedavisinde önemli engellerden biri olan sosyal bilinç için çalışıyoruz. Bu durumu düzeltmek için herkese görev düşüyor. Değişimin dilde başladığından yola çıkarak Öyle Söyleme! hareketimizle öncelikle kendi düşünce ve sözlerimizde başlayacak bir davranış değişikliğine çağrı yapıyoruz. Arkadaşlarımızı, ailelerimizi ve iş çevremizdeki herkesi, günlük dilde ruhsal hastalıklara atıfta bulunan damgalayıcı söylemlerden uzak durmaya, bu tip söylemlerin farkında olmaya davet ediyoruz. Özellikle hasta ve hasta yakınlarının yaşadıkları zorluklar konusunda empati yaparak ve günlük dildeki hatalı kalıplara karşı daha dikkatli olarak hareketimize katılmalarını rica ediyoruz. Gençler, toplumsal konularda çok duyarlı ve etkili. Biz de dildeki ayrımcılığı ortadan kaldırmak için onların enerjisine güveniyoruz. Bu projelerle ruhsal hastalığı bulunan bireylere yönelik ayrımcılığı ortadan kaldırmayı hedefliyor, hasta yakınları da dahil olmak üzere dokunduğumuz hayatları iyileştiriyoruz.”
Öyle Söyleme! hareketi
Abdi İbrahim Otsuka’nın 2019 yılında yaptırdığı “Türkiye Şizofreni Algısı, Bilgi Düzeyi ve Şizofreniye Bağlı Damgalama ve Ayrımcılık” araştırmasına göre; şizofreni toplumda bilinirliği yüksek bir hastalık olmasına rağmen, halk arasında negatif bir algıya sahip.
Araştırmaya göre toplumda ilk akla gelen ruhsal hastalıklar arasında depresyon birinci sırada yer alıyor. Toplumun şizofreni hakkında bilgi aldığı kaynaklar arasında hekimler ve sağlık profesyonellerinin oranı sadece yüzde 12 ile sınırlı. Akrabalar, arkadaşlar, aile, televizyon reklamları ve internet yüksek oranda bilgi kaynağı olarak gösteriliyor.
Toplumun dörtte biri şizofreni hastalarının hiçbir zaman iyileşmeyeceğini ve çalışamayacağını, beşte biri ise hastane dışı ortamda yaşayamayacaklarını düşünüyor. Diğer bir çarpıcı sonuç ise toplumun beşte birinin şizofreni hastalığına cinler veya büyünün neden olduğunu düşünmesi. Toplumun yarısı bu konuda bir bilgisi olmadığını ifade ederken, sadece üçte biri şizofreniye cinler veya büyünün neden olmadığını net olarak söyleyebiliyor. Bu sonuç çağdaş tıp ve bilimsel anlayış ile toplumu oluşturan bireyler arasındaki uçurumu gözler önüne seriyor.
Toplumdaki tutum ve davranışlar, şizofreni hastalığının tedavisinde büyük rol oynuyor ancak araştırmaya katılanların %50’den fazlası “Şizofreni hastası olan bir kişinin doktorluk, öğretmenlik yapmasını istemem”, ve “Şizofreni hastası bir kapı komşum olsa, bundan rahatsız olurum” cümlelerini onayladığı görülüyor. Yani toplumu oluşturan bireyler, şizofreni hastalarına yakın olmak istemiyor. Durum böyle olunca şizofreni hastasının yalnızlığı, toplumun duyarsızlığı ya da kayıtsızlığı ile daha da derinleşiyor.
Abdi İbrahim Otsuka, 2014’te şizofreni konusunda farkındalık yaratmak amacıyla "Görmezden Gelmeyelim’’ projesini başlattı. Proje kapsamında Türkiye’nin dört bir yanında şizofreni hastalığı konusunda toplumsal bilinç oluşturmayı hedefleyen "Görmezden Gelmeyelim - Tarih Öncesinden Günümüze Şizofreni Serüveni" düzenlendi. Sergi 6 yılda 5 milyon kişi tarafından ziyaret edildi.
Abdi İbrahim Otsuka, Görmezden Gelmeyelim projesini bir sonraki aşamaya taşımak ve damgalama alanında akademik bilgi birikimine destek olmak amacıyla 2019 yılında "Türkiye Şizofreni Algısı, Bilgi Düzeyi ve Şizofreniye Bağlı Damgalama ve Ayrımcılık” araştırmasını gerçekleştirdi.
Araştırma dünyanın önde gelen derneklerinden biri olan ESOMAR tarafından ‘Fark Yaratma’ (Making-a-Difference -Good Health and Well-being) kategorisinde birincilik ödülüne layık görüldü.
Bundan sonraki adım ise dildeki ayrımcılığı ortadan kaldırmak amacıyla 2020 yılında hayata geçirilen “Öyle Söyleme!” hareketi oldu. Görmezden Gelmeyelim çatısı altında başlatılan bu harekete Şizofreni Dernekleri Federasyonu, Bipolar Yaşam Derneği, Türkiye Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Derneği, Türk Nöropsikiyatri Derneği de destek verdi. Bütün platformlarda dikkat çeken “Öyle Söyleme!”, toplumun her kesiminden büyük ilgi gördü.
“Öyle Söyleme!” hareketi, öncelikle herkesi kendi düşünce ve sözlerinde bir davranış değişikliği başlatmaya çağrı yapıyor. Günlük dilde ruhsal hastalıklara olumsuz anlam yükleyen damgalayıcı söylemlerden uzak durmaya, bu tip söylemlerin farkında olmaya davet ediyor. Abdi İbrahim Otsuka, gençlerde damgalama farkındalığı yaratma çalışmalarında bugüne kadar pek çok üniversiteden 2.400’ün üzerinde öğrenci ile sanal ortamlarda bir araya geldi.
Türk ilaç sektörünün lideri Abdi İbrahim’in Kamu İlişkileri ve Kurumsal İletişim Direktörü Dr. Oğuzcan Bülbül, G20’nin iş kolu olan B20 bünyesinde oluşturulan “Healthcare & Life Sciences” Komitesi’nde görev almak üzere davet edildi. Komite, pandemi ile mücadele sürecinde toplumlara ve hükümetlere yönelik olarak, etkin ve uygulanabilir politikalar içeren bir yol haritası sunmayı hedefliyor.
TÜRK ilaç sektörünün lideri Abdi İbrahim, uluslararası platformlarda da görev üstleniyor. 2021’de İtalya'nın dönem başkanlığını yürüttüğü G20'nin iş dünyası kolu olan B20 bünyesinde oluşturulan Healthcare & Life Sciences (Sağlık ve Yaşam Bilimleri) Komitesi’nde, Abdi İbrahim’i, şirketin Kamu İlişkileri ve Kurumsal İletişim Direktörü Dr. Oğuzcan Bülbül temsil edecek.
Yedi görev ekibi ve bir konseyden oluşan B20’de, yaklaşık 1000 üst düzey yetkili ve yönetici görev yapıyor. Healthcare & Life Sciences Komitesi, COVID-19 salgının tüm dünyayı etkisi altına aldığı bu dönemde çok kritik bir rol üstleniyor. Komite, sadece insan sağlığını değil dünya ekonomisini de derinden etkileyen ve global sağlık yapılanmasında bir paradigma değişimine yol açan pandemi sürecinde, hükümetlere ve toplumlara, etkin ve uygulanabilir öneriler içeren bir yol haritası sunmayı hedefliyor.
Mutluluk ve gurur kaynağı
Pandeminin, online sağlık hizmetleri, sağlık ekiplerinin yetkinlik gelişimi ve hızlı mevzuat değişiklikleri gibi unsurları öne çıkardığını vurgulayan Dr. Oğuzcan Bülbül, “Gerek salgınla mücadele gerekse sonrasındaki normalleşme süreci için, uluslararası iş birliği kaçınılmaz bir ihtiyaç. Dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 70’ini temsil eden G20 bünyesinde oluşturulan böylesi kritik bir komitede görev alarak, Abdi İbrahim markasını temsil etmekten ötürü büyük mutluluk ve gurur duyuyorum” dedi.
Bülent Değerli: Medya Direktörü-0545 233 24 28 / bulent.degerli@hkstrategies.com
Mustafa Salih: Medya Direktörü-0 536 863 19 04 / mustafa.salih@hkstrategies.com
Türk ilaç sektörünün lideri Abdi İbrahim bünyesindeki Path for Marketing Talent programı, Abdi İbrahim Online Kariyer Günü’nde tanıtıldı. Online etkinlikte konuşan Abdi İbrahim İK Genel Müdür Yardımcısı Hakan Onel, Abdi İbrahim gibi sektörde istihdam lideri olan bir organizasyonda kariyere ilk adımı atmanın önemine değindi. Abdi İbrahim Otsuka Şirket Yöneticisi Elif Elkin ise “Pazarlama mesleğini sektör liderinde öğrenmek çok özel bir deneyim. Tutkulu ve öğrenmeye açık gençleri aramızda görmek istiyoruz” dedi. Pazarlama Müdürü Yasemin Şirinoğlu ve Asistan Ürün Müdürü Adayı Tevfik Emre Dinçkol da deneyimlerini paylaşırken, Abdi İbrahim bünyesinde çalışmanın kendilerine neler kattığını aktardı.
Türkiye’nin iyileştiren gücü Abdi İbrahim, kariyerine sağlam bir başlangıç yapmak isteyen yeni mezunları ve son sınıf öğrencilerini Path for Marketing Talent programına davet ediyor. Path for Marketing Talent Programı hakkında daha fazla bilgi almak ve Abdi İbrahim'i yakından tanımak isteyenlerin katıldığı Abdi İbrahim Online Kariyer günü, 13 Ocak Çarşamba günü Talentopio.com adresinden online olarak gerçekleştirildi.
Farklı üniversitelerden 500’den fazla öğrencinin izlediği etkinliğe Abdi İbrahim İnsan Kaynakları Genel Müdür Yardımcısı Hakan Onel, Abdi İbrahim Otsuka Şirket Yöneticisi Elif Elkin, Pazarlama Müdürü Yasemin Şirinoğlu ve Asistan Ürün Müdürü Adayı Tevfik Emre Dinçkol katıldı.
Sektörün istihdam lideri
İK Genel Müdür Yardımcısı Hakan Onel, Abdi İbrahim’in 5 bine yakın çalışanıyla sektörün istihdam lideri olduğunu ve 2002’den beri de pazar lideri konumunda bulunduğunu hatırlattı. Onel yüzde 100 yerli ve milli bir marka olarak Abdi İbrahim’in aynı zamanda 13 ülkede yapılanması bulunduğu ve 60’tan fazla ülkeye ihracat yaptığı bilgisini paylaşarak şöyle konuştu: “İlaç sektörü stratejik bir sektör. Abdi İbrahim’de çalışmak, tüm dünyada örnek gösterilen, çok güçlü bir ürün portföyüne sahip, dünya çapında 30'dan fazla lisansörle güçlü iş birlikleri yürüten, sosyal sorumluluk projelerine büyük önem veren bir organizasyonun parçası olmak demektir. 2025 stratejimiz, iş hacmimizin 2 katına çıkmasını öngörüyor. Bu da önemli iş fırsatlarını beraberinde getiriyor. Çalışanlarımızın yaklaşık yüzde 35’i kadın. İstanbul Maslak’taki merkezimizde ise bu oran yüzde 50’nin üzerinde. Bu sektörde kariyer yapmak isteyen arkadaşlarımızı aramızda görmek ve onları yetiştirip Abdi İbrahim’in gelecek hedeflerine birlikte yürümek istiyoruz.”
Tutkulu ve motive arkadaşlar arıyoruz
Abdi İbrahim Otsuka Şirket Yöneticisi Elif Elkin de ilaç sektöründe pazarlamanın kapsamına ve önemine değinerek şunları söyledi: “Pazarlama bu sektörün omurgasını oluşturuyor ve bu mesleği sektör lideri bir şirkette öğrenmek çok kıymetli. Bu alanda başarılı bir kariyerin yolu, meraklı ve istekli olmaktan geçiyor. Tutkulu ve öğrenmeye açık arkadaşlar arıyoruz. Ürün müdürlüğü, yetkiniz olmadan etkiniz olmasını gerektiriyor. Bu nedenle stratejik düşünmek ve hareket etmek çok önemli. Abdi İbrahim toplumun iyiliği için elinden geleni ortaya koyan bir organizasyon. Topluma fayda sağlama perspektifi ile hareket ediyoruz. Böylesi bir organizasyonun parçası olmak, parlak bir kariyer için çok önemli bir adım olacaktır.”
Hem kariyer hem de kişisel gelişim
Pazarlama Müdürü Yasemin Şirinoğlu da Abdi İbrahim çatısı altında 10 yılı geride bıraktığını belirterek, “Burada olmak büyük ayrıcalık. Bu sektör ve pazarlama, kitleleri etkileme ve hayatlara dokunma fırsatı sunuyor. PMT hem yeni bir sektör hem de yeni bir pozisyon anlamına geliyor. Bu da adaptasyon yeteneğini geliştiriyor” dedi.
Abdi İbrahim’de Asistan Ürün Müdürü olarak çalışan Emre Dinçkol ise bir yıl önce bu programın dinleyicisiyken şimdi konuşmacı olmanın mutluluk verici olduğunu belirterek şöyle konuştu: “PMT programı saha ve merkez olmak üzere iki aşamadan oluşuyor. Abdi İbrahim bünyesinde çok fazla kariyer seçeneği sunuluyor. Pazarlama bildiğimi sanırdım ama burada çalışmaya başlayınca yanıldığımı gördüm. Sadece parlak bir kariyer değil kişisel gelişim açısından da bu ailenin bir parçası olmak çok anlamlı.”
Path for Marketing Talent programına ilişkin iş ilanları 18 Ocak tarihine kadar kariyer.net ve Linkedin platformlarında yayında kalacak. İlan kapatıldıktan sonra belirlenen isimlere ulaşılarak sürecin ikinci aşamasına geçilecek.
ABDİ İBRAHİM'DEN 200 KİŞİYE İSTİHDAM İMKANI
Türk ilaç sektörünün lideri Abdi İbrahim, Türkiye ekonomisine çok yönlü katkısını yeni bir istihdam paketi ile sürdürüyor. Abdi İbrahim, sahadaki en büyük gücü olan tıbbi tanıtım temsilcisi ekibine ve pazarlama kadrosuna 200 kişiyi daha katıyor. Abdi İbrahim İnsan Kaynakları Genel Müdür Yardımcısı Hakan Onel, ‘‘Performansımızı ve büyüme planlarımızı devam ettirmek ve şirketimize yeni “İyileştiren Yüzler” kazandırmak üzere yaklaşık 200 kişinin istihdamını gerçekleştireceğiz. Gençlere yönelik yatırımın Türkiye’nin geleceğine yatırım olduğuna inanıyoruz. Üretim ve istihdamı, içinde bulunduğumuz pandemi koşullarında sektöre ve ülkemize karşı bir sorumluluk olarak görüyoruz’’ dedi.
Türk ilaç sektöründe 109 yıldır faaliyet gösteren ve 19 yıldır kesintisiz pazar lideri olan Abdi İbrahim, saha ve pazarlama kadroları için yeni mezun işe alım sürecini başlattı. 2025 vizyonu ve stratejisi çerçevesinde performans ve büyüme planlarını istikrarla sürdürme hedefiyle hareket eden şirket, bu çerçevede, kariyerine iyi bir başlangıç yapmak isteyen yeni mezun adayların önceliklendirildiği Tıbbi Tanıtım Temsilcisi ve Path for Marketing Talent (PMT) işe alım programları kapsamında yaklaşık 200 kişinin istihdamını gerçekleştirecek.
Pandemi sürecinde 200 kişiye iş imkânı
Pandemi etkisiyle istihdam olanaklarının daraldığı bir dönemde yaklaşık 200 kişiye yeni iş imkânı yarattıklarının altını çizen Abdi İbrahim İnsan Kaynakları Genel Müdür Yardımcısı Hakan Onel, “Abdi İbrahim’i tarif eden cesaret, tutku ve sorumluluk her türlü konjonktürde yolumuzu aydınlatan vazgeçilmez değerlerimizdir. Yatırım, üretim ve istihdamı sadece işimizi büyütecek öncelikler olarak değil ülkemize ve sektöre karşı bir sorumluluk olarak görüyoruz. Yeni işe alım programımız da bu yaklaşımımızın yeni ve güçlü bir yansıması. İstihdam olanakları yaratmaya ve Türkiye’nin ilaçta bölgesel bir güç olma iddiasını destekleyen yatırımlara bundan sonra da devam edeceğiz” diye konuştu.
“Hayatı iyileştirmeye devam ediyoruz”
Hakan Onel, genç istihdamının Türkiye’nin öncelikli meselelerinden biri olduğunu hatırlatarak şunları söyledi: “İnsan kaynakları politikamızda gençler çok önemli bir yer tutuyor. Gençlere yönelik yatırımın Türkiye’nin geleceğine yatırım olduğuna inanıyoruz ve yeni işe alım paketimiz ile iş hayatının başındaki gençlerimize parlak bir kariyerin kapılarını aralıyoruz. Abdi İbrahim çalışanlarının yüzde 73’ü Y kuşağı mensubu. Onların genç ve dinamik yapısı sayesinde köklü ama bir o kadar da yüzü geleceğe dönük bir şirket olarak liderliğimizi sürdürüyoruz. Aramıza yeni katılacak arkadaşların da enerjileri ve performanslarıyla, şirketimizin kurumsal yapısına hızla adapte olup Abdi İbrahim vizyonuna büyük katkı sağlayacaklarına inancımız tamdır. Abdi İbrahim’in 19 yıldır süren pazar liderliğinde Türkiye’nin her köşesinde hayatı iyileştirmek için çalışan, 2 bini aşkın saha ekibimizin büyük payı var. Yaklaşık 200 arkadaşımızı daha ‘İyileştiren Yüzler’ işe alım süreci sonucunda Abdi İbrahim ailesine katacak olmanın heyecanı içindeyiz. Abdi İbrahim olarak pandemi sürecinde de ülkemizin yanında yer alarak hayatı iyileştirmeye devam ediyoruz.”
Abdi İbrahim’in sosyal medya hesaplarından ve http://iyilestirenyuzler.com/ adresinden de duyurulan işe alım sürecinde başvurular www.kariyer.net adresi üzerinden gerçekleştiriliyor. İş ilanları ocak ayının ortasına kadar başvuruya açık olacak.
Türk ilaç sektörünün lideri Abdi İbrahim, COVID-19 aşılarını en üst standartlarda üretebilme kapasitesine sahip olduğunu gösteren üretim izin belgesini aldı. Abdi İbrahim Yönetim Kurulu Başkanı Nezih Barut, ‘‘Sağlık Bakanlığı’nın yaptığı denetimler sonucu vermiş olduğu bu izin, dünya standartlarında aşı üretimi yapabileceğimizin kanıtıdır” dedi.
TÜRK ilaç sektöründe 109 yıldır faaliyet gösteren ve 19 yıldır kesintisiz pazar lideri olan Abdi İbrahim, dünyayı ve Türkiye’yi derinden etkileyen COVID-19 salgınına karşı geliştirilen aşıları en üst standartlarda üretebilme kapasitesine sahip olduğunu gösteren aşı üretim ve dolum yapma izin belgesini aldı.
Abdi İbrahim Yönetim Kurulu Başkanı Nezih Barut, Sağlık Bakanlığı’nın yaptığı incelemeler ve denetimler sonucunda, Abdi İbrahim’e mRNA bazlı aşılar ile inaktif aşıları üretim ve dolum yapma onayını verdiğini belirterek, ‘‘Sağlık Bakanlığı’ndan aralık ayında mRNA bazlı veya inaktif aşılar için beşerî aşı üretim ve dolum yapma izin belgesini aldık. Aşı üretim ve dolumu için hem altyapınızın hem de kalite sistemlerinizin yüksek düzeyde olması gerekiyor. Bakanlığın yapmış olduğu denetimler sonucu verilen bu izinle, AbdiBio tesisimiz ve aşı üretim konusunda yeterliliğimiz bir kez daha tescillenmiş oldu” dedi.
Pandemi ile mücadelede çözümün parçası olabilmek adına, Ar-Ge ve üretim güçlerini, medikal yetkinliklerini, tüm uzmanlık ve tecrübelerini Türk tıbbının ve hastaların hizmetine sunduklarını belirten Nezih Barut, aşı üretimi konusundaki çalışmaları hakkında şunları söyledi: “Sektör lideri bir şirket olarak toplumumuzun bu zor dönemdeki ihtiyaçlarını dikkate aldık ve bizden beklenen katkıyı en üst seviyede sunmak için çalıştık. Dünyada devam eden aşı çalışmalarını yakından takip ederek, salgını önleyecek aşı alternatiflerinin Türkiye’nin yerli ve milli ilaç şirketi olan Abdi İbrahim tesislerinde üretilmesi konusunda Sağlık Bakanlığı’na izin için başvuruda bulunduk. Yapılan incelemeler sonucu, Sağlık Bakanlığı’ndan, BioNTech ve Moderna tarafından üretilen mRNA bazlı biyoteknolojik aşılar yanında, Rus ve Çinli şirketlerce üretilen inaktif aşıların AbdiBio’da üretim ve dolumu için izin belgesini aldık. Alınan izin belgesiyle hem altyapımızın hem de kalite sistemlerimizin yüksek düzeyde olduğu kanıtlandı.”
Abdi İbrahim’in aşı üretimi ve dolumu konusunda gereken teknolojiye ve altyapıya sahip olduğunu vurgulayan Barut, “İlaç sektörünün geleceği olarak gördüğümüz ve stratejik olarak çok önem verdiğimiz biyoteknolojiye kayda değer yatırımlar yaptık. 2018 yılında tamamladığımız biyoteknolojik ilaç üretim tesisimiz AbdiBio atmış olduğunuz en önemli adımdır. Aşı üretimi de dahil olmak üzere biyoteknoloji alanına yaptığımız tüm yatırımlarımızın amacı; ülkemizi biyoteknolojik ilaçların üretiminde bir üretim üssü haline getirmek ve bu stratejik alanda Türkiye’yi söz sahibi olan ülkelerden birisi yapmaktır. Abdi İbrahim olarak şu anda 20 milyon aşıyı üretebilecek kapasiteyiz. COVID-19 aşısının daha fazla miktarda üretimi için ek yatırım yapılması gerekirse, bunu da kısa süre içinde yapmaya hazırız ” dedi.
Türk ilaç sanayisinin önde gelen firmalarından Abdi İbrahim, iletişim danışmanlığı çalışmaları için dünyanın lider iletişim şirketi WPP bünyesinde bulunan Hill + Knowlton Strategies’in Türkiye ofisini seçti.
KURULDUĞU 1912’den bu yana, dokunduğu hayatları iyileştirmek vizyonuyla faaliyet gösteren Türkiye’nin İyileştiren Gücü Abdi İbrahim’in iletişim danışmanlığı çalışmalarını, Hill + Knowlton Strategies yürütecek. Ocak 2021 itibariyle başlayan iş birliği kapsamında, Hill + Knowlton Strategies, dünyanın en büyük 100 ilaç şirketi arasında yer alma hedefine emin adımlarla ilerleyen Abdi İbrahim’in iletişim çalışmalarına yön verecek.
Dünyanın en büyük iletişim hizmetleri gruplarından biri olan WPP çatısı altında hizmet veren Hill + Knowlton Strategies; kurumsal iletişim, itibar yönetimi, pazarlama İletişimi, dijital strateji, sürdürülebilirlik ve kapsayıcılık iletişimi, sosyal sorumluluk ve toplumsal fayda iletişimi, medya ilişkileri, kriz yönetimi ve lider iletişimi alanlarındaki ses getiren çalışmalarıyla biliniyor. Her biri alanında öncü ulusal ve uluslararası markalarla iş birliği yapan Hill + Knowlton Strategies perakendeden teknolojiye, enerjiden otomotive, ulaşımdan eğlence ve eğitim sektörüne kadar geniş yelpazede bir müşteri portföyüne iletişim danışmanlığı hizmeti veriyor.
ABDİ İBRAHİM İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ YÖNETİMİNDE GLOBAL BAŞARIYA İMZA ATTI
Gelecek nesillere daha yaşanabilir bir dünya bırakmak için sürdürülebilirlik çalışmalarını tüm iş süreçlerinin merkezine alan Abdi İbrahim, bu konuda attığı adımlar ve hayata geçirdiği uygulamalarla önemli bir uluslararası başarıya daha imza attı. Abdi İbrahim, dünyanın en güçlü yeşil sivil toplum kuruluşu olarak tanınan, iklim değişikliğiyle mücadele ve doğal kaynakların korunması alanlarında faaliyet gösteren Karbon Saydamlık Projesi (Carbon Disclosure Project- CDP) İklim Değişikliği Programı’nda Biyoteknoloji & İlaç sektöründe küresel ortalamanın üzerinde bir performansla B- listesine girmeye hak kazandı.
Sürdürülebilirlik ve enerji verimliliğine büyük önem veren, 2030 yılında karbon ayak izini sıfıra indirmek için çalışmalarını yürüten Abdi İbrahim, bu çalışmalarıyla uluslararası alanda önemli bir başarı elde etti. Abdi İbrahim, Karbon Saydamlık Projesi (Carbon Disclosure Project-CDP) İklim Değişikliği ve Su Güvenliği Programları kapsamında yaptığı ilk raporlama ile İklim Değişikliği Programı’nda Biyoteknoloji & İlaç sektöründe, küresel seviyede genel ortalamanın üzerinde yer alarak B- listesine girmeye hak kazandı. Böylelikle tüm dünyadan yaklaşık 10 bin şirketin yer aldığı, dünyanın en büyük çevre raporlama platformu olan Karbon Saydamlık Projesi’nde önemli bir başarı elde etti.
Abdi İbrahim’in Karbon Saydamlık Projesi’nde B- listesine girme başarısını değerlendiren Abdi İbrahim Kamu İlişkileri ve Kurumsal İletişim Direktörü Dr. M. Oğuzcan Bülbül, “Abdi İbrahim olarak her gün milyonlarca insanın daha iyi, daha sağlıklı ve daha mutlu bir yaşam sürmesine katkıda bulunmak için çalışıyoruz. Ticari faaliyetlerimizi sürdürürken ve yatırımlarımızı hayata geçirirken, topluma ve içinde yaşadığımız dünyaya “iyi” iz bırakmayı daima öncelik olarak görüyor ve tüm aksiyonlarımızı çevre odaklı olarak planlıyoruz. CDP kapsamında ilk raporlamamız olmasına rağmen, İklim Değişikliği ve Su Güvenliği Programlarında B- listesine girmekten büyük gurur duyuyoruz. İklim değişikliği alanında sektörümüzün küresel ve Avrupa ortalamasının üzerinde bir skor elde ettiğimiz için ayrıca mutluyuz. İlk defa başvuran ve not alan bir şirket olarak Türkiye’de çoğu 5-10 yıldan fazladır bu işi yapan 129 başvuru sahibinin 85’ini geride bıraktık. Bu önemli gelişme Abdi İbrahim’in sürdürülebilirlik alanındaki çalışmalarında doğru bir yolda olduğunu göstermiş oldu. İki kategoride de gelişim alanlarımız bulunuyor. Nihai hedefimiz ‘A’ notu alan şirketler listesine girmek. Atacağımız kararlı adımlarla bunu da başaracağımızdan eminim” dedi.
“Daha iyi bir dünya ve daha iyi bir gelecek için çalışmaya devam edeceğiz”
Bu başarıların Abdi İbrahim’in sürdürülebilirlik alanındaki duruşuna büyük katkı sağlayacağını belirten Bülbül, şunları söyledi: “Dünya Ekonomik Forumu’nun her yıl yayınladığı Küresel Risk Raporu’nun 2020 yılı çalışmasında ilk kez, gelecek 10 yılda beklenen küresel risklerin ilk beşi çevresel risklerden oluştu. Her geçen gün çevresel risklerin etkisini artırdığı günümüzde, başta kamu ve özel kuruluşlar olmak üzere herkese önemli sorumluluklar düşüyor. Ekosistemine, yaşadığı topluma ve çevreye karşı sorumluluk üstlenen ve daha iyi bir gelecek için güçlü adımlar atan şirketler, gelecekte dönüşümün temsilcileri olacak. Biz de Abdi İbrahim olarak üç kuşaktır iyileştirme misyonuyla çalışıyoruz; iyilik DNA’mızda var. Her gün milyonlarca insanın daha iyi ve mutlu bir yaşam sürmesine katkıda bulunuyoruz. Bu yıl ‘hayatı iyileştirmek’ misyonumuzu biraz daha farklı bir noktaya taşıyarak ‘geleceği iyileştiriyoruz’ dedik ve sürdürülebilirlik stratejimizi bu söylem etrafında şekillendirdik. Türkiye’nin iyileştirici gücü olarak, önümüzdeki dönemde de kurumsal vatandaş kimliğimiz, sektörel misyonumuz, toplumsal önceliklerimiz, evrensel ilke ve hassasiyetlerimizle daha iyi bir dünya ve daha iyi bir gelecek için çalışmaya devam edeceğiz.”
CDP hakkında
2000 yılında Londra’da başlatılan ve kâr amacı gütmeyen Londra merkezli uluslararası bir kuruluş olan CDP, iklim değişikliğinin etkilerini azaltmak ve doğal kaynakları korumak amacıyla iş dünyasının işleyiş şeklini değiştirmek üzere çalışmaktadır. Şirketlerin, yatırımcıların ve hükümetlerin iklim değişikliği tehdidine karşı önlem almalarını sağlayacak bilgileri toplamak ve paylaşmak amacıyla başlatılan CDP aracılığı ile 8.000 civarı kurum sera gazı emisyonları, iklim değişikliği stratejileri ve sürdürülebilir su kullanımı ile ilgili verileri kamuoyuna ve yatırımcılara gönüllü bir şekilde açıklamaktadır. Dünyanın en büyük kurumsal ilkim değişikliği, su ve orman-risk datasını elinde bulunduran CDP, 2020 yılı itibarıyla 106 trilyon dolar değerindeki varlığı yöneten 515 yatırımcı adına hareket etmekte ve dünyanın önde gelen şirketlerine çevresel politikalarını açıklamaları adına çağrıda bulunmaktadır. Kuruluş, tüm dünyada sadece uyguladığı ana programlarla değil başını çektiği kampanya ve çevre hareketleriyle de son yıllarda iş dünyası ve politika süreçleri üzerinde etkin olmaktadır.
ABDİ İBRAHİM, BM KÜRESEL İLKELER SÖZLEŞMESİ 10. İLERLEME RAPORU’NU YAYINLADI
108 yıldır cesaret, tutku ve sorumlulukla dünyayı ve geleceği iyileştirme yolculuğunu sürdüren Abdi İbrahim, 2010 yılında imzaladığı Küresel İlkeler Sözleşmesi kapsamında 10. İlerleme Raporu’nu yayınladı.
Kurumsal vatandaşlık bilinciyle hareket etmeyi, yönetim ilkelerinin ayrılmaz bir parçası olarak gören ve Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi’ne 16 Eylül 2010 tarihinde taraf olan Abdi İbrahim, 10’uncu İlerleme Raporu’nu yayınladı. 108 yıllık geçmişi ve 18 yıldır devam eden sektör liderliğine ek olarak sürdürülebilirlik konusunda da Türkiye için önemli bir başarı öyküsü olan Abdi İbrahim, yayınladığı İlerleme Raporu’nda hem Türkiye’deki hem de dünya genelindeki gelişimini ve kararlılıkla attığı adımları gözler önüne seriyor.
Birleşmiş Milletler’in özel sektör girişimi Kadının Güçlenmesi Prensipleri (WEPs-Women’s Empowerment Principles) ile UNGC CEO Water Mandate kapsamındaki ilerlemeyi de içeren ve 1 Ocak-31 Aralık 2019 dönemini kapsayan İlerleme Raporu’na; www.abdiibrahim.com.tr/sosyal-sorumluluk/surdurulebilirlik/kurumsal-raporlar/küresel-i-lkeler-sözleşmesi adresinden ulaşılabilir.
İnsana, doğaya ve evrensel değerlere saygılı bir anlayış
Abdi İbrahim; kurumsal vatandaş kimliği, sektörel misyonu, toplumsal öncelikleri, evrensel ilke ve hassasiyetleriyle, ekonomik, çevresel ve sosyal tüm faaliyetlerinde insana, doğaya ve evrensel değerlere saygı çerçevesinde hareket ediyor. Bu doğrultuda gelişim süreçlerini ve elde ettiği sonuçları kamuoyu ile paylaşmaya büyük özen gösteriyor. Sürdürülebilirlik alanında dünya genelinde kabul gören girişimlerdeki üyelikleri aracılığıyla uluslararası standartları yakından takip eden ve bu alanda kendini sürekli geliştiren Abdi İbrahim, her yıl BM Küresel İlkeler Sözleşmesi İlerleme Raporu’nu paydaşlarının dikkatine sunuyor.
Bu kapsamda 10. İlerleme Raporu’nu paylaşmaktan mutluluk duyduklarını dile getiren Abdi İbrahim Kamu İlişkileri ve Kurumsal İletişim Direktörü Dr. M. Oğuzcan Bülbül, “Tüm iş süreçlerimize, strateji ve operasyonlarımıza Birleşmiş Milletler’in önceliklendirdiği 17 sürdürülebilir kalkınma hedefinin temeli olan Küresel İlkeler Sözleşmesi’nin 10 küresel ilkesini dahil etmeye odaklanıyoruz. İçinde yaşadığımız toplum ve kaynaklarını kullandığımız dünyamıza karşı duyduğumuz sorumluluğun gereği olarak çevreden yatırıma, istihdamdan sosyal sorumluluğa farklı alanlarda hayata geçirdiğimiz çalışmalarımıza her yıl yayınladığımız İlerleme Raporumuzda detaylı bir şekilde yer veriyoruz” şeklinde konuştu.
Abdi İbrahim’in sürdürülebilirlik stratejisini iş stratejilerinden ayrı düşünmeden, birbirini tamamlayan ve besleyen bir bütünün parçaları olarak gördüklerini söyleyen Dr. M. Oğuzcan Bülbül, “Hem dünya genelinde hem Türkiye’de ekonomik zorlukların yaşandığı 2019 yılında da, tüm ekonomik dalgalanmalara karşın uzun vadeli stratejik planlarımız, fırsat ve tehditlere karşı aldığımız hızlı aksiyonlar sayesinde yatırımlarımızı aralıksız sürdürdük. Yine bu dönemde tüm paydaşlarımızla ilişkilerimizi güçlendirmeye devam ettik. Çevre koruma yatırımlarımızı da aralıksız sürdürdük ve tüm iş süreçlerimizde uyguladığımız iyileştirme projeleri sonucunda önemli tasarruflar elde ettik. Bireylerin sağlık hakkı, eğitim hakkı, fırsat eşitliği ve sağlıklı bir çevrede yaşama hakkına özen gösteren bir şirket olarak, kurumsal sosyal sorumluluğumuz doğrultusunda yürüttüğümüz araştırmalar, kampanyalar, gönüllülük esasına dayanan projeler ve sponsorluklar ile toplumsal fayda yaratmayı sürdürdük.”
2019 yılında sürdürülebilirlik çalışmalarına hız veren Abdi İbrahim, 1 Ocak 2020’den itibaren Esenyurt’ta bulunan kimyasal ilaç üretim tesisi, biyoteknolojik ilaç üretim tesisi AbdiBio, Ar-Ge Merkezi ve insansız teknolojistik merkezi ile tüm yardımcı işletmelerdeki elektrik ihtiyacının tamamını rüzgâr ve güneş olmak üzere yenilenebilir enerji kaynaklarından kullanma kararı aldı. İlk olarak üretimde başlayan yenilenebilir enerji kullanımı, kademeli olarak tedarik sürecinden hammadde alımına, pazarlama ve satış aşamasından son tüketiciye kadar devam eden tüm yolculukta uygulanacak. Böylelikle 2030 yılında Abdi İbrahim’in karbon ayak izinin sıfıra indirilmesi hedefleniyor.
Su sürdürülebilirliği konusunda da önemli bir adımı atan Abdi İbrahim, Ocak 2020’de Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi girişimi olan CEO Water Mandate’nin imzacıları arasına katılan ilk Türk ilaç şirketi oldu. Böylelikle dünyanın her yerinde eş zamanlı olarak sürdürülen su koruma politikalarına şirket taahhütleriyle destek verecek.
“Çevresel, Sosyal ve Yönetişim (ESG) performansımız ile bu alanda lider olacağız”
Abdi İbrahim’in 2025 vizyonu doğrultusunda, önümüzdeki dönemde sürdürülebilirlik çalışmalarını daha da hızlandıracaklarını vurgulayan Dr. M. Oğuzcan Bülbül, “Abdi İbrahim’in stratejik hedefleri; düşük karbonlu ekonomiye geçişini sağlamak, 2030 yılında karbon nötr şirket hedefine ulaşmak, faaliyetleri sonucunda ortaya çıkan çevresel ve sosyal etkileri en aza indirmek ve uzun vadede tüm paydaşları için artı değer yaratmaktır. Bu amaçla, tüm iş süreçlerimizi Çevresel, Sosyal ve Kurumsal Yönetişim (Environmental, Social and Corporate Governance- ESG) bakış açımız ile şekillendiriyor ve sürekli gözden geçiriyoruz. Bu yaklaşımımız, şirketimizin organizasyonel yapısına da entegre etmiş bulunuyoruz. ESG kriterleri çerçevesinde oluşturduğumuz stratejiler, belirlediğimiz hedefler ve hayata geçirilen projeler Yönetim Kurulu seviyesinde “Sürdürülebilirlik Komitesi” tarafından takip edilerek denetleniyor. Nihai amacımız, ESG performansımızla bu alanda da hem ülkemizde hem bölgemizde lider olmak. Sürdürülebilirlik hedeflerimize ulaşabilmek için tedarik, lojistik ve döngüsel ekonomiye geçişimizi sağlamak için üretim süreçleri ve atık yönetimi konusunda Türkiye’nin bu alandaki en iyi şirketleri ve start-up’lar ile her kademede işbirliklerinin arayışı içindeyiz. Bunun dışında, CDP ve RE100 gibi şirketimizin sürdürülebilirlik alanındaki atılımını paylaşabileceği ve üyelerinin engin tecrübelerinden faydalanabileceği platformlarda yer almayı ve orta vadede şirketimize ‘B Corp Sertifikası’ kazandırmayı diğer önemli önceliklerimiz olarak belirledik. Bu platformlarda şirketimizi temsil etmeyi, yüzde 100 yerli ve 108 yıllık bir Türk ilaç şirketi olarak önemli bir sorumluluk olarak görüyoruz. Bunun yanı sıra bu hedeflerin, önümüzdeki dönemde yapacağımız yeni yatırımlar açısından da bize değer katacağını düşünüyoruz. BM Küresel İlkeler Sözleşmesi imzacısı olarak yaşadığımız gezegene ve gelecek nesillere katkıda bulunma sorumluluğumuzu odağımızdan çıkarmayacağız. 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’nin her zaman takipçisi olmayı ve bu hedefleri destekleyecek faaliyetlere öncelik vermeyi sürdüreceğiz.” şeklinde konuştu.
Küresel İlkeler Sözleşmesi Hakkında
Birleşmiş Milletler, 2000 yılında 189 ülkenin devlet başkanı ve başbakanının imzasıyla kamuoyuna açıklanan Milenyum Kalkınma Hedefleri’ne ulaşmak amacıyla dünya genelindeki özel sektör ve kamu kuruluşlarını Küresel İlkeler Sözleşmesi’ni imzalamaya davet etmiştir. Dönemin Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan’ın öncülüğünde başlatılan Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi (UN Global Compact) girişimi; bugün 160’ın üzerinde ülkede 12 binin üzerinde üyesiyle dünyanın en büyük kurumsal sürdürülebilirlik inisiyatifidir.
Kamu ve özel sektör kuruluşları tarafından gerçekleştirilen sürdürülebilirlik ve kurumsal sorumluluk çalışmalarının, evrensel ortak standartlar ışığında yürütülmesine odaklanan Küresel İlkeler Sözleşmesi; insan hakları, iş gücü, çevre ve yolsuzlukla mücadele konularında küresel ölçekte ilerleme sağlanmasını hedeflemektedir. Günümüz küreselleşme olgusunu sürdürülebilirlik ve kalkınma ilkeleri çerçevesinde yönlendirmeyi öngören Sözleşme, 10 ilkeyi kapsamaktadır. İmzacı kuruluşlar, bu 10 ilkeyi gönüllü olarak uygulama ve stratejilerini oluştururken dikkate alacaklarını ve bu yöndeki adımlarını şeffaf bir biçimde kamuoyu ile paylaşacaklarını beyan etmektedir.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 2015 yılının Eylül ayında yoksulluğu ortadan kaldırmak, gezegenimizi korumak, eşitsizlik ve adaletsizlikle mücadele etmek hedefiyle 2030 yılında tamamlanan bir yol haritası olarak Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nı (SKA) kabul etmiştir. “2030 Gündemi”nin temelinde arzuladığımız dünyayı açık bir şekilde tanımlayan 17 Sürdürülebilir Kalkınma Amacı bulunmaktadır. Küresel İlkeler Sözleşmesi; dünya çapındaki şirketlerin stratejilerini ve operasyonlarını 10 İlke’ye uyumlu hale getirmeleri için desteklerken, aynı zamanda Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’na ulaşılabilmesi için iş dünyasına liderlik etmektedir.
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü Bildiriyor
“TÜRKİYE’DE 10 KOAH HASTASINDAN SADECE BİRİ DOKTORA BAŞVURUYOR”
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, Dünya KOAH Günü kapsamında hastalıkla ilgili az bilinen gerçeklere dikkat çekiyor. Türkiye’de yaklaşık 5 milyon KOAH hastası olduğunu belirten Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, 10 KOAH hastasından sadece birinin doktora başvurduğunu ve doğru tanı alabildiğini, Türkiye’de 40 yaş üstü her beş kişiden birinin KOAH hastası olduğuna vurgu yapıyor.
Tüm dünyada önemli bir halk sağlığı sorunu olan Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı (KOAH), toplum tarafından yeterince bilinmeyen bir hastalık. Türkiye’de bulunan yaklaşık 5 milyon KOAH’lı bireyden sadece 300 ila 500 bini hastalık tanısına sahip olduğu biliniyor. Ülkemizde solunum sistemi hastalıklarının en sık görülen üçüncü ölüm nedeni olduğunu belirten Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, bu ölümlerin de yüzde 61.5’inin KOAH nedeniyle olduğuna dikkat çekiyor.
Toplumun KOAH konusunda yeterli bilgiye sahip olmaması, hastalığın erken tanısını ve etkin tedavisini güçleştiriyor. Toplumda bu hastalık hakkındaki farkındalığı artırmak amacıyla Dünya Sağlık Örgütü'nün katılımıyla oluşturulan ''Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığına Karşı Küresel Girişim Grubu'' tarafından her yıl Kasım ayının üçüncü Çarşamba günü ‘’Dünya KOAH Günü’’ olarak kutlanıyor.
Türkiye’de 40 yaş üstü her beş kişiden biri KOAH
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü yaptığı açıklamada, Sağlık Bakanlığı verilerine göre KOAH’ın 40 yaş üstü yetişkinlerde görülme sıklığının yüzde 15-20 ve buna göre de 40 yaş üstü her beş kişiden birinin KOAH olduğunu belirtiyor. Buna rağmen 10 KOAH hastasından sadece biri doktora başvuruyor ve doğru tanı alabiliyor. “Küresel Hastalık Yükü Çalışması” 2016 yılında dünya genelinde 251 milyon KOAH vakası olduğunu ortaya koyarken, 2015 yılında dünyada 3,17 milyon ölümün bu hastalıktan kaynaklandığı tahmin ediliyor.
KOAH’ta akciğerlere hava giriş çıkışının tam sağlanamaması nedeniyle nefes darlığı ortaya çıkıyor; bu sorunun ilerlemesi halinde de hastalık yaşamı tehdit eden bir noktaya ulaşabiliyor.
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, hastalığın, tekrarlayan bronşitler, akciğerdeki hava keseciklerinin zedelenmesi sonucu esnekliğini kaybetmesi ve yapısının bozulmasından kaynaklandığını belirtiyor. Nefes darlığı, öksürük ve balgam çıkarma, bu hastalığın en önemli belirtileri arasında yer alıyor. KOAH tanısı, bir insanın ne kadar derin nefes alabileceğini ve havanın akciğerlere nasıl hızlı bir şekilde girip çıkabileceğini ölçen spirometri adı verilen bir testle konuluyor.
En yaygın risk faktörü tütün kullanımı
KOAH için dünyada en yaygın risk faktörünün tütün kullanımı olduğunu belirten Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, sigara içenlerin, içmeyenlere göre daha fazla solunum şikayeti, solunum fonksiyon kaybı ve daha yüksek KOAH kaynaklı ölüm oranına sahip olduğunu söylüyor. Ayrıca hava kirliliği ve tozlu-dumanlı iş alanları da diğer risk etmenleri arasında yer alıyor.
Sigaradan uzak durulmalı
KOAH’ın, ilerleme eğilimli bir hastalık olmasına rağmen, tedavi alındığı takdirde önlenebileceğinin altını çizen Direktörlük, belirtilerin görülmesi halinde beklemeden öncelikle hekime başvurulmasını ve hekimin önerdiği ilaç tedavisinin aksatmadan sürdürülmesini öneriyor. Bununla birlikte zararlı toz ve dumandan sakınılması ve kullanılıyorsa tütün ve tütün mamullerinden uzak durulması gerektiğine dikkat çekiyor. Ayrıca düzenli olarak hafif-orta derecede yürüyüş gibi bir fiziksel aktivite yapılması da hastalığın ilerlemesi ve istenmeyen sonuçlarının önlenmesinde büyük rol oynuyor. Ek olarak, hekimin uygun gördüğü aşıların yapılması infeksiyon sebebiyle meydana gelebilecek durumları önlemede yardımcı oluyor.
Referanslar
1.https://www.who.int/en/news-room/fact-sheets/detail/chronic-obstructive-pulmonary-disease-(copd) Erişim:26.10.2020.
2.https://hsgm.saglik.gov.tr/tr/kronikhastaliklar-haberler/20-kasim-2019-dunya-koah-gunu-.html Erişim:26.10.2020.
3.https://goldcopd.org/world-copd-day/ Erişim:26.10.2020.
4.https://www.who.int/respiratory/copd/diagnosis/en/ Erişim:26.10.2020.
Abdi İbrahim Dünya Diyabet Günü’nde Uyarıyor:
“DÜNYADA 425 MİLYONDAN FAZLA DİYABET HASTASI BULUNUYOR”
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, 14 Kasım Dünya Diyabet Günü’nde, toplumlar ve sağlık sistemleri üzerinde büyük bir yük yaratan diyabet ile ilgili uyarılarda bulunuyor. Halen dünyada 425 milyondan fazla diyabet hastası bulunuyor. Diyabet hastalığını erken teşhis etmek ve bu süreçte hayat tarzında yapılabilecek ufak değişikliklerle diyabet ile kaliteli bir yaşam sürmek mümkün olabiliyor.
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, Dünya Diyabet Günü’nde dünyada ve Türkiye’de sıkça rastlanan diyabet hastalığına dikkat çekiyor. Güncel verilere göre, dünyada halen 425 milyondan fazla diyabet hastası bulunuyor. Diyabet hastalığıyla ilgili farkındalık yaratmak amacıyla her yıl 14 Kasım tarihinde düzenlenen Dünya Diyabet Günü ile diyabetin hastalar ve hasta yakınları üzerindeki etkileri ve bu zorlu hastalığın yönetimi hakkında sağlıklı bilgilerin topluma aktarılması amaçlanıyor.
Kandaki şeker miktarının vücut tarafından düzenlenemerek yükselmesi sonucu diyabet hastalığı ortaya çıkar. Diyabet ana olarak Tip I ve Tip II olarak ikiye ayrılıyor. Hastaların birçoğunu ise hayat tarzı değişiklikleri ve düzenli fiziksel aktiviteyle hastalığını kontrol etmesi kolaylaşacak Tip II hastaları oluşturuyor. Tip I diyabet hastalarının vücutları çok az veya hiç insülin üretmezken, Tip II diyabet hastalarının vücutlarında insülin üretimi oluyor, fakat bu insülin hücreler üzerinde istenilen etkiyi oluşturmuyor.
Erken tanı çok önemli
Diyabet hastalarının yüzde 50’sinin hala tanı almadığını belirten Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, bu hastalıkta erken tanının tedavi açısından büyük önem taşıdığına dikkat çekiyor. Bu nedenle hastalık ve belirtileri hakkında toplumun bilgi seviyesi ne kadar artarsa, hastaların hekimlere başvurusu hızlanacağı gibi, diyabetin ilerlemesinin de önüne geçilmesi kolaylaşıyor.
Diyabet hastaları bu yiyecek ve içeceklerden uzak durmalı
Diyabet hastalarının; şeker ve bütün şekerli tatlılardan, kurabiye, kek, pastalar, beyaz ekmek ve benzeri çöreklerden, asitli, gazlı içecekler ve hazır meyve sularından, katı yağlar ve yağ içeriği fazla olan besinler, salam, sosis, sucuk, pastırma gibi yiyecekler, yağda kızartılmış yiyecek ve kavurmalar ve aşırı tuz ve tuz içeriği fazla olan besinlerden uzak durması kritik önem taşıyor.
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, sağlıklı beslenebilmek için beyaz ekmek yerine kepekli ekmek, pirinç yerine bulgur, meyve suyu yerine meyvenin kendisinin tercih edilmesini, ayrıca taze sebze ve salatayı her öğünde sofraya koymayı, bunun yanı sıra kurubaklagilleri mümkün olduğunca sık tüketmeyi öneriyor.
Diyabet hastaları yaş, vücut kitle indeksi, fiziksel aktivite, sosyoekonomik durumlarına göre de özel bir beslenme düzeni uygulayabiliyor.
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, Tip II diyabet gelişimini engellemede ve diyabeti kontrol altına almada beslenmenin önemli olduğunu belirterek Sağlık Bakanlığı’nın tavsiyelerinin altını çiziyor.
Sağlık Bakanlığı’nın diyabet hastalarının beslenmelerine dair verdiği tavsiyeler
Ayrıca “Türkiye Diyabet Programı 2015-2020” çalışmasının hastalık hakkında bilgi sahibi olmak isteyenler için değerli bir kaynak olduğu belirtiliyor.
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü Dünya Kalp Günü’nde Bildiriyor
“DAHA SAĞLIKLI KALPLER İÇİN HAREKET EDİN”
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, 29 Eylül Dünya Kalp Günü’nde kardiyovasküler hastalıkların büyük ölçüde hareketsizlik nedeniyle yaşandığına dikkat çekiyor. Koronavirüsün, kardiyovasküler hastalığı olan kişilerde daha ciddi hatta zaman zaman ölümcül seyrettiği de vurgulanan açıklamada, daha sağlıklı kalpler hareketli bir yaşam benimsenmesi gerektiğinin altı çiziliyor.
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, 29 Eylül Dünya Kalp Günü dolayısıyla, COVİD-19 pandemisinin yaşandığı bu dönemde kalp sağlığının korunmasının önemine dikkat çekiyor. Koronavirüs, hipertansiyon veya koroner arter gibi kardiyovasküler hastalığı olan kişilerde daha ciddi hatta zaman zaman ölümcül seyredebiliyor.
Tüm dünyada ölümlerin bir numaralı nedeni olan kardiyovasküler hastalıkların oluşmasında, sigara ve alkol kullanımından hipertansiyona, hareketsizlikten obeziteye ve şeker hastalığına kadar birçok faktör etkili olabiliyor.
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, fiziksel aktivite yoksunluğu, sigara kullanımı, aşırı tuz kullanımı ve sağlıksız beslenme gibi başlıca risk faktörlerinin kontrol altına alınması ile kalp hastalığı ve inmeye bağlı erken ölümlerin en az yüzde 80'nin önlenebileceğine vurgu yapıyor.
Kalbinizi korumak için hareket edin!
Toplumda yaşayan tüm bireylerin daha iyi, daha uzun ve daha sağlıklı bir yaşam için harekete geçmesinin önemine değinen Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, egzersiz ve sağlıklı beslenmenin hayati önemde olduğuna dikkat çekiyor. Sağlıklı yaşam bilincinin küçük yaşta benimsenmesi gerektiğinden, çocukları daha aktif olmaya teşvik etmenin de toplum sağlığının korunmasında önemli bir olduğuna vurgu yapılıyor.
Referanslar:
https://www.world-heart-federation.org/world-heart-day/world-heart-day-2020/
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü Bildiriyor; “SEDEF BULAŞICI BİR HASTALIK DEĞİLDİR”
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, 29 Ekim Dünya Sedef Günü dolayısıyla, toplumda sıklıkla görülen sedef hastalığı ile ilgili uyarılarda bulundu. Dünyada sedef hastası sayısının 125 milyonu geçtiği belirtilen açıklamada, hastalığın bulaşıcı olmadığına vurgu yapılıyor.
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, dünyada 125 milyondan fazla kişide bulunan sedef hastalığının (psoriasis), görülme sıklığının yüzde 2-3, Türkiye’de ise yüzde 1,5 oranında olduğunu belirtiyor.
İlk kez Hipokrat’ın, eski Yunanca’da kaşıntı anlamına gelen “psora” tabiri ile teşhis ettiği sedef hastalığı, bugün bilinen kriterlere uygun olarak 1841 yılında Ferdinand Hepra tarafından tanımlandı. Türkiye’de ise bu hastalık, ciltteki lezyonların inciye benzetilmesi sebebiyle sedef adıyla biliniyor.
Sedef hastalığının çok fazla faktörden etkilenen bir hastalık olduğuna dikkat çeken Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, genetik yatkınlık, stres, sigara ve alkol tüketiminin hastalığın görülmesini ve alevlenmesini artırdığını belirtiyor.
Sanılanın aksine sadece cildi ilgilendiren bir hastalık olmayan sedef hastalığında, hastaların yaklaşık yüzde 60’ı bu hastalığı günlük hayatlarının büyük bir problemi olarak tanımlıyor. Özellikle kadınların ve genç hastaların sedef hastalığına bağlı olarak hayat kaliteleri daha çok bozuluyor. Sedef hastalarında romatizmal eklem rahatsızlığı, kalp-damar hastalıkları, inme ve depresyon da daha sık görülüyor.
Sedef hakkında yeterince bilgiye sahip olan hastalar bu hastalığı daha kolay yönetebiliyor. Bu nedenle hastalıkla ilgili doğru bilgiye sahip olmak ve lezyonlar iyileşmiş olsa bile hasta-hekim ilişkisini devam ettirmek büyük önem taşıyor.
Sedefin bulaşıcı bir hastalık olmadığının altını çizen Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, hastalığın lezyonlara dokunmakla veya başka bir yolla çevredeki kişilere bulaşmayacağını belirtiyor. Bununla birlikte hastalar, toplumun kendilerini dışlamasından duydukları rahatsızlık sebebiyle, sedef lezyonlarını gizlemek için şapka, eldiven gibi aksesuarlar kullanıyor, sıcak güneşli havalarda bile uzun kollu giysiler tercih edebiliyor. Bu sebeple, toplumda sedef hastalığıyla ilgili farkındalık yaratılması önyargıların kırılabilmesi açısından büyük önem taşıyor.
Sedef hastalarının kendini toplumdan dışlanmış hissetmesini önlemek amacıyla, her yıl 29 Ekim’de düzenlenen Dünya Psoriasis Hastaları Günü’nde farkındalık etkinlikleri yapılıyor. Bu gün kapsamında yapılan çalışmalarla, hastaların lezyonları sebebiyle toplum tarafından etiketlenmesinin ve ayrımcılığa uğramasının önüne geçilmesi hedefleniyor.
1.Gürer MA, Adışen E. Türkderm 2008; 42 Özel Sayı 2: 15 – 17 2.Mercan S, Kıvanç Altunay İ. Türk Psikiyatri Dergisi 2006; 17(4):305-313 3.Küçükünal A, Kıvanç Altunay İ, Aktaş E, Tükenmez Demirci G. Türkderm 2013; 47: 103-108 4.Kalkan G. Turkderm-Turk Arch Dermatol Venereolgy 2017;51:71-77 5.http://www.worldpsoriasisday.com/web/page_sid_8538.html (son erişim 16.10.2020) 6.Stern RS, J Investig Dermatol Symp Proc. 2004; 9(2): 136-139. 7.Gelfand JM, Journal of the American Academy of Dermatology. 2004; 51(5): 704-708
Abdi İbrahim ve BÜMED İşbirliğiyle ‘İlaç Sektöründe Ürün Müdürü Sertifika Programı’
ABDİ İBRAHİM LİDERLERİ, DENEYİMLERİNİ SEKTÖRE TAŞIYOR
Abdi İbrahim ve BÜMED Akademi, ilaç endüstrisinde başarılı bir pazarlama kariyeri hedefleyen ve kendini bu doğrultuda geliştirmek isteyenler için ‘Ürün Müdürü Sertifika Programı’nı hayata geçiriyor. Sektör lideri Abdi İbrahim’in kıdemli yöneticilerinin, deneyimlerini ve ilaç sektöründe pazarlama stratejilerini anlatacağı online sertifika programı 7 Kasım 2020 tarihinde başlıyor.
Türk ilaç sektörüne genç yeteneklerin kazandırılması amacıyla Abdi İbrahim ve BÜMED Akademi işbirliğiyle hazırlanan, pazarlama ve tanıtım stratejileri alanında sektörel dinamiklerinin aktarılacağı ‘Ürün Müdürü Sertifika Programı’ 7 Kasım 2020 tarihinde başlıyor.
Sektörde kariyer yapmayı planlayan veya sektörde çalışırken kendini geliştirmek isteyen profesyonellere açık olan sertifika programında eğitimler, Abdi İbrahim’in üst düzey yöneticileri tarafından verilecek. Çevrimiçi platform üzerinde gerçekleştirilecek eğitimler, Cumartesi günleri 10:00 – 13:00 saatleri arasında yapılacak. Programa, yeni mezunlar (0-2 sene), asistan ürün müdürleri (0-2 yıl deneyim), 0-5 yıl deneyimi olan genç profesyoneller (pazarlama departmanı dışı olan ruhsatlandırma, satış vb. departmanlar) ve son sınıf üniversite öğrencileri katılabilecek. Ücretli olan programa Abdi İbrahim, sosyal sorumluluk çeçevesinde destek veriyor. Programı tamamlayan katılımcılar sertifika almaya hak kazanacak.
Abdi İbrahim Lider Takımının sektör tecrübesi ışığında hazırlanan Ürün Müdürü Sertifika programında; İlaç Endüstrisinin Temelleri, İlaç Endüstrisinde Düzenlemeler ve Kısıtlamalar Mediko-Marketing Yaklaşım, Pazarlama Planında Veri Analitiği ve Pazarlama Mükemmelliği, Satış Mükemmelliği, Strateji Oluşturma Süreci, Yeni Marka Geliştirme ve Lansman Süreci, Alternatif Kanallar: İlaç Endüstrisinde Dijital Pazarlama ve Sosyal Medya, Hasta Merkezli Pazarlama ve Sosyal Sorumluluk Projeleri, Pazarlama Yetkinlikleri, OTC Ürünlerinde Pazarlama, İlaç Endüstrisinde Gelecek Eğilimleri ve Küreselleşme eğitimleri verilecek.
Programda yer almak isteyenler 30 Ekim tarihine kadar akademi@bumed.org.tr mail adresi üzerinden ya da 0(212) 359 58 14 numaralı telefondan başvuruda bulunabilecekler.
https://www.bumed.org.tr/profesyonel-gelisim-egitimleri/
ABDİ İBRAHİM AĞRI GRUBUNDAN ASİSTAN HEKİMLERE YÖNELİK BİR İLK: DİJİTAL ASİSTAN EĞİTİMİ GELİŞİM SEMİNERLERİ
Abdi İbrahim Ağrı Grubu, Ortopedi ve Travmatoloji alanında görev yapan asistan hekimlerin gelişimini desteklemek amacıyla, Türk Ortopedi ve Travmatoloji Birliği Derneği (TOTBİD) ve Türk Ortopedi ve Travmatoloji Eğitim Konseyi (TOTEK) iş birliğiyle, uzmanlık eğitimi alanında yapılan en kapsamlı çalışmalardan biri olan Asistan Eğitim Gelişim Seminerleri’ni (AEGS) hayata geçirdi. Ücretsiz olan offline eğitimlere katılan asistan ve uzman hekimler, 93 eğitici hekim tarafından hazırlanan 12 farklı eğitim modülünde 147 dersi tamamlayacak, eğitim sonunda ise TOTBİD ve TOTEK tarafından bir başarı belgesi verilecektir.
Abdi İbrahim Ağrı Grubu, Türk Ortopedi ve Travmatoloji Birliği Derneği (TOTBİD) ve Türk Ortopedi ve Travmatoloji Eğitim Konseyi (TOTEK) iş birliğiyle, uzmanlık eğitimi alanında geniş bir offline çalışma olan ve Türkiye’nin Ortopedi ve Travmatoloji alanındaki ilk ve en büyük eğitim projesi olan “Asistan Eğitim Gelişim Seminerleri” hayata geçirildi.
Abdi İbrahim Ağrı Grubu’nun sponsorluğunu yaptığı ve ücretsiz olan “Asistan Eğitim Gelişim Seminerleri”, Türkiye’de 92 hastanede, Ortopedi ve Travmatoloji uzmanlık alanında görev yapmakta olan 900’e yakın asistan hekim ve ayrıca uzman hekimlerin mesleki gelişimlerini desteklemek amacıyla ağustos ayında aktif hale getirildi. Proje, TOTBİD-TOTEK tarafından T.C Sağlık Bakanlığı’na, Yükseköğretim Kurulu’na (YÖK) ve Türk Tabipleri Birliği’ne (TTB) bilgilendirme için gönderildi. Ayrıca proje TTB tarafından kredilendirildi.
Toplam 93 eğitmen hekim ile 12 farklı modülde 147 dersin bir araya getirildiği dijital platformda asistan hekimler, asistanlık süreci boyunca sistemi aktif olarak kullanabilecekler ve deneyimli hocaların anlatımıyla gerçekleşen videoları izleyebileceklerdir. Sistemdeki tüm modülleri eksiksiz bir şekilde tamamlayan hekimler, TOTBİD ve TOTEK tarafından hazırlanan başarı belgesini almaya hak kazanacaklardır.
Asistan Eğitim Gelişim Seminerleri’ne katılmak için Türk Ortopedi ve Travmatoloji Birliği Derneği’nin (TOTBİD) web sayfasında üyelik oluşturulması gerekmektedir.
ALZHEIMER HASTA VE HASTA YAKINLARI PANDEMİDEN OLUMSUZ ETKİLENDİ
Abdi İbrahim ve Türkiye Alzheimer Derneği, 21 Eylül Dünya Alzheimer Günü’nde COVID-19 salgını nedeniyle evinde kalan ancak tedavilerinin aksamaması gereken Alzheimer hastalarına dikkat çekiyor. Alzheimer hastalarının büyük bir çoğunluğu ileri yaş grubunda olduğundan yüksek risk grubunda yer alıyor ve bu hastalarda koronavirüs daha ağır veya ölümcül seyredebiliyor. Pandemi sürecinde ideal şekilde sağlık hizmeti alamayan ve devamlı evde kalan hastaların sağlık sorunları artarken, hasta yakınları da ağır bir kaygı yaşıyor.
Çağımızın en önemli hastalıklarından biri olan Alzheimer, yaşlılarda sık görülen hastalıkların başında geliyor. Artan yaşlı nüfusla birlikte Alzheimer ve diğer demans hastalarının sayısında da artış gözlemleniyor. Türkiye’de 7,5 milyonun üzerinde 65 yaş ve üzeri nüfus bulunuyor.
Türkiye Alzheimer Derneği, Abdi İbrahim’in koşulsuz desteğiyle, Alzheimer ve demanstan korunma yöntemleri ve hastaların bakımı konusunda toplumun bilinçlendirilmesi ve bu hastalığa yakalanmış kişi ve ailelerin yaşam kalitesinin artırması amacıyla yaptığı çalışmaları, pandemi sürecinde online platforma taşıdı. Mart ayı itibariyle ülkemizde de görülmeye başlanan koronavirüs salgınının Alzheimer hastaları ve yakınlarının hayatına olumsuz etki ettiğini söyleyen Türkiye Alzheimer Derneği Başkanı Prof. Dr. Haşmet Hanağası “Dernek olarak, pandemi döneminde büyük zorluk yaşayan hasta ve hasta yakınlarının yanında yer alarak, bilgilendirme ve destek çalışmaları yürüttük. Her sene yapılan Alzheimer Kongremizi de sanal platforma taşıyarak, hasta ve yakınlarının bu olağan dışı döneme özgü sorunlarını ele aldık” dedi.
Alzheimer hastalarında koronavirüs daha ağır veya ölümcül seyredebiliyor
COVID-19 pandemisinden, tüm toplum ile birlikte demans hastalarının da olumsuz etkilendiğine dikkat çeken Prof.Dr.Başar Bilgiç, “Demans hastalıkları COVID-19 enfeksiyonuna yakalanma konusunda biyolojik olarak bir risk yaratmasa da büyük bir çoğunluğu ileri yaş grubunda olan bu hastalar, pandemiden en fazla etkilenebilecek kişiler. Bu hastalar yaşadıkları zihinsel sorunlar nedeniyle hijyenlerini tam olarak sağlayamadıkları, maske takmada ve sosyal mesafeyi korumada sorun yaşadıkları için koronavirüse yakalanma riskleri daha yüksek. Demans hastalarının birçoğunda hipertansiyon, kronik akciğer hastalıkları, kalp-damar hastalıkları ve beslenme sorunları görüldüğünden hastalığa yakalandıklarında enfeksiyon daha ağır veya ölümcül seyredebiliyor” dedi.
Pandemi şartlarının yarattığı diğer bir sorunun da demans hastalarının sağlık sistemine ulaşımında yaşandığını belirten Bilgiç, sağlık sistemindeki kaynakların yoğun olarak pandemi ile mücadeleye kaydırılması, hastanelere ulaşımda yaşanan sorunlar, hastanelerdeki enfeksiyon riski ve yaşlılara uygulanan kısıtlamalar gibi nedenlerden dolayı demans hastalarının ideal sağlık hizmeti alamadığına dikkat çekti.
Prof. Dr. Başar Bilgiç “Demans, başta bellek olmak üzere zihinsel ve sosyal yeteneklerin kişinin günlük yaşam aktivitelerini etkileyecek derecede yıkılmasıdır. Demans, yavaş seyirli bir hastalık olduğundan ötelenen ilk başvurular nedeniyle yeni tanı konan demans hastalarının oranı düşüşe geçmiş durumda. Oysa demans alanındaki mevcut tedavilerin bir kısmı erken tanı konulması halinde işe yarar tedavilerdir ve maalesef bu dönemde birçok hasta bu tedavilerden mahrum kaldı. Bunun yanı sıra hastalar için önerilen egzersizler, fizyoterapi, sağlıklı beslenme, sosyalleşme gibi faaliyetler de sekteye uğradı. Özellikle kısıtlama uygulanan dönemlerde birçok hasta devamlı evde kalmaktan dolayı hırçın davranışlar sergiledi ve bu davranışlar hem hastalar hem de yakınları için ciddi sıkıntı ve travmalara yol açtı. Huzurevleri ve bakımevlerinde de olağanüstü şartlar hayata geçirildi. Huzurevi sakinleri içinde enfeksiyona yakalanma ve hastalık sürecini yaşama, ülkemizde Batı ülkeleri kadar kuvvetli yaşanmasa da demans hastalarını negatif olarak etkilendi. Bazı huzurevlerinde ziyaretler kısıtlandı, bazı huzurevleri ve gündüz yaşamevleri de faaliyetlerine ara vermek zorunda kaldı. Tüm bunlar demans hastalarının halihazırda ideal olamayan bakım süreçlerini daha da olumsuz yönde etkiledi” şeklinde konuştu.
Prof. Dr. Başar Bilgiç, pandemi sürecinde toplumdaki bireylerin sağlık sistemine ulaşmada sorunlar yaşamasının demans için risk faktörü olan kronik kalp-damar hastalıkları, diyabet, görme ve işitme sorunlarını doğurduğunu belirtti.
Pandemi sürecinde hasta yakınlarının yükü daha da arttı
Pandemi sürecinde hasta yakınlarının yüklerinin daha da arttığını belirten Prof. Dr. Işın Baral Kulaksızoğlu ise, hasta yakınlarında depresyon ve kaygı bozukluklarının arttığını ve tükenmişlik sendromu içine düşenlerin sayısında artış yaşandığını söyledi. Kulaksızoğlu, “Bazı aileler, hasta ziyareti konusundaki kısıtlamalar nedeniyle yakınlarını göremediği için ciddi duygusal sıkıntılar yaşadı. Hastaya doğrudan bakan aile bireyleri ise hem kendilerini korumak hem hastasına koronavirüs taşımama gayreti içinde oldu. Dışarı çıkamayan hastalarıyla haftalarca aynı evin içinde onları meşgul etmek, fiziksel olarak hareketli tutmak, beslemek ve ihtiyaçlarını gidermek için çırpınanların yükleri daha da artırdı. COVID-19 kaygısı ile pek fazla dış yardım da alamadılar. İzolasyon sürecinde hastalarımızda zihinsel bozulmada hızlı bir artış görülürken, bunun yanı sıra depresyonda artış, uyku bozuklukları, hayal görme, doğru olmayan fikirlere kapılma, huzursuzluk ve öfke nöbetleri de sıklıkla yaşandı. Bu durum, hasta yakınlarının yaşantılarını oldukça zorlaştırdı” dedi.
Hedef, 2050 yılında 10 milyondan fazla kişinin demansa yakalanmaması
Türkiye Alzheimer Derneği Başkanı Prof. Dr. Haşmet Hanağası, dünyanın en eski ve en iyi bilinen tıp yayınlarından Lancet dergisinin ‘Demansı Önleme, Girişim ve Bakım için kurulan Uluslararası Komisyonu’ tarafından çok yakında güncellenen bir çalışma hakkında detaylı bilgi paylaştı. Hanağası, “Temmuz ayında Alzheimer Derneği Uluslararası Konferansında duyurulan bu çalışmada komisyon, demansların yaklaşık yüzde 40’nın önlenebileceğini veya geciktirilebileceğini bildirdi. Uzman 28 kişinin katkısıyla yapılan araştırmada, komisyon daha önce tartışılan risk faktörlerine ek olarak alkol kullanımı, travmatik beyin hasarı ve hava kirliliğini de demans risk faktörleri arasına dahil etti. Yeni bir modelleme algoritması ile yapılan bu çalışmada yazarlar, demans hastalıklarının yüzde 60 oranında değiştirilemeyen risk faktörlerinden, yüzde 40 oranında değiştirilebilir risk faktörlerinden kaynaklandığını belirtti” dedi.
Yapılan çalışmaya göre, erken yaşta (45 yaş öncesi) eğitimin az olması, orta yaşta (45-64 yaş arası) hipertansiyon, obezite, işitme kaybı, travmatik beyin hasarı ve alkol, ileri yaşta ise (65 yaş sonrası) depresyon, diyabet, fiziksel hareketsizlik, sigara içme, sosyal izolasyon ve hava kirliliği gibi faktörler, yaş gruplarına eşlik eden değiştirilebilen risk faktörleri arasında yer alıyor.
Çalışmada, risk faktörlerinin azaltılmasının öneminin vurgulandığını belirten Prof. Dr. Haşmet Hanağası, son yıllarda değiştirilebilen risk faktörlerine yönelik tedbirler alan bazı Batı toplumlarında demans sıklığının azaldığına dikkat çekti. Buna göre, demansı geciktirmeye yönelik girişimlerin hayata geçirilmesi ile 2050 yılında 10 milyondan fazla kişinin demans hastalıklarına yakalanmaması hedefleniyor.
Alzheimer hastalığında yeni tedaviler
Alzheimer hastalığında dünya çapında yeni tedavilerin geliştirilmekte olduğunu belirten Prof. Haşmet Hanağası, “Son bir yıl içinde 2 yeni tedavi olasılığı Alzheimer hastalığı için gündemimize girdi. Bunlar, Çin ve Amerika kökenli bu yeni tedavi olasılıkları henüz onay almamış moleküllerdir. Bu moleküllerin Alzheimer hastalığında kullanılabilmesi için yeni çalışmalara ve uluslararası ruhsat makamlarının onayına gerek vardır. Moleküllerin uluslararası platformda ruhsat alıp alamayacağı yakın bir gelecekte belli olacaktır.” şeklinde bilgi verdi.
Alzheimer hastalarının hayatını kolaylaştıran mobil uygulama; “Alzheimer’in Sesi”
Tele tıp ve uzaktan tıbbi takip konularının önem kazandığı günümüzde Abdi İbrahim, COVID-19 salgını sürecinde evinden çıkamayan Alzheimer hasta ve hasta yakınlarının hayatını kolaylaştırmak için “Alzheimer’in Sesi” mobil uygulamasını geliştirdi. Türkiye Alzheimer Derneği’nde yer alan hekimlerin de hazırlanmasında katkıda bulunduğu Alzheimer’in Sesi uygulamasında, Alzheimer hastaları ile ilgili yaşama dair güvenlik, kişisel bakım, beslenme, uyku düzeni ve risk faktörleri gibi çok önemli içerikler yer alıyor. Hastalıkla ilgili merak edilen sorular videolarla yanıtlanıyor.
ABDİ İBRAHİM ACQUIRES 28.5 PERCENT STAKE IN SWISS BIOTECH FIRM OM PHARMA, BECOMES THE FIRST TURKISH PHARMA COMPANY TO TAKE PART IN THE MANAGEMENT OF A EUROPEAN COUNTERPART
HISTORIC MOVE FROM ABDİ İBRAHİM
Abdi İbrahim, operating in the pharmaceuticals industry for the last 108 years, and the consecutive market leader in the last 18, took part in a Swiss joint venture that acquired OM Pharma, a 83-year pharma company based in Switzerland, one of the leading countries in the pharmaceutical industry. The acquisition made Abdi İbrahim the first and only Turkish pharma company to form a strategic partnership with a European counterpart. Abdi İbrahim was also the only foreign partner in the Swiss joint venture that acquired OM Pharma. Abdi İbrahim Chairman Nezih Barut said: “As a member of a family who has been serving the Turkish pharmaceutical industry for three generations, I am proud to see this dream come true for not only Abdi İbrahim, but for our country and industry as well. Turkish industry, with its competent human resource, production experience and entrepreneurial capacity, has the potential to make a difference in the world, not only in pharmaceuticals, but across all fields. Today, we are one step closer to our goal of becoming an international player in the industry by becoming a strategic partner in a well-established company from the homeland of pharmaceuticals.”
Abdi İbrahim joined a Swiss joint venture that acquired OM Pharma, a leading pharma company from Switzerland that develops respiratory and urinary tract medications. After the acquisition, which carried a price tag of 500 million Swiss francs (approximately TRY 4.2 billion), Abdi İbrahim now owns 28.5 percent stake in OM Pharma. Founded in 1937 and based in Geneva, OM Pharma develops biotech drugs for an extensive market of 65 countries from Europe to Latin America and China to Russia. With this partnership, Nezih Barut, Chairman of Abdi İbrahim, will take a seat on the Board of Directors of OM Pharma while Abdi İbrahim assumes full production responsibility for certain chemical-based drugs in the OM Pharma’s portfolio as the new strategic partner of the company. The partnership was finalized on September 18, 2020, and OM Pharma is looking to divert 250 million Swiss francs (approximately TRY 2.1 billion) towards the R&D and clinical trials for biotech drugs. Abdi İbrahim Chairman Nezih Barut, disclosing the news at the same time as the Swiss press, expressed Abdi İbrahim’s commitment to maintain its domestic and national character as it sought to increase its international sphere of influence since its establishment. Nezih Barut noted that the partnership agreement was the first of its kind for the Turkish pharma industry. “The pandemic has highlighted the importance of a domestic pharmaceutical industry,” said Barut. “As the market leader in Turkey for the last 18 years, we have always kept our aspirations high. We have become the first Turkish enterprise to be ranked among the global top 100 pharma companies. We established one of the most advanced pharmaceutical manufacturing facilities in Turkey and Europe. We assumed a leading position in biotechnology in Turkey with AbdiBio. We opened production facilities in Kazakhstan and Algeria. We invested in a start-up in the US to research new molecules. We always kept an eye open for acquisition opportunities in Europe and the US, which we saw as a leadership opportunity for our country’s pharmaceutical industry. With this partnership agreement, the long trend of Turkish companies being acquired by foreign enterprises is reversed for the first time as we become a partner in a well-established biotech company based in Switzerland, a hub of global pharmaceutical industry and home to several pharma giants. I believe this venture will boost morale and add motivation to the Turkish pharma industry in a time of concern and uncertainty brought about by the pandemic. This partnership is a testament to the courage, passion and responsibility that has guided Abdi İbrahim for generations.” “We are proud to realize a dream for our country and industry” As a member of a family who has been serving the Turkish pharmaceutical industry for three generations, Nezih Barut expressed his pride in making a dream come true not only for Abdi İbrahim but for his country and industry at large, and noted that the commercial relations between Abdi İbrahim and OM Pharma dated back to 1996. “Turkish industry, with its competent human resource, production experience and entrepreneurial capacity, has the potential to make a difference in the world, not only in pharmaceuticals, but across all fields,” Barut commented. “This partnership was made possible by our long-lasting relations of trust with global players, the excellence of our world-class production facilities, competent human resources, R&D investments, innovative vision, and our determination to maintain our growth in the pharma industry.” “We will have easier access to new markets such as China and the US” Sharing the news that Abdi İbrahim is looking forward to develop several new projects in synergy with OM Pharma, Nezih Barut also explained his company’s plans to manufacture certain chemical-based drugs in the OM Pharma’s portfolio in its Esenyurt production facility for the global market. Exports will enable Abdi İbrahim to access markets where the company does not have a presence at the time being, Barut said. “The partnership, and especially our biotech products, will facilitate our access to new markets, particularly with Latin America, China and the US. Likewise, OM Pharma will now have an easier access to the Middle East and North Africa, where we enjoy a significant presence. Furthermore, our bolstered position as a global enterprise will lead to new career opportunities for our competent human resource, while also allowing Turkey to benefit from this synergy and close the gap in biotechnological expertise and know-how.” “We allocated 250 million Swiss francs to the development of biotech drugs” Nezih Barut singled out biotechnology as one of the key motivators for Abdi İbrahim to enter the partnership. “We have claimed time and time again that biotechnology would be the main driver of pharmaceuticals, and calling for our country to get on this ship before it sails,” said Barut. “We stood by our words when we launched AbdiBio, our biotech pharmaceutical manufacturing center. In the coming period, we are looking to allocate a significant R&D budget of 250 million Swiss francs (approximately TRY 2.1 billion) in OM Pharma, which will be used in the development of biotech drugs and clinical trials. This is an exciting development for us that will also support our strategy to fuel our growth and enhance our company’s value.”
ABDİ İBRAHİM, İSVİÇRELİ BİYOTEKNOLOJİ ŞİRKETİ OM PHARMA’NIN HİSSELERİNİN YÜZDE 28,5’İNİ ALARAK, AVRUPALI BİR İLAÇ ŞİRKETİNİN YÖNETİMİNDE SÖZ SAHİBİ İLK TÜRK İLAÇ ŞİRKETİ OLDU ABDİ İBRAHİM’DEN TARİHİ HAMLE
108 yıldır ilaç sektöründe faaliyet gösteren ve 18 yıldır kesintisiz pazar lideri olan Abdi İbrahim, ilaç sektörünün öncü ülkesi İsviçre’de kurulu 83 yıllık OM Pharma ilaç şirketini İsviçreli bir ortak girişim grubu ile birlikte satın aldı. Abdi İbrahim böylece Avrupalı bir ilaç firmasıyla stratejik ortaklık kuran ilk ve tek Türk ilaç şirketi olarak tarihe geçti. OM Pharma’yı satın alan İsviçreli ortak girişim grubunun tek yabancı ortağı olan Abdi İbrahim’in Yönetim Kurulu Başkanı Nezih Barut; ‘’Üç kuşaktır Türk ilaç sanayine hizmet veren bir ailenin temsilcisi olarak yalnız Abdi İbrahim için değil ülkem ve sektörüm adına da bir hayali gerçekleştirmenin gururunu yaşıyorum. Türk sanayi yalnız ilaçta değil, her alanda gelişmiş insan kaynağı, üretim tecrübesi ve girişimci potansiyeliyle dünyada fark yaratabilecek güce sahip. Uluslararası alanda etkili bir ilaç şirketi olma hedefimize, ilacın anavatanında köklü bir ilaç şirketine stratejik ortak olarak daha da yakınlaştık’’ dedi.
Abdi İbrahim, solunum yolları ve üriner sistem alanında ilaçlar geliştiren ve İsviçre’nin önde gelen biyoteknolojik ilaç şirketlerinden birisi olan OM Pharma’yı İsviçreli bir ortak girişim grubu ile satın aldı. Toplam 500 milyon İsviçre Frankı (yaklaşık 4,2 milyar TL) bedelle satın alınan OM Pharma’nın yüzde 28,5 hissesi, işlem sonrası Abdi İbrahim’in oldu. Temelleri 1937 yılında atılan ve merkezi Cenevre’de yer alan OM Pharma’nın ürettiği biyoteknolojik ilaçlar, Avrupa ülkelerinden Latin Amerika’ya, Çin’den Rusya’ya kadar geniş bir coğrafyada ve 65 ülkede satılıyor.
Abdi İbrahim Yönetim Kurulu Başkanı Nezih Barut’un OM Pharma Yönetim Kurulu’nda yer alacağı bu ortaklık kapsamında, OM Pharma’nın stratejik ortağı olarak şirketin portföyündeki bazı kimyasal ilaçların tüm dünyaya üretiminin bundan böyle Abdi İbrahim tesislerinde gerçekleştirilmesi planlanıyor. 18 Eylül 2020 tarihinde resmiyet kazanan ortaklıkla, OM Pharma, önümüzdeki dönemde biyoteknolojik ilaçların Ar-Ge’sine ve klinik çalışmalara 250 milyon İsviçre Frank’ı (yaklaşık 2,1 milyar TL) tutarında bir harcama yapacak.
İsviçre ile eş zamanlı olarak ortaklık anlaşmasını kamuoyuna duyuran Abdi İbrahim Yönetim Kurulu Başkanı Nezih Barut, Abdi İbrahim’in kurulduğu günden bu yana yerli ve milli karakterini koruduğunu ve her zaman uluslararası alanda söz sahibi olma hedefiyle hareket ettiğini söyledi. Bu ortaklık anlaşmasının, Türk ilaç sanayi için bir ilk olduğunu ifade eden Nezih Barut, “Dünyanın ve ülkemizin geçtiği zorlu pandemi döneminde yerli ilaç sanayinin stratejik önemi daha da iyi anlaşıldı. Biz 18 yıldır Türkiye’de pazar liderliğimizi korurken, hedefimizi daima yüksek tuttuk. Dünyanın en büyük 100 ilaç şirketi arasına giren ilk Türk şirketi olduk. Türkiye’nin ve Avrupa’nın en modern ilaç tesislerinden birisini yaptık. AbdiBio ile Türkiye’de biyoteknoloji alanında öncü olduk. Kazakistan’da, Cezayir’de üretim tesislerimizi açtık. Amerika’da yeni molekül geliştirmek için start-up yatırımı yaptık. Avrupa’da ve ABD’de satın alma fırsatlarını hep odağımızda tuttuk. Çünkü bunu ülkemiz ilaç sanayi için bir liderlik misyonu olarak gördük. Bu ortaklık anlaşmasıyla, Türk ilaç şirketlerinin global oyuncular tarafından satın alınması trendini ilk defa tersine çeviriyor ve dünya ilaç sanayinin merkezlerinden biri olan ve ilaç devlerine ev sahipliği yapan İsviçre’de faaliyet gösteren köklü bir biyoteknoloji şirketinin ortağı oluyoruz. Pandeminin yarattığı endişe ve belirsizlik ortamında bu girişimimizin Türk ilaç sektörüne moral ve motivasyon vereceğine inanıyorum. Bu ortaklık, Abdi İbrahim’in nesillerdir sahiplendiği cesaret, tutku ve sorumluluk anlayışının kuvvetli bir yansımasıdır’’ dedi.
‘’Ülke ve sektör adına bir hayali gerçekleştirmenin gururunu yaşıyoruz’’
Üç kuşaktır Türk ilaç sanayine hizmet veren bir ailenin temsilcisi olarak yalnız Abdi İbrahim için değil ülke ve sektör adına da bir hayali gerçekleştirmenin gururunu yaşadığını vurgulayan Nezih Barut, Abdi İbrahim’in OM Pharma ile 1996 yılından bu yana ticari ilişki içinde olduğunu, uzun yıllar boyunca firmanın ilaçlarının bir kısmının Abdi İbrahim tesislerinde üretildiğini söyledi. Nezih Barut, ‘’Türk sanayii yalnız ilaçta değil, her alanda gelişmiş insan kaynağı, üretim tecrübesi ve girişimci potansiyeliyle dünyada fark yaratabilecek güce sahip. Bu ortaklığın kurulmasında, birçok global ilaç firması ile uzun yıllardır devam eden güven odaklı işbirliklerimiz, dünya standartlarındaki üretim tesislerimizin mükemmelliği, yetişmiş insan kaynağımız, Ar-Ge’ye yaptığımız yatırımlar, yenilikçi bakış açımız ve ilaçta büyüme kararlılığımız etkili oldu’’ dedi.
‘’Çin ve ABD gibi yeni pazarlara erişimimiz hızlanacak’’
Ortaklıkla birlikte Abdi İbrahim’in OM Pharma ile sinerji içinde pek çok yeni proje yürüteceğini belirten Nezih Barut, OM Pharma’nın kimyasal ilaç portföyündeki bazı ürünleri tüm dünya için Esenyurt’taki tesislerde üretmeyi planladıklarını ifade etti. Üretilen ürünlerin dünya pazarlarına ihraç edileceğini vurgulayan Nezih Barut, ortaklığın özellikle Abdi İbrahim’in henüz bulunmadığı yeni pazarlara erişimini mümkün kılacağını açıkladı. Nezih Barut, ‘’Ortaklığımız, Latin Amerika, Çin ve ABD ilaç pazarları başta olmak üzere, özellikle biyoteknolojik ürünlerimizle yeni pazarlara açılma hedefimizde bize hız kazandıracak. OM Pharma’nın bu pazarlarda sahip olduğu tecrübesinden yararlanma imkanımız olacak. Aynı şekilde, OM Pharma da bizim çok etkin olduğumuz, ancak bugüne kadar bulunmadığı Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerine bizim üzerimizden ulaşacak. Bunun yanı sıra güçlenen global şirket kimliğimizle, nitelikli insan kaynağımız için yurtdışında yeni kariyer imkanları oluşacak. Benzer şekilde ülke olarak bilhassa biyoteknoloji alanındaki uzmanlık ve know-how açığımızı da bu sinerjinin sunduğu imkanlarla kapatma fırsatımız olacak’’ dedi.
‘’Biyoteknolojik ilaçlar geliştirmek için 250 milyon İsviçre Frankı ayırdık’’
Ortaklıkta Abdi İbrahim’in en önemli motivasyonlarından birinin biyoteknoloji olduğunu vurgulayan Nezih Barut, ‘’Biz ilaç sektöründe asıl lokomotifin biyoteknoloji olduğunu uzun yıllardır ısrarla yineliyor ve ülke olarak bu treni kaçırmamalıyız uyarısında bulunuyoruz. Biyoteknolojik ilaç üretim tesisimiz AbdiBio ile söylemimizi destekleyen önemli bir yatırımı da hayata geçirdik. Şimdi, OM Pharma’nın yeni döneminde 250 milyon İsviçre Frank (yaklaşık 2,1 milyar TL) gibi ciddi bir Ar-Ge bütçesini biyoteknolojik ilaç geliştirmek ve klinik çalışmalar için ayırıyoruz. Bu da büyüme ve de şirketin değerini stratejimizi destekleyen ve bizi son derece heyecanlandıran bir gelişme’’ dedi.
“LENFOMA İLE COVID-19 BULGULARI BENZERLİK GÖSTEREBİLİYOR”
Tüm dünyada bir milyondan fazla kişide görülen lenfoma hastalığıyla ilgili olarak farkındalık yaratmak amacıyla ilan edilen 15 Eylül Dünya Lenfoma Farkındalık Günü dolayısıyla hastalığa ve tedavi yöntemlerine ilişkin bilgiler paylaşan Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, hastalığın bazı bulgularının COVID-19 enfeksiyonu bulguları ile benzerlik gösterdiğine dikkat çekiyor.
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, 15 Eylül Dünya Lenfoma Farkındalık Günü dolayısıyla lenfatik sistemin kötü huylu bir hastalığı olan lenfoma hastalığının, ateş, halsizlik gibi bazı bulgularının COVID-19 enfeksiyonu bulgularıyla benzerlik gösterdiğini, bu şikayetleri olan kişilerin doktora başvurması gerektiğini söylüyor.
Lenfomanın, tüm dünyada bir milyondan fazla kişide görüldüğüne dikkat çeken Direktörlük, her gün ortalama bin kişiye lenfoma tanısı konduğunu belirtiyor. Hodgkin ve Hodgkin-dışı lenfoma olarak iki gruba ayrılan lenfomanın, 60’dan fazla alt tipi bulunuyor ve her alt tipin klinik tedavisi farklı şekilde gerçekleştiriliyor.
Lenfoma çocukluk çağında en sık 5-10 yaş arasında görülüyor. Hodgkin lenfoma erkeklerde daha çok görülürken, özellikle genç erişkinlik olarak tabir edilen 15-34 yaş aralığı ile 55 yaş ve üstünde daha sık ortaya çıkıyor. Hodgkin dışı lenfomalar ise yaş ilerledikçe daha sık görülen hastalıklardan biri olarak karşımıza çıkıyor. Lenfoma beyaz ırkta, Afrika-Amerikalılara ve Asyalılara göre daha fazla görülüyor.
Lenfoma tedavi edilebilir bir kanser türüdür
Klinik olarak lenf bezelerinde büyümeyle kendini gösteren lenfomada, büyüyen lenf bezeleri boyunda, koltuk altında veya kasıkta tespit edilebiliyor. Lenfomanın diğer belirtileri arasında ateş (38°C’yi aşan), kilo kaybı (son altı ayda yüzde 10’dan fazla) ve gece terlemesi (çamaşır veya çarşaf değiştirmeyi gerektirecek şiddette) bulunuyor. Lenfoma tanısı esas olarak hastalıklı dokunun çıkartılması ve patolojik olarak incelenmesi ile konuluyor. Hastalık, modern kemoterapi, radyoterapi teknikleri ve kök hücre nakli sayesinde tedavi edilebilir kanserler arasında yer alıyor.
Lenfomaya neyin sebep olduğunun bilinmemekle birlikte, lenfomanın ortaya çıkma olasılığını artıran bazı risk faktörlerinin olduğu belirtiliyor. Yaş, cinsiyet, ülke ve etnik kökenin yanı sıra zararlı kimyasallar ve radyasyon, immün yetersizlik, otoimmün hastalıklar ve enfeksiyonlar bu faktörler arasında yer alıyor.
Yakın zamanda keşfedilen hedefe yönelik akıllı moleküllerin kullanımı sayesinde lenfomanın daha az yan etki profiliyle daha başarılı şekilde yönetilebilir bir hastalık haline geldiğini belirten Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, lenfomanın bazı tiplerinde tam iyileşme sağlanmasının artık birincil tedavi hedefi olduğunu söylüyor.
Hematolojik kanser geçiren hastalar enfeksiyonları daha ağır geçiriyor
Lösemi, lenfoma, myelom gibi hematolojik kanserleri olup aktif tedavi alan veya tedavilerini kısa süre önce tamamlamış hastalar, diğer bireylere göre enfeksiyonları daha ağır geçirebiliyor. Kemik iliği nakli yapılmış hastalar, erken dönemde, bağışıklık sistemini baskılayan ilaç kullandıkları dönemde ve aktif graft versus host hastalığı (GVHH) (ilik savaşı) süresince enfeksiyonlara karşı daha hassas olabiliyor ve karşılaştıkları enfeksiyonları ağır geçirebiliyor. Pandemi sürecinde herhangi bir ilaç değişikliğinden önce mutlaka doktorla irtibata geçilmesi gerektiğinin altını çizen Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, kemoterapi tedavisi gören hastaların tedavilerinin ertelenip ertelenemeyeceğini, hastayı takip eden doktorun değerlendirmesi gerektiğini belirtiyor. Sigara, alkol gibi zararlı alışkanlıklardan uzaklaşarak düzenli egzersiz yapmanın ve sağlıklı besinler tüketmenin lenfomadan korunmada önemli olduğunun da altını çiziyor.
GENÇLER “EN ÇEKİCİ İŞVEREN” OLARAK ABDİ İBRAHİM’İ SEÇTİ
Abdi İbrahim, gençlerin iş ve işveren markalarına dair eğilimlerini ölçen ve Universum Türkiye tarafından gerçekleştirilen “En Çekici İşverenler Araştırması’nda” en çekici işveren seçildi.
Türkiye’nin En Çekici İşverenleri 2020 Araştırması sonuçları açıklandı. Türkiye’nin gençleri, yine Abdi İbrahim’i “En Çekici İşverenler” listesinde ilk sıralara yerleştirdi.
Gençlerin iş ve işveren markalarına dair eğilimlerini ölçen bu önemli çalışmada Abdi İbrahim, Tıp/Sağlık Bilimleri kategorisindeki öğrencilerin tercihleriyle 1’inci, genç profesyonellerin tercihleriyle ise 3’üncü sırada yer aldı. Fen Bilimleri kategorisinde ise öğrencilerin görüşlerine göre 1’inci, bu alandaki genç profesyonellerin değerlendirmeleriyle ise 2’inci sıraya yerleşerek büyük bir başarı elde etti.
Genç yetenek araştırmalarının küresel lideri Universum tarafından 61 ülkede 1,5 milyonun üzerinde genç ile gerçekleştirilen "En Çekici İşveren Araştırması”nın Türkiye ayağı sekizinci yılında, Türkiye’nin önde gelen 55 üniversitesinde gerçekleştirildi. Araştırma kapsamında; iktisadi idari bilimler, mühendislik, bilişim teknolojileri, fen bilimleri, sağlık, tıp, edebiyat, hukuk, eğitim ve sosyal bilimler alanlarında eğitim gören toplam 54 bin 597 öğrenci ve ortalama iş deneyimi yaklaşık 4,5 yıl olan 17 bin 25 genç profesyonelden içgörüleri alındı.
Kasım 2019 ve Nisan 2020 tarihleri arasında gerçekleştirilen çalışmada gençlerin; iş, şirket, sektör tercihlerini belirleyen 40 temel işveren markası niteliklerinin karşılaştırmalı ölçümü baz alındı. İnternet ortamında, anketler aracılığıyla yapılan araştırma sonunda her kategoride ilk 50 şirket belirlendi.
PROSTAT KANSERİNDE ERKEN TEŞHİS HAYAT KURTARIYOR
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, 15 Eylül Dünya Prostat Kanseri Farkındalık Günü dolayısıyla, dünyada her yıl yaklaşık 1 milyon 300 bin insanı daha etkileyen prostat kanserine dikkat çekiyor. Türkiye’de ise her yıl yeni 17 bin 300 prostat kanseri hastası olduğu belirtilen açıklamada, prostat bezinin kötü huylu bir hastalığı olan prostat kanserinin erken evrede yakalandığında uygun tedavi yöntemleriyle tedavi edilebilen bir kanser türü olduğu vurgulanıyor.
15 Eylül Dünya Prostat Kanseri Farkındalık Günü dolayısıyla açıklamada bulunan Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, bu kanser türünde erken teşhisin önemine dikkat çekerek; 45 yaşından itibaren ailesinde prostat kanseri öyküsü olanların, 50 yaşından itibaren ise her erkeğin yılda bir kez prostat kanserine yönelik muayene ve kan tahlilinde bakılan PSA testini yaptırması gerektiğini vurguladı.
Erkeklerde idrar kesesi çıkımı ile idrar kanalı arasında bulunan ve idrar kanalını çepeçevre saran bir bez olan prostatın, yaş ilerlemesiyle birlikte sıklıkla rastlanılan iki hastalığı ortaya çıkabiliyor. Bunlardan biri iyi huylu prostat büyümesi olan Benign Prostat Hiperplazisi (BPH) iken, diğeri ise prostat bezinin kötü huylu bir hastalığı olan prostat kanseri olarak ortaya çıkabiliyor.
Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre her yıl dünyada yaklaşık 1 milyon 300 bin, Türkiye’de ise 17 bin 300 yeni prostat hastası olduğunu belirtiyor. Tanı konulan hastaların ortalama yaşı 68 ve hastaların yüzde 85’i 65 yaş ve sonrasında tanı alıyor.
Yıllık kontrol belirli yaş sonrası her erkek için şart
Prostat kanseri, idrar yaparken zorlanma, idrarda kan görme, idrar yaparken yanma, kemik tutulumuna bağlı bel ve sırt ağrısı gibi belirtilerle kendini gösterse de genellikle başlangıçta hiçbir belirti vermiyor. Şüphe duyulan durumlarda, hastalardan ultrason eşliğinde prostat biyopsisi alınabiliyor.
Prostat kanseri tanısı konulması sonrasında hemen her kanserde olduğu gibi hastalığın hangi evrede olduğu belirleniyor. Kanser prostatta sınırlıysa cerrahi müdahale ya da radyoterapi uygulanabiliyor. Ancak vücudun farklı bölgelerinde tutulum yapmış hastalarda hormonal tedaviyle birlikte kemoterapi kullanılabiliyor.
Prostat kanserinin yavaş ilerleyen ve erken evrede yakalandığında uygun tedavi yöntemleriyle kür sağlanabilen bir kanser türü olduğuna dikkat çeken Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, hastalığın erken evrede farkına varılabilmesi için 50 yaşından itibaren rutin üroloji poliklinik kontrollerin aksatılmaması gerektiğini belirtiyor.
Abdi İbrahim, Stevie Uluslararası İş Ödülleri’nde iki altın ödülün sahibi oldu. Şirketin “Evine Sağlık” iç iletişim projesi, “Pandemi Döneminde En Yenilikçi İK Teknolojisi Kullanımı” kategorisinde ve “Bölge Müdürü Seçim Süreci” projesi ise “Kariyer Yönetimi Başarısı” kategorisinde Stevie Ödülü aldı. Abdi İbrahim, bu yıl 15’inci kez farklı kategorilerde düzenlenen ve yaklaşık 700 başvurunun değerlendirildiği 2020 Stevie Ödülleri’nde, insan kaynakları alanında hayata geçirdiği iki önemli projeyle ödüle layık görüldü.
“Evine Sağlık” iç iletişim projesi “Pandemi Döneminde En Yenilikçi İK Teknolojisi Kullanımı” kategorisinde Altın Stevie ödülüne layık görülürken, “Bölge Müdürü Seçim Süreci” projesi ise “Kariyer Yönetimi Başarısı” kategorisinde Altın Stevie ödülünün sahibi oldu.
Birçok ülkeden farklı firmaların yarıştığı ve insan kaynakları projelerinin, başarılarının, takımlarının ve profesyonellerinin değerlendirildiği ABD’nin en prestijli organizasyonu Stevie Ödülleri töreni 5 Kasım 2020 tarihinde gerçekleşecek.
Ödül alan projelerin detaylarını aktaran Hakan Onel; ”Bölge Müdürü Seçim Süreci” projemizde, son 5 yıldır yüzlerce iç başvuruyu yapılandırıp, bilimsel yöntemlerle değerlendiriyor, “Abdi İbrahim’de herkes bir yetenektir” mottosuyla mevcut iç kaynaklarımıza objektif ve adil bir değerlendirme imkanı sunuyoruz. Bu yıl da içerideki ekiplerimizden yeteneklerin kariyer gelişimleri kapsamında yürüttüğümüz bölge müdürlüğü seçim süreciyle bu başarıyı elde ettik.
Stevie Ödülleri Hakkında
2002 yılından beri düzenlenen ve 6 ana kategori ve farklı alt kategorilerde ödüllerin verildiği Stevie Ödülleri, dünyanın en prestijli iş ödülleri arasında yer alıyor. Dünya çapındaki tüm kurumların projelerine açık olan ve ana kategoriler arasında yer alan “Uluslararası İş Ödülleri (International Business Awards) her yıl 60'tan fazla ülkenin katılımıyla gerçekleştiriliyor.
Abdi İbrahim, COVID-19 pandemisi döneminde tedavilerinde kesinti yaşayabilen talasemi hastası çocukları ve ailelerini hekimlerle online platformda buluşturdu.
Türkiye’de ilk kez dijital ortamda gerçekleştirilen bilinçlendirme toplantısına Acıbadem Adana Hastanesi Pediatrik Hematoloji Öğretim Görevlisi ve Kemik İliği Nakil Ünitesi Başkanı Prof. Dr. Bülent Antmen, Altınbaş Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Tunç Fışgın ve İstanbul Tıp Fakültesi Pediatrik Hematoloji-Onkoloji Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Zeynep Karakaş katıldı. Uzmanlar, hastalık hakkındaki bilgilerin yanı sıra, pandemi döneminde hastaların karşı karşıya kaldıkları riskler konusunda da aydınlatıcı bilgiler verdi.
Türk ilaç sektörünün lideri Abdi İbrahim, Türkiye’de ilk kez dijital ortamda gerçekleştirilen Talasemi (Akdeniz anemisi) bilinçlendirme toplantısıyla, hasta ve yakınlarını online platformda bir araya getirdi.
Abdi İbrahim sponsorluğunda, COVID-19 pandemisi döneminde sıkıntı yaşayan, tedavilerinin devamı hakkında soru işaretleri oluşan talasemi hastaları için harekete geçen üniversite ve derneklerin katılımıyla düzenlenen online eğitim ve bilinçlendirme toplantısına, Altınbaş Üniversitesi Tıp Fakültesi, İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Acıbadem Adana Hastanesi ile Adana Çukurova Hemofili Derneği ve İstanbul Çocuk Hematoloji Onkoloji Derneği’nden uzman hekimler ile 50’ye yakın talasemi hastası çocuk ve aileleri katıldı.
‘Talasemi ve Kemik İliği Nakil Sonrası Hastalarında COVID-19 Önlemleri ve Şelasyon’ başlıklı online eğitimde, Akdeniz anemisi olarak bilinen, hayat boyu kan nakli gerektiren ve tek kalıcı tedavi şekli kemik iliği nakli olan talasemi hastalığını taşıyan çocukların, pandemi sürecinde yaşadıkları olumsuz etkilerin azaltılmasına, ailelerin hastalık hakkında farkındalıklarının arttırılmasına katkı sağlayacak bilgiler paylaşıldı.
Toplantıda, değerli hematologların aktardıkları bilgilerden faydalanma imkanı bulan hastalar ve aileleri, sorularını hekimlere yöneltme imkanı bulurken, düzenlenen çeşitli aktivitelerle sosyalleşme fırsatı elde ettiler.
Kemik iliği nakli olan ve özellikle yaşanan salgın sebebiyle hastanelere gelemeyen çocuk hastalar ve ailelerini düşünerek düzenlenen online buluşmaya destek vermekten mutluluk duyduklarını belirten Abdi İbrahim Özel Uzmanlık Bölüm Direktörü Çiğdem Şahinbaş Yılmaz, “Hematoloji, önemli yatırımlar yaptığımız ve bu çerçevede hastalarımıza destek vermeyi çok önemsediğimiz bir alan. Gerek AbdiBio ve gerekse Onkoloji Üretim Tesisimiz ile hematoloji alanında önemli adımlar atıyoruz. Bunun yanında, tedavilerimizle olduğu kadar, bu olağan dışı süreçte zorluk yaşayan hasta ve hekimlere değer yaratacak çözümler sunmayı da sorumluluğumuz olarak görüyoruz. Özellikle pandemi döneminde tedavisinde kesinti yaşayan hasta gruplarını ve hekimlerimizi düşünerek, tedavinin sürmesine, yaşanan sıkıntıların azaltılmasına yönelik projelere odaklandık. Bu çerçevede hasta ve hekim eğitim aktivitelerini kesintisiz şekilde sürdürüyoruz. Değerli üniversite ve derneklerimizin katılımıyla düzenlediğimiz online eğitimin çok faydalı olduğuna inanıyoruz. Gerek hekimlerimize ve derneklere, gerekse katılan hastalara ve ailelerine kıymetli katkıları için çok teşekkür ediyoruz. Yıl içinde bu kapsamda yeni etkinlikler düzenlemeyi sürdüreceğiz” dedi.
ÜLKEMİZDE 1.3 MİLYON TALASEMİ TAŞIYICISI BULUNUYOR
Düzenlenen programda, Acıbadem Adana Hastanesi Pediatrik Hematoloji Öğretim Görevlisi ve Kemik İliği Nakil Ünitesi Başkanı Prof. Dr. Bülent Antmen, Altınbaş Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Tunç Fışgın ve İstanbul Tıp Fakültesi Pediatrik Hematoloji-Onkoloji Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Zeynep Karakaş, hastalık hakkındaki gelişmelerin yanında özellikle pandemi döneminde hastaların karşı karşıya kaldıkları riskler konusunda aydınlatıcı bilgiler verdi.
Türkiye’nin de içinde olduğu Akdeniz ülkelerinde önemli bir halk sağlığı sorunu olan Talasemi, anne ve babadan çocuklara kalıtsal olarak geçen, önlenebilir bir kan hastalığı. Taşıyıcıların saptanması, genetik danışma ve doğum öncesi tanı konabilmesiyle engellenebilir bir hastalık olmasına rağmen, dünyada her yıl en az 365 bin talasemi hastası ortaya çıkıyor. Türk Hematoloji Derneği'nin verilerine göre ülkemizde yaklaşık 1 milyon 300 bin talasemi taşıyıcısı ve 4 bin 500 kadar talasemi hastası bulunuyor.
TALASEMİ NASIL BİR HASTALIKTIR?
Tek kalıcı tedavi şekli kemik iliği nakli olan talasemi hastalığı, hayat boyu 3-4 haftada bir kan nakli (transfüzyonu) ve beraberinde şelasyon tedavisi gerektiriyor. Düzenli ve uzun süreli şelasyon tedavisiyle, talasemili hastaların sağlıklı yaşam sürelerinin uzaması ve hastalığın oluşturduğu organ-sistem hasarının azaltılabilmesi sağlanabiliyor.
COVİD-19’UN DAHA AĞIR SEYRETME RİSKİ YÜKSEK
Toplantıya katılan uzmanlar, talasemi hastalarında, özellikle yetişkinlerde; kalp rahatsızlığı, pulmoner hipertansiyon, diyabet ve aşırı demir yükü gibi eşlik eden durumlarda COVID-19 enfeksiyonunun daha ağır seyretme riskinin yüksek olduğuna dikkat çekti. Bu nedenle, Covid-19 salgını sürecindeki tüm genel önlemlerin talasemi hastaları için de geçerli olduğunu, sosyal mesafeye uyum, maske kullanımı ve el hijyenine dikkat edilmesinin önemini vurguladı. Talasemi hastalarının kalabalık ortamlara girmemesi gerektiğinin ve kişisel korucu ekipmanları (maske ve siperlik) kullanmalarının faydalı olacağının altı çizildi.
Türk ilaç sektörünün lideri Abdi İbrahim ile Novelfarma, yapmış oldukları stratejik iş birliği anlaşmasıyla, Novelfarma tarafından geliştirilen ve COVID-19 tedavi protokolüne giren Favipiravir etken maddeli ilacın Türkiye’deki ilk üretimini gerçekleştirdi. Şubat ayında hastalığın çıktığı Çin’de tedavi protokolüne alınan, ülkemizde ise son olarak 19 Haziran’daki Sağlık Bakanlığı güncel tedavi kılavuzunda kullanım alanı genişletilen Favipiravir etken maddeli ilaçtan ilk etapta 400 bin tablet üretildi.
Türk ilaç sektörünün lideri Abdi İbrahim’in Ar-Ge gücü ve tecrübesiyle sadece 1 hafta gibi rekor sürede teknoloji transferi dahil tüm hazırlıkları tamamlanan ilaç, Türkiye’de ilk defa Abdi İbrahim’in uluslararası standarttaki yüksek teknoloji donanımlı Esenyurt tesislerinde üretildi, Türkiye’de sadece Novelfarma tarafından Sağlık Bakanlığı’na 200.000 tableti hibe edildi ve ilacın ilk ihracatı yapıldı.
Türkiye’nin lider ilaç şirketi Abdi İbrahim, 108 yıllık tecrübesi ve güçlü üretim altyapısıyla ülkemizin COVID-19 ile mücadelesinde öncü rol üstlenmeye devam ediyor. Salgının ilk başladığı günlerde tedavi protokolüne alınan klorokin fosfat etken maddeli ilacın hammaddesini Hindistan ve Çin’den olağanüstü şartlarda temin ederek ilacın üretimini gerçekleştiren ve 1,6 milyon tableti Sağlık Bakanlığı’na bağışlayan Abdi İbrahim, şimdi de tedavi protokolüne giren ve Novelfarma tarafından geliştirilen Favipiravir etken maddeli ilacın üretiminde stratejik rol üstlendi.
Abdi İbrahim Yönetim Kurulu Başkanı Nezih Barut: ‘’Tarihi bir dönemden geçiyoruz, tüm dikkatimizle misyonumuzun gereğini yerine getiriyor, hayatı iyileştirmek için çalışıyoruz’’. Abdi İbrahim’in 108 yıllık ilaç sektörü tecrübesiyle Türkiye’nin tarihine tanıklık eden köklü bir marka olduğunu hatırlatan Nezih Barut, ‘’Köklü markalara tarih farklı sorumluluklar yükler. Biz bir asrı aşkın süredir hayatı iyileştirmek için çalışıyoruz. Ülkemizin milli ve lider markası olmanın gururunu taşıyoruz. Ülkemizin karşı karşıya kaldığı pandemi sürecinde her güne aynı sorumluluk bilinciyle uyandık. Klorokin fosfat bazlı ilacımızı kendi adımıza üretip Bakanlığımıza hibe etmenin ardından, ülkemizin yüz akı ilaç firmalarından Novelfarma tarafından geliştirilen ve hastalığın tedavisindeki en etkili ilaçlardan biri olan Favipiravir’in üretimine ev sahipliği yapmanın gururunu yaşıyoruz. İlacın yurtiçinde üretilmesi ve bir an önce hastalara ulaştırılması en kritik meseleydi. Bunun için de teknoloji transferinin yapılması elzemdi. Bu operasyonlardaki tecrübemiz, teknik uzmanlığımız, yönetim becerimiz ve iş birliği odaklı çalışma anlayışımızla 1 haftada her türlü kaynağı tahsis ederek Favipiravir’in Türkiye’deki ilk üretimini gerçekleştirdiğimiz bu olağanüstü süreçte, ilacın hastalarımıza ulaşmasında emeği geçen Abdi İbrahim ve Novelfarma çalışanlarını yürekten tebrik ediyorum’’ dedi.
Aynı zamanda İlaç İşverenleri Endüstrisi Sendikası Başkanlığı’nı da yürüten Nezih Barut, süreçle ilgili şu bilgileri verdi: ‘’Pandeminin ilanıyla birlikte Abdi İbrahim olarak tüm dikkatimizle temel misyonumuza yani iyileştirmeye odaklandık. Şirket içinde medikal ekiplerden, Ar-Ge’den, ruhsatlandırmadan, iş geliştirmeden ve farklı departmanlardan temsilcilerin yer aldığı çevik çalışma grupları oluşturduk. Temel amaçlarımızdan biri de sektör lideri olan şirketimizin bilgi birikiminden, yüksek teknolojik üretim gücünden ve güçlü altyapısından Covid-19’un tedavisine yönelik çalışmalar yapan sektör oyuncularının yararlanmasına hizmet etmekti. Her sabaha tarihi bir dönemden geçtiğimizin bilinciyle uyandık. Sürecin hemen başında Sağlık Bakanlığı’na hibe ettiğimiz ilacımızın yanı sıra vizyoner ve dinamik bir yaklaşıma sahip iş ortağımız Novelfarma’ya verdiğimiz hızlı üretim desteği de bu bilinç ve refleksimizin doğal bir sonucudur.’’
Yerli ilaç sanayiinin öneminin pandemi sürecinde çok net bir şekilde öne çıktığını belirten Nezih Barut, ‘’Biz her zaman yatırımın gücüne inanıyoruz. Ar-Ge’ye daha fazla pay ayırabilmek için daha fazla üretmemiz, daha fazla ihracat yapmamız gerekiyor. Abdi İbrahim olarak üretim tesislerimize bunca yatırım yapmamız stratejik bir karar. Biz Türkiye’nin hem kimyasal hem de biyoteknolojik ilaçta üretim üssü olabileceğine yürekten inanıyoruz” dedi.
Novelfarma Yönetim Kurulu Başkanı Yasin Alp ise; “Yerli ve milli üretim olan ürünümüzün ruhsatını 10 Temmuz’da aldık. Şu anda tüm dünya hakları Novelfarma’nındır. Etkin madde özel anlaşma ile bize özel üretildi. Bir aydan daha az sürede kendi Ar-Ge tesisimizde ürünü geliştirdik. Yine bir ay gibi çok kısa sürede biyoeşdeğerlik çalışmasını yaptık. Ar-Ge personelimizin tamamının 35 yaş altında genç bir ekipten oluşması da bizim için gurur vesilesidir. Üretim için diğer firmalar, pandemi olmasına rağmen yüksek fiyatlar talep ettiler. Ancak Abdi İbrahim tüm üretimini durdurarak rekor sürede teknoloji transferini yapıp üretimi gerçekleştirdi. Bu ilaç tamamen yerli ve milli üretim olması bakımından çok önemli. Bu nedenle tüm Abdi İbrahim ekibine başta Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Nezih Barut olmak üzere ayrıca teşekkür ederiz. Ruhsatımızı aldık ve söz verdiğimiz hibeleri 11 Temmuz’da Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü ilaç deposuna teslim ettik ve uçak ambulanslar ile tüm illere dağıtıldı” dedi.
Yasin Alp sözlerini şöyle sürdürdü: “Hibe veren tek firmayız ve bu şekilde fiyatların yüzde 80 oranında düşmesine vesile olduk. Bu nedenle devletimize maliyeti daha da azalmış oldu. Novelfarma olarak yetim ilaç ve onkoloji ilaçları geliştirip ruhsatlandırıyoruz. Bugüne kadar hiçbir projemiz için devlet desteği ya da hibe almadık. Tamamı kendi özkaynaklarımızla karşılandı. Şu anda 30’a yakın ruhsat başvurumuz var ve ayrıca 50’ye yakın Ar-Ge çalışmamız da devam etmektedir.”
ABDİ İBRAHİM, DAHA İYİ BİR ÇEVRE İÇİN
RECOVER BETTER BİLDİRİSİNİ İMZALAYAN
İLK TÜRK ŞİRKETİ OLDU
Sürdürülebilirlik alanındaki öncü çalışmalarıyla dikkat çeken Abdi İbrahim, COVID-19 ile mücadele sürecinde ulusal ve uluslararası alanda sunduğu güçlü katkıların yanı sıra çevreci küresel inisiyatiflere de destek veriyor. Şirket, pandemi döneminde insan hareketliliğinin azalmasıyla doğadaki toparlanmanın, şirketler ve kurumların desteğiyle bundan sonra da sürdürülebilir olarak devam etmesi amacıyla Scienced Based Target İnsiyatifi ve Birleşmiş Milletler tarafından 155 şirketin katılımıyla hayata geçirilen Recover Better bildirisindeki ilk Türk imzacı oldu.
Topluma ve dünyaya “iyi” iz bırakmayı daima önceliklendirerek sürdürülebilirlik alanında sektörüne liderlik eden Abdi İbrahim, COVID-19 salgınıyla mücadele sürecinde, iklim değişikliği konusunda olumlu ilerlemenin devam etmesini sağlamak amacıyla Bilim Temelli Hedefler İnsiyatifi (Scienced Based Target Initiative) ve Birleşmiş Milletler tarafından hayata geçirilen Recover Better bildirisinin imzacıları arasında yer aldı. Abdi İbrahim, bu bildiriyi destekleyen ilk Türk şirketi oldu.
Bilim Temelli Hedefler İnsiyatifi’nin (Science Based Targets Initiative) imzacısı olan Abdi İbrahim, dünya çapındaki hükümetleri COVID-19’a ilişkin ekonomik yardım ve toparlanma çalışmalarını en güncel iklim bilimi verileriyle uyumlu hale getirmeye çağıran Recover Better bildirisine destek verdi. “Recover Better” bildirisi, toplam piyasa değeri 2,4 trilyon doların üzerinde olan ve 5 milyonu aşkın çalışana sahip 155 şirketin bir araya gelmesiyle hazırlandı. Bu bildiri, salgınla mücadele sürecinde, global olarak hayata geçirilen ekonomik destek paketleri kapsamında kamu harcamaları yapılırken bilimselliğin temel alınmasını, düşük karbon ekonomisine geçiş sürecinin hızlandırılmasını, küresel ısınmanın 1,5 C ile sınırlandırması hedefine odaklanılmasını ve kamu politikalarında sürdürülebilirliğin her aşamada karar alma süreçlerine dahil edilmesini savunuyor.
Konuyla ilgili görüşlerini bildiren Abdi İbrahim Kamu İlişkileri ve Kurumsal İletişim Direktörü Dr. M. Oğuzcan Bülbül, “COVID-19 salgını nedeniyle tüm dünya zor bir dönemden geçiyor. Ancak tüm bu süreçte alınan önlemler sonucunda insan hareketliliğinin azalmasıyla doğada önemli bir toparlanmanın da başladığını görüyoruz. Devletlerin, kurumların ve bireylerin çok önemli dersler çıkardığı bu zorlu sürecin iklim değişikliğine olumlu bir katkısı olduğunu söylmek mümkün. Bundan sonraki süreçte bu düzelmenin sağlanması için alınan önlemlerin pandemiler ya da evrensel felaketler sonucunda değil, bilinçli bir çaba ile sürekli hale getirilmesi gerekiyor.
Biz de Abdi İbrahim olarak iklim değişikliğine karşı mücadelede büyük bir sorumluluğumuz olduğunu düşünüyoruz. COVID-19 salgını sürecinde önemi bir kez daha anlaşılan sürdürülebilirliği işimizin bir parçası yapma kararlılığımızı göstermeye devam ediyoruz. İnsan sağlığının gezegenimizin sağlığına bağlı olduğunun bilincinde olarak dünyamızı ve geleceği iyileştirmek için çözümün bir parçası olmaya devam ediyoruz. Scienced Based Target insiyatifi ve Birleşmiş Milletler tarafından hayata geçirilen Recover Better bildirisinde imzacı tek Türk şirketi olmak bizim için büyük bir gurur kaynağı. Bunun sektörümüze örnek olmasını diliyoruz” şeklinde konuştu.
Abdi İbrahim, yakın zamanda “geleceği” ve “dünyayı” iyileştirmek yolunda önemli bir adım atarak, sürdürülebilir su politikaları ve uygulamalarını küresel ölçekte bir taahhüt ile desteklemek üzere, Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi girişimi olan CEO Water Mandate’nin de imzacıları arasına katılmıştı.
Şirket ayrıca Global Compact Türkiye, İş dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği (SKD Türkiye) ve TÜSİAD’ın ortaklığında hayata geçirilen “İş Dünyası Plastik Girişimi”nin imzacıları arasında da yer alıyor. Bunların yanısıra CDP ve RE100 gibi sürdürülebilirlik alanındaki prestijli küresel oluşumlara üyelik ve orta vadede “B Corp Sertifikası”na sahip olmak bu alandaki önemli hedefleri arasında bulunuyor.
2020 yılında tüm üretim tesislerindeki elektrik tüketimini yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlamaya başlayan Abdi İbrahim, ilk olarak üretimde başlayan bu uygulamayı kademeli olarak, tedarik ve lojistik sürecinden hammadde alımına, pazarlama ve satış aşamasından son tüketiciye kadar devam eden tüm yolculukta uygulayarak 2030 yılında karbon ayak izini sıfıra indirmeyi hedefliyor.
Abdi İbrahim, COVID-19 nedeniyle çoğunlukla evde kaldığımız bu dönemde bir ilke imza atarak Parkinson hastaları için akıllı takip özelliğinin, Alzheimer hastaları için ise hastalıkla ilgili merak edilen tüm bilgilerin yer aldığı iki yeni mobil uygulamayı hayata geçirdi
ALZHEIMER VE PARKİNSON
HASTALARI İÇİN 2 YENİ MOBİL UYGULAMA
Türk ilaç sektörünün lideri Abdi İbrahim, yeni tip koronavirüs salgını sürecinde evinden çıkamayan Alzheimer ve Parkinson hasta ve hasta yakınlarının hayatını kolaylaştıracak iki ayrı mobil uygulama geliştirdi. Parkinson hastaları için akıllı semptom takip özelliği, Alzheimer hastaları ve hasta yakınları için ise hastalıkla ilgili merak edilen sorulara yanıtlar içeren bu mobil uygulamalarda, hastalıklarla ilgili pratik bilgilerden, yapılması gereken egzersizlere kadar çok yönlü bir içerik ücretsiz olarak sunuluyor. Alzheimer ve Parkinson hastası, hasta yakını ve hastane üçgenindeki iletişimin COVID-19 sürecinde zorunlu olarak kısıtlandığına dikkat çeken Abdi İbrahim Satış ve Pazarlama Genel Müdürü Dr. Oğuz Mülazımoğlu, “Bu mobil uygulamalarla COVID-19 nedeniyle çok yoğun günler geçiren hekimlerimize zaman tasarrufu, hasta ve hasta yakınlarımıza ise takip kolaylığı ile düzenli bilgi sağlamayı hedefliyoruz’’ dedi.
Türkiye’de ilaç sektörünün büyümesine ve gelişmesine 108 yıldır öncülük eden Abdi İbrahim, Parkinson hastaları için akıllı semptom takip özelliği ile birlikte, hastaların fizyoterapi, beslenme, yüz ve nefes egzersizi gibi ilaç dışı yöntemlere ulaşabileceği, Alzheimer hastaları ve hasta yakınları için ise hastalıkla ilgili ihtiyaçları olan tüm bilgilerin yer aldığı iki ayrı mobil uygulama hayata geçirdi. Alanında bir ilk olan Parkinson’da Yanımda uygulaması, hastaların günlük ve haftalık durumlarının pratik şekilde izlenmesine ve analiz edilmesine destek olurken, hasta ya da hasta yakınının günlük hayatları kısıtlanmadan, uygulamadaki soruları periyodik olarak yanıtlayarak kaydetmesine ve hekimleriyle paylaşabilmesine imkan sağlıyor.
Uzmanlar tarafından hazırlanan, Alzheimer hastaları ile yaşama dair güvenlik, kişisel bakım, beslenme, uyku düzeni ve risk faktörleri gibi hastalar için çok önemli olan içeriklerin yer aldığı Alzheimer’in Sesi uygulamasında ise kişilerin hastalıkla ilgili merak ettikleri sorular videolarla yanıtlanıyor. Çevrimdışı durumundayken de kullanılabilen bu uygulamada yanıtı hazır olarak bulunmayan sorular uzmanlara soruluyor ve alınan cevaplar kısa videolar şeklinde uygulamaya yüklenerek hastaların ihtiyaçlarının karşılanmasına katkı sağlanıyor.
“Hasta, hasta yakınları ve doktorların hayatını kolaylaştırmayı hedefliyoruz”
Uygulamalarla ilgili birli veren Abdi İbrahim Satış ve Pazarlama Genel Müdürü Dr. Oğuz Mülazımoğlu, özellikle koronovirüs salgını dolayısıyla evinde kalan, ancak tedavilerinin aksamaması gereken Alzheimer ve Parkinson hastalarının ihtiyaçlarından yola çıkarak mobil uygulamaları geliştirmeye karar verdiklerinin altını çizdi. COVID-19 salgınının herkesin mevcut sorumluluklarına yenilerini eklediğini vurgulayan Dr. Oğuz Mülazımoğlu, “Abdi İbrahim olarak hepimizin çoğunlukla evde kaldığımız bu dönemde tedavilerine devam etmesi gereken Alzheimer ve Parkinson hastaları ile hasta yakınlarına daha faydalı olabilmek için uygulamalarımızı kullanıma sunduk. Bu süreçte 60 yaş ve üzeri Alzheimer ve Parkinson hastalarımızın bir kısmı hastanelere gidemiyor ve dolayısıyla da hekimlerinden sağlık durumları hakkında bilgi alamıyor. Parkinson’da Yanımda aplikasyonu sayesinde, hastaların günlük ve haftalık durumları izlenebiliyor, ayrıca beslenme ve egzersiz önerileriyle tedavisine katkı sağlanıyor. Bir ilk olan bu aplikasyonla COVID-19 ile mücadele döneminde çok yoğun günler geçiren hekimlerimize zaman tasarrufu, hasta ve hasta yakınlarımıza ise takip kolaylığı sağlamayı hedefliyoruz. Alzheimer’ın Sesi uygulamasında ise hasta ve hasta yakınlarının Alzheimer’la ilgili merak ettikleri tüm soruların yanıtlarını bulabilmelerini umuyoruz. Bu uygulamalar sayesinde hem hasta, hem hasta yakını, hem de hekimlerimiz zaman tasarrufu sağlayacak. Ayrıca aralarında sürekli bir iletişim oluşacak” şeklinde konuştu.
Abdi İbrahim’in bir asrı aşkın başarısının arkasında güçlü bir Ar-Ge ve inovasyon altyapısı bulunduğuna işaret eden Mülazimoğlu, salgın dolayısıyla kısıtlanan günlük yaşam ve kesintiye uğrayan hekim kontrollerinin bazı hastalar için kritik olduğuna dikkat çekerek, “Dijital yeteneklerimizi ve birikimlerimizi birleştirdik ve ücretsiz indirilebilen, kullanımı kolay bu uygulamaları geliştirdik. Amacımız, hasta ve hasta yakınlarımızın salgın sürecinde daha sağlıklı bir yaşam sürdürebilmesine, tedavinin aksamamasına destek olabilmek. Bu aplikasyonlarla alanında ilk olan, öncü bir çalışmaya imza atmaktan mutluluk duyuyoruz” dedi.
Hasta günlük ve haftalık durumunu hekimiyle paylaşabilecek
Son yıllarda dünyada olduğu gibi ülkemizde de yaşlı nüfusta sıkça rastlanan hastalıklar arasında ön sırada yer alan Alzheimer ve Parkinson’da, hastalığın seyrinin takip edilmesi ve hastalıklarla ilgili güncel bilgiye erişim en önemli maddeler arasında bulunuyor. Yaklaşık 150 bin Parkinson, 600 bin Alzheimer hastası bulunan ülkemizde, hastalık seyrinin takibi ve bakım konusunda hasta yakınlarına büyük bir sorumluluk düşüyor. Bu nedenle yenilikçi çözümlerin varlığı hastaların tedaviye uyumunda büyük önem taşıyor.
Alzheimer hastaları için hazırlanan Alzheimer’ın Sesi ve Parkinson hastaları için hazırlanan Parkinson’da Yanımda uygulamalarıyla hasta, hasta yakını ve hekimlere birçok fayda sağlanması amaçlanıyor.
Telefon hafızasında çok yer kaplamayacak boyutta tasarlanan Parkinson’da Yanımda uygulaması, hastalara yönelik iletilen soruların yanıtlanmasıyla kişiselleştirilebiliyor. Aplikasyon tarafından kaydedilen bilgiler, hekimlerle paylaşılabiliyor, bu sayede hasta-hekim iletişimi aksamamış oluyor. Uygulamayla, hasta yakınları açısından güç olan bakım sürecine destek olunması amaçlanıyor. İçeriğinde yer alan denge ve koordinasyonu artıracak fizyoterapi önerileri, yüz ve nefes egzersizleri ve beslenme önerileri sayesinde hasta yakınları ve hasta arasında daha sağlıklı bir ilişki kurulmasına ve tedaviye uyumlu bir süreç izlenmesine katkı sağlanıyor.
Kullanımı son derece kolay olan Alzheimer’ın Sesi uygulamasında, hastalar ve hasta yakınları merak ettiği konuları öğrenmek için hastaneye gitmek zorunda kalmıyor. Uygulama aracılığıyla bulunduğu il ya da ilçesinde nöroloji branşı olan hastaneleri bulabiliyor, bildirimler sayesinde hastalık ya da hastası ile ilgili gelişmelerden haberdar olabiliyor. Hasta ve hasta yakınına kolaylık sağlayan bu uygulama aynı zamanda yoğun poliklinik ortamında hastasına istediği kadar zaman ayıramadığını düşünen hekime de büyük kolaylık sağlıyor.
Hastanın elindeki titremenin şiddetini ölçüyor, sosyalleşmeye katkı sağlıyor
Parkinson’da Yanımda uygulamasında daha önce teknoloji anlamında başka aplikasyonlarda yer almayan tremor (el titremesi) testi de yer alıyor. Uygulama, Parkinson hastalarının yüzde 80’ninde görülen tremorun şiddetini ölçümleyebiliyor.
Uygulamaya yerleştirilen günün sözü, günün şarkısı gibi içeriklerle, depresyon görülme oranı çok yüksek olan ve sosyalleşmenin önemli olduğu Parkinson hastalarının keyifli vakit geçirmesine katkı sağlanıyor. Hastaların mobil uygulama ekranında günlük olarak yayınlanan sözler ve şarkıları yakınlarıyla paylaşarak daha fazla sosyalleşmesi ve hayatın içinde kalması amaçlanıyor.
Tamamen ücretsiz olarak indirilebilen uygulamalara, IOS işletim sistemli mobil cihazlarda App Store ve Android işletim sistemli mobil cihazlarda ise Goolge Play üzerinden ulaşılabiliyor.
SALGINLA MÜCADELEYE ABDİ İBRAHİM’DEN ULUSLARARASI DESTEK
Abdi İbrahim, COVID-19 mücadelesine desteğini uluslararası platforma da taşıdı. Salgın başlar başlamaz harekete geçerek, hammaddesini tedarik edip hızla ürettiği 1 milyon 600 bin tableti Sağlık Bakanlığı’na hibe eden, yıl sonuna kadar tüm üretimini bağışlama taahhüdünde bulunan Abdi İbrahim, salgınla küresel mücadeleye destek amacıyla faaliyet gösterdiği Kazakistan, Cezayir ve Azerbaycan’a da ilaç yardımında bulunma kararını açıkladı. Abdi İbrahim, uluslararası destek hamlesini üretim tesislerinin bulunduğu Kazakistan’a Klorokin Fosfat etken maddeli ilacından 100 bin tablet, Asetilsistein etken maddeli üründen ise 7 bin tablet hibe ederek başlattı. Şirket ayrıca Klorokin Fosfat etken maddeli ilacından Cezayir’e 100 bin, Azerbaycan’a ise 50 bin tablet bağışlayacağını açıkladı.
Abdi İbrahim Yönetim Kurulu Başkanı Nezih Barut, “Abdi İbrahim olarak insan sağlığı önceliğimizle hayatı ve dünyayı iyileştirme sorumluluğu ile çalışıyoruz. Hem sektör hem ülke olarak salgınla mücadelede güçlü bir duruş sergilemekteyiz. Biz de yerli bir şirket olarak attığımız her adımda ülke markasına destek verme sorumluluğu içindeyiz. Bu anlayışla, öncelikli olarak faaliyette bulunduğumuz üç ülkeye ilaç yardımında bulunma kararı aldık. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da sorumluluk almaya ve salgınla mücadeleye her seviyede destek vermeye devam edeceğiz” dedi.
Türk ilaç sektörünün lideri Abdi İbrahim, COVID-19 salgınına karşı mücadeleye desteğini ülke sınırları dışına taşıyarak faaliyette bulunduğu üç ülkeye ilaç yardımı yapacağını açıkladı. Abdi İbrahim, Sağlık Bakanlığı’na bugüne kadar 1 milyon 600 bin tablet Klorokin Fosfat etken maddeli ilaç hibe etmiş, yıl sonuna kadarki üretimini de ihtiyaç halinde Bakanlığa teslim edeceğini açıklamıştı. Şirket, COVID-19 tedavi protokollerinde yer alan Klorokin Fosfat etken maddeli ürününden 100 bin tablet ve hastalığın semptomatik tedavisinde etkin olan Asetilsistein etken maddeli ilacından 7 bin tableti Kazakistan Sağlık Bakanlığı’na bağışladı. Abdi İbrahim, ayrıca Cezayir’e 100 bin tablet ve Azerbaycan’a da 50 bin tablet ilaç bağışında bulunacağını duyurdu.
Abdi İbrahim Yönetim Kurulu Başkanı Nezih Barut, “Türk İlaç sektörünün lider şirketi olarak işimizi; sektörümüz, ülkemiz ve nihayetinde tüm insanlık için tutku, cesaret ve sorumlulukla yapıyoruz. Ülke olarak mücadele verdiğimiz salgın sürecindeki tüm çalışmaları çok yakından takip ettik. Salgının erken safhalarında derhal harekete geçtik ve ülkemizde tedavi protokolünde birincil tedavi olarak yer alan ilaçlardan birisi olan ürünümüz için hammadde tedarik sürecine girdik. Kuvvetli tedarik ağımız ve ilişkilerimiz sayesinde, diğer birçok ülke ve şirket başarılı olamazken, hammaddemizi tedarik ederek 1 milyon 600 bin tabletlik üretimimizi gerçekleştirdik. Yıl sonuna kadar, Sağlık Bakanlığımızın bu ilacımıza ilişkin tüm ihtiyacını da üreteceğimizi ve hibe edeceğimizi de ayrıca taahhüt ettik.”
“Mücadeleye desteğimizi sürdüreceğiz”
Koronavirüs salgınındaki gelişmeleri ulusal ve uluslararası ölçekte izlediklerini belirten Nezih Barut, şu açıklamayı yaptı: “Türkiye’nin öncü şirketlerinden biri olmanın getirdiği sorumlulukla, insan sağlığını en önemli önceliğimiz olarak görüyoruz. Öte yandan hem sektör hem ülke olarak salgınla mücadelede güçlü bir duruş sergilemekteyiz. Yurtdışında da faaliyet gösteren, yerli bir şirket olarak attığımız her adımda ülke markasına destek verme sorumluluğu içindeyiz. Bu doğrultuda, üzerimize düşen ödevleri eksiksiz şekilde yerine getirmek için 100 bin tablet Klorokin Fosfat ve 7 bin tablet Asetilsistein etken maddeli ürünlerimizi Abdi İbrahim Global Pharm şirketimiz aracılığıyla ikinci evimiz Kazakistan’a bağışladık. Kazakistan’ın yeri bizim için her zaman çok özel, bu ülkedeki üretim tesisimiz, yurt dışındaki yatırımlarımızın en önemli halkalarından biri.
Desteğimizi biraz daha büyüterek, yine önemli bir yatırımımızın bulunduğu Cezayir’e, oradaki şirketimiz Abdi İbrahim Remede Pharma aracılığıyla 100 bin tablet bağışlamaya karar verdik. Bizim için çok önemli olan bir diğer ülke Azerbaycan’a ise 50 bin tablet Klorokin Fosfat etken maddeli ilacımızdan bağışlayacağımızı yetkililere bildirdik.
Dünyanın içinden geçtiği bu zorlu dönemde, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da sorumluluk almaya devam ederek desteklerimizi sürdüreceğiz. Kurucumuz Abdi İbrahim Bey’in vizyonuyla temelleri atılan ve 108 yıldır kuşaktan kuşağa uzanan Abdi İbrahim geleneğindeki en önemli ilkemiz, çözümün bir parçası olarak hayatı ve dünyayı iyileştirme kararlılığımızdır. Yaptığımız bu yardımları, bu ilkemiz doğrultusunda insanlık için bir hizmet olarak görüyor, bu zorlu günleri ancak birlik ve beraberlikle aşacağımıza inanıyoruz” şeklinde konuştu.
YIL SONUNA KADAR TÜM ÜRETİMİNİ BAĞIŞLAYACAK
Türk ilaç sektörünün lider kuruluşu Abdi İbrahim, kendi ürünleri arasında yer alan ve yapılan araştırmalarda COVID-19’a karşı olumlu netice verebildiği gözlemlenen bir ilacının ilk parti üretimini gerçekleştirerek Sağlık Bakanlığı’na teslim etti.
ABDİ İBRAHİM, “SCIENCE BASED TARGET” İNSİYATİFİNİN İMZACISI OLDU
108 yıldır iyileştirme tutkusu faaliyetlerini yürüten Abdi İbrahim, gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakmak için sürdürülebilirlik alanında yürüttüğü çalışmalara bir yenisini ekledi. Abdi İbrahim, Bilim Temelli Hedefler Girişimi’nin (Science Based Targets) Türk ilaç sektöründeki ilk imzacısı olarak, üretimde emisyon azaltımları konusunda bilimsel verilere bağlı taahhüt veren kuruluşlar arasına girdi.
Topluma ve içinde yaşadığımız dünyaya “iyi” iz bırakmak için tüm iş süreçlerini sürdürülebilirlik temelinde gerçekleştiren Abdi İbrahim, bu alandaki çalışmalarını iklim değişikliği konusunda önemli bir adımla pekiştirdi. Abdi İbrahim, Bilim Temelli Hedef Girişimi’nin (Science Based Targets Initiative) imzacısı olarak üretimde emisyon azaltımları konusunda bilimsel verilere bağlı taahhüt veren öncü kuruluşlar arasında yer aldı.
Şirketlere düşük karbon ekonomisine katkı sağlamaları konusunda yol gösteren ve gelecekteki olası iklim değişikliklerini bilimsel temeller ile en aza indirgemek konusunda motive eden Bilim Temelli Hedef Girişimi’nde dünyanın önde gelen 826 şirketi yer alıyor. Bilim Temelli Hedef Girişimi, karbon emisyonuna sebebiyet veren eski uygulamaların yerine, yeni ve dinamik çözümler geliştirilmesi için şirketleri inovasyona teşvik ediyor.
Abdi İbrahim’in sürdürülebilirlik alanındaki çalışmalarına her geçen gün yenisini eklediğini belirten Abdi İbrahim Kamu İlişkileri ve Kurumsal İletişim Direktörü Dr. M. Oğuzcan Bülbül, “Dünya nüfusundaki artış, enerji tüketimi, çevre kirliliği, toplumsal kırılmalar ve büyük ölçüde insan kaynaklı iklim değişikliğinin neden olduğu küresel ısınmanın kaçınılmaz sonuçları olan doğal afetler ve doğada olumsuz yönde gerçekleşen dönüşüm geleceğimizi tehdit eden meseleler. Abdi İbrahim olarak, her gün milyonlarca insanın daha iyi, daha sağlıklı ve daha mutlu bir yaşam sürmesine katkıda bulunmak için çalışıyoruz. Ticari faaliyetlerimizi sürdürürken ve yatırımlarımızı hayata geçirirken, topluma ve içinde yaşadığımız dünyaya “iyi” iz bırakmayı daima öncelik olarak görüyor ve tüm aksiyonlarımızı çevre ve sosyal sorumluluk odaklı olarak planlıyoruz. Bilim Temelli Hedef Girişimi’nin (Science Based Targets Initiative) destekçileri arasında yer alarak sürdürülebilirlik alanındaki güçlü konumumuzu bir kez daha göstermiş olduk” dedi.
Enerji kaynaklarının verimli kullanılması ve doğaya karşı sorumlu bir duruş sergilenmesinin Abdi İbrahim için en önemli konulardan biri olduğunu belirten M. Oğuzcan Bülbül, şunları söyledi: “Sürdürülebilirlik alanında öncü çalışmalar gerçekleştiren bir şirket olarak; 2020 yılına hızlı bir giriş yaptık ve 1 Ocak 2020 itibariyle İstanbul Esenyurt Üretim Kompleksi’mizde bulunan tüm üretim tesislerindeki enerji ihtiyacını güneş ve rüzgar enerjisi santrallerinden karşılayarak, yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanmaya başladık. 2020 yılında enerji tüketiminin 44 GWh (Gigawatt) saat enerjiye ulaşacağını tahmin ediyoruz. 15 bin 868 evin elektrik tüketimine ve bir elektrikli aracın dünyanın etrafını 7 bin 387 kez turlamasına eşdeğer olan bu enerjnin yüzde 100 yenilenebilir kaynaklardan karşılanmasıyla, 9 bin 737 aracın karbon emisyon salınımını ve buna bağlı olarak 29 bin 211 ağaç gerekliliğini önleyeceğiz. Abdi İbrahim olarak önümüzdeki dönemde de coğrafyamızın sürdürülebilir gelişimine destek olmaya, çevresel etkimizi azaltarak doğayı korumaya, ülkemiz ve dünyamız için değer yaratmaya devam edeceğiz.”
ABDİ İBRAHİM’E ‘EN ÇOK MARKA BAŞVURUSU
YAPAN İLAÇ FİRMASI’ ÖDÜLÜ
İlaç sektöründe fark yaratan ürünleri ve teknolojileriyle liderliğini sürdüren Abdi İbrahim, Antalya’da düzenlenen 8. Uluslararası İlaç Kimyası Kongresi Ar-Ge Ödülleri kapsamında ‘En çok marka başvurusu yapan ilaç firması’ kategorisinde birincilik ödülüne layık görüldü.
108 yıldır dokunduğu hayatları iyileştirme misyonuyla faaliyetlerini sürdüren Türk ilaç sektörünün lideri Abdi İbrahim, Ar-Ge alanındaki ödüllerine bir yenisini daha ekledi. Şirket, 8. Uluslararası İlaç Kimyası Kongresi Ar-Ge Ödülleri kapsamında ‘en çok marka başvurusu yapan ilaç firması’ kategorisinde birinci oldu. Ödülü, şirket adına Abdi İbrahim Ar-Ge Direktörü Udaya Kumar Dude ve ekibi aldı.
Kongreye 7 poster ve 2 sözlü sunum ile katılım gösteren Abdi İbrahim, bir posteriyle de 3’üncülük ödülü kazandı.
Üretim faaliyetlerini genişletmek ve çeşitlendirmek için Ar-Ge çalışmalarına büyük önem verdiklerini belirten Abdi İbrahim Ar-Ge Direktörü Udaya Kumar Dude, “Türkiye’nin en çok Ar-Ge harcaması yapan şirketleri arasında yer alıyoruz. Ar-Ge ve üretim altyapımızı her geçen gün güçlendirerek, dünyayla yarışır standartlarımızı işbirliği yaptığımız şirketlerin de hizmetine sunuyor ve birlikte projeler geliştiriyoruz. Yurtdışı ve yurtiçi hedeflerimiz doğrultusunda, ilaç Ar-Ge’si ve üretimi konusunda bir merkez olma hedefiyle çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Ar-Ge ekosistemimizin daha da kuvvetlenmesinin bizi daha da üst sıralara taşıyacağına inanıyoruz” dedi.
Türkiye'nin ilk akredite ilaç Ar-Ge Merkezi
2008 yılında 42 milyon dolarlık yatırımla Türkiye'nin ilk akredite ilaç Ar-Ge Merkezi’ni hayata geçiren Abdi İbrahim’in sağlık sektörüne değer katan, öncü ve yenilikçi ürünler sunma yeteneğinin temelinde Ar-Ge ve inovasyon gücü yatıyor. T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından yayımlanan son “Ar-Ge Merkezleri Performans Endeksi” raporuna göre Abdi İbrahim Ar-Ge Merkezi, personel sayısı en yüksek ikinci kategori olan D grubunda (75-250 personel) yer alan, performans endeksi sıralamasında sektöründe 1’inci, tüm sektörler arasında da 2’inci en iyi performansa sahip şirket olarak; Ar-Ge ve inovasyon gücünü perçinleyerek sürdürdüğünü gösteriyor. Şirket, yeni tedavileri Türk tıbbının hizmetine sunmaya yönelik çalışmalarının yanı sıra uluslararası arenada da ülkemizi farklı platformlarda ödüller alan Ar-Ge Merkezi’nde geliştirdiği ilaçlarla etkin bir şekilde temsil etmeyi amaçlıyor.
Abdi İbrahim, 2017-2018 dönemini kapsayan 4’ncü sürdürülebilirlik raporuyla, San-Diego merkezli ‘Amerikan İletişim Profesyoneller Ligi (LACP) tarafından her yıl uluslararası platformda düzenlenen "Vision Awards"da 3 ayrı kategoriden ödülle döndü. İlaç sektörü kategorisinde Platin ödülüne layık görülen Abdi İbrahim, en iyi 100 global rapor arasında 16. sırada yer aldı. İlaç kutusu ve prospektüs şeklinde tasarlanan rapor, “en yaratıcı rapor” ödülünün sahibi oldu.
108 yıldır geleceği iyileştirmek için çalışan Abdi İbrahim, 2017-2018 dönemini kapsayan 4’ncü sürdürülebilirlik raporuyla, dünyanın en prestijli ödüllerinden biri olan Vision Awards’da 3 ayrı kategoride ödüle layık görüldü.
Dünyanın en itibarlı halkla ilişkiler platformlarından San-Diego merkezli LACP (League of American Communications Professionals - Amerikan İletişim Profesyonelleri Ligi) tarafından düzenlenen "Vision Awards"da ilaç sektörü kategorisinde “Platin” ödülünün sahibi olan Abdi İbrahim, en iyi 100 global rapor arasında da 16. sırada yer aldı. Ayrıca ilaç kutusu formunda ve prospektüs şeklinde tasarlanan sürdürülebilirlik raporuyla “en yaratıcı rapor” ödülünün de sahibi oldu.
Sürdürülebilirlik konusunda şirketlerin, kurumsal vatandaş kimliği ile değer ve anlam üretmeleri gerektiğine inandıklarını belirten Abdi İbrahim Kamu İlişkileri ve Kurumsal İletişim Direktörü Dr. M. Oğuzcan Bülbül “Abdi İbrahim olarak, her gün milyonlarca insanın daha iyi, daha sağlıklı ve daha mutlu bir yaşam sürmesine katkıda bulunmak için sürdürülebilirliği değer zincirimizin her halkasına entegre ederek çalışmalarımızı yürütüyoruz. Faaliyetlerimizi sürdürürken, kurumsal değerlerimizden ödün vermeden insana saygılı, kapsayıcı, etik ve sorumlu bir yaklaşımla hareket ediyoruz. Tüm iş süreçlerimize, strateji ve operasyonlarımıza Birleşmiş Milletler’in önceliklendirdiği 17 sürdürülebilir kalkınma hedefinin temeli olan Sözleşme’nin 10 küresel ilkesini dahil etmeye odaklanıyor, her yıl “İlerleme Bildirimimizi” yayınlıyoruz. Gerçekleştirdiğimiz uygulamaları ve sürdürülebilirlik alanlarındaki performans sonuçlarımızı ortaya koyduğumuz 2017-2018 dönemine ait raporumuzu Aralık ayında kamuoyunun dikkatine sunduk. Farklı ve yenilikçi bir tasarım ile bu sürdürülebilirlik raporumuzu ilaç kutusu şeklinde ve prospektüs içeriğiyle hazırladığımız bu çalışmanın, iletişim sektörünün en saygın platformlarından Amerikan İletişim Profesyoneller Ligi (LACP) tarafından ödüllendirilmesinden büyük mutluluk duyuyoruz” şeklinde konuştu.
2001 yılında kurulan Amerikan İletişim Profesyoneller Ligi’nin (LACP) düzenlediği yarışmada şirketlerin raporları, "İlk İzlenim, Rapor Kapağı, Hissedarlara Mektup, Rapor Anlatım Dili, Rapor Finansalları, Yaratıcılık, Mesaj Açıklığı ve Bilgi Erişimi” kriterleri dikkate alınarak değerlendiriliyor.
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü Dünya Kanser Günü’nde Bildiriyor;
“KANSER HASTALIĞINDA
ERKEN TEŞHİS HAYAT KURTARIYOR”
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, kanser hastalığının vücudu oluşturan hücrelerin fiziksel, kimyasal veya biyolojik bir sebeple mutasyona uğrayıp çoğalmaya başlaması ile oluştuğunu belirtiyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) verilerine göre, dünyada 2018 yılında 18 milyon, Türkiye’de ise 210 bin kişiye kanser tanısının konulduğunu belirten Direktörlük, kanser hastalığında erken teşhisin çok önemli bir faktör olduğuna dikkat çekiyor.
Kanser hastalığında erken teşhisin önemine işaret eden Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, kanserin bir anda oluşmadığını, hastalığın vücudu oluşturan hücrelerin fiziksel, kimyasal veya biyolojik bir sebeple mutasyona uğrayıp sürekli olarak çoğalmaya başlamasıyla ortaya çıktığına dikkat çekiyor.
Tarihte ilk vakaları M.Ö 3000 yıllarında kayıt altına alınan hastalığın tanımlanmasında, kanser terimi ilk defa Hipokrat tarafından kullanılıyor. Bu tarih kadar eski hastalıkta, çoğu zaman önce prekanseröz lezyonlar yani kanser öncesi dokuların görüldüğü ve bu sebeple erken teşhis edilebilir bir hastalık olduğu biliniyor.
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, kanser hastalığının Türkiye’de kalp damar hastalıklarından sonra en sık ölüme yol açan 2. hastalık olduğunu söylüyor. 2018 yılında Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) yayınladığı verilerde, 2018 yılında dünyada 18 milyon, Türkiye’de ise 210 bin kişinin kanser hastalığına yakalandığı ve ülkemizde 2018 yılında 116 bin kişinin kanser sebebiyle hayatını kaybettiği belirtiliyor. Yeni tanı alan kanser hastalarının içerisinde akciğer kanseri hastaları 34 bin 700 kişi ile en büyük grubu oluşturuyor. 2018 yılında Türkiye’de meme kanseri görülen kişi sayısının ise 22 bin olduğu tahmin ediliyor.
Kadınlarda en çok meme kanseri, erkeklerde ise akciğer kanseri görülüyor
Cinsiyete göre bakıldığında erkeklerde 2018 yılı içinde en sık tanı alan kanser tipi akciğer kanseri. Bunu sırasıyla prostat ve kalın bağırsak kanseri izliyor. Kadınlarda 2018 yılında Türkiye’de en sık tanı alan kanser tipinin meme kanseri olduğu görülüyor. Meme kanserinin ardından ikinci sırada tiroid kanseri geliyor. Onu kalın bağırsak kanseri takip ediyor.
Kansere bağlı her 3 ölümden 1’i beslenmeye ilişkili
Yaşlanma ile kanser görülme riskinin arttığını vurgulayan Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, Türkiye’de 75 yaşından önce kanser görülme riskinin yüzde 22,8 olarak tespit edildiğini belirtiyor. Dünya Sağlık Örgütü, kansere bağlı her 3 ölümden 1’inin beslenmeye bağlı sebeplerden kaynaklandığını söylüyor. Bu sebepler arasında vücut kitle indeksinin yüksek olması, az meyve-sebze tüketimi, fiziksel aktivite eksikliği, tütün ve alkol kullanımı bulunuyor. Bunlarla birlikte tütün kullanımı kansere bağlı ölümlerin yüzde 22’sinden sorumlu tutuluyor ve en önemli risk faktörü olarak kabul ediliyor.
Erken teşhis için tarama programları bulunuyor
Abdi İbrahim, yenilenebilir enerji hamlesinin ardından,
CEO Water Mandate bildirisini de imzalayarak sürdürülebilirlik konusunda sektöründe bir ilke daha imza attı.
ABDİ İBRAHİM SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK
ÇALIŞMALARINA HIZ VERDİ
Türk ilaç sektöründe 18 yıldır lider konumunda olan Abdi İbrahim, gelecek nesillere daha iyi bir dünya bırakabilmek için sürdürülebilirlik çalışmalarına hız kesmeden devam ediyor. Şirket, 1 Ocak 2020’den itibaren İstanbul Esenyurt Üretim Kompleksi’nde bulunan tüm üretim tesislerindeki enerji ihtiyacını güneş ve rüzgar enerjisi santrallerinden karşılayarak, yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanmaya başladı. Ayrıca su verimliliği konusunda da çalışmalar yürüten Abdi İbrahim, Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi (UNGC) girişimi olan CEO Water Mandate destekçileri arasına girerek, Türk ilaç sektöründe bu alanda adım atan ilk şirket oldu.
Dokunduğu hayatları iyileştirmek hedefiyle ilaç sektöründe 108 yıldır ilk günkü heyecanla faaliyet gösteren Türk ilaç sektörünün lider şirketi Abdi İbrahim, daha yaşanabilir bir dünya için yürüttüğü sürdürülebilirlik çalışmalarına yeni bir halka daha ekledi. Şirket, aldığı kararla Ocak 2020 itibariyle Esenyurt’ta bulunan kimyasal ilaç üretim tesisi, biyoteknolojik ilaç üretim tesisi AbdiBio, Ar-Ge Merkezi ve insansız teknolojistik merkezi ile tüm yardımcı işletmelerdeki elektrik ihtiyacının tamamını rüzgar ve güneş olmak üzere yenilenebilir enerji kaynaklarından kullanmaya başladığını açıkladı.
Abdi İbrahim Esenyurt Üretim Kompleksi’nde 2020 yılı enerji tüketiminin 44.405.118 kilowatt saat enerjiye ulaşacağı tahmin ediliyor. 15 bin 868 evin elektrik tüketimine ve bir elektrikli aracın dünyanın etrafını 7.387 kez turlamasına eşdeğer olan bu enerjnin, yüzde 100 yenilenebilir kaynaklardan karşılanmasıyla, 9 bin 737 aracın karbon emisyon salınımı ve buna bağlı olarak 29 bin 211 ağaç gerekliliği önlenmiş olacak.
Yenilenebilir enerji hamlesinin yanı sıra su verimliliği çalışmalarıyla da önemli bir bildiriye dahil olan Abdi İbrahim, Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi (UNGC) girişimi olan CEO Water Mandate destekçileri arasına girerek, bu başarıyı elde eden ilk Türk ilaç şirketi oldu. Abdi İbrahim, CEO Water Mandate destekçileri arasına katılarak sürdürülebilir su politikaları ve uygulamalarını küresel ölçekte bir taahhüt ile destekliyor. Şirket, su kullanım değerlerini Water Mandate insiyatifinin uygun gördüğü kriterlere göre hazırlayacak ve yıllık olarak raporlayacak. Bu bildiriyle, su konusunda önemli uluslararası bir inisiyatifin paydaşı olan Abdi İbrahim, dünyanın her yerinde eş zamanlı olarak sürdürülen su koruma politikalarına, şirket taahhütleriyle destek verecek.
“Sürdürülebilirlik çalışmalarımıza büyük bir hızla devam edeceğiz”
Abdi İbrahim Kamu İlişkileri ve Kurumsal İletişim Direktörü Dr. M. Oğuzcan Bülbül, Abdi İbrahim’in yenilenebilir enerji kullanımı uygulamasının ilk olarak üretimde başladığını, ancak ilerleyen zamanlarda kademeli olarak tedarik sürecinden hammadde alımına, pazarlama ve satış aşamasından son tüketiciye kadar devam eden tüm yolculukta uygulanacağını belirtti. Bu yolla, şirketin 2030 yılına kadar karbon ayak izinin sıfıra indirilmesinin hedeflendiğini belirtti.
Abdi İbrahim’in 2025 vizyonu kapsamında sürdürülebilirlik stratejisinde öncelikli alanları belirlediğini vurgulayan Abdi İbrahim Kamu İlişkileri ve Kurumsal İletişim Direktörü Dr. M. Oğuzcan Bülbül, “Bin 500’ten fazla paydaşımızla yaptığımız çalışma kapsamında Birleşmiş Milletler 2030 gündemini dikkate alarak Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarından 8’ine aynı anda dokunabilecek şekilde 3 alan belirledik. Bu alanları şirketimizin 3 temel değeri olan cesaret, tutku ve sorumluluk altında kümeleyerek önceliklerimizi saptadık. Sorumluluk başlığı altında yer alan iklim değişikliği ve enerji yönetimi alanında somut ve model teşkil edecek bir adım atmak istedik ve Türkiye’deki üretim tesisimizin tamamında kullandığımız elektriğin yenilenebilir olmasını sağladık. Abdi İbrahim bu adımıyla tüm üretiminde yüzde 100 yenilenebilir enerji kullanarak bu konuda sektöründe bir ilk olmayı başardı” dedi.
İlk olarak üretimde başlayan yenilenebilir enerji kullanımı uygulamasının kademeli olarak tedarik sürecinden hammadde alımına, pazarlama ve satış aşamasından son tüketiciye kadar devam eden tüm yolculukta uygulanacağını belirten Dr. M. Oğuzcan Bülbül, 2030 yılında şirketin karbon ayak izinin sıfıra indirilmesinin hedeflendiğini bildirdi.
Dr. Oğuzcan Bülbül, Türkiye’de uzun yıllardır devam eden pazar liderliğinin yanı sıra uluslararası arenada da etki gücünü her geçen gün artıran bir şirket olarak, dünyayı yakından takip ettiklerini, iş hedefleri ile sürdürülebilirlik hedeflerini uyumlandıracak çalışmalar yürüttüklerini belirtti. Şirketin tüm faaliyetlerini sürdürülebilirlik, sürdürülebilir kalkınma ve kurumsal sosyal sorumluluk alanında bir guru olan John Elkington tarafından geliştirilen üç boyutlu bakış açısı (Triple Bottom Line “TBL”) ile planladıklarını aktaran Dr. Oğuzcan Bülbül, “Bu sayede, şirketimizin performansını sadece pozitif finansal sonuçlarla değil, bunun yanında toplum ve çevre için yarattığımız pozitif etkileri de dikkate alarak ölçme şansına sahip oluyoruz. Üç farklı açıdan şirketin elde ettiği sonuçları değerlendirmek, içinde bulunduğumuz ekosistemdeki tüm paydaşlara olan etkimizi daha geniş açıdan görebilmemizi, bu etkileri daha bütünsel olarak değerlendirebilmemizi ve önümüzdeki 5 -10 yıllık dönemde atacağımız adımları daha net ve ölçülebilir hale getirebilmemizi sağlıyor” dedi.
“Ceo Water Mandate bildirisini imzalayan ilk Türk ilaç şirketiyiz”
Şirketin Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi girişimi olan CEO Water Mandate’nin imzacıları arasına girme başarısını değerlendiren Dr. Oğuzcan Bülbül, “Tüm canlılar için vazgeçilmez bir doğal kaynak olan su kaynaklarının sürdürülebilirliğini sağlamak şirketlerin büyük bir sorumluluğu haline geldi. Gelecek nesiller için en kıymetli miraslardan biri olan su kaynaklarına sahip çıkmak hepimizin görevi. Abdi İbrahim olarak geleceği” ve “dünyayı” iyileştirmek yolunda önemli bir adım atma bilinciyle, bütünsel bir strateji izliyoruz. Sürdürülebilirlik Raporumuzun ana performans kriterleri arasında yer alan etkin geri kazanım yöntemleriyle su tüketiminin azaltması konusu bizim için büyük önem taşıyor. Bu kapsamda 2012-2016 yılları arasında 46.524 m³ olarak sağlanan su tasarrufu, 2017’de belirli ürünlerde kampanya sayılarının artırılması ve mikrobiyolojik testlerin 7 su noktasında azaltılmasıyla 47m³, 2018 yılında ise belirli ürünlerde yıllık üretim sayısının azaltılmasıyla 1.050 m³ artarak toplam 47.621 m³’e ulaştı. Su verimliliği konusundaki farkındalığımız çerçevesinde, Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi girişimi olan CEO Water Mandate’nin imzacıları arasında yer alan ilk Türk ilaç şirketi olmaktan gururluyuz. Bu adımla birlikte küresel anlamda su koruma politikalarını da destekler hale geleceğiz. Bu girişimin su yönetimi konusunda bize önemli destek sağlayacağına inanıyoruz. Umarız sektörümüze de örnek olur” dedi.
“Tüm şirketlere ilham olmak istiyoruz”
Sürdürülebilirlik hedeflerimize ulaşabilmek için lojistik aşamasında elektrik araçlar ve elektrikli tırların kullanımı, ambalaj atıklarının azaltılabilmesi veya doğaya daha az zararlı yeni ambalaj türlerinin geliştirilebilmesi için Türkiye’nin bu alandaki en iyi şirketleri ve start-up’lar ile her kademede iş birlikleri arayışı içindeyiz. Bunun dışında, CDP ve RE100 gibi şirketimizin sürdürülebilirlik alanındaki atılımını paylaşabileceği ve üyelerinin engin tecrübelerinden faydalanabileceği oluşumlara üye olmayı ve orta vadede şirketimize “B Corp Sertifikası” kazandırmayı diğer önemli hedeflerimiz olarak görüyoruz. Bunun yanı sıra bu hedeflerin, Avrupa ve ABD pazarına önümüzdeki dönemde yapacağınız yatırımlar açısından da bize değer katacağını düşünüyoruz.
Abdi İbrahim olarak, Türkiye’de ilaç sektöründe birçok ilki başarmış olmanın verdiği güvenle, sürdürülebilirlik alanında atacağımız adımlarla gelecek nesillere daha yaşanabilir ve daha yeşil bir dünya bırakabilmeyi ve başta ilaç sanayi olmak üzere tüm Türk şirketlerine ilham vermeyi arzu ediyoruz.”
Abdi İbrahim Yeni Atamalarla Organizasyon Yapısını Kuvvetlendiriyor
ABDİ İBRAHİM’DEN YENİ YILDA YENİ GÖREVLENDİRMELER
Türk ilaç sektöründeki öncü duruşunu tam 108 yıldır kesintisiz olarak sürdüren Abdi İbrahim, organizasyon yapısında yeni bir yapılanmaya giderek yönetim kadrolarını daha da güçlendirdi. Yapılan yeni görevlendirmeler çerçevesinde; Neslihan Günel, Türkiye Kimyasal Ürünler Tesis Direktörlüğü, Can Polat Teker, AIGP Kazakistan Tesis Direktörlüğü ve Özgür Karaca ise Azerbaycan & Gürcistan Ülke Müdürlüğü görevine getirildi.
108 yıllık köklü yapılanması ve yenilikçi anlayışıyla 18 yıldır Türk ilaç sektörünün lideri konumunda bulunan Abdi İbrahim, kadrosundaki yeniliklerle 2020’ye güçlü bir giriş yaptı. Hedeflerine ulaşmak için strateji yol haritasında bulunan adımları başarıyla atan Abdi İbrahim, kadrolarını güçlendiremeye devam ediyor.
Yapılan pozisyon değişiklikleriyle birlikte; Abdi İbrahim Global Pharm (AIGP) Kazakistan Fabrika Direktörü olarak görev yapan Neslihan Günel Abdi İbrahim Türkiye Kimyasal Ürünler Tesis Direktörü, Abdi İbrahim Remede Pharma (AIRP) Cezayir Tesis Direktörü olarak görev yapan Can Polat Teker ise AIGP Kazakistan Tesis Direktörü oldu. Ayrıca Azerbaycan Ülke Müdürü olarak görev yapan Özgür Karaca ise Azerbaycan & Gürcistan Ülke Müdürü görevine atandı.
Neslihan Günel - Türkiye Kimyasal Ürünler Tesis Direktörü
İstanbul Teknik Üniversitesi Kimya Mühendisliği Bölümü’nden mezun olan Neslihan Günel, Boğaziçi Üniversitesi Kimya Mühendisliği Biyoteknoloji Bölümü’nde yüksek lisans eğitimini tamamladı. Koç Üniversitesi’nde Turquality Yönetici Geliştirme Programını bitiren Günel, iş yaşamına 2002 yılında Abdi İbrahim’de Likit Üretim Mühendisi olarak başladı. Abdi İbrahim’de sırasıyla Likit Üretim ve Ambalaj Yöneticiliği, Katı Üretim Yöneticiliği, Teknik Operasyonlar Yöneticiliği, Ürün Transfer ve Validasyon Müdürlüğü görevlerini yürüten Neslihan Günel, bu görevinde başta Cezayir, Güney Kore, Japonya, Avrupa ve Kanada olmak üzere ulusal ve uluslararası alanda teknoloji transfer projelerinde yer aldı. Nisan 2016 yılından bu yana AIGP Kazakistan Tesis Direktörlüğü görevinde üretim, kalite kontrol, Ar-Ge ve tüm teknik faaliyetler ile ilgili operasyonların yürütülmesinden sorumlu oldu. Ocak 2020 itibariyle Abdi İbrahim Türkiye Kimyasal Ürünler Tesis Direktörlüğüne getirildi.
Can Polat Teker - AIGP Kazakistan Tesis Direktörü
2001 yılında Fatih Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü ve 2006 yılında Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Farmasötik Kimya Anabilim dalından mezun olan Can Polat Teker, aynı dalda doktorasına devam ediyor. 2002 yılında Pharma Vision’da Üretim Operatörü olarak başladığı kariyerine Abdi İbrahim’de 2003-2006 yıllarında Ar-Ge Uzmanı ve Ar-Ge Takım Lideri olarak devam etti. Novartis’te 2006-2010 yılları arasında Farmasötik Teknoloji Uzmanı ve Yalın Üretim Altı Sigma Kara Kuşak olarak, 2010-2012 yılları arasında Deva Holding’te Teknoloji Transferi Müdürü ve 2012’de yeniden Novartis’e katılarak 2012-2013 yılları arasında Novartis Singapur üretim tesisinde Üretim Bilimi ve Teknolojisi Müdürlüğü, 2013-2017 yılları arasında Novartis’in Sandoz Gebze 2 tesisinde Üretim Müdürü ve Üretim Bilimleri ve Teknolojisi Direktörü olarak görev yaptı. 2009 yılından bu yana Acıbadem Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü’nde İlaç Endüstrisinde Yönetim yüksek lisans programında öğretim üyeliği yapan Teker, 16 Ekim 2017 tarihinde Abdi İbrahim bünyesine yeniden katılarak Abdi İbrahim Remede Pharma Cezayir Üretim Tesisi Direktörü görevine atandı.
Özgür Karaca - Azerbaycan & Gürcistan Ülke Müdürü
Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji bölümünü bitiren Özgür Karaca iş hayatına Pfizer’de başladı. Pfizer’de sırasıyla; Tıbbi Tanıtım Temsilcisi, Eğitim ve Geliştirme Müdür Yardımcısı, Bölge Müdürü ve Azerbaycan Satış ve Pazarlama Direktörü olarak görev alan Karaca, 2013 yılında Kafkasya Genel Müdürlüğüne atandı. 2015-2017 yılları arasında Abbvie’de Eğitim Müdürlüğü görevini yürüttü. 2017 yılında Abdi İbrahim bünyesine katılan Karaca, bir süre Tanıtım Müdürü olarak çalışmasının ardından Azerbaycan Ülke Müdürlüğü görevini üstlendi. Ocak 2020 itibariyle ise Abdi İbrahim Azerbaycan & Gürcistan Ülke Müdürlüğü görevine getirildi.
Her gün milyonlarca insanın daha iyi ve mutlu bir yaşam sürmesine katkıda bulunmak için “iyileştirme” tutkusunu hiç kaybetmeden 108 yıldır çalışmalarını sürdüren Abdi İbrahim, “geleceği” ve “dünyayı” iyileştirmek yolunda önemli bir adım atarak, Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi girişimi olan CEO Water Mandate’nin imzacıları arasında yer aldı. Böylece CEO Water Mandate imzacıları arasına katılan ilk Türk ilaç şirketi oldu.
Sektörüne bu alanda da öncülük eden Abdi İbrahim, CEO Water Mandate destekçileri arasına katılarak sürdürülebilir su politikaları ve uygulamalarını küresel ölçekte bir taahhüt ile destekliyor. Şirket, su kullanım değerlerini Water Mandate insiyatifinin uygun gördüğü kriterlere göre hazırlayacak ve yıllık olarak raporlayacak. Bu bildiriyle su konusunda önemli uluslararası bir inisiyatifin paydaşı olan Abdi İbrahim, dünyanın her yerinde eş zamanlı olarak sürdürülen su koruma politikalarına, şirket taahhütleriyle destek verecek.
1 Ocak 2020’den İtibaren Tüm Tesislerinde Güneş ve Rüzgar Enerjisi Kullanacak
ABDİ İBRAHİM’DEN YENİLENEBİLİR ENERJİ HAMLESİ
Türk ilaç sektöründe 18 yıldır lider konumunda olan Abdi İbrahim, 2020 yılına sürdürülebilirlik alanında bir ilk uygulama ile adım atıyor. Şirket, 1 Ocak’tan itibaren İstanbul Esenyurt Üretim Kompleksi’nde bulunan tüm üretim tesislerindeki enerji ihtiyacını güneş ve rüzgar enerjisi santrallerinden karşılayarak, yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanmaya başlayacak. Abdi İbrahim Kamu İlişkileri ve Kurumsal İletişim Direktörü Dr. M. Oğuzcan Bülbül, aldıkları bu kararın Abdi İbrahim’in cesaret, tutku ve sorumluluk olarak özetlediği kurumsal değerlerini ve liderliğini yansıttığını ifade ederek, ‘’İlaç sektöründe bir ilk olan bu uygulama ile ekonomik faaliyetlerimizi sürdürürken, topluma ve içinde yaşadığımız dünyaya iyi iz bırakma önceliğimizin gereğini yerine getirmekteyiz. Sürdürülebilirliği, kültürel bir dönüşüm hedefi olarak görüyoruz. Bu uygulama ile bu alanda öncü ve somut bir adım atmaktan gurur duyuyoruz’’ dedi.
Dokunduğu hayatları iyileştirmek hedefiyle ilaç sektöründe 108 yıldır ilk günkü heyecanla faaliyet gösteren Türk ilaç sektörünün lider şirketi Abdi İbrahim, daha yaşanabilir bir dünya için yürüttüğü sürdürülebilirlik çalışmalarına yeni bir halka daha ekliyor. Şirket, aldığı kararla 1 Ocak 2020’den itibaren Esenyurt’ta bulunan kimyasal ilaç üretim tesisi, biyoteknolojik ilaç üretim tesisi AbdiBio, Ar-Ge Merkezi ve insansız teknolojistik merkezi ile tüm yardımcı işletmelerdeki elektrik ihtiyacının tamamını rüzgar ve güneş olmak üzere yenilenebilir enerji kaynaklarından kullanmaya başlayacağını açıkladı.
Abdi İbrahim Esenyurt Üretim Kompleksi’nde 2020 yılı enerji tüketiminin 44.405.118 kilowatt saat enerjiye ulaşacağı tahmin ediliyor. Şirket %100 yenilenebilir enerji kullanımına geçmesiyle birlikte 15.868 evin elektrik tüketimine eşdeğer olan enerjiyi yenilenebilir kaynaklardan karşılayacak. Ayrıca 9.737 aracın karbon emisyon salınımı ve buna bağlı olarak 29.211 ağaç gerekliliği önlenmiş olacak.
Abdi İbrahim Kamu İlişkileri ve Kurumsal İletişim Direktörü Dr. M. Oğuzcan Bülbül, Abdi İbrahim’in yenilenebilir enerji kullanımı uygulamasının ilk olarak üretimde başlayacağını, ardından kademeli olarak tedarik sürecinden hammadde alımına, pazarlama ve satış aşamasından son tüketiciye kadar devam eden tüm yolculukta uygulanarak, 2030 yılında şirketin karbon ayak izinin sıfıra getirilmesinin hedeflendiğini belirtti.
Abdi İbrahim’in 2025 vizyonu kapsamında sürdürülebilirlik stratejisinde öncelikli alanları belirlediğini vurgulayan Dr. Oğuzcan Bülbül, “1 Bin 500’ten fazla paydaşımızla yaptığımız çalışma kapsamında Birleşmiş Milletler 2030 gündemini dikkate alarak Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarından 8’ine aynı anda dokunabilecek şekilde belirlediğimiz bu alanları şirketimizin 3 değeri olan cesaret, tutku ve sorumluluk altında kümeleyerek öncelikli faaliyet alanlarımızı belirledik. Sorumluluk başlığı altında yer alan iklim değişikliği ve enerji yönetimi alanında somut ve model teşkil edecek bir adım atmak istedik. Türkiye’deki üretim tesisimizin tamamında kullandığımız elektriğin yenilenebilir olmasını sağladık. Abdi İbrahim bu adımıyla tüm üretiminde yüzde 100 yenilenebilir enerji kullanarak bu konuda sektöründe bir ilk olmayı başardı” dedi.
Dr. Oğuzcan Bülbül, Türkiye’de kendi alanında uzun yıllardır devam eden liderliğin yanı sıra uluslararası pazarlarda da etki gücünü her geçen gün artıran bir şirket olarak, dünyayı yakından takip ettiklerini ve iş hedefleri ile sürdürülebilirlik hedeflerini uyumlandıracak çalışmalar yürüttüklerini belirtti. Şirketin tüm faaliyetlerini sürdürülebilirlik, sürdürülebilir kalkınma ve kurumsal sosyal sorumluluk alanında bir guru olan John Elkington tarafından geliştirilen üç boyutlu bakış açısı (Triple Bottom Line “TBL”) ile planladıklarını aktaran Dr. Oğuzcan Bülbül, “Bu sayede, şirketimizin performansını sadece hissedarlarımız için yaratılan pozitif finansal sonuçlarla değil, bunun yanında toplum ve çevre için yarattığımız pozitif etkileri de dikkate alarak ölçme şansına sahip oluyoruz. Üç farklı açıdan şirketin elde ettiği sonuçları değerlendirmek, içinde bulunduğumuz ekosistemdeki tüm paydaşlara olan etkimizi daha geniş açıdan görebilmemizi, bu etkileri daha bütünsel olarak değerlendirebilmemizi ve şirket olarak sürdürülebilirlik stratejimizi gözden geçirerek önümüzdeki 5 ve 10 yıllık dönemde bu alanda atacağımız adımları daha net ve ölçülebilir hale getirebilmemizi sağlıyor” dedi.
2020 yılı itibariyle sürdürülebilirlik çalışmalarını hızlandıracaklarını vurgulayan Dr. Oğuzcan Bülbül, şöyle devam etti: “Abdi İbrahim olarak toplum sağlığı ve gelecek nesillere bırakacağımız dünyanın yaşanabilir olmasını önemsiyoruz. Ülkemize, sektörümüze güç katacak, liderliğimize yakışan tesisleri hayata geçirirken çevre ve sosyal sorumluluk konularını daima odağımızda tutuyoruz. Çevrenin korunması, doğal kaynakların etkin kullanılması, atıklarımızın öncelikli olarak kaynağında azaltılıp ayrıştırılması, geri dönüşüme kazandırılması ve en uygun yöntemlerle bertaraf edilmesi, bunun yanı sıra topluma değer katan sosyal projelere zaman ve kaynak ayrılması iş stratejimizin vazgeçilmez parçaları olmaya devam edecek.
Sürdürülebilirlik hedeflerimize ulaşabilmek için lojistik aşamasında elektrik araçlar ve elektrikli tırların kullanımı, ambalaj atıklarının azaltılabilmesi veya doğaya daha az zararlı yeni ambalaj türlerinin geliştirilebilmesi için Türkiye’nin bu alandaki en iyi şirketleri ve start-up’lar ile her kademede iş birlikleri arayışı içindeyiz. Bunun dışında, CDP ve RE100 gibi şirketimizin sürdürülebilirlik alanındaki atılımını paylaşabileceği ve üyelerinin engin tecrübelerinden faydalanabileceği oluşumlara üye olmayı ve orta vadede şirketimize “B Corp Sertifikası” kazandırmayı diğer önemli hedeflerimiz olarak görüyoruz. Bu platformlarda şirketimizi temsil etmeyi, yüzde 100 yerli ve 108 yıllık bir Türk ilaç şirketi olarak önemli bir sorumluluk olarak görüyoruz. Bunun yanı sıra bu hedeflerin, Avrupa ve ABD pazarına önümüzdeki dönemde yapacağınız yatırımlar açısından da bize değer katacağını düşünüyoruz.
Tüketicilerimizin ve paydaşlarımızın çok önem verdiği iklim değişikliği ile mücadele kapsamında sıfır karbon ayak izine sahip olma hedefinin yanında, ilaç sektörü açısından en önemli sürdürülebilirlik konularından birisi olan Ar-Ge ve İnovasyona yatırım yapmaya devam ederek kendi molekülünü geliştiren ilk Türk ilaç şirketi olmak, su kaynakları başta olmak üzere tüm doğal kaynakların etkin kullanımını sağlamak, atık yönetimi konusunda önemli adımlar atmak, plastik içerikli ambalajlar yerine doğaya daha az zararlı ambalaj malzemelerin kullanımını yaygınlaştırmak, topluma değer katan sosyal sorumluluk projelerine zaman ve kaynak ayırmak da iş stratejimizin vazgeçilmez adımları olmaya devam edecek. Abdi İbrahim olarak, Türkiye’de ilaç sektöründe birçok ilki başarmış olmanın verdiği güvenle, sürdürülebilirlik alanında atacağımız adımlarla gelecek nesillere daha yaşanabilir ve daha yeşil bir dünya bırakabilmeyi ve başta ilaç sanayi olmak üzere tüm Türk şirketlerine ilham olmayı arzu ediyoruz.”
Abdi İbrahim, Yeni Atamalarla Organizasyon Yapısını Güçlendiriyor
ABDİ İBRAHİM’DE ÜÇ YENİ ATAMA
Türk ilaç sektöründe 17 yıldır liderliğini sürdürerek, yenilikçi ürünlerini tıbba ve insanlığa hizmet etmek amacıyla sunan Abdi İbrahim, organizasyon yapısında yeni bir yapılanmaya giderek yönetim kadrolarını daha da güçlendirdi. Abdi İbrahim’in yenilenen organizasyon yapısı çerçevesinde, Nazan Şekercioğlu Bölüm Direktörü, Buket Işık Uzunoğlu Üretim Hizmetleri Direktörlü, Ufuk Güler ise Tedarik Zinciri ve Satın alma Direktörü olarak atandı.
Türk ilaç sektörünün lideri konumunda bulunan, cesur, öncü ve yenilikçi anlayışıyla toplum sağlığını odağına alan Abdi İbrahim, organizasyon yapısında yeni bir yapılanmaya giderek yönetim kadrolarını daha da güçlendirdi.
Belirlediği hedeflere ulaşmak için strateji yol haritasında bulunan adımları başarıyla gerçekleştirmeye devam eden Abdi İbrahim, yeni yıla 3 yeni atama ile başlıyor. Yapılan görev değişiklikleri doğrultusunda; Abdi İbrahim’de Teknoloji, Ürün Transfer ve Müşteri Yönetimi Müdürü olarak görev yapan Buket Işık Uzunoğlu Üretim Hizmetleri Direktörü, Grup Müdürü görevini yürüten Nazan Şekercioğlu Grup Direktörü, Endirekt Malzeme Satın alma Müdürü olarak görev yapan Ufuk Güler ise Tedarik Zinciri ve Satınalma Direktörü olarak atandı.
Nazan Şekercioğlu– Perseus & Asteria Bölüm Direktörü
Boğaziçi Üniversitesi Turizm İşletmeciliği bölümünden mezun olan Şekercioğlu, Boğaziçi Üniversitesi'nde Executive MBA programını tamamladı. 2001 yılında Viking Turizm Şirketi’nde iş hayatına başlayan Şekercioğlu, ilaç sektörüne 2003 yılında Bristol-Myers Squibb İlaç’ta Pazarlama Asistanı olarak başladı. Sonrasında Ferring İlaç’ta Asistan Ürün Müdürü olarak kadın doğum alanında çalıştı. Ardından Abdi İbrahim’de Ürün Müdürü görevini takiben 2013 yılında Kıdemli Ürün Müdürü olarak görev aldı. 2014 yılında Grup Müdürü olarak atanan Şekercioğlu, hematoloji, dahiliye, kadın doğum, nefroloji, gastroenteroloji, kardiyoloji gibi özel uzmanlık alanlarından sorumlu olarak görevine devam etti. Şekercioğlu, Ocak ayı itibariyle iki gruptan sorumlu direktör olarak Abdi İbrahim’deki görevine devam edecek.
Buket Işık Uzunoğlu - Üretim Hizmetleri Direktörü
Gazi Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümünden mezun olan Uzunoğlu, yüksek lisans eğitimini Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde tamamladı. Kariyerine Vitalis Sağlık Ürünleri A.Ş.’de Ruhsat Sorumlusu olarak başlayan Uzunoğlu, 2005 yılında katıldığı Abdi İbrahim bünyesinde üretimin çeşitli bölümlerinde görev alarak Üretim Müdürlüğü görevini üstlendi. 2016 yılında Teknoloji Transfer Müdürü olarak atanan Buket Uzunoğlu, yeni görevlendirmeler sonucunda Üretim Hizmetleri Direktörlüğüne atandı.
Ufuk Güler - Tedarik Zinciri ve Satınalma Direktörü
İstanbul Erkek Lisesi ve Marmara Üniversitesi İktisat Bölümü’nden mezun olan Ufuk Güler, İstanbul Teknik Üniversitesi’nde MBA programını tamamladı. Güler, 2005-2010 yılları arasında Siemens’in Communication ve Healthcare departmanlarında Satınalma Uzmanı olarak görev aldı. 2010 – 2012 arasında ise Siemens Healthcare Bölümü Satınalma ve Lojistik Müdürü olarak görev yaptı. 2013 yılında Abdi İbrahim bünyesine katılan Güler, Abdi İbrahim Teknik ve Yatırımlar Satınalma Müdürlüğü ve Abdi İbrahim Endirekt Satınalma ve Yatırımlar Satınalma Müdürlüğü görevlerini üstlendi. Ufuk Güler son değişiklik ile Tedarik Zinciri ve Satınalma Direktörlüğü görevine getirildi.
Abdi İbrahim Çalışanları Gönül Kayar ve Mustafa Uygun uluslararası bir başarıya imza attı
ABDİ İBRAHİM ÇALIŞANLARI, 10. AVRUPA FARMAKOPESİ KİTABINDA “EKSPERT” OLARAK YER ALDI
Abdi İbrahim Ar-Ge ekibinde, Ar-Ge Yöneticisi olarak görev yapan Gönül Kayar ve Mustafa Uygun, analitik kimya ve organik kimya alanlarındaki tecrübe ve uzmanlıkları çerçevesinde yürüttükleri etkin çalışmalarla 2020 yılında geçerli olacak Avrupa Farmakopesi’ne (European Pharmacopoeia) ekspert olarak seçilmeyi başardı.
İlaç endüstrisindeki otoriteler tarafından başta Avrupa ülkeleri olmak üzere tüm dünyada resmi kaynak olarak kabul gören ve ilaçta uyulması gereken kuralları belirleyen Avrupa Farmakopesi’nin 10. baskısında isimleri yer alan Kayar ve Uygun, Abdi İbrahim adına katıldıkları çalıştaylarda gerçekleştirdikleri bilimsel çalışmalarla yayının hazırlanmasına yaptıkları katkılardan dolayı bu başarıyı elde ettiler.
Bu gelişme ile Türkiye’nin ve Abdi İbrahim’in uluslararası platformda görünürlüğüne ve prestijine katkı sağlayan Kayar ve Uygun, Avrupa Birliği üyesi ülkelerden katılan diğer ekspertler ile iş birliği halinde çalışmalarını sürdürecekler.
Gönül Kayar ve Mustafa Uygun’un yer aldığı Avrupa Farmakopesi; ilaç üretiminde kullanılan etken madde ve yardımcı maddelere ait uygulanacak testleri, ilaçların üretildikten sonra ilacın güvenliği ve kalitesine uygunluk verilebilmesi için uygulanacak testleri ve bu testlerin nasıl yapıldığını anlatan bilgileri içeriyor. Daha önce bu listeye giren kuruluşlar arasında Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu (TITCK) ve belirli üniversitelerden akademisyenler bulunuyor.
ABDİ İBRAHİM CEO’SU DR. SÜHA TAŞPOLATOĞLU KAZAKİSTAN’DAN GELEN BASIN HEYETİNİ AĞIRLADI:
“Kazakistan’ın geleceğine yatırım yapıyoruz”
Abdi İbrahim CEO’su Dr. Süha Taşpolatoğlu, Kazakistan Bağımsızlık Günü dolayısıyla Türkiye’ye gelen Kazak gazetecileri İstanbul’daki şirket genel merkezinde konuk ederek sorularını yanıtladı. Kazakistan’ın önde gelen gazete, ajans ve tv’lerinin temsilcilerine Abdi İbrahim’in kuruluşu, faaliyet alanı ve pazardaki konumu hakkında bilgiler veren Taşpolatoğlu, şirketin Kazakistan’daki yatırımlarını ve hedeflerini anlattı.
Taşpolatoğlu yaptığı konuşmada, Kazakistan pazarının yüksek potansiyeline inandıklarını ve Kazakistan’ın geleceğine yatırım yaptıklarını belirterek, yakın zamanda 30 milyon dolarlık ek bir yatırım için hazırlıkların sürdürüldüğü bilgisini verdi.
Kazakistan basın mensuplarını Abdi İbrahim Genel Müdürlüğü’nde ağırlamaktan duyduğu memnuniyeti dile getiren Taşpolatoğlu “Abdi İbrahim’in heyecan verici ve yenilikçi çalışmalarını Kazakistan basın mensuplarına anlatma fırsatını yakalamış olduğumuz için çok memnunuz. Kazakistan halkının 16 Aralık 1991’de bağımsızlığını ilan etmesi, bir ulusun tek yürek halinde elde ettiği önemli bir zafer olarak tarihte yerini alıyor. Kazakistan’ın yeri bizim için her zaman çok özel oldu. Kazakistan’daki üretim tesisimiz, yurt dışındaki yatırımlarımızın en önemli halkalarından biri. Yurt dışı operasyonlarımız içinde üretime geçtiğimiz ilk ülke olma özelliğini taşıyor” dedi. Global pazarlardaki büyüme hedeflerimize paralel olarak 2012 yılında Kazakistan’da aldığımız yatırım kararı doğrultusunda Abdi İbrahim Global Pharm’ı kurduk. Abdi İbrahim Global Pharm, 2015 yılı sonunda yılda 24 milyon kutu üretim kapasitesiyle faaliyetlerine başladı. Fabrikamızda şu anda diyabet, Hepatit B, tüberküloz gibi birçok alanda uluslararası standartlarda ilaç üretimi gerçekleştiriyoruz. Bu tesiste çalışan personelimizin tamamına yakını Kazak. Gururla söyleyebiliriz ki Kazakistan’ın en modern, en kapsamlı tesisine sahibiz. Kazakistan pazarı bizim için büyük önem taşıyor. İkinci evimiz olarak gördüğümüz Kazakistan ile uluslararası varlığımızı yaygınlaştırma yolunda önemli bir stratejik hedef gerçekleştirdik. Zengin ürün portföyümüzle, ilaç sektörünün önde gelen global oyuncularından biri olma hedefimiz kapsamında Kazakistan’da hem markalaşma hem de üretim yönünden uluslararası varlığımızı yaygınlaştırmayı hedefliyoruz. Yakın zamanda Kazakistan’da 30 milyon dolarlık ek bir yatırım için hazırlıklarımızı hız kesmeden sürdürüyoruz. Bu yatırımımız ile 5 yıl içinde ülkedeki istihdamımızı da iki katına çıkarmayı amaçlıyoruz” dedi.
Abdi İbrahim’in yurt dışındaki yatırımlarını önümüzdeki dönemde de sürdüreceğini, mevcut pazarlarda daha da kuvvetlenmenin yanında yeni pazarlara girmeyi hedeflediğini belirten Taşpolatoğlu, “Büyüme potansiyeli yüksek pazarlardan biri olan Kazakistan, farklı pazarlara erişim anlamında Abdi İbrahim’in uluslararası pazarlardaki büyüme stratejisinin önemli bir ayağını oluşturuyor. Şirket olarak Kazakistan yatırımı ile bölgedeki potansiyeli değerlendirmeyi, bu coğrafyada güçlü ve stratejik bir konuma sahip olmayı hedefliyoruz. Kazakistan yatırımı, vizyonumuza önemli katkı sağladığı gibi aynı zamanda ilaç sektöründe uluslararası oyuncu olma hedefimizde de bizi cesaretlendiriyor” dedi.
ABDİ İBRAHİM, SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK RAPORUNU YAYINLADI:
ÖNCELİĞİMİZ TOPLUMA VE YAŞADIĞIMIZ DÜNYAYA “İYİ” BİR İZ BIRAKMAK
107 yıldır cesaret, tutku ve sorumlulukla iyileştirme yolculuğunu sürdüren Abdi İbrahim, ekonomik, kurumsal, sosyal ve çevresel alanlarda gerçekleştirdiği faaliyetlerini kapsayan Küresel Raporlama Girişimi (Global Reporting Initiative-GRI) onaylı 4.Sürdürülebilirlik Raporu’nu yayınladı.
1912 yılından bu yana dokunduğu hayatları iyileştirmek için çalışan Abdi İbrahim, dünyanın gelecek nesillerden ödünç alındığı düşüncesiyle hareket ederek tüm faaliyetlerinde sürekli iyileştirmeye odaklanıyor. 107 yıllık geçmişi ve 17 yıldır devam eden sektör liderliği ile sürdürülebilirlik konusunda Türkiye için önemli bir başarı öyküsü olan Abdi İbrahim, yayınladığı Sürdürülebilirlik Raporu’nda hem Türkiye’deki hem de dünya genelindeki gelişimini ve kararlılıkla attığı adımları gözler önüne seriyor.
Abdi İbrahim’in 2017-2018 dönemini kapsayan Sürdürülebilirlik Raporu’na https://www.abdiibrahim.com.tr/sosyal-sorumluluk/kurumsal-raporlar/surdurulebilirlik-raporu adresinden ulaşılabilir.
İlk günden bu yana sürdürülebilir başarıya odaklanıyor
Kuruluşundan bu yana sürdürülebilir başarıya odaklanan Abdi İbrahim, kurumsal, sosyal, çevresel ve ekonomik alanlardaki çalışmalarını iç ve dış paydaşlarıyla birlikte sistemli bir şekilde yürütüyor. Her geçen gün karmaşıklaşan ihtiyaçlar dünyasında doğru konulara odaklanarak fark yaratmaya çalışan şirket, bu doğrultuda gelişim süreçlerini ve elde ettiği sonuçları sürdürülebilirlik raporlarıyla paydaşlarının ve kamuoyunun dikkatine sunuyor.
2010 yılı itibariyle Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi (UNGC-United Nations Global Compact) katılımcısı olan Abdi İbrahim, sürdürülebilirlik çalışmalarını 10 küresel ilke çerçevesinde yürütmeye odaklanarak her yıl İlerleme Bildirimi’ni yayınlıyor.
Sürdürülebilirlik alanında kendini sürekli geliştiren adımlar atan Abdi İbrahim, 2013’ten bu yana sürdürülebilirlik raporunu kamuoyunun dikkatine sunuyor. Küresel Raporlama Girişimi (GRI-Global Reporting Initiative) GRI Standartları: Temel İlkeleri ile Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi (UNGC) ve Kadının Güçlenmesi Prensipleri (WEPs-Women’s Empowerment Principles) gereklilikleri ile entegre bir yaklaşımla hazırlanan rapor, Abdi İbrahim’in genel merkezi, üretim tesisleri ve saha birimlerinden derlenen kalitatif ve kantitatif verilerden oluşuyor.
Abdi İbrahim, 2017 – 2018 dönemini kapsayan 4. Sürdürülebilirlik Raporu’nda kurumsal, ekonomik, insan kaynakları, çevre alanındaki veriler ile GRI, UNGC ve WEPs raporlama gerekliliklerinin önemlilik ve paydaş katılımı ilkeleri ışığında, iç ve dış paydaşlarla sistematik ve kapsamlı şekilde yürütülen projelere yer veriyor.
“Sürdürülebilirlik, iş stratejimizin ayrılmaz bir parçası”
Abdi İbrahim’in sürdürülebilirlik stratejisini iş stratejilerinden ayrı düşünmeden, birbirini tamamlayan ve besleyen bir bütünün parçaları olarak gördüklerini söyleyen Abdi İbrahim Kamu İlişkileri ve Kurumsal İletişim Direktörü Dr. M. Oğuzcan Bülbül, “Daha sağlıklı bir toplum ve daha yaşanır bir dünya için üstlendiğimiz sorumluluğun farkındayız. Temellerinde harcımızın olduğu Türk ilaç sektörünün potansiyeline, ülkemizin gücüne ve geleceğine inanarak yatırımlarımızı aralıksız sürdürüyoruz. Çünkü biz, doğduğu topraklara olan borcunu yatırımla, üretimle, ihracatla ve istihdamla ödeme arzusunu ortaya koyan bir şirketiz. Büyük hedefler ve büyük idealler peşinde koşan tutku dolu bir aileyiz. 1912’de başlayan iyileştirme yolculuğumuzu, uluslararası pazarlarda da hızla yükselen bir değer olarak geleceğe taşımaya devam ediyoruz” dedi.
Abdi İbrahim’in Türkiye’de ve faaliyet gösterdiği pazarlarda, “hayatı iyileştirmek” temel prensibi çerçevesinde özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarıyla iş birliği halinde çalıştığını, faaliyetlerinde sadece ekonomik değil, toplumsal ve çevresel etkilere de önem verdiklerini vurgulayan Dr. M. Oğuzcan Bülbül, şunları söyledi:
“Abdi İbrahim olarak kurumsal vatandaş vizyonumuz doğrultusunda kararlılıkla çalışıyoruz. Sürdürülebilirlik çalışmalarımızda bize rehber olan girişimlerden biri, 2010 yılında imzaladığımız Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi. Bir diğer girişim olan Küresel Raporlama İnisiyatifi de sürdürülebilirlik çalışmalarımıza ışık tutmaya devam ediyor. Kadınların desteklenmesine ve istihdamına büyük önem veren bir şirket olarak kadınların tüm sektörlerde ve her seviyede, ekonomik yaşamın içinde yer alabilmesini sağlamayı hedefleyen Birleşmiş Milletler’in özel sektör girişimi Kadının Güçlenmesi Prensipleri’ni de 2017’de imzaladık. Abdi İbrahim’in bir asrı aşan tecrübesinde kadın çalışanlar daima önemli bir kuvvet noktası oluşturdu. Kurucu kuşağımızdan itibaren Abdi İbrahim tarihindeki her atılımda kadın çalışanlarımızın önemli bir katkısı olduğunu söylemekten gurur duyuyoruz. Abdi İbrahim iş dünyasında toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasında öncü kuruluşlardan biridir. Halen şirketimizde kadın çalışan oranı yüzde 32, kadın yönetici oranı ise yüzde 36 seviyesinde. Bu oranları daha da ileri taşımayı hedefliyoruz.”
Abdi İbrahim’in ekonomik faaliyetlerini sürdürürken, topluma ve içinde yaşadığımız dünyaya “iyi” iz bırakmayı daima öncelik olarak gördüğünün altını çizen Dr. M. Oğuzcan Bülbül, “Tüm aksiyonlarımızı bu öncelikleri dikkate alarak planlıyoruz. Abdi İbrahim olarak ülkemize, sektörümüze güç katacak, liderliğimize yakışan tesisleri hayata geçirirken çevre ve sosyal sorumluluk konularını daima odağımızda tutuyoruz. Çevrenin korunması, doğal kaynakların etkin kullanılması, atıklarımızın öncelikli olarak kaynağında azaltılıp ayrıştırılması, geri dönüşüme kazandırılması ve en uygun yöntemlerle bertaraf edilmesi, bunun yanı sıra topluma değer katan sosyal projelere zaman ve kaynak ayrılması iş stratejimizin vazgeçilmez parçaları. Bu kapsamda çevre koruma yatırımlarımıza devam ettiğimiz 2017 ve 2018 yıllarında, tüm iş süreçlerimizde uyguladığımız iyileştirme projeleri sonucunda önemli tasarruflar elde ettiğimiz için de mutluyuz” dedi.
İHRACAT YAPILAN ÜLKE SAYISI 60’IN ÜZERİNE ÇIKTI
2002 yılından bu yana Türk ilaç sektörünün sektör lideri olan Abdi İbrahim, uluslararası pazarlardaki etkinliğini de giderek artırdı. İhracat gerçekleştirdiği ülke sayısını 60’ın üzerine çıkaran Abdi İbrahim, bu başarısını sürdürülebilir kılmak için ürün portföyünü düzenli olarak zenginleştirdi. Bu doğrultuda Ar-Ge yatırımlarına aralıksız devam etti.
2025 stratejisi çalışmaları doğrultusunda Türkiye pazarında kurulu ve odak pazarlarında farklı stratejilerle büyümesini sürdürmeyi planlayan Abdi İbrahim, uluslararası pazarlarda da ortaklı yapıya sahip iştirakleriyle, mevcut ve hedef pazarlar bazında stratejilerle global varlığını güçlendirmeyi amaçlıyor.
Aynı zamanda yüksek oranlı katma değer sağlayan biyoteknoloji ve tüketici sağlığı alanlarında yatırım yaparak büyümeyi hedefleyen Abdi İbrahim, bu alanda Türkiye pazarı liderliğine ve markalarının globalizasyonuna odaklanacak. 2020 stratejisinin en büyük başarı alanlarından olan üretim hizmetleri, Abdi İbrahim’in Türkiye ve uluslararası pazarlardaki hedeflerinin önemli bir parçası olacak.
YURT İÇİ PAZAR LİDERLİĞİNİ KORUDU
Uluslararası satış hacminin artırılması ve yurt içi pazardaki büyüme hedeflerine gerek tesis gerekse organizasyonel kapasitesine yeni yetkinlikler ekleyerek emin adımlarla yürüyen Abdi İbrahim, yurt içi pazar liderliğini korudu. Ürün ve marka sayısını artırırken istihdama da önemli katkı sundu. Abdi İbrahim, uluslararası pazarlardaki hedef ülkelerden elde ettiği geliri ise 2018 yılında 2016’ya göre yüzde 19 oranında artırdı.
2017 yılında Steril Oftalmoloji ve Steril İnhalasyon Üretim Tesisi ile Hormon Üretim Tesisi'nin temellerini atan şirket, 2018'de Türkiye'nin en büyük biyoteknolojik üretim tesisi olan AbdiBio'nun açılışı yaptı. Abdi İbrahim, aynı tarihte Steril Enjektabl ve Onkoloji Üretim Tesisi’nin temellerini attı.
2017-2018 yıllarında 71 ürünün geliştirilmesini tamamlayarak ruhsat aşamasına getiren Abdi İbrahim, 2018'de Türkiye’nin ilk biyobenzer ürününün ruhsatını aldı. Ayrıca Ege Üniversitesi ile birlikte kronik yaralar için geliştirdiği yara örtüsü için ISO 13485:2016 sertifikasını aldı.
“GLOBAL 100 İLAÇ SEKTÖRÜ BİRİNCİSİ” SEÇİLDİ
2017 yılında birçok başarılı çalışmaya imza atan Abdi İbrahim, “Global 100 İlaç Sektörü Birincisi” ödülüne layık görüldü. Ayrıca İdeal İşveren Araştırması’nda “İlaç Sektöründe Çalışılmak İstenen Firmalar” arasında birinci seçildi. Capital Dergisi’nin Kurumsal Sosyal Sorumluluk Araştırması’nda 2017 yılının KSS’de en başarılı ilk 20 şirket listesinde, “Halkın Gözünde” başlığı altında 10. sırada, “Sağlık” kategorisinde ise 5. sırada yer aldı.
T.C. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın kadın istihdamına destek olmak amacıyla başlattığı “Büyükanne Projesi”ne destek veren şirket, 500 aileye yapılacak yardımı üstlendi.
Bilinçsiz ilaç kullanımı konusunda 2012’de başlattığı Akılcı İlaç Kullanımı Kampanyası kapsamında, 2017 yılında ikinci araştırmayı gerçekleştiren Abdi İbrahim, çalışmanın sonuçlarını kamuoyu ile paylaştı ve farkındalık çalışmalarına devam etti.
“İNSANA DEĞERDE LİDERLİK” ÖDÜLÜNÜ KAZANDI
Abdi İbrahim 2018 yılında 10. İnsana Değer Ödülleri’nde yarışmanın en büyük ödülü olan “İnsana Değerde Liderlik” ödülüne layık görüldü. AbdiBio ile 9. Altın Havan Ödülleri’nde “Biyoteknoloji Yatırımı” ödülünü kazandı. Ayrıca Akılcı İlaç Kampanyası ile Doktorclub Awards’ta “Yılın İlaç Endüstrisi Ödülleri - Yılın Sosyal Sorumluluk Projesi” kategorisinde ödül aldı.
YEŞİL NOKTA SANAYİ ÖDÜLÜ’NÜ KAZANAN İLK VE TEK İLAÇ FİRMASI
ÇEVKO’nun Yeşil Nokta Sanayi Ödülü’nü kazanan ilk ve tek ilaç firması olan Abdi İbrahim, çevre koruma yatırımlarını düzenli olarak gerçekleştiriyor ve örnek çevre uygulamalarına imza atıyor.
Bir ürünü için gerçekleştirdiği projeyle Çanakkale-Lapseki’de belirlenen orman sahasında hekimlerin adına 5 bin adet fidan dikerek “Umut Ormanı” oluşturan Abdi İbrahim, yaşadığımız dünyanın gelecek nesillerden ödünç alındığı düşüncesinden hareketle tüm faaliyetlerinde çevrenin korunmasını, sürekli iyileştirmeyi, doğal kaynakların etkin kullanılmasını esas alıyor. Abdi İbrahim 2017'de 43.225 m³ doğalgaz ve 3.481.200 kWh elektrik tasarrufu sağlarken, 2018'de 917.903 kWh elektrik tasarrufu elde etti. 2017’de belirli ürünlerde kampanya sayılarının artırılması ve mikrobiyolojik testlerin 7 su noktasında azaltılmasıyla 47m³ su tasarrufu sağlandı. 2018 yılında ise su tasarrufu 1.050 m³ oldu. 2017 ve 2018 yıllarında belirli ürünlerin kolilerinin tasarımı değiştirilerek 12.283 kg kâğıt tasarrufu sağladı.ve böylelikle 204 adet ağacın kesilmesi önlenmiş oldu.
ABDİ İBRAHİM, AFRİKA'DA YATIRIM FIRSATLARINI DEĞERLENDİRDİ
Abdi İbrahim, Johannesburg’da düzenlenen Afrika Yatırım Forumu’na Türkiye’den davet edilen tek Türk ilaç firması olarak katıldı. Bölgedeki yatırım fırsatlarını değerlendiren Abdi İbrahim, Afrika kıtasında daha da büyümeyi planlıyor. Afrika Kalkınma Bankası tarafından düzenlenen toplantılarda Afrikalı iş örgütleri ve iş insanlarıyla bir araya gelen Abdi İbrahim, yatırım ve yerelleşme konularındaki deneyimini paylaşarak, kıtadaki projeler hakkında bilgi aldı.
Afrika Kalkınma Bankası tarafından Güney Afrika’nın Johannesburg kentinde düzenlenen Afrika Yatırım Forumu’na katılan Abdi İbrahim, Afrika’da gelecek dönem yatırım fırsatlarını değerlendirmek üzere kıtadaki ülkelerin devlet adamları, iş örgütleri ve iş insanlarıyla bir araya geldi.
Türkiye Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu’ndan büyük bir delegasyonun katılımıyla düzenlenen toplantılarda 2 binden fazla delege, başbakan ve bakanın yanı sıra 10’dan fazla devlet başkanı, Dünya Bankası, IFC (Uluslararası Finans Kurumu), OFID (OPEC Uluslararası Kalkınma Fonu) gibi uluslararası kuruluşlardan temsilciler de yer aldı.Türkiye’den davet edilen tek Türk ilaç firması olan Abdi İbrahim, 3 gün süren toplantılara katılarak sunumlar yaptı ve Afrika ülkelerindeki yatırım fırsatlarını değerlendirdi.
Afrika kıtasında ilaç yatırımı olan tek Türk firması olan ve global hedefleri kapsamında uluslararası pazarlarda pek çok yatırım gerçekleştiren Abdi İbrahim, yurt dışındaki ilk temsilciliğini 1999 yılında Cezayir’de açtı. 2014 yılında Cezayir’de 50 milyon dolar yatırımla Afrika kıtasının en modern üç ilaç tesisinden biri olan Abdi İbrahim Remede Pharma’yı kurdu. 2017 yılında üretime başlayan Cezayir’deki üretim tesisi yılda 51 milyon kutu üretim kapasitesine sahip olarak faaliyetine devam ediyor.
Abdi İbrahim’in bu tesisten yakın zamanda Afrika kıtasının diğer ülkelerine ihracat yapmayı hedeflediğini ve bu doğrultuda çok verimli görüşmeler gerçekleştirdiklerini belirten Abdi İbrahim Kamu İlişkileri ve Kurumsal İletişim Direktörü Dr. M. Oğuzcan Bülbül, kıtada yer alan ülkelerin yüzde 70-90 bandında ilaçları ithal eder konumda olduğunu ve lokal üretimin desteklenmesi yönünde Afrika üzerinde genel bir fikir birliği bulunduğuna işaret ederek “2050 yılına gelindiğinde dünya nüfusunun 4’te birinin Afrika kıtasında olacağı öngörülüyor. İthalatın ağırlıkta olduğu sağlık alanında yerelleşme büyük önem taşıyor. Afrika farmasötik ürünler için büyük bir pazar. Abdi İbrahim olarak, bu toplantılarda aktardığımız yerelleşme konusundaki tecrübelerimiz büyük ilgi gördü. İş dünyasından ve kamudan katılan delegelere, Cezayir’de bulunan fabrikamız üzerinden başta komşu ülkeler olmak üzere kıtanın ilaç ihtiyacının karşılanmasında aktif bir oyuncu olma ve potansiyel başka yatırımlar ile kıtadaki faaliyetlerimize devam etme hedeflerimizi anlattık. Bu sayede hem istihdam yaratacağımızı, hem yeni jenerasyon ilaçları kıtaya getireceğimizi, hem de en büyük sorunlardan birisi olan sahte ve kalitesiz ilaçla mücadeleye önemli katkı sunacağımız mesajlarını verdik” dedi.
“Afrika’daki faaliyetlerimizi yeni yatırımlarla büyütmeyi hedefliyoruz”
Afrika kıtasının en modern 5 tesisinden birisi olan Abdi İbrahim Remede Pharma’nın halen 60’dan fazla ülkeye ilaç ihraç ettiğini belirten Bülbül, “Yakın gelecekte çok önemli bir pazar olacak Afrika’da faaliyetlerimizi yeni yatırımlarla büyütmek ve kıtanın ilaç ihtiyacını hem Cezayir fabrikamızdan hem de İstanbul’daki merkezimizden yapacağımız ihracatla karşılamak istiyoruz. Özellikle Sahra Altı Afrika'ya doğru genişlemek istiyoruz” şeklinde konuştu.
M. Oğuzcan Bülbül, toplantı ve yapılan ikili görüşmelerde kıtadaki yatırım fırsatlarını değerlendirme ve önemli kontaklar kurma imkanı bulduklarını ifade etti. Özelikle Tanzanya ve Fas ülke heyetleriyle üretim yatırımlarının görüşüldüğünü belirten Bülbül, şu bilgileri verdi: “Tanzanya heyetiyle yapılan toplantıda, yaklaşık 15 milyar dolar büyüklüğe sahip Sahra Altı Afrika'ya 400 milyon dolar değerinde bir ilaç üretim tesisi kurulmasına yönelik proje üzerinde görüştük, proje hakkında bilgi aldık. Sahra Altı Afrika bölgesinde en gelişmiş ilaç pazarı Güney Afrika Cumhuriyeti’ne ait. Onun dışında genellikle küçük üreticiler bulunuyor. Tanzanya’nın 400 milyon dolarlık projesinin hayata geçmesi halinde, Tanzanya’nın da içinde olduğu Güney Afrika Kalkınma Örgütü (SADC) ve Doğu Afrika Topluluğu (EAC) ülkelerine hem ruhsatlama hem de gümrük mevzuatı anlamında kolaylıkla ilaç ihracatı yapılmak suretiyle hem iç hem dış pazarda fırsatlar bulunduğunu öğrendik.”
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü Bildiriyor;
“TÜRKİYE’DE 3 İLA 5 MİLYON KOAH’LI HASTA BULUNUYOR”
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, 20 Kasım Dünya KOAH günü kapsamında hastalıkla ilgili önemli bilgiler paylaştı. Önlenebilir ölümlerin en büyük nedenin tütün ve tütün ürünleri olduğuna dikkat çeken Direktörlük, Türkiye’de 3 ila 5 milyon KOAH’lı hasta bulunduğunu ve bu hastalığın solunum sistemi hastalıkları arasında en sık görülen 3’üncü ölüm nedeni olduğunu belirtiyor.
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, 20 Kasım Dünya KOAH günü sebebiyle, Türkiye’de ve dünyada sıkça rastlanan KOAH hastalığına dikkat çekti. KOAH hastalığının görülme sıklığının 40 yaş üstü yetişkinlerde yüzde 20’lere ulaştığını belirten Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, ülkemizde 3 ila 5 milyon KOAH’lı hasta olduğunu söylüyor. Ancak hastalık nedeniyle doktora başvuran ve tanı alan hasta sayısının bu rakamın onda biri olduğu tahmin ediliyor. KOAH’ın Türkiye’de solunum sistemi hastalıkları arasında en sık görülen 3. ölüm nedeni olduğu ve bu ölümlerin yaklaşık yüzde 60’ının KOAH nedeniyle yaşandığı biliniyor.
KOAH Nedir?(Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı)
KOAH (Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı), solunum sistemi yollarında infeksiyonlara bağlı olmayan iltihaplanma sebebiyle oluşan ilerleyici karakterde bir akciğer hastalığı. Tekrarlayan, sürekli bronşit (bronşların iltihabı) ve çeşitli nedenlerle akciğerde oksijenlenmeyi sağlayan hava keseciklerinin (alveol) tahrip olması sonucu akciğer esnekliğini kaybediyor. Akciğerin yapısının bozulması ile akciğerlere hava giriş çıkışı tam sağlanamıyor ve KOAH meydana geliyor. KOAH başlangıcıyla, nefes darlığı, öksürük ve balgam çıkarma gibi belirtiler görülüyor. Akciğerlerde tıkayıcı ve devamlılık gösteren bir hastalık olan KOAH’ın tüm dünyada en yaygın gelişim faktörünün tütün kullanımı olduğu biliniyor. Hava kirliliği, tozlu, dumanlı ortamların da diğer riski etmenleri arasında yer alıyor.
KOAH tanısının basit bir solunum testi ile teşhis edilebileceğini söyleyen Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, bu hastalık hakkında toplumun yeterli bilgi sahibi olmadığına dikkat çekiyor.
KOAH tedavi edilebilir bir hastalık
KOAH hastalığının ilerleyici bir seyir izlemesine karşın önlenebilir ve tedavi edilebilir bir hastalık olduğuna değinen Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, hekime başvurulmasının, içiliyorsa tütün ve tütün mamullerinden uzak durulmasının önemine vurgu yapıyor.
Aynı zamanda zararlı toz ve dumandan sakınılması, hekimin önerdiği nefes yoluyla alınan ilaç tedavisinin düzgün bir şekilde uygulanması gerekiyor. Buna ek olarak düzenli spor da hastalık gelişimi, hastalığın ilerlemesi ve istenmeyen sonuçlarının önlenmesinde büyük önem arz ediyor. Yine hekimin uygun gördüğü aşıların düzenli olarak yapılması infeksiyon sebebiyle meydana gelebilecek durumları önlemede yardımcı oluyor.
Kazakistan Sağlık Bakanı Yelzhan Birtanov Abdi İbrahim Tesislerini ziyaret etti
ABDİ İBRAHİM’DEN, KAZAKİSTAN’DA 30 MİLYON DOLARLIK EK YATIRIM MÜJDESİ
Kazakistan Sağlık Bakanı Yelzhan Birtanov, Türkiye temasları kapsamında, Abdi İbrahim’in Esenyurt’taki üretim kompleksine ziyarette bulundu. Abdi İbrahim CEO’su Dr. Süha Taşpolatoğlu’nun ev sahipliğinde yapılan ziyaret sırasında, Abdi İbrahim’in Kazakistan pazarındaki devam eden faaliyetlerinin yanı sıra önümüzdeki dönemde yapmayı planladığı 30 milyon dolarlık ek yatırım hedefi de gündeme getirildi.
Abdi İbrahim, Kazakistan Sağlık Bakanı Yelzhan Birtanov ve beraberindeki heyeti, Esenyurt’taki üretim kompleksinde ağırladı. Abdi İbrahim CEO’su Dr. Süha Taşpolatoğlu’nun ev sahipliği yaptığı ziyarette Kazakistan Sağlık Bakanı Yelzhan Birtanov, tesisleri gezerek faaliyetler hakkında bilgi aldı. Esenyurt kompleksindeki biyoteknolojik ilaç üretim tesisi AbdiBio, Steril Oftalmoloji ve Steril İnhalasyon Üretim Tesisi, Steril Enjektabl ve Steril Onkoloji Üretim Tesisi ile Hormon Üretim Tesisini ziyaret eden Bakan Birtanov’a tesislerdeki teknolojik altyapı ve Ar-Ge çalışmaları konularında bilgiler sunuldu. Abdi İbrahim’in Kazakistan’da devam eden faaliyetleri ve planlanan yeni yatırımları hakkında görüş alışverişinin yapıldığı ziyarette, şirketin bu pazardaki büyüme planları ve hedefleri de konuşuldu.
Kazakistan Sağlık Bakanı Birtanov’u ağırlamaktan duydukları memnuniyeti dile getiren Süha Taşpolatoğlu, Kazakistan hükümetiyle karşılıklı güven çerçevesinde yürüyen ticari ilişkilere sağladıkları destekler için teşekkür etti. Taşpolatoğlu, “Kazakistan’daki üretim tesisimiz, yurtdışındaki yatırımlarımızın en önemli halkası. Yurtdışı operasyonlarımız içinde, üretime geçtiğimiz ilk ülke olma özelliği taşıyor. 2012 yılında kurduğunuz Abdi İbrahim Global Pharm, 2015 yılı sonunda yılda 24 milyon kutu üretim kapasitesiyle faaliyetlerine başladı. Fabrikamızda şu anda diyabet, Hepatit B, tüberküloz gibi birçok alanda uluslararası standartlarda ilaç üretimi gerçekleştiriyoruz. Kazakistan’ın en modern, en kapsamlı tesisi konumundayız. Büyüme stratejimiz doğrultusunda, faaliyet gösterdiğimiz pazarlarda pazar payımızı artırmayı ve yatırımlarımızla ürünlerimizin konumunu daha da güçlendirmeyi hedefliyoruz. Bu noktada Kazakistan pazarı bizim için büyük önem taşıyor. Kazakistan’ı ikinci evimiz olarak görüyoruz” dedi.
Önümüzdeki dönemde Kazakistan’da 30 milyon dolarlık ek bir yatırıma hazırlandıklarını açıklayan Taşpolatoğlu, “Bu yatırımın hayata geçmesiyle birlikte 5 yıl içinde ülkedeki istihdamımızı iki katına çıkarmayı hedefliyoruz. Abdi İbrahim olarak yurtdışında yürüttüğümüz yatırımlarla sektördeki iddiamızı her geçen gün pekiştiriyoruz. Kazakistan pazarında da satış hacminin büyümesi bizim için son derece önemli. Bunun için gerekli olan pazarlama yatırımının yapılması adına çalışmalarımızı aralıksız sürdürüyoruz. Bununla birlikte, yakın coğrafyalara gerçekleştireceğimiz ihracat potansiyellerini de değerlendiriyoruz” şeklinde konuştu.
Kazakistan Sağlık Bakanı Yelzhan Birtanov ise Abdi İbrahim’e yaptığı ziyaret sonrasında şu değerlendirmelerde bulundu: “Son teknolojiye sahip Abdi İbrahim üretim tesislerini ziyaret etmekten dolayı mutluluk duyduk. Tesis ziyaretimiz sırasında AbdiBio biyoteknolojik ilaç üretim tesisini de görme fırsatı elde ettik. İlaç sektöründe, mevcut ve potansiyel ihtiyaçları analiz ederek böylesi önemli yatırımlara imza atan Abdi İbrahim’i şahsım adına tebrik ediyorum. 2012 yılından bu yana iki ülke arasında devam eden önemli ticari ilişkilerin yeni ek yatırımlarla gelişmeye devam edecek olması sevindirici. Gelecekte yapılacak yeni işbirliklerinin tüm taraflara hayırlı olmasını diliyorum.
“2040 YILINDA 10 YETİŞKİNDEN BİRİ DİYABET HASTASI OLACAK”
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, tüm dünyada diyabet ile ilgili farkındalığı artırmak amacıyla 14 Kasım Dünya Diyabet Günü’nde hastalıkla ilgili önemli bilgiler paylaştı. İnsülin hormonunun eksikliği veya etkisizliği sonucu ortaya çıkan, kan şekeri yüksekliği ile seyreden, kronik ve ilerleyici bir hastalık olan diyabet, giderek önem kazanan küresel bir sorun. Diyabetin 2040 yılında 10 kişiden 1’inde görülebileceği ön görülen hastalık nedeniyle her 6 saniyede 1 kişi yaşamını yitiriyor.
Her yıl 14 Kasım Diyabet Günü’nde, hastalığa karşı dünya çapında farkındalık yaratarak hastaların toplum içinde bilinçlenmesi amaçlanıyor. Diyabetin, yaşam boyu süren, insülin hormonunun eksikliği veya etkisizliği sonucu ortaya çıkan, kan şekeri yüksekliği ile seyreden, kronik ve ilerleyici bir hastalık olduğunu belirten Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, hastalığın kontrol edilmediği takdirde kalp damar hastalıkları, böbrek yetmezliği, körlük, sinir hasarı ve diyabetik ayak gibi çeşitli sorunlara yol açabileceğine dikkat çekiyor.
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü tarafından yapılan açıklamada, Uluslararası Diyabet Federasyonu’nun (IDF) yaptığı tahminlere göre, her 6 saniyede 1 kişinin diyabet hastalığı nedeniyle yaşamını yitirdiği belirtiliyor. 11 yetişkinden biri diyabetle savaşırken, teşhis konulmadığından 2 diyabetli yetişkinden biri (%46,5) diyabetli olduğunu bilmiyor. Küresel sağlık harcamalarının yüzde 12’si, diyabete harcanıyor (673 milyar ABD Doları). Diyabet hastalarının yaklaşık yüzde 75’i düşük ve orta gelir düzeyindeki ülkelerde yaşıyor. Her 7 doğumdan 1’i ise gebelik diyabetinden etkileniyor. Dünyada 542 bin çocuk Tip1 diyabet hastalığı ile yaşarken, IDF tahminlerine göre diyabetin 2040 yılında 10 kişiden 1’inde görülmesi bekleniyor.
Çocukluk çağının en sık görülen hastalığı
İnsülinin yokluğu veya etkisizliği sonucu hücre içine giremeyen şeker kanda yükselmeye başlıyor. Tip1 diyabette insülin salgısı hiç bulunmuyor veya yok denecek kadar az olduğundan tedavisinde mutlaka insülin kullanılıyor.
Tip 2 diyabette ise vücut yeterli insülin salgılamıyor. Salgı bozukluğunun yanı sıra insülin direnci de görülüyor. Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü’nün yaptığı açıklamaya göre Tip 2 diyabet en sık görülen diyabet türü ve tüm diyabetlilerin yaklaşık yüzde 95’ini oluşturuyor.
Diyabet hastalığının en sık görülen belirtileri arasında çok su içmek, sık idrara çıkmak, halsizlik, yorgunluk, konsantrasyon güçlüğü, görme bulanıklığı bulunuyor. Ancak şeker hastalarının yaklaşık yarısı, şeker hastası olduğunun farkına varmadan hayatlarına devam ediyor.
Diyabetin her yaştaki çocukta görülebileceğini söyleyen Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, diyabetin çocukluk çağının en sık görülen kronik hastalığı olduğuna dikkat çekiyor. Diyabetli çocukların günlük yaşam düzenini bozmadan, spor, oyun, okul faaliyetlerinin yanı sıra insülin enjeksiyonlarını yapması, sağlıklı beslenmesi ve düzenli egzersiz yapması büyük önem taşıyor.
Gebelik diyabeti bebek için de önemli
Hamilelikte görülen ve gebeliğin 24. haftasından sonra ortaya çıkan, şeker yüksekliği olarak adlandırılan gestasyonel diyabet, genellikle gebelik bittikten sonra sonlanıyor ve kan şekeri normal düzeye ulaşıyor. Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, kan şekeri yüksekliğinin gebelikte görülmesinin özellikle bebeğin sağlıklı gelişimi açısından büyük önem taşıdığına vurgu yapıyor.
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, giderek artan bu global sorunun önüne geçmede farkındalık düzeyinin ve bilinçlenmenin artırılmasında, eğitim ve korunmanın oldukça önemli faktörler olduğuna işaret ediyor. Direktörlük, diyabetin tamamen iyileştirici bir tedavisi olmasa da kontrolü ile günlük faaliyetleri, sosyal etkinlikleri etkilemeden yaşanabileceğinin altını çiziyor. Hekimlerin önerdiği uygun ilaçları kullanmak, kaliteli bakım, iyi tıbbi beslenme ile aktif ve sağlıklı bir hayat mümkün. Bu önerilere uyulması halinde komplikasyon gelişme riski de en aza iniyor.
Ref: 1- http://diabetcemiyeti.org/c/onleme
2- https://www.worlddiabetesday.org/
ABDİ İBRAHİM'E YENİ BİLGİ SİSTEMLERİ VE TEKNOLOJİLERİ DİREKTÖRÜ
107 yıllık köklü geçmişiyle Türk ilaç sektörünün öncü şirketi Abdi İbrahim, yönetim kadrolarını güçlendirmeye devam ediyor. Bu çerçevede Abdi İbrahim’de Bilgi Sistemleri ve Teknolojileri Direktörlüğü görevine Koray Kurt getirildi.
Uluslararası güçlü bir marka olma yolunda yenilikçi ürün ve hizmetleri, cesur ve öncü girişimleriyle dokunduğu hayatları iyileştirmek için 107 yıldır çalışmalarını tutkuyla sürdüren Abdi İbrahim, deneyimli isimlerle kadrosunu genişletmeye devam ediyor. Bu çerçevede sektörün tecrübeli isimlerinden Koray Kurt, Abdi İbrahim’de Bilgi Sistemleri ve Teknolojileri Direktörü olarak göreve başladı.
Koray Kurt - Bilgi Sistemleri ve Teknolojileri Direktörü
İstanbul Teknik Üniversitesi Matematik Mühendisliği Bölümü mezunu olan Koray Kurt, Mercedes-Benz ve Sarar firmalarında Yazılım Sorumlusu olarak görev aldı. Ardından Aventis-Pasteur, Sanofi-Aventis İlaç’ta Bilgi Sistemleri Operasyon, Destek ve Network Müdürü ve sonrasında Bilgi Sistemleri Müdürü olarak çalışan Kurt, son olarak Kalyon Grup’ta IT Müdürü, Grup IT Müdürü ve Kalyon Holding Grup IT Direktörü pozisyonlarında görev aldı.
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü Lösemili Çocuklar Haftası’nda Bilgilendiriyor;
“LÖSEMİ TEDAVİ EDİLEBİLEN BİR HASTALIK”
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, 2-8 Kasım Lösemili Çocuklar Haftası’nda bu hastalıkla ilgili bazı bilgilendirmeler ve hatırlatmalarda bulunuyor:
Lösemi, çocukluk çağında görülen kanserler arasında tedavi şansı en yüksek olanlardan biri. Günümüzün modern tedavi protokolleri ile akut löseminin genel anlamda tedavi şansı her geçen gün artıyor.
Çocuklarda en sık görülen kanser türü olan lösemi hastalığı ile ilgili toplumda farkındalık yaratmak amacıyla 2-8 Kasım tarihleri Lösemili Çocuklar Haftası olarak kutlanıyor. Löseminin çocukluk çağında görülen kanserler arasında tedavi şansı en yüksek kanser türlerinden biri olduğuna vurgu yapan Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, günümüzün modern tedavi protokolleri ile akut löseminin genel anlamda tedavi şansının yüzde 70-75 oranında olabileceğini belirtiyor. Bazı lösemi tiplerinde bu oran yüzde 90’ın üzerine çıkabiliyor.
Halk arasında kan kanseri olarak da bilinen löseminin, diğer hücrelere dönüşme özelliği olan hücrelerde görülen bir kanser türü olduğunu belirten Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, bu hastalığın sıklıkla beyaz kürelerin öncül hücrelerinde başladığını belirtiyor.
Çocuklarda en sık görülen kanser türü
Sıklıkla çocuklarda görülen lösemi tedavi edilmediği takdirde kısa sürede hastanın kaybı ile sonuçlanabiliyor. En sık akut tipi görülen çocukluk çağı lösemilerinin 3/4’ü akut lenfositik lösemi tipinde oluyor. Bunu akut myeloid lösemi takip ediyor. Kronik lösemi ise çocuklarda nadir olarak görülüyor.
Löseminin çocuklarda lenf dokusunun en aktif dönemi olan genellikle 2 ila 5 yaş arasında görüldüğünü söyleyen Direktörlük, her şeyden önce tüm kanserler gibi löseminin de genetik bir hastalık olduğuna, yani vücudumuzdaki kanser önleyici veya kanser yapıcı genlerdeki bazı bozukluklar sonucunda ortaya çıktığını hatırlatıyor. Bu bozulmayı kolaylaştıran faktörler arasında iyonizan radyasyon, bazı virüsler, bazı kimyasal maddeler ve bazı genetik hastalıklar yer alıyor.
Bu belirtilere dikkat!
Löseminin klinik belirtilerinin birçok hastalık ile karıştırılabileceğine dikkat çeken Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, halsizlik, iştahsızlık, solukluk, düşmeyen ateş, deride morluklar veya küçük kırmızı kanama odakları, burun ve diş etlerinde kanama, karında şişlik, lenf bezlerinde büyüme, kol ve bacak ağrıları gibi belirtilerden birinin veya birkaçının olması durumunda, vakit kaybetmeden çocuk kan ve kanser hastalıkları uzmanına başvurulmasını öneriyor.
Direktörlük, lösemini tedavisinin, tam donanımlı ve Çocuk Kan ve Kanser Hastalıkları bölümü bulunan bir hastanede ve bu alanda uzman hekimler tarafından yapılması gerektiğinin altını çiziyor.
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü 29 Eylül Dünya Kalp Günü’nde Uyarıyor
“KALBİNİZİ SAĞLIKLI BESLENME VE EGZERSİZ İLE KORUYUN”
Dünyada her yıl 17.9 milyon kişi kalp hastalığı ve inmeyi içeren kardiyovasküler hastalıklardan dolayı yaşamını yitiriyor. Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, 29 Eylül Dünya Kalp Günü dolayısıyla, daha iyi, daha uzun ve daha sağlıklı bir yaşam için beslenme ve sporun önemine vurgu yapıyor.
Kardiyovasküler hastalıkların dünyada ölüm ve sakatlığın önde gelen nedenlerinden biri olduğunu belirten Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, dünyada her yıl 17.9 milyon kişinin kalp hastalığı ve inmeyi içeren kardiyovasküler hastalıklardan dolayı yaşamını kaybettiğini belirtiyor. Kalp hastalıklarına dikkat çekmek ve bu konuda farkındalığı artırmak amacıyla her yıl 29 Eylül günü ‘Dünya Kalp Günü’ olarak kutlanıyor.
Dünyada tüm ölümlerin üçte biri ve bulaşıcı olmayan hastalıklarla ilgili ölümlerin yarısı kardiyovasküler hastalıklardan kaynaklanıyor. Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, son yıllarda kalp hastalığından kaynaklı ölümlerdeki artışa dikkat çekerek daha iyi, daha uzun ve daha sağlıklı bir yaşam için beslenme ve sporun önemine vurgu yapıyor.
Dünya Kalp Federasyonu; tütün kullanımı, sağlıksız beslenme ve fiziksel aktivite yoksunluğu gibi başlıca risk faktörlerinin kontrol altına alınması ile kalp hastalığı ve inmeye bağlı erken ölümlerin en az yüzde 80'inin önlenebileceğini belirtiyor.
Herkes için kalp sağlığı eşitliğini sağlamanın son derece önemli bir görev olduğuna değinen Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, kalp sağlığı için dikkat edilmesi gerekenleri ise şöyle sıralıyor:
Kalbe iyi bakmak için küçük ama anlamlı aktiviteler yapmanın önemine işaret eden Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, yalnızca daha sağlıklı değil aynı zamanda daha keyifli bir yaşam sürebilmenin kalp sağlığından geçtiğini belirtiyor. Sağlıklı bir toplum için herkesi, “Kalbime iyi bakmak için şu anda ne yapabilirim?” sorusuna doğru yanıtlar bulmaya çağırıyor.
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü “Dünya Sedef Hastalığı Günü’nde Bildiriyor;
“SEDEF HASTALIĞI BULAŞICI DEĞİLDİR”
29 Ekim Dünya Sedef Hastalığı Günü kapsamında hastalıkla ilgili önemli bilgiler paylaşan Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, halk arasında sedef hastalığı olarak bilinen psoriasisin sanılanın aksine bulaşıcı bir hastalık olmadığına vurgu yaptı. Deride kızarıklık, kaşıntı ve pul pul döküntü ile seyreden hastalığın, bulaşıcı olduğu kanısının yaygın olması nedeniyle hastaların sosyal yaşamlarının olumsuz etkilendiğine de dikkat çekti.
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, 29 Ekim Dünya Sedef Hastalığı Günü’nde, hasta yakınlarının ve toplumun farkındalığını ve bilgi düzeyini arttırmak amacıyla hastalıkla ilgili önemli bilgiler paylaştı. Uluslararası Psoriasis Federasyonu tarafından belirlenen bu günde halk arasında sedef hastalığı olarak bilinen psoriasisle yaşayan hastaların tedaviye erişimlerine katkı sağlanması ve yaşadıkları sorunlara dikkat çekilmesi amaçlıyor.
Hastalık, 2400 sene önce Hipokrat’ın, hastalarda rastladığı derinin üzerinde kaşıntı ve pullanma ile seyreden lezyonlara “psöra” ismini vermesiyle ilk kez tanımlandı. Ancak o dönem tüm deri hastalıkları da yine bu isimle anılıyordu. 1841 yılında Ferdinand Hepra ise hastalığı bugün bildiğimiz kriterlere uygun olarak tanımlayan ilk kişi olarak tarihe geçti. Bugün hastalığa “sedef hastalığı” denilmesinin sebebi ise derideki lezyonların sedefi beyaz renkte olmasından kaynaklanıyor.
Hastalığın nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte genetik ve çevresel faktörlerin birlikte etkili olduğu düşünülüyor. Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, ebeveynlerinde psoriasis olmayan bir çocukta hastalık gelişme riskinin yüzde 1-2 iken, anne veya babasında psoriasis olanlarda bu oranın yüzde 10’a, hem anne hem babada var ise yüzde 50’lere ulaşabileceğini belirtiyor. Sadece genetik faktörler ile açıklanamayan hastalıkta farklı etmenler de söz konusu olabiliyor.
Türkiye’de psoriasis görülme sıklığı yüzde 1,5
Dünya genelinde dermatoloji polikliniklerine başvuran hastaların yüzde 6-8’ini sedef hastaları oluşturuyor. Hastalığın görülme sıklığı ülkelere göre farklılık gösterirken, sedef hastalığının en sık görüldüğü ülke ise Norveç olarak öne çıkıyor. Siyah ırkta ve Asyalılarda daha seyrek görülen psoriasisin ülkemizde görülme sıklığının ise yüzde 1,5 olduğu tahmin ediliyor.
Hastalar kendilerini toplumdan dışlanmış hissediyor
Deride kızarıklık, kaşıntı ve pul pul döküntü ile seyreden hastalığın psikiyatrik faktörlerden de etkilendiğine dikkat çeken Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, hastaların kendini toplumdan dışlanmış hissettiğini vurguluyor. Sedef hastaları, kızarıklık ve döküntülerin görünmemesi için şapka, eldiven gibi aksesuar kullanıyor, sıcak ve güneşli havalarda ise uzun kollu giysiler tercih ederek hastalığını gizlemeye çalışıyor.
Sedef hastalığının bulaşıcı bir hastalık olmadığına önemle dikkat çeken Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, tedavi ile hastalığın çoğu zaman iz bırakmadan iyileşebildiğini, ancak bazen lezyonların yeniden ortaya çıkabildiğini belirtiyor. Hastanın bilinçli olması hastalığı daha kolay yönetilebilir hale getiriyor. Bu sebeple hasta-hekim ilişkisinin lezyonlar geçse de devam etmesi büyük önem taşıyor.
1.Gürer MA, Adışen E. Türkderm 2008; 42 Özel Sayı 2: 15 – 17
2.Mercan S, Kıvanç Altunay İ. Türk Psikiyatri Dergisi 2006; 17(4):305-313
3.Küçükünal A, Kıvanç Altunay İ, Aktaş E, Tükenmez Demirci G. Türkderm 2013; 47: 103-108
4.Kalkan G. Turkderm-Turk Arch Dermatol Venereolgy 2017;51:71-77
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, 17-22 Ekim Ağrısız Yaşam Haftası’nda Bilgilendiriyor;
KRONİK AĞRI ÇEKEN HASTALARDA KAYGI VE DEPRESYON 4 KAT DAHA FAZLA YAŞANIYOR
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, 17-22 Ekim Ağrısız Yaşam Haftası kapsamında yaptığı bilgilendirmede, ağrının fizyolojik etkilerinin yanında psikolojik etkilerinin de olduğuna dikkat çekti. Kronik olarak ağrı çeken hastaların kaygı veya depresyon bozukluğunu 4 kat daha fazla yaşadığı belirten Direktörlük, hastaların acil servislere başvurmasının en büyük sebebinin ağrı olduğunun altını çiziyor.
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, 17-22 Ekim Ağrısız Yaşam Haftası dolayısıyla yaptığı bilgilendirmede ağrının fizyolojik ve psikolojik etkilerine dikkat çekti. İnsanoğlunun varlığı boyunca deneyimlediği ve Antik Yunan döneminden beri filozofların tanımlamaya çalıştığı ağrı duyusunun, ilk defa Descartes tarafından tanımlandığını belirten Direktörülük, ağrının günümüzdeki tanımının ise Uluslararası Ağrı Araştırmaları Derneği tarafından 1979 yılında yapıldığı bilgisini veriyor.
Ağrının fizyolojik etkileri kadar psikolojik etkilerinin de olduğunu belirten Direktörlük, Dünya Sağlık Örgütü’nün “Sağlık sadece hastalık ve sakatlığın olmayışı değil, bedence, ruhça ve sosyal yönden tam iyilik halidir” tanımından hareketle, ağrınıın beden ve ruh sağlığını etkileyen ve sosyal anlamda da sonuçlar doğurabilen bir önemli sağlık sorunu olduğuna dikkat çekiyor.
Acil servise en çok ağrı nedeniyle başvuruluyor
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, ağrının hastaların acil servislere başvurmasının en büyük sebebi olduğunun da altını çiziyor. Ağrı yönetiminin hekimlerin en temel görevlerinden biri olduğuna vurgu yapan Direktörlüğün verdiği bilgiye göre, hastalıkların doğal seyirlerinin sonuçları kadar, eşlik eden ağrı hissiyatı da hastanın yaşam konforu üzerinde ağır sonuçlar doğuruyor.
Kronik ağrı çeken hastalarda kaygı ve depresyon 4 kat daha fazla yaşanıyor
Kronik olarak ağrı çeken hastalarda 4 kat daha fazla kaygı veya depresyon bozukluğu saptandığına dikkat çeken Direktörlük, tıpta, psikiyatrik ve tıbbi patolojilerin birbiriyle bu kadar iç içe girdiği duruma çok az rastlandığını ifade ediyor. Ağrıya basit bir hastalık semptomu gibi yaklaşılması, hastaların hayat konforları, iş üretkenlikleri ve sosyal hayatları üzerinde olumsuz etkilere sebep olabiliyor.
Gatchel R. American Psychologist Volume 59 issue 8 2004 [doi 10.1037_0003-066x.59.8.795]
Montinari MR, Minelli S, De Caterina R. The first 3500 years of aspirin history from its roots - A concise summary. Vascul Pharmacol. 2019 Feb;113:1-8. doi: 10.1016/j.vph.2018.10.008.
Cordell WH, Keene KK, Giles BK, Jones JB, Jones JH, Brizendine EJ. The high prevalence of pain in emergency medical care. American Journal of Emergency Medicine. 2002;20(3):165–9.
Hasselström J, Liu-Palmgren J, Rasjö-Wrååk G. Prevalence of pain in general practice. Eur J Pain. 2002;6(5):375–85.Abu-Saad Huijer H. Chronic pain: a review. J Med Liban. 2010;58(1):21–7.
“TÜRKİYE’DE HER YIL YAKLAŞIK 30 BİN KİŞİ TROMBOZ NEDENİYLE HAYATINI KAYBEDİYOR”
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, 13 Ekim Dünya Tromboz Günü vesilesiyle, dünya genelinde her yıl 3 milyondan fazla kişinin ölümüne sebep olan tromboza dair bilinmeyenlere dikkat çekiyor.
Dünya genelinde yılda 3 milyondan fazla kişinin ölümüne sebep olan tromboz konusunda her yıl, 13 Ekim Dünya Tromboz Gününde farkındalık yaratılması amaçlanıyor. Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü tarafından bu gün kapsamında yapılan açıklamaya göre; ülkemizde her yıl yaklaşık 30 bin kişi tromboz nedeniyle hayatını kaybediyor.
Araştırmalar, ABD’de her yıl yaklaşık 900 bin kişide tromboz oluştuğuna dikkat çekiyor. Bu kişilerin yüzde 30’unda 10 sene içinde yeni bir tromboz oluşma riski bulunuyor. Buna göre, her yıl sadece Amerika'da 100 bin kişinin tromboz nedeniyle hayatını kaybettiği biliniyor. Bu rakam AIDS, akciğer kanseri ve araç kazalarında ölenlerin toplamından bile fazla olması, trombozun ne denli önemli bir sağlık sorunu olduğunu ortaya koyuyor.
Derin ven trombozu nasıl oluşur?
Derin ven trombozunun (DVT) bacaktaki derin toplardamarlar içinde pıhtı oluşması anlamına geldiğini belirten Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, pıhtının kan akımını tam ya da kısmen engelleyerek bacakta toplardamar kanının birikmesine neden olduğunun altını çiziyor.
Derin ven trombozunda, oluşan pıhtı bulunduğu yerden kopup, kan akımı ile akciğer damarlarını tıkayarak çok ciddi sonuçlara neden olabiliyor. Akciğer embolisi olarak adlandırılan bu durum, tedavi edilmediği takdirde ölüme yol açabiliyor.
Derin ven trombozunda pıhtı zaman içinde erise bile, çoğu zaman tam olarak erimediği için damarda daralmaların oluşmasına ve kirli kan sisteminde bulunan kapakların bozulmasına yol açıyor. Pıhtı oluştuktan sonra uzun dönemde artan bir şekilde bacaklardan dönmesi gereken kan, damarlar içinde göllenmeye başlıyor. Toplardamarlardaki yüksek kan basıncının dokulara zarar vermesi sonucunda bacakta şişme, ağrı, renk değişikliği ve bilekte yaralarla (venöz ülser) karakterize toplardamar (venöz) yetmezliğine sebep olabiliyor.
Kimler risk altında?
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü; kemik kırıkları, kalça/diz protezleri, büyük genel cerrahi ameliyatlar, kanser, gebelik, geçirilmiş eski bacak pıhtısı, uzun süreli yatak istirahatleri, ileri yaş, şişmanlık durumunda ve genetik olarak pıhtılaşmanın olmasını engelleyen yardımcı maddelerin eksikliği halinde pıhtılaşma riskinin artabileceğine dikkat çekiyor.
Derin ven trombozunun uzun süre hiçbir ciddi belirti vermeden ilerlediğini söyleyen Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, bacakta ağrı, hassasiyet, şişlik ve bacağın renginin özellikle ayakta iken mor ya da mavimsi olması durumunda derin ven trombozunun akla gelmesi gerektiğini belirtiyor. Pıhtı akciğere ulaşırsa nefes darlığı, göğüs ağrısı, öksürük ve kanlı balgam çıkarma şikayeti gelişebiliyor.
Tanısı Renkli Doppler ultrasonografi uygulamaları ile ağrısız, kolay, düşük maliyetli ve doğru bir şekilde konulan derin ven trombozu tedavisinde ana amaç öncelikle akciğer embolisinin ve tekrar DVT gelişiminin engellenmesi olarak öne çıkıyor. Bunun yanı sıra hastanın bacağındaki şikayetin azaltılması ve ilerde oluşabilecek sorunların engellenmesi de öncelikler arasında yer alıyor.
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, ağrı ve şişlik nedeni ile hastaların yaşamları zorlaştıran Derin ven trombozuyla ilgili dikkat edilmesi gerekenleri şöyle sıralıyor:
Abdi İbrahim Otsuka ve Şizofreni Dernekleri Federasyonu
Türkiye’de ilk kez yapılan şizofreni algı araştırmasının sonuçlarını açıkladı
ŞİZOFRENİ HASTALARI ve AİLELERİ HASTALIKTAN ÇOK DAMGALAMADAN ZARAR GÖRÜYOR
Dünya Ruh Sağlığı Günü kapsamında, şizofreni konusunda toplumun bilgi düzeyini ve var olan önyargıları ortaya koyabilmek, bu alanda somut ve gerçekçi çözümler üretilmesine olanak sağlayabilmek amacıyla Abdi İbrahim Otsuka ve Şizofreni Dernekleri Federasyonu işbirliği ile gerçekleştirilen ve Türkiye’de bu kapsamda yapılan ilk araştırma olma özelliğini taşıyan “Türkiye Şizofreni Algısı, Bilgi Düzeyi ve Şizofreniye Bağlı Damgalama ve Ayrımcılık Araştırması”nın sonuçları açıklandı.
Türkiye çapında yapılan araştırmanın sonuçlarına göre, toplumumuzda şizofreniye bağlı damgalama konusu büyük bir yara. Araştırma, toplumun yüzde 84’lük bir kesiminin şizofreni hastalarını toplumsal hayatta yakınında görmek istemediğini ve bu hastalığa kayıtsız olduğunu ortaya koyuyor. Araştırmada, katılımcıların şizofreni hastalarına yönelik, “Şizofreni hastası bir insanın öğretmenlik yapmasını istemem” ve “Şizofreni hastası bir kapı komşum olsa, bundan rahatsız olurum” cümleleri öne çıkan ifadeler arasında dikkat çekiyor.
Şizofreninin toplumumuzda nasıl algılandığını, bilgi seviyesini, damgalama ve ayrımcılık düzeyini ortaya çıkaran araştırma, önümüzdeki dönemde hayata geçirilecek şizofreniye bağlı damgalama ve ayrımcılıkla mücadele programına yön verecek.
Ruh sağlığı konusunu sahiplenen ve bu alanda etkin toplumsal çalışmalar yürüten Abdi İbrahim Otsuka ile Şizofreni Dernekleri Federasyonu, Dünya Ruh Sağlığı Günü dolayısıyla düzenledikleri toplantıda, ülkemizde bu kapsamda ilk kez yapılan “Türkiye Şizofreni Algısı, Bilgi Düzeyi ve Şizofreniye Bağlı Damgalama ve Ayrımcılık Araştırması”nın sonuçlarını açıkladı.
Araştırma sonuçlarının açıklandığı basın toplantısına Abdi İbrahim Otsuka Şirket Yöneticisi Elif Elkin, Şizofreni Dernekleri Federasyonu Başkanı Doç. Dr. Haldun Soygür, Şizofreni Dernekleri Federasyonu Kurucu Üyesi Prof. Dr. Köksal Alptekin ve Şizofreni Dernekleri Federasyonu Kurucu Üyesi Prof. Dr. Mustafa Yıldız katıldı.
Türkiye’de şizofreni konusunda yapılan en geniş kapsamlı araştırmaya imza atan Abdi İbrahim Otsuka ve Şizofreni Dernekleri Federasyonu, şizofreni hastalarının iyileşmesinin ve toplumsal hayata katılımının önündeki en büyük engel olan, hastalığın yol açtığı sorunların bile önüne geçen damgalamanın ve ayrımcılığın durumunu bu çalışmayla gözler önüne serdi.
Şizofreninin toplumumuzda nasıl algılandığı, şizofreni hakkında ne düzeyde bilgi sahibi olduğu ile şizofreniye bağlı damgalama ve ayrımcılık düzeyinin ortaya çıkarıldığı araştırma, şizofreni konusunda toplumu bilinçlendirmek, hastalarla empati kurabilmeyi sağlamak amacıyla önümüzdeki dönemde hayata geçirilecek şizofreniye bağlı damgalama ve ayrımcılıkla mücadele programına yön verecek.
Araştırmanın saha çalışması, 4 – 26 Eylül-tarihleri arasında gerçekleştirildi. İstanbul başta olmak üzere (%19,1), TÜİK verilerine göre cinsiyet, yaş ve sosyo-ekonomik statüyü temsil edecek şekilde 12 ilin verilerinin alındığı araştırmada, kadın ve erkek oranları dengeli dağıtıldı. 18 yaş üzerindeki katılımcıların çalışmayan ve çalışan olarak ayrımına bakıldı. Ayrıca meslek grupları özelinde sonuçları incelemeye alan çalışmaya katılanların çoğu bir işyerinde ücretli çalışan (% 50,7) olmakla birlikte, her kesimin temsili sağlandı ve psikolojik danışman ve rehberlik eğitmeni, polis, din görevlisi gibi meslekler bazında analiz yapıldı.
Damgalamanın önlenmesi için toplum desteği şart
Tüm ruh sağlığı hastalıklarında olduğu gibi, şizofreni hastalığında da en büyük sorunun toplumumuzdaki önyargılardan kaynaklandığını belirten Abdi İbrahim Otsuka Şirket Yöneticisi Elif Elkin, “Bu araştırma damgalamanın boyutunu çok çarpıcı biçimde ortaya koyuyor. Maalesef hala şizofreninin bulaşıcı olduğunu, tedavisinin olmadığını düşünen bir toplumuz. Bu hastalıkla mücadele eden birinin sosyal meslekler olarak tanımlayabileceğimiz öğretmenlik, bakıcılık, doktorluk gibi işler yapmaları istenmiyor. Hatta komşumuz, iş arkadaşımız, çalışanımız veya yolculukta yanımızda oturan kişi olmasını bile istemiyoruz. Toplumun yüzde 46,7 gibi bir kesimi bu konuda yapabileceği bir şey olmadığına inanıyor, yüzde 36,8’inin ise hiçbir fikri yok. Yani % 84’e yakın bir kesim bu konuda çözümün parçası olmaya hala çok uzak. Bu gerçekten çok büyük bir oran. Abdi İbrahim Otsuka olarak, kurulduğumuz günden bu yana damgalama konusunu esas mücadele alanımız olarak belirledik. “Türkiye Şizofreni Algısı, Bilgi Düzeyi ve Şizofreniye Bağlı Damgalama ve Ayrımcılık Araştırması” ile de gördük ki aslında bugüne kadar çok doğru bir yolda ilerlemişiz. Bu araştırmanın, şizofreni konusunda farkındalık yaratmanın ötesinde, bundan sonra hep birlikte yeni çözümler ortaya koyabilmemize, güçlü ve somut adımlar atabilmemize imkan sağlayacağına inanıyorum” dedi.
Abdi İbrahim Otsuka’nın “toplumsal damgalama” konusunu sahiplenerek, bu soruna yönelik etkili sosyal sorumluluk projelerini hayata geçirdiğine dikkat çeken Elkin, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Ürünlerimizle hastaların hayatını iyileştirecek çözümler üretmeye devam ederken, bir yandan da toplum sağlığına katkı sağlayacak etkili farkındalık çalışmaları yürütüyoruz. Şizofreni konusunda toplumu bilinçlendirmek amacıyla 2014 yılında Görmezden Gelmeyelim projemizi hayata geçirdik. ‘Görmezden Gelmeyelim - Tarih Öncesinden Günümüze Şizofreni Serüveni’ sergimizi bugüne kadar İstanbul, Ankara, İzmir ve Kocaeli’ye taşıdık ve 2 milyondan fazla insana ulaşmayı başardık. İlk günden itibaren büyük ilgi gören bu sergi, pek çok önemli ödülün de sahibi oldu. Hazırladığımız web sitesinde herkesin yararlanabileceği bilgiler paylaşarak doğru bilinen yanlışları düzeltmeye, bilgi kirliliğini önlemeye çalışıyoruz. Ayrıca bugüne kadar Türkiye çapında 175 Ruh Sağlığı Merkezine destek verdik. Çeşitli gönüllük projelerimiz ile hem merkezlerin ihtiyaçlarını karşılamaya hem de hekimlerin ve personelin eğitim ihtiyacını karşılamaya çalışıyoruz.”
Elkin, bundan sonra hayata geçirilecek projeleri, bu araştırmadaki sorunlara odaklanarak şekillendireceklerini belirterek, “Sorunun daha fazla olduğu bölgelerden ve kesimlerden başlayarak bir dizi eğitimler planlayacağız; KSS projeleri, işbirlikleri gerçekleştireceğiz. Bunları şekillendirdikçe sizlerle paylaşacağız. 2 yılda bir bu çalışmalarda ulaşacağımız noktaları analiz edip, sürecin takipçisi olmayı hedefliyoruz” dedi.
Toplantıya katılan Doç. Dr. Haldun Soygür, Prof. Dr. Köksal Alptekin ve Prof. Dr. Mustafa Yıldız araştırma hakkında önemli değerlendirmelerde bulundular. Ruhsal hastalıkların sıklığının ve yaygınlığının tüm dünyada ve ülkemizde giderek arttığına dikkat çekerek, ruhsal hastalıkların önemli bir halk sağlığı sorunu haline geldiğine dikkat çektiler. Tüm sağlık sorunlarında olduğu gibi ruhsal hastalıklar açısından da erken tanı tedavinin kritik önem taşıdığını belirterek şu bilgileri paylaştılar: Ruhsal hastalıklarda tedavinin önündeki en büyük engel, toplumda bu hastalıklara karşı bir damgalama ve ayrımcılık eğiliminin olması. Bu nedenle ruhsal hastalıkların erken tanı ve tedavisinde başarı sağlamak için öncelikle damgalama ve ayrımcılığın azaltılmasını sağlamak gerekiyor.
Damgalama ve ayrımcılığa en fazla maruz kalanlar şizofreni hastaları
Şizofreni, ciddi ruhsal hastalıklar arasında yer alan ve yaşam boyu yaygınlığı yaklaşık yüzde 1 civarında olan, yeti yitimine de yol açabilen önemli bir ruhsal hastalık. Ruhsal hastalıklar arasında damgalama ve ayrımcılığa en fazla maruz kalanlar şizofreni hastaları.
Türkiye Şizofreni Algısı, Bilgi Düzeyi ve Şizofreniye Bağlı Damgalama ve Ayrımcılık Araştırması”nda dikkat çeken sonuçlar şunlar:
Ruhsal hastalıklar arasında en bilineni depresyon
Araştırma sonucuna göre, ilk akla gelen ruhsal hastalıklar arasında depresyon ve şizofreni geliyor. Depresyon, yüzde 98 ile en çok bilinen ruhsal hastalık olarak öne çıkarken, en az bilinen ruhsal hastalık ise yüzde 29 ile Obsesif-Kompulsif bozukluk. Erkekler, kadınlara oranla ruhsal hastalıklar konusunda daha az bilgi sahibi. Özellikle çalışan kadınlar diğer kişilere nazaran bipolar bozukluk, travma sonrası stres bozukluğu, sosyal fobi, panik bozukluk ve obsesif-kompulsif bozukluk hastalıklarını daha çok biliyor.
Toplum Ruh Sağlığı Merkezleri hakkında bilgi sahibi değiliz
Ruhsal hastalıklar ile ilgili yapılması gerekenlerden önce, bu konuda bilgi sahibi olmak daha büyük önem taşıyor. Araştırma, toplumumuzun Toplum Ruh Sağlığı Merkezleri hakkında yeterli bilgiye sahip olmadığını bir kez daha gözler önüne seriyor. Çalışmaya katılanların sadece yüzde 37.8’i ruh sağlığı merkezleri hakkında bilgi sahibi iken yüzde 62.2’sinin herhangi bir bilgisi bulunmuyor.
Her 5 kişiden 2’si şizofreniden habersiz
Araştırma, toplumun şizofreni konusunda yeterli bilgiye sahip olmadığını ortaya koyuyor. Sonuçlara göre, toplumumuzdaki bireylerin yüzde 61.7’si şizofreni hakkında bilgi sahibi olduğunu, yüzde 38.4’ü ise bilgisinin olmadığını belirtiyor. Hastalık hakkında bilgi edinilen kaynaklarının başında yüzde 44.4’le akraba ve arkadaş çevresi geliyor. İkinci sırada yüzde 40.6 ile sosyal medya, üçüncü sırada yüzde 37.6 ile aile ve yakın çevre yer alıyor. Rapora göre, her 5 kişiden 2’si şizofreni konusunda bilgi sahibi değil.
Şizofrenide doğru ve etkili tedavi büyük önem taşıyor
Bilinenin aksine, şizofrenide tedavi son derece olumlu sonuçlar yaratıyor. Araştırma sonuçlarına göre, katılımcıların yüzde 69’u şizofreni tedavisinde doğru ve etkili ilaç kullanımının önemine belirtiyor. Yüzde 34.8’lik bir kesim ise şizofreniyi hiçbir zaman iyileşmeyecek bir hastalık olarak görürken, yüzde 23.9’luk kesim şizofreninin tedavisinin olmadığını sanıyor. Şizofreni hakkında bilgi kirliliği de oldukça yaygın. Araştırmaya katılanların yüzde 18.6’sı hastalığa cinlerin ve büyünün neden olduğunu, yüzde 10,1’i ise şizofreniyi bulaşıcı bir hastalık sanıyor.
Önyargı ve damgalama çok yaygın
Toplumdaki tutum ve davranışlar, şizofreni hastalığının tedavisinde son derece belirleyici bir unsur. Araştırmada çok büyük bir kesimin, “Şizofreni hastası olan bir kişinin doktorluk, öğretmenlik yapmasını istemem”, “Bir şizofreni hastasının çocuklarıma bakıcılık yapmasına izin vermem” ve “Şizofreni hastası bir kapı komşum olsa, bundan rahatsız olurum” cümlelerine katıldığı görülüyor. Bu sonuç, bulunduğumuz noktayı çok açık biçimde gösteriyor. Hastalığın kendisinden bile daha zor olan, tedaviyi dahi engelleyen bir sorun olan toplumsal damgalama ve ayrımcılık toplumumuzda oldukça yaygın.
Toplumun yarıya yakını bir şey yapılamayacağı görüşünde
Araştırmaya katılanların yüzde 46.7’si şizofreni hastalarına daha iyi hizmet sunulması ve haklarının iyileştirilmesi için yapabileceği bir şey olmadığını belirtiyor. Sadece yüzde 16.5’lik bir kesim bu konuda yapabileceği bir şey olduğunu söylüyor, yüzde 36.8’lik bir kesim ise bu konuda herhangi bir fikir beyan etmiyor. Bireylerin şizofreni hastalarına daha iyi hizmet sunulması aşamasında yapabilecekleri konular incelendiğinde; görüşülen kişilerin yüzde 17.7’si “Bilinçlenmenin artmasına yardımcı olabilirim”, yüzde 16.5’i “Toplumsal hayata katılmalarını sağlayabilirim” ve yüzde 12.4’ü “Yapılacak kampanyalara destek olabilirim” yanıtını veriyor.
ABDİ İBRAHİM, ULUSLARARASI PAZARLARDA ETKİNLİĞİNİ ARTIRMAYI HEDEFLİYOR
Türk ilaç sektörünün lider şirketi Abdi İbrahim, uluslararası pazarlarda etkinliğini artırma ve büyüme vizyonu doğrultusunda organizasyonunda yeni bir yapılanma gerçekleştirdi. Bu yapılanmayla kadrolarını daha da güçlendiren Abdi İbrahim’in Uluslararası Pazarlar Genel Müdür Yardımcılığı görevine Köksal Ülgen getirildi.
İyileştirme yolculuğunu 107 yıldır başarıyla sürdüren, Türk ilaç sektörünün yüzde 100 yerli sermayeli şirketi Abdi İbrahim, yeni coğrafyalara açılma stratejileri doğrultusunda kadrolarını güçlendirmeye devam ediyor.
Uluslararası pazarlarda etkinliğini artırmayı merkezine alan ve faaliyet gösterdiği ülkelerdeki sürdürülebilir büyümesine çeviklik kazandırmak isteyen Abdi İbrahim, Türkiye Uluslararası Pazarlar organizasyonunu yeniden yapılandırarak, Uluslararası Pazarlar Genel Müdür Yardımcılığı görevine Köksal Ülgen’i getirdi.
Köksal Ülgen – Uluslararası Pazarlar Genel Müdür Yardımcısı
İstanbul Teknik Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümündeki lisans eğitiminin ardından Koç Üniversitesi’nde MBA programını tamamlayan Köksal Ülgen, kariyerine Eczacıbaşı İlaç’ta başladı. Daha sonra sırasıyla; Eczacıbaşı-Zentiva İlaç’ta Kıdemli Lisans Satış Müdürü, Zentiva İlaç ve ardından Eczacıbaşı-Monrol Nükleer Ürünler’de Strateji ve İş Geliştirme Departmanı Müdürü, Teva İlaç’ta İş Geliştirme ve Lisans Satış Direktörü, Pharmactive İlaç’ta Genel Müdür olarak çalıştı. Ülgen son olarak ise Mustafa Nevzat/Amgen İlaç’ta İş Geliştirme, Uluslararası Pazarlar ve ARGE’den sorumlu Kıdemli Direktör olarak görev alıyordu.
2050 yılında hasta sayısının 150 milyona ulaşması bekleniyor
“DÜNYADA HER 20 YILDA DEMANSLI HASTA SAYISI İKİYE KATLANIYOR”
Türkiye Alzheimer Derneği, 21 Eylül Dünya Alzheimer Günü kapsamında hasta ve hasta yakınlarıyla bir araya geldi. Şişli Gündüz Bakımevi’nde Abdi İbrahim’in koşulsuz desteği ile gerçekleşen etkinlikte hastalar, anaokulu öğrencileri ile bir araya gelerek keyifli vakit geçirdiler ve kendi el emekleriyle hazırladıkları eserleri sergilediler.
Türkiye Alzheimer Derneği Başkanı Prof. Dr. Haşmet Hanağası toplantıda yaptığı konuşmada, “Her 20 yılda demanslı hasta sayısı ikiye katlanıyor. Günümüzde 50 milyon civarında olan hasta sayısının 2050 yılında 150 milyona ulaşması öngörülüyor. Alzheimer hastalarının bakımının en iyi şekilde yapılması hastalığın gidişatını olumlu yönde etkiliyor. Bu noktada Alzheimer gündüz yaşam evleri hem hastalara hem de hasta yakınlarına büyük kolaylık sağlıyor. Uzmanların gözetiminde yaptırılan dans, egzersiz, müzik ve el becerileri gibi faaliyetler hem hastalığın seyrine olumlu katkı yapıyor, hem de hasta ve yakınlarına moral veriyor” dedi.
Toplumda farkındalık yaratmak, Alzheimer hastalığının önlenmesi ve tedavisinde başarının artırılmasının hedeflendiği 21 Eylül Dünya Alzheimer Günü kapsamında, Türkiye Alzheimer Derneği Abdi İbrahim’in desteğiyle hasta ve hasta yakınları için bir etkinlik düzenledi. Şişli Belediye Başkanı Muammer Keskin, Türkiye Alzheimer Derneği Onursal Başkanı Prof. Dr. Murat Emre, Türkiye Alzheimer Derneği Başkanı Prof. Dr. Haşmet Hanağası, Türkiye Alzheimer Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Başar Bilgiç, Türkiye Alzheimer Derneği Başkan Yardımcısı Ayşin Ekşioğlu, Türkiye Alzheimer Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Işın Baral Kulaksızoğlu ve Türkiye Alzheimer Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Nil Tekin’in katıldığı toplantıda, hastalık ve tedavi süreçleri hakkında bilgiler paylaşıldı. Ayrıca Alzheimer gündüz yaşam evlerinin öneminin anlatıldığı toplantıda, hastalar anaokulu öğrencileri ile bir araya gelerek keyifli anlar geçirdi. Etkinliğin ardından hastalar kendi el emekleriyle hazırladıkları eserleri sergiledi.
Her 20 yılda demanslı hasta sayısı ikiye katlanıyor
Toplantıda konuşma yapan Türkiye Alzheimer Derneği Başkanı Prof. Dr. Haşmet Hanağası, dünyada her 20 yılda demanslı hasta sayısının iki katına çıktığını ve günümüzde 50 milyon civarında olan hasta sayısının 2050 yılında 150 milyon civarına ulaşacağını söyledi. Hanağası, “Alzheimer hastalığı ve diğer demans (bunama) hastalıkları ülkemizde olduğu gibi özellikle hızla yaşlanan toplumlarda sık görülen bir sağlık problemi. Alzheimer hastalığı, demans hastalıklarının yaklaşık yüzde 60-70’ini oluşturuyor. Demans hastalıkları 65 yaşından sonra daha sık görülmekle beraber, daha erken yaşlarda da görülebiliyor. Ülkemiz gibi yaşlı nüfusun hızla arttığı popülasyonlarda 20 yıl içinde 5 kata kadar artış bekleniyor” dedi.
Alzheimer hastalığında bakım büyük önem taşıyor
Alzheimer ve diğer demans hastalarına tanı konulduktan sonra bakımlarının en iyi şekilde yapılması gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Haşmet Hanağası, “Demans hastaları hastalığın başlangıç döneminde, belirli aralıklarla ziyaret edilerek ve bazı ihtiyaçlarını gidermelerinde yardım edilerek yalnız da yaşayabilirler. Ancak hastalığın ilerlemesiyle birlikte unutkanlık düzeyi kişinin güvenliğini tehlikeye sokacak seviyeye ulaştığında hastaya bakan kişinin 7/24 refakat ve nezareti daha uygun olacaktır. Bu evrede hasta doğru yönlendirme ve teşviklerle sosyalleşebilir, özbakımına ve sağlığına özen gösterebilir, duygu ve düşüncelerini doğru ifade edebilir, yemek pişirme, resim yapma, örgü örme gibi hobilerini gerçekleştirebilir. Ne var ki 7/24 bakım vermekle görevli aile bireyleri genelde bu konuda tam olarak bilgi sahibi olamıyor, bilgi sahibi olsalar bile bu konulara zaman ayıramayabiliyor” şeklinde konuştu.
Hastalar Alzheimer gündüz yaşam evlerinde sosyalleşiyor
Alzheimer gündüz yaşam evlerinin önemine dikkat çeken Türkiye Alzheimer Derneği Başkanı Prof. Dr. Haşmet Hanağası, bu evlerin sosyal bir çevre yaratarak Alzheimer hastalarını yaşama bağladığını, kaliteli bir yaşam sürmelerini sağladığını, yapılan etkinliklerle yaşam enerjisi verdiğini ve keyifli zaman geçirmelerine imkan tanıdığını belirtti. Hanağası, “Hastalara yararlı olmak için yapılan bu çalışmalar, onlara bakım veren kişiler için de son derece etkili. Özellikle hasta yakınları kısa süreliğine de olsa hastalarını keyifli zaman geçirecekleri bir mekanda profesyonel ellere teslim etmenin huzuruyla kendilerine zaman ayırabiliyor. Ayrıca hasta yakınları da gündüz yaşam evindeki etkinliklere katılabiliyor, diğer hasta yakınlarıyla arkadaşlıklar kurabiliyor. Alanında uzman görevliler gözetiminde yapılan dans, egzersiz, müzik ve el becerileri gibi faaliyetler hem hastaya moral veriyor, hem de hastalığın seyrini olumlu yönde etkiliyor” dedi.
Hem hastalar hem hasta yakınları moral depoluyor
Alzheimer hastalarının depresyon, kaygı, uyku bozukluğu, huysuzluk, hayaller, saçma düşünceler, kafa karışıklığı, kişileri tanıyamama, yolunu bulamama gibi sorunlar; hasta yakınlarının ise yorgunluk, fiziksel rahatsızlıklar, moral bozukluğu ve tükenme gibi duygular yaşayabileceğine vurgu yapan Hanağası, bu noktada bakım desteğinin hem hastalar hem de yakınları için önemine işaret etti. Ayrıca kendisiyle sürekli iletişim kurulan ve güler yüz gösterilen hastanın huzursuzluklarının ve kaygılarının azaldığını söyleyen Hanağası, Alzheimer hastaları ile iletişim kurabilmek için özel eğitim almanın gerektiğini vurguladı.
Çalışmayan kadınlarda Alzheimer hastalığı daha sık görülüyor
Alzheimer hastalığı erkeklere oranla kadınlarda daha sık görülüyor. 65 yaşından sonra her 6 kadından 1’inin Alzheimer hastası olduğunu söyleyen Türkiye Alzheimer Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Başar Bilgiç, 60 yaşından sonra bir kadının Alzheimer olma riskinin kadınlarda çok korkulan meme kanseri olma riskinden 2 kat daha fazla olduğunu belirtiyor. Bilgiç, “Son dönemdeki bilimsel çalışmalar kadınlarda neden bu hastalığın daha sık görüldüğünü araştırmaya odaklanıyor. Kadının ailedeki ve iş yaşamındaki rolü ile ilgili yapılan bir çalışma, doğurganlık döneminde hiçbir profesyonel işte çalışmamış kadınların yaşlılıktaki hafıza işlevleri çalışan kadınlara göre daha kötü olduğu ortaya konmuştur. Bu çalışma kadınların iş yaşamının içinde olmasının yaşlılıktaki zihinsel süreçlerini olumlu yönde etkilediğini ortaya koyuyor. İş yaşamının içinde yer almak, zihinsel uyarım, sosyal ilişkilerin gelişmesi ve mali yararlar sağlayarak kadınların yaşlılıktaki zihinsel sağlığını korumasına yardımcı oluyor” dedi.
Bunamadan korunma yöntemleri ne kadar işe yarıyor?
Alzheimer hastalığının günümüzde şifa ile sonuçlanan bir tedavisi olmadığını belirten Bilgiç,şu bilgileri verdi:
“Bu konuda çalışmalar tüm hızıyla sürüyor. Amerika'da 2351 kişi ile yapılan bir çalışmada, hayat tarzını değiştirmek Alzheimer riskinin yarıdan daha fazla (%60) azaltıyor. Riski azaltan beş faktörün en başında sağlıklı beslenme yer alıyor. Haftalık en az 150 dakika fiziksel aktivite, sigara ve tütün ürünleri kullanmama, aşırı alkol tüketmeme ve zihinsel uyarıcı faaliyetlerde bulunmama da riski azaltan faktörler arasında yer alıyor.”
Önerilen hayat tarzının sadece beyin için değil, kalp-damar hastalıkları ve kanser riskini de azalttığı söyleyen Doç. Dr. Başar Bilgiç, Alzheimer ve bunamadan korunmak için genel sağlık önerilerini dikkate almanın önemine dikkat çekerek, “Bunama açısından oldukça önemli olan iki nokta daha var. Yeni yapılan bir çalışma hem görme hem de işitme sorununu eş zamanlı yaşayan yaşlılarda risk artışının iki katı olduğunu gösterdi. Henüz görme ve işitme sorunlarının düzeltilmesi ile riskin azalıp azalmadığına dair yeterli veri yok ama bu kadar risk yaratan her iki durumda da gerekli önlem ve düzeltmelerin yapılmasının hiç bir zararı yok” dedi.
Genetik risk taşımak illa ki kader değil
Hastalıkla ilgili en büyük risk yaratan durumların başında genetik riskler olduğunu vurgulayan Bilgiç, “Anne rahmine düşmekle birlikte kişinin yaşlılıkta bunamaya yatkın mı yoksa dirençli mi olduğu genlerimiz aracılığı ile belirleniyor. Yakın bir geçmişe kadar genlerimizin yarattığı bunama riskinin bir kader olduğu ve herhangi bir yöntemle azaltılamaz olduğu düşünülürdü. Buna karşın yaklaşık 200.000 kişi ile yapılan bir çalışma, genetik olarak yüksek riskli grupta yer alan yaşlılarda bile sağlıklı yaşam önerileri ile bunama riskinin %32 azalabildiğini göstermiş durumda. Böylelikle yaşlılıkta dezavantaj oluşturan genlere sahip olunsa bile bu dezavantajları kısmen normale döndürmek kişilerin elinde” şeklinde konuştu.
“PROSTAT KANSERİ ERKEKLERDE EN SIK GÖRÜLEN İKİNCİ KANSER TÜRÜ”
Abdi İbrahim, 15 Eylül Dünya Prostat Günü dolayısıyla, prostat ve prostat hastalıkları özelinde bilinmesi gerekenlerle ilgili uyarılarda bulundu. Prostat kanserinin Türkiye’de erkeklerde en sık görülen ikinci kanser türü olduğunu belirten Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, sık ve az idrara çıkma, gece uykudan uyanıp bir defadan fazla idrara çıkma, kesik kesik işeme, işemenin sona ermesini takiben damlama, idrar torbasının tam boşalamaması hissi ve idrar kalınlığının incelmesi gibi şikâyetleri olan kişilerin en kısa sürede hekim kontrolünden geçmesi gerektiğini bildiriyor.
Prostatın yaşlanma ile beraber büyüme eğiliminde olduğunu belirten Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü,
yaşın ilerlemesi ile prostat hastalıklarının artış gösterdiğine dikkat çekiyor. 15 Eylül Dünya Prostat Günü dolayısıyla, prostat ve prostat hastalıkları özelinde bilinmesi gerekenlerle ilgili uyarılarda bulunan Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, prostat kanserinin Türkiye’de erkeklerde en sık görülen ikinci kanser türü olduğunu belirterek, tarama tetkikleri ile erken tanının mümkün olabileceğini belirtiyor.
Prostat, erkek üreme sisteminde bulunan, meni oluşumu için gerekli sıvının bir kısmını sağlayan bir salgı bezi. Sağlıklı prostat bezi, bir ceviz büyüklüğünde ve yaklaşık 10-20 mg ağırlığında. Prostat bezinin iyi veya kötü huylu büyümesi ve prostat bezinin iltihabı (prostatit), tüm dünyada sık karşılaşılan erkek sağlığı sorunları arasında yer alıyor. Nüfusun hızla yaşlanmasıyla hem BPH ve hem de prostat kanseri daha sık görülüyor. Genellikle 50 yaşından büyük erkeklerde karşılaşılan iyi huylu prostat büyümesine “Selim prostat büyümesi”, “Benign prostat büyümesi” veya BPH gibi isimler veriliyor. Prostat bezinin genişlemesi sonucu idrar yolunu kapatması veya sıkmasına bağlı olarak idrar yapma ile ilgili şikayetler yaşanıyor. Sık ve az idrara çıkma, gece uykudan uyanıp bir defadan fazla idrara çıkma, kesik kesik işeme, işemenin sona ermesini takiben damlama, idrar torbasının tam boşalamaması hissi, idrar kalınlığının incelmesi gibi belirtiler ortaya çıkıyor. Genellikle ilerleyici karakterde olan iyi huylu prostat büyümesinde aile hikayesi, bazı hormon dengesizlikleri, beslenme biçimleri gibi faktörler rol oynuyor.
Prostat kanseri erkeklerde en sık görülen ikinci kanser türü
Sık rastlanan diğer bir prostat hastalığı ise prostat kanseri. Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü tarafından konu ile ilgili yapılan açıklamada, Sağlık Bakanlığı Kanser Dairesi verilerine göre, prostat kanserinin Türkiye’de erkeklerde en sık görülen ikinci kanser türü olduğu ve her yıl 100.000 erkeğin 39’unda bu kanser türünün teşhisinin yapıldığı belirtiliyor.
Prostat kanserinin kesin nedenleri bilinmemekle birlikte, yaş ilerledikçe riskin arttığını söyleyen Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, birinci derece akrabasında prostat kanseri görülenlerin bu kansere yakalanma riskinin daha yüksek olduğuna dikkat çekiyor. Ayrıca beslenme alışkanlıkları da (doymuş yağlardan ve kırmızı etten zengin, sebze-meyveden fakir bir diyet) prostat kanseri riskini artırıyor. Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, genellikle erken bir bulgusu olmayan, yavaş ve sinsi ilerleyen prostat kanserinde hekimin önereceği tarama tetkikleri ile erken tanının mümkün olabileceğini belirtiyor. İlerlemiş prostat kanserleri erkeklerin idrar çıkışını yavaşlatabiliyor ve iyi huylu prostat bezi büyümelerini taklit edebiliyor. İdrar yapmaya başlamada zorlanma veya yapamama, az miktarda ve kesik kesik idrar yapma, ani idrara sıkışma, sık idrara çıkma, idrar yaparken yanma veya ağrı, idrarda kan görülmesi, sırt bölgesi, kalçalar, uyluk ağrıları ya da hareket güçlüğü gibi belirtilerin görülmesi halinde hemen doktora başvurulması öneriliyor.
Prostat iltihabı her yaşta görülebilir
Prostatit olarak adlandırılan prostat iltihabı her yaşta görülebiliyor. Akut (ani başlangıçlı) ve kronik (müzmin) olarak ikiye ayrılan prostat iltihabı sık idrara çıkma, gece idrara kalkma, idrar yaparken zorlanma, ani idrar yapma isteği ve idrar akımında azalma gibi belirtilerle seyrediyor. Prostat hastalıklarına genellikle kan-idrar tahlilleri, fizik muayene ve bazı görüntüleme tetkikleri ile kolaylıkla tanı konulabiliyor. Prostat Spesifik Antijen (PSA) prostat hastalıklarında en sık kullanılan kan tetkiklerinden biri. BPH, prostat kanseri ve iltihabı prostat dokusunu etkilediğinden, kan düzeyinde artma ile karşılaşılma olasılığı yüksek.
Prostat hastalıklarında, altta yatan hastalığa bağlı olarak uygun tedaviye karar verildiğinin altını çizen Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, iyi huylu büyüme söz konusu olduğunda, prostat ve çevre dokularda gevşeme sağlayıp idrar akımını rahatlatabilen, prostatın büyümesini durdurabilen medikal tedaviler, infeksiyon-iltihap varsa antibiyotikler, antiinflamatuarlar gibi çeşitli ilaç sınıfları; kanser söz konusu olduğunda ise uygun kanser ilaçları kullanıldığını belirtiyor. Ancak bazı durumlarda cerrahi tedaviden de yararlanılıyor.
Hekim kontrolü önemli
Özellikle 40-50 yaş üzeri erkeklerin belirtilerin ortaya çıkması ile hekime başvurmaları gerektiğine dikkat çeken Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, periyodik PSA ölçümü ve fizik muayene gibi tedavilerin erken tanıya olanak sağladığını, düzenli ilaç ve diğer tedavi seçeneklerinin uygulanması ile hastalıklarının ilerlemesinin engellenebileceğine dikkat çekiyor.
“ÇOCUKLARIN BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİ PROBİYOTİKLE GÜÇLENDİRİN”
Okulların ve kreşlerin açılmasıyla birlikte ebeveynlerin de çocukların sağlığı ile ilgili endişeleri artıyor. Mevsim geçişi, okul dönemi kalabalık sınıflar ve alanlar hastalık sezonunu da beraberinde getiriyor. Ebeveynler, çocuklarının bağışıklıklarını kış dönemine güçlü bir şekilde hazırlamak istiyor. Bunun çözümü ise iyi bir sindirim sistemine sahip olmaktan geçiyor. Peki, sonbaharda çocukları hastalıklardan korumak ve sağlıklı yaşam sürmeleri için ne yapmak gerekiyor? Prof. Dr. Metehan Özen, probiyotik tüketimi ile bağışıklığı kuvvetlendirmenin önemine vurgu yapıyor.
Probiyotik Nedir?
Probiyotikler, yeterli miktarda kullanıldığında kişiye yarar sağlayan ”canlı mikroorganizmalar” olarak tanımlanıyor. Kelime olarak ise “yaşam için” anlamına geliyor. Sırları henüz tam olarak çözülemeyen insan vücudunun 30 trilyon civarında hücrenin birbiriyle koordineli ve dengeli çalışması sayesinde yaşamına devam ettiğini belirten Prof. Dr. Metehan Özen “İnsanoğlu, vücudunda bulunan yaklaşık 40 trilyon bakteriyle beraber yaşıyor. Sağlıklı yaşam için atalarımızdan miras kalan bu dengeyi korumalıyız. Bağırsak florası, aslında daha doğru bir isimlendirmeyle, bağırsak mikrobiyotası “yararlı” ve “zararlı” mikroplardan oluşuyor. Bağırsak florası mikroplara karşı vücudun korunmasından, gıdaların etkili şekilde sindirilmesinden, gerekli vitaminlerin üretilmesinden ve bağışıklık sisteminin düzgün çalışmasından sorumludur. Mikrobiyotanın dengesi bozulduğunda zararlı mikroorganizmaların sayısı hızla artıyor ve hastalıklar yaşanıyor. Özellikle fast-food beslenmeyi alışkanlık haline getiren, katkı maddesi yoğun olan ürünlerle beslenen, karın ağrısı ve gaz nedeniyle sindirim problemi yaşayan, stresle boğuşan, sık veya uzun süren enfeksiyon geçiren kişilerin uygun bir probiyotik kullanmasında yarar bulunuyor” dedi.
Okul öncesi çocuklarda yılda en az 3-6 kez üst solunum yolu enfeksiyonları (ÜSYE) atağı yaşandığını belirten Prof. Dr. Metehan Özen, bu vakaların en az yüzde 40’ında antibiyotik kullanımını gerektirecek komplikasyonlar geliştiğini belirtiyor. Sadece çocukluk çağında değil, erişkinlerde de benzer durumlar yaşanabiliyor. ABD Hastalık Kontrol Merkezi’nin verilerine göre, ÜSYE erişkinlerde yıllık 20 milyon iş günü kaybına yol açarken, ekonomik etkisinin ABD’de yıllık 40 milyar dolar olduğu tahmin ediliyor.
Probiyotik Okul Döneminde Çocukları Hastalıklardan Koruyor
Hekim ziyaretlerinin en sık nedeninin akut üst solunum yolu enfeksiyonları olduğunu söyleyen Prof. Dr. Metehan Özen, bu durumun özellikle çocuklarda ve yaşlılarda büyük önem taşıyan bir sağlık sorunu olduğunu belirtiyor. Prof. Dr. Metehan Özen, “Üst solunum yolu enfeksiyonları çoğunlukla virüs kaynaklı olmakla birlikte, gereksiz antibiyotik kullanımının ve toplumda tehlikeli boyutlara ulaşan antibiyotik direncinin en önemli sebebi. Üst solunum yolu enfeksiyonları (ÜSYE) gibi yaygın görülen enfeksiyon hastalıklarından korunmada probiyotiklerin kullanımı büyük önem taşıyor. Çocuklarda, ÜSYE’den koruma amaçlı probiyotik kullanımı ile ilgili yapılan klinik çalışmalar ve bunları bir araya getiren meta-analizlerde de belirtildiği üzere, uygun suşları içeren probiyotiklerle 3-6 ay süreli profilaksi yapılması, ÜSYE sıklığını anlamlı derecede (ortalama %25-30 oranında) azaltmaktadır.
Kreş döneminde başlayarak okul çağı çocuklarında sık antibiyotik kullanımının ve hazır gıda tüketiminin zararlarına karşı düzenli probiyotik kullanımının faydalı etkisi olduğunu belirten Prof. Dr. Metehan Özen, probiyotiklerin sadece bağırsak mikrobiyotasını dengeleyerek kolonizasyon gücünü artırmakla kalmayıp, bağışıklık sistemi üzerinde de olumlu etkileri sayesinde ÜSYE sıklık ve şiddetini azaltacağına dikkat çekiyor.
Güçlü Bir Bağışıklık İçin Probiyotik Kullanımı 3-6 Ay Sürmeli
Üst solunum yolu enfeksiyonlarından korunmada probiyotiklerin kullanım süresinin önemine dikkat çeken Prof. Dr. Metehan Özen, “Büyük çoğunluğu virüs kaynaklı olarak ortaya çıkan ÜSYE, ülkemiz gibi ılıman iklime sahip ülkelerde, mevsimsel özellik gösteriyor. Bu nedenle okulların açılmasıyla beraber probiyotik kullanımına başlanarak en az 3 ay devam edilmesi oldukça önemli. Fayda sağlanabilmesi için çocuklarda ve erişkinlerde, grip salgını bitene kadar yani bahar aylarına dek kullanılmasını tavsiye ediyoruz. Çocuklar tarafından rahatça tolere edilebilecek tat ve aromaya sahip probiyotiklerin, aç ya da tok karnına günde tek doz alımı yeterlidir” dedi.
Probiyotiğinizi Doğru Seçin
Prof. Dr. Metehan Özen, probiyotik etkisi gösteren ürün almak isteyen ebeveynlerin Avrupa standartlarına sahip kaliteli tesislerde üretilen, içerisinde hangi suşun, hangi miktarda bulunduğu belli olan, son kullanım tarihinde bile aynı dozda probiyotiği barındıran ve muhakkak klinik çalışmalarla faydalı sağlık etkisi gösterilen probiyotikleri tercih etmesini öneriyor.
ABDİ İBRAHİM OTSUKA MEDİKAL DİREKTÖRLÜĞÜ BİLDİRİYOR;
“TÜBERKÜLOZ (VEREM), İNSANDAN İNSANA BULAŞAN BİR HASTALIK”
Abdi İbrahim Otsuka Medikal Direktörlüğü, halk arasında "verem" ya da "ince hastalık" olarak bilinen tüberkülozun öksürük, ateş, zayıflama, iştahsızlık ve terleme gibi belirtilerle anlaşılabileceğine dikkat çekiyor. İnsandan insana bulaşabilen tüberküloz, en sık akciğerleri tutmasına rağmen lenf bezleri, böbrekler, idrar yolları, kadın üreme organları, beyin, kemikler gibi organları da etkileyebiliyor. 2017 yılında hazırlanan Küresel Tüberküloz Raporu’na göre Türkiye’de hastalığın görülme sıklığının yüz binde 18 olduğu belirtiliyor.
Halk arasında "verem" ya da "ince hastalık" olarak bilinen tüberküloz, "mycobacterium tuberculosis" etkeni tarafından oluşturulan bulaşıcı bir hastalık. Tüberküloz hastalığının Türkiye’de görülme sıklığının yüz binde 18 olduğunu belirten Abdi İbrahim Otsuka Medikal Direktörlüğü, hastalığın en sık akciğerleri tutmasına rağmen lenf bezleri, böbrekler, idrar yolları, kadın üreme organları, beyin, kemikler gibi organları da etkileyebildiğini belirtiyor.
Tüberkülozun, insandan insana solunum yolu ile geçtiğini belirten Abdi İbrahim Otsuka Medikal Direktörlüğü, tüberküloz tedavisi olmamış bir verem hastasıyla uzun saatler havasız bir ortamda kalan kişilerin risk altında olduğuna dikkat çekiyor. Ayrıca kaynatılmamış sütten de geçebileceği belirtiliyor.
Aşırı yorgunluk, alkol, sigara, şeker hastalığı gibi risk faktörlerinin varlığıyla birlikte öksürük, ateş, zayıflama, iştahsızlık ve terleme gibi semptomlarla başvuran hastalara akciğer grafisi ve balgam muayenesi ile tanı konuluyor. Hastalığın tedavisi 6-9 ay kadar süren ilaç tedavisi ile yapılıyor.
Tüberküloz hastalarının eksik ve yanlış ilaçlarla, düzensiz ve/veya yetersiz süre tedavi edilmesi sonucu hastalığa neden olan mikropların ilaçlara direnç kazanmasına “dirençli tüberküloz” adı veriliyor. İlaçlar mikropları öldüremez hale geldiğinde hasta ilaç almasına rağmen bir türlü iyileşemiyor ve mikroplar her geçen gün çoğalıyor. Dirençli tüberküloz hastalarının tedavisi ise yaklaşık 24 ay sürüyor.
Tüberküloz tedavisinde ilaçları düzenli kullanmak şart
Hastalığın tedavisinde dikkat edilecek en önemli konunun ilaçların eksiksiz ve düzenli olarak, hekimlerin belirttiği süre boyunca kullanılması olduğunu söyleyen Abdi İbrahim Otsuka Medikal Direktörlüğü, hastalığın tedavi edilmediğinde öldürücü olabileceğini belirtiyor. İlaçlar düzenli ve tam olarak kullanıldığında ise hastaların tamamına yakını iyileşme sürecine giriyor.
Abdi İbrahim Otsuka Medikal Direktörlüğü iki-üç hafta süren öksürüğü olan kişilerin mutlaka bir hekime başvurmalarını, yeni doğan bebeklerin mutlaka aşılanması gerektiğini belirtiyor. Ayrıca hasta yakınlarının da mutlaka dispansere giderek sağlık kontrolü yaptırması öneriliyor.
ABDİ İBRAHİM’DEN 270 KİŞİLİK İLAVE İSTİHDAM
Türk ilaç sektöründe 17 yıldır kesintisiz pazar lideri olan Abdi İbrahim, Türkiye ekonomisine çok yönlü katkısını yeni bir istihdam paketi ile sürdürüyor. Esenyurt Üretim Kompleksi’nde devam eden ve devreye aldığı yatırımlarıyla üretim kapasitesini artıran Abdi İbrahim, sahadaki en büyük gücü olan Tıbbi Tanıtım Temsilcisi ekibine ve ürün müdürü kadrosuna 270 kişiyi daha katacağını açıkladı. Abdi İbrahim Yönetim Kurulu Başkanı Nezih Barut, ‘‘Abdi İbrahim’i tarif eden cesaret, tutku ve sorumluluk her türlü konjonktürde yolumuzu aydınlatan vazgeçilmez değerlerimizdir. Yatırım, üretim ve bilhassa istihdamı sadece işimizi büyütecek öncelikler olarak değil ülkemize, sektörümüze karşı bir sorumluluk olarak görüyoruz. Abdi İbrahim’in 17 yıldır süren pazar liderliğinde Türkiye’nin her köşesinde hayatı iyileştirmek için çalışan, 2 bini aşkın saha ekibimizin büyük payı var. Yeni işe alım programımızla bu sayıyı daha da artıracak olmanın heyecanını yaşıyoruz’’ dedi.
107 yıldır Türk ilaç sektöründe faaliyet gösteren, yurtiçi ve yurtdışında yürüttüğü kesintisiz yatırımlarla sektördeki iddiasını her geçen gün pekiştiren Abdi İbrahim, önümüzdeki iki ay içinde 270 kişilik ek istihdam imkanı sunacağını açıkladı. Abdi İbrahim Yönetim Kurulu Başkanı Nezih Barut, her türlü ekonomik ortamda yatırım ve üretim odağından uzaklaşmadıklarını ifade etti. Esenyurt’ta bulunan Abdi İbrahim tesislerinde devam eden 1 milyar 275 milyon TL’lik yatırımlarına da dikkat çeken Nezih Barut, 2019 yılında yeni ürünler ve bilhassa dünya devi ilaç firmaları ile imzaladıkları yeni üretim anlaşmaları ile büyüme yolunda kararlılıkla ilerlediklerini ifade etti.
Nezih Barut: ‘Ülkemizin önceliği bizim de önceliğimizdir’’
Abdi İbrahim’in bir asrı aşkın süredir ülke önceliklerini kendi önceliği olarak kabul ettiğini belirten Nezih Barut, genç istihdamının Türkiye’nin öncelikli meselelerinden biri olduğunu hatırlatarak, şunları söyledi: ‘’Abdi İbrahim çalışanlarının yüzde 66’sı Y kuşağı mensubu. Onların genç ve dinamik yapısı sayesinde köklü ama bir o kadar da yüzü geleceğe dönük bir şirket olarak liderliğimizi sürdürüyoruz. Abdi İbrahim’in 17 yıldır süren pazar liderliğinde Türkiye’nin her köşesinde hayatı iyileştirmek için çalışan, 2 bini aşkın saha ekibimizin büyük payı var. Yeni işe alım paketimiz ile 250’si Tıbbi Tanıtım Temsilcisi olmak üzere toplam 270 arkadaşımızı daha Abdi İbrahim ailesine katacak olmanın heyecanı içindeyiz’’ dedi. Abdi İbrahim’i tarif eden cesaret, tutku ve sorumluluğun her türlü konjonktürde vazgeçilmez değerler olduğunu vurgulayan Barut, ‘’Yatırım, üretim ve bilhassa istihdamı sadece işimizi büyütecek öncelikler olarak değil ülkemize, sektörümüze karşı bir sorumluluk olarak görüyoruz. Yeni işe alım programımız da bu yaklaşımımızın yeni ve güçlü bir yansıması’’ dedi.
Nezih Barut: ‘Üretim kapasitemiz iki katına çıkacak’’
İlave istihdam imkanı yaratmanın planlı ve sürekli yatırım gücü ve kuvvetli büyüme hedeflerinin bir neticesi olduğunu vurgulayan Nezih Barut, 2019 yılında yeni ürünlerin yanı sıra üretim hizmetlerine de odaklandıklarını söyledi. Abdi İbrahim’in devam eden 900 milyon TL’lik Steril Enjektabl ve Onkoloji Üretim Tesisi’nin 2021 yılında, 375 milyon TL’lik Steril Oftalmoloji ve Steril İnhalasyon Üretim Tesisi yatırımının ise 2019 yılı sonunda tamamlanacağını belirten Barut; tüm bu yatırımlarla Abdi İbrahim’in üretim kapasitesinin yaklaşık iki katına çıkacağını açıkladı.
Nezih Barut: “Türkiye’nin ilaçta bölgesel güç olma iddiasını destekleyen yatırım ve işbirliklerine devam edeceğiz”
Devam eden yatırımların yanı sıra 2018 yılında açılışı yapılan Türkiye’nin en büyük biyoteknoloji tesisi AbdiBio ile birlikte üretim hizmetlerine odaklandıklarını belirten Barut, sözlerini şöyle sürdürdü: “Geçmişten bu yana verdiğimiz üretim hizmetlerimizde, İlaçta Yerelleşme uygulamasının da etkisiyle 2018’den bu yana farklı ve yoğun bir döneme girdik. Dünya devi ilaç şirketleri ile peş peşe üretim anlaşmaları gerçekleştiriyoruz. Bunlara örnek olarak; GSK ile yaptığımız anlaşma kapsamında Steril İnhalasyon Üretim Tesisimizde BFS formunda steril inhalasyon ürünleri (nebul) üreteceğiz. Allergan’ın Türkiye’deki üretim ortağı olduk. Steril Oftalmoloji Üretim Tesisimizde göz sağlığı (oftalmoloji) alanında üreteceğimiz göz damlaları, Allergan’ın kendi tesisleri dışındaki ilk ve tek üretimi olması açısından son derece önemli. Bu ve benzeri anlaşmalarla, uluslararası ilaç firmalarının şirketimize duyduğu güveni pekiştirmekten ve yapmış olduğumuz yatırımların hızlı geri dönüşünü görmekten mutluluk duyuyoruz. Türkiye’nin ilaçta bölgesel bir güç olma iddiasını destekleyen yatırımlara ve işbirliklerine devam edeceğiz” dedi.
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü Bildiriyor:
TÜRKİYE’DE 3.5 MİLYON KİŞİ
HEPATİT B VİRÜSÜ İLE KARŞI KARŞIYA
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, tüm dünyada önemli bir halk sağlığı sorunu olan viral hepatitler ile ilgili farkındalık yaratmak amacıyla düzenlenen 28 Temmuz Dünya Hepatit Günü’nde hastalıkla ilgili çarpıcı bilgilere dikkat çekiyor. Dünya çapında 325 milyon insanın hayatını etkileyen hepatit B ve C’nin her yıl 1,4 milyon kişinin ölümüne yol açtığı belirtiliyor.
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, 28 Temmuz Dünya Hepatit Günü sebebiyle, ciddi bir halk sağlığı problemi olarak önemini koruyan ve dünyanın en çok rastlanan bulaşıcı hastalıklarından birisi olan viral hepatitler ile ilgili uyarılarda bulunuyor.
Yapılan açıklamada, 2017 yılında dünyada 2 milyon 850 bin yeni olgunun eklendiği ve viral hepatit B ve C’nin dünya çapında 325 milyon insanı etkilediği belirtiliyor. Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, kronik karaciğer hastalığı, siroz ve karaciğer kanserine yol açabilen hepatitlerin, tüm dünyada yaygın olarak görülen ve ülke ekonomisini yakından ilgilendiren bir hastalık olduğuna dikkat çekiyor. Karaciğer kanserinin temel nedeni ve tüberkülozdan sonra ikinci majör ölümcül bulaşıcı hastalık olan viral hepatitler, her yıl 1,4 milyon kişinin ölümüne yol açıyor. Viral hepatitlere A, B, C, D, E gibi farklı virüs tipleri sebep oluyor.
3.5 milyon kişi Hepatit B virüsü tehdidi ile karşı karşıya
Türkiye, hepatit B virüsü görülme sıklığı açısından orta düzeydeki ülkeler arasında yer alıyor. Türk Karaciğer Araştırmaları Derneği’nin 2009-2010 yılları arasında yaptığı çalışmanın sonuçlarına göre, Türkiye nüfusunun yaklaşık 1/3’ünün hepatit B virüsü ile karşılaştığı ve yaklaşık 3.5 milyon kişinin Hepatit B virüsünü yenemeyerek virüs ile infekte olduğu tahmin ediliyor.
Kan ve diğer vücut sıvıları yoluyla bulaşan virüs, Hepatit B virüsü taşıyan kişi ile korunmasız cinsel ilişkiye girilmesi, tıraş bıçağı, tırnak makası gibi özel eşyaların paylaşılması, damar içi ilaç bağımlısı olanlarda ortak enjektör kullanılması, steril olmayan şartlarda cerrahi işlem veya dövme yapılması sonucunda veya doğum esnasında anneden bebeğe geçebiliyor.
En sık bulaşma yolu aile içi geçiş
Ülkemizde ise en sık bulaşma yolunun aile içi geçiş olduğu düşünülüyor. Hepatit B virüsü taşıyan kişiler ile temasta bulunanlar, virüs taşıyan anneden doğan bebekler, damar içi ilaç bağımlıları, korunmasız ilişkiye girenler, kan ve kan ürünleri kullananlar, hemodiyaliz hastaları, çoğul transfüzyon yapılan hastalar, hapishane, yurt gibi ortak alanlarda yaşayanlar, bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaç kullananlar ve sağlık çalışanları Hepatit B infeksiyonu açısından risk altında bulunuyor.
Hepatit B hiçbir belirti göstermeyebilir
Kanında hepatit B virüsü bulunan bireylerin çoğunda hastalığa ait belirtilerin olmaması, hastalığın uzun süre teşhisinin konulamamasına ve tedavisiz kalmasına yol açıyor. Hepatit B hastalarının sadece yüzde 11’i hepatit B virüsü taşıdığının farkında. Oysa Hepatit önlenebilir ve tedavi edilebilir bir hastalık. Bu nedenle hepatit ile mücadelede aşı gibi koruyucu önlemlerin alınması, risk gruplarının taranarak belirlenmesi, değişik toplum katmanlarında ve sağlık çalışanlarında farkındalığın artırılarak hastalığın erken tespiti ve uygun tedavi ile takibinin sağlanması büyük önem taşıyor.
Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) 2030 yılında hepatiti elimine etme hedefleri doğrultusunda, T.C Sağlık Bakanlığı “Türkiye Viral Hepatit Önleme ve Kontrol Programı‘nı (2018-2023)” hazırladı. Program ile viral hepatit yeni vaka sayısının azaltılması, viral hepatitlere bağlı ölümlerin azaltılması, viral hepatit tanısı alan hastaların bakımının iyileştirilmesi ve viral hepatitlerin toplumsal alanlarda oluşturduğu sosyoekonomik etkinin azaltılması amaçlanıyor.
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, 31 Mayıs Dünya Sigarasız Günü’ne Dikkat Çekiyor;
TÜRKİYE DÜNYANIN EN FAZLA SİGARA TÜKETEN 10 ÜLKESİNDEN BİRİ
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, tütün epidemiği ve buna bağlı gelişen önlenebilir hastalıklara ve ölümlere dikkat çekmek amacıyla ilan edilen 31 Mayıs Dünya Sigarasız Günü dolayısıyla sigaradan bir nefes çektikten sonra vücutta neler yaşandığına ilişkin çarpıcı bilgiler paylaştı. Abdi İbrahim Medikal Direktörü Dr. Recep Erşahin “Uzun vadede tütün ürünlerini kullanmak kalp hastalığı ve inme geçirme riskini 2 ile 4 kat artırıyor. Tütün ürünleri kullanmak genel sağlığın bozulmasına, iş günleri kaybına ve sağlık harcamalarının artmasına yol açıyor” dedi.
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, 31 Mayıs Dünya Sigarasız Günü’nde, Türkiye’de 2017 verilerine göre Türk halkının yaklaşık yüzde 40’ının tütün ürünleri kullandığına dikkat çekiyor. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), tütün epidemiği ve buna bağlı gelişen önlenebilir hastalıklara ve ölümlere dikkat çekmek için Dünya Sigarasız Günü’nde herkesi bir günlüğüne tütün kullanmamaya çağırıyor.
Türkiye’de Her İki Erkekten Biri Sigara Tüketiyor
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü tarafından konu ile ilgili yapılan açıklamada, 2017 yılında Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) yayınladığı raporda, Türk halkının yüzde 30.9’unun tütün ürünleri kullandığı belirtiliyor. Rapora göre, Türk erkeklerinin yüzde 43.7’si tütün ürünleri kullanıyor. Yani neredeyse her iki erkekten biri sigara tüketiyor. Kadınlarda tütün ürünleri tüketimi ise yüzde 18.2.
Türkiye’nin dünyanın en fazla sigara tüketen 10 ülkesinden biri olduğunu belirten Abdi İbrahim Medikal Direktörü Dr. Recep Erşahin “Son yıllarda konu üzerine veri yayınlanmamış olsa da 2012 verilerine göre sigaraya bağlı hastalıkların SGK üzerindeki yükü 2.8 milyar TL’yi aşmış durumda. Kabaca tarif etmek gerekirse toplam sağlık harcamalarımızın yüzde 9’u tütün ürünlerine bağlı gelişen hastalıkların tedavisine harcanıyor” dedi.
Sigaradan Bir Nefes Çektikten Sonra Vücutta Neler Oluyor?
Tek bir nefes sigaranın iki güne kadar süren etkileri olduğunu belirten Erşahin, “İlk saniyelerde burun ve yemek borusunun içi irrite olur, ağız kuruluğu başlar ve dişler sararır. 20 dakika sonra tansiyon ve nabız yükselmeye başlar. Beyinde iyi hissetmenizi sağlayan kimyasal aracılar salgılanır ve bu aracılar duygu salınımlarına, iştah ile ilgili etkilere sebep olur. Akciğerler kendilerine zarar veren bu zehirli dumana karşı balgam üretimini hızla artırır. 8. saat ile 48. saat arasında ilk sigaranın ilk nefesindeki karbon monoksit (soba zehirlenmelerine sebep olan gaz) vücudu terk etmeye başlar. Akciğerlerde fazladan üretilen balgamın bir kısmı emilir. Tat alma, koku alma ve duyma gibi hisler geri gelmeye başlar. Egzersiz kapasitesi de yavaş yavaş yükselir. Tabi bu düzelmelerin hepsi başka bir sigara içmemeniz halinde gerçekleşir” dedi.
Uzun vadede tütün ürünlerini kullanmanın kalp hastalığı ve inme geçirme riskini 2 ile 4 kat, erkeklerin akciğer kanseri geliştirme riskini 25 kat ve kadınların akciğer kanseri geliştirme riskini ise 25.7 kat artırdığını vurgulayan Dr. Erşahin, ayrıca tütün ürünleri kullanmanın genel sağlığın bozulmasına, iş günleri kaybına ve sağlık harcamalarının artmasına sebep olduğunu vurguluyor.
Neden olduğu önlenebilir ölüm ve hastalıklara dikkat çekmek üzere herkesi 31 Mayıs’ta tütünü bırakmaya davet eden Dr. Erşahin, “Abdi İbrahim olarak toplumu tütün kullanımı ve pasif etkilenimin zararları hakkında bilgilendirerek, tütünün tehlikeleri hakkında uyarmak konusunda üzerimize düşen görevi yapmak için tutkuyla çalışıyoruz” dedi.
1.https://www.keckmedicine.org/what-happens-to-your-body-when-you-take-a-puff-of-a-cigarette/
2.WHO report on the global tobacco epidemic, 2017 Country profile Turkey
3.Yürekli A, Önder Z, Elibol HM, Erk N, Çabuk A, Fisunoğlu M, Erk SF, Chaloupka FJ. Türkiye’de Tütün Ekonomisi ve Tütün Ürünlerinin Vergilendirilmesi. Paris: Uluslararası Tüberküloz ve Akciğer Hastalıkları ile Mücadele Derneği; 2010.
4.Gökalp Y. T.C. Çalışma Ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Harcamaları; 2012
5.U.S. Department of Health and Human Services.The Health Consequences of Smoking—50 Years of Progress: A Report of the Surgeon General. Atlanta: U.S. Department of Health and Human Services, Centers for Disease Control and Prevention, National Center for Chronic Disease Prevention and Health Promotion, Office on Smoking and Health, 2014
6.U.S. Department of Health and Human Services. Reducing the Health Consequences of Smoking: 25 Years of Progress. A Report of the Surgeon GeneralExternal. Rockville (MD): U.S. Department of Health and Human Services, Public Health Service, Centers for Disease Control, National Center for Chronic Disease Prevention and Health Promotion, Office on Smoking and Health, 1989
Türk ilaç sektörüne ülkemizin en büyük biyoteknolojik ilaç üretim tesisini kazandıran Abdi İbrahim, İzlandalı ilaç firması Alvotech ile biyoteknolojik ürünlerin Türkiye’de üretilmesi ve piyasaya sunulması kapsamında stratejik ortaklık anlaşması imzaladı. Yapılan anlaşma, ilk etapta romatoloji, immünoloji, dermatoloji ve gastroenteroloji alanındaki tedavilerde kritik yeri olan biyoteknolojik ürünlerin üretiminden hastaya erişimine kadar tüm süreçleri kapsıyor.
Türkiye’nin lider ilaç firması Abdi İbrahim, İzlandalı ilaç firması Alvotech ile biyoteknolojik ürünlerin Türkiye’de üretilmesi ve piyasaya sunulması kapsamında stratejik ortaklık anlaşması imzaladı. Yapılan anlaşma kapsamında Abdi İbrahim, ilk etapta romatoloji, immünoloji, dermatoloji ve gastroenteroloji alanındaki tedavilerde kritik yeri olan biyoteknolojik ürünleri ileri teknolojiye sahip AbdiBio tesisinde üreterek sağlık sektörüne sunmaya başlayacak. İlerleyen dönemlerde bu stratejik iş birliğine yeni ürünlerin eklenmesi de planlanıyor.
Alvotech’in İsviçre ve Almanya’da Ar-Ge ve klinik çalışma yönetim merkezleri, İzlanda merkezli üretim tesisleri ve ABD’de fikri mülkiyet ve mevzuat uyum merkezi bulunuyor.
Küresel pazarlar için yüksek kalite biyoteknolojik ürünlerin geliştirilmesi ve üretilmesine odaklanan Alvotech, İzlanda'nın Reykjavik bölgesinde bulunan yeni biyoteknolojik üretim tesislerinde üretilen geniş bir ürün gamına sahip. Alvotech, hücre hattı geliştirmeden üretime kadar tüm değer zinciri boyunca biyoteknolojik ürün yaratma konusunda uzman bir ilaç şirketi. Abdi İbrahim ile Alvotech arasındaki stratejik ortaklık, neredeyse tamamı ithal olan biyoteknolojik ürünlerin Türkiye’de üretilmesi ve ülkeye teknoloji transferi konusunda önemli bir adım olma niteliği taşıyor.
Söz konusu anlaşmayla ilgili olarak Abdi İbrahim Yönetim Kurulu Başkanı Nezih Barut, Abdi İbrahim CEO’su Süha Taşpolatoğlu ve Alvotech Yönetim Kurulu Başkanı Robert Wessman’ın katılımıyla 31 Mayıs 2019’da Abdi İbrahim Tower’da imza töreni gerçekleştirildi.
“Türkiye’yi üretim üssü haline getirmeyi hedefliyoruz”
Abdi İbrahim Yönetim Kurulu Başkanı Nezih Barut, dünyada biyoteknolojik ilaçların kullanım oranının yüzde 20’lere ulaştığını hatırlatarak, biyoteknolojik ilaçların ağırlığının tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de artmaya devam ettiğini vurguladı. Abdi İbrahim’in 107 yıldır ilaç sektöründe faaliyet gösterdiğini belirten Barut, iyileştirme tutkusuyla Türkiye ekonomisine ve ilaç sektörüne ileri teknoloji yatırımlarla güçlü katkılarda bulunduklarını ifade etti. ‘’Biyoteknoloji alanındaki yatırımlarımızla da öncü rolümüzü sürdürüyoruz. Biyoteknolojiyi stratejik önceliklerimizden birisi olarak belirledik’’ diyen Nezih Barut, bu alana odaklanmalarının ardındaki etkenleri şöyle açıkladı:
“Türkiye ilaç pazarında ithal ürünlerin yüzde 33’ünü biyoteknolojik ilaçlar oluşturuyor. Pazarda bulunan biyoteknolojik ürünlerin tamamına yakını ithal. Abdi İbrahim olarak, tamamen ithalata dayalı bir biyoteknolojik ilaç tedarik modelinin ülkemiz açısından sürdürülebilir olmadığını düşünüyoruz. Yatırımlarımızı bu bilinçle gerçekleştiriyoruz. Sadece Türkiye’nin değil, dünyanın sayılı biyoteknoloji tesislerinden birini hayata geçirirken ithalatına bağımlı olduğumuz bu önemli ürünlerin ülkemizde geliştirilmesi ve üretilmesini hedefledik. Bu sayede hem hastaların bu ilaçlara erişiminin artacağına hem de dış ticaret açığında gerçekleşecek düşüşle ülke ekonomisine değer katacağımıza inanıyoruz.”
Abdi İbrahim’in ilaçta yerlileşme hamlesinin en büyük destekçisi olduğunu belirten Nezih Barut, “Biyoteknolojik ürünler için stratejik ortaklık yaptığımız Alvotech’in ürünlerini bu anlaşmayla tesislerimizde üreteceğiz. Anlaşma çerçevesinde romatoloji, immünoloji, dermatoloji ve gastroenteroloji alanındaki biyoteknolojik ürünlere yönelik teknoloji transferi çalışmalarımız başlayacak. İki şirket arasındaki bu anlaşmanın, uzun vadeli iş birliğimizin ilk adımı olduğuna inanıyor, anlaşmayı ilerleyen dönemlerde farklı yenilikçi ürünlerle genişletmeyi planlıyoruz” dedi.
İmza töreninde, söz konusu işbirliği hakkında görüşlerini paylaşan Alvotech Yönetim Kurulu Başkanı Robert Wessman, “Türk ilaç sektörünün lider firması Abdi İbrahim ile stratejik işbirliğine başlamış olmaktan gurur duyuyoruz. Alvotech’in katma değeri yüksek biyobenzer ürün portföyünün, Abdi İbrahim’in üstün pazar deneyimi ve yerel üretim kapasitesiyle bir araya gelmesiyle birlikteTürkiye’deki hastalar için fayda sağlayarak yüksek kalitede biyobenzer ürünlere erişimi artıracağına inanıyoruz” dedi.
“TİROİD HASTALIKLARI HER HASTADA FARKLI BELİRTİLERLE ORTAYA ÇIKIYOR”
Tüm dünyada tiroid hastalıklarına dikkat çekmek ve farkındalık yaratmak amacıyla her yıl 25 Mayıs günü Dünya Tiroid Günü olarak kutlanıyor. Tiroid hastalıklarının başta kadınlar olmak üzere tüm yaş gruplarında görülebildiğini belirten Abdi İbrahim Medikal Direktörü Dr. Recep Erşahin, tiroid hastalıklarıyla ilgili bilinmesi gerekenleri anlatıyor.
Tiroid hastalıklarının başta kadınlarda olmak üzere yenidoğan, çocuk, ergen, erişkin ve yaşlıları tüm yaş gruplarında etkileyebilen bir hastalık olarak karşımıza çıktığını belirten Abdi İbrahim Medikal Direktörü Dr. Recep Erşahin, hastalığın her hastada farklı şiddette belirti ve bulgular gösterdiğinin altını çiziyor.
Boynun orta hattında, adem elmasının hemen altında yer alan tiroid, salgıladığı hormonlarla vücutta meydana gelen üretim ve yıkım faaliyetleri olarak tarif edilen metabolizmamızı düzenliyor. Tiroid beziyle ilgili sorunlar ortaya çıktığında, metabolizma ile ilişkili işlevler de etkilenebiliyor.
Abdi İbrahim Medikal Direktörü Dr. Recep Erşahin, en sık rastlanılan ve hastayı hekime götüren tiroid hastalıklarının başında, tiroid bezinin işlevlerinin etkilendiği durumların yer aldığını belirtiyor. Erşahin “Tiroidin işlevinin azalmasına hipotiroidi, artmasına ise hipertiroidi adı veriliyor. Her iki durumda da kişilerin belirti ve bulgularının şiddeti hastalığın gizli ve açık olarak adlandırılmasını sağlıyor. Tiroid bezinin diğer hastalıkları arasında ise iltihaplar (tiroiditler) ve kanserler yer alıyor. Tiroid bezi hastalıklarının tanısında belirti ve bulguların yanı sıra hormon ve bazı kan parametrelerinin ölçümleri, ultrason, radyoaktif iyot gibi görüntüleme yöntemleri de kullanıldığı gibi bazı durumlarda da direkt olarak bezden biyopsi alınarak teşhis yapılabiliyor” dedi.
Toplumda yüzde 10 oranında görülen hipotiroidide soğuğa karşı tahammülsüzlük, aşırı üşüme, halsizlik, kolay yorulma, kalp atım hızının düşmesi, düşünsel işlevlerde yavaşlama, dikkat dağınıklığı, kilo alma, ödem, saç ve tırnaklarda kolay kırılma, barsak hareketlerinin yavaşlaması gibi belirtiler gözleniyor.
Hipotiroidi ve Hashimoto Hastalığı
Ülkemizde hipotiroidinin öncelikli nedeninin iyot eksikliği olduğunu belirten Abdi İbrahim Medikal Direktörü Dr. Recep Erşahin “Günümüzde sofra tuzlarına iyot eklenmesiyle birlikte otoimmün bir hastalık olan Hashimoto hastalığı görülüyor. Hashimoto hastalığında, bağışıklık sistemimiz tiroid bezine karşı antikor adı verilen bazı maddeler oluşturarak tepki veriyor (otoimmünite) ve bu durum hipotiroidi semptomlarına görülmesine yol açıyor. Günümüzde hipotiroidinin ikinci sık görülme nedeni ise tiroid bezinin bazı nedenlerle ameliyatla alınması (tiroidektomi) sonucu ortaya çıkan hipotiroidi tablosu” şeklinde konuştu.
Hipotiroidinin, eksik olan levotiroksin hormonunun yerine konması ile tedavi edildiğini belirten Abdi İbrahim Medikal Direktörü Dr. Recep Erşahin, bazı durumlarda tedavinin ömür boyu sürebileceğine dikkat çekiyor. Erşahin “Levotiroksin hormonunun kişinin gereksinimine, diğer bir deyişle yaşına göre hedeflenen TSH değerlerine ulaşıp ulaşılmamasına göre ayarlanması tedavide dikkat edilmesi gereken konular arasında. Tedavinin ilk dönemlerinde amaçlanan levotiroksin dozuna ulaşmak zaman alabiliyor ve belli aralıklarla kan tahlilleri yapılması gerekiyor. İkinci konu ise tiroid hormonlarının mutlaka sabah boş mideye alınması. Çay, kahve, süt gibi içecekler, mide asidini baskılayıcı ilaçlar ve demir preparatları gibi bazı ilaçların dışarıdan alınmasının hormonun emilimini etkileyebiliyor. Bu tip durumlarda ilaç alımı ile bu maddelerin tüketimi arasında 2 ila 4 saat olması önemli” dedi.
Graves Hastalığında Antitiroid İlaçlar ve Radyoaktif İyot Tedavisi Etkili
Hipotiroidi’ye göre daha az rastlanan hipertiroidi adı verilen metabolik durumun belirtileri arasında sıcağa tahammülsüzlük, terleme, ellerde titreme, kalp atım hızının artması, kilo verme ve barsak hareketlerinin hızlanması görülüyor. Otoimmün bir mekanizma ile gelişen Graves hastalığı da hipertiroidinin en sık görülen nedenleri arasında yer alıyor. Hekim kontrolündeki tedavisinde, baskılayıcı etki gösteren antitiroid ilaçlar, radyoaktif iyot tedavisi (RAİ) ve bazı hastalarda da cerrahi yöntemler kullanılabiliyor.
Antitiroid ilaç tedavisiyle hastaların yaklaşık yarısında tiroid fonksiyonları normale dönerken, hastaların diğer yarısında radyoaktif iyot (halk arası adıyla atom) tedavisi veya cerrahi tedavi gerekebiliyor. Abdi İbrahim Medikal Direktörü Dr. Recep Erşahin, gerek hipotiroidi, gerekse hipertiroidi durumlarında mutlaka bir hekimin düzenli kontrolünde tedaviye devam edilmesi gerektiğinin altını çiziyor.
Tiroid bezinin iltihaplarına mikrobik, otoimmün gibi mekanizmalar da yol açabiliyor. Hastalık sessiz (belirti göstermeden) seyredebileceği gibi, şiddetli boğaz ağrısı, düşmeyen ateş, aşırı yorgunluk, halsizlik, kilo kaybı, terleme, çarpıntı gibi çok şiddetli bir klinik tablo da görülebiliyor.
Tiroid Hastalıklarında Düzenli Hekim Kontrolü Şart
Hastalıkta hekim takibinin uygun tedavide bulunmak açısından önemli olduğuna vurgu yapan Abdi İbrahim Medikal Direktörü Dr. Recep Erşahin “Hekimin kararı ile belirtileri hafif seyreden hastalarda tedaviye ihtiyaç duyulmayabiliyor. Semptomları şiddetli olan hastalarda ise bu semptomlara yönelik tedavi programı belirleniyor. Ağrı ve iltihap kontrolü için hekim kontrolünde bazı tip ağrı kesici ilaçlar ve hatta kortizon tedavileri bulunmakta. Tedavi süresine altta yatan hastalığa ve uygulanan tedaviye verilen cevaba göre karar verilmesi bu noktada büyük önem taşıyor” dedi.
Diğer bir tiroid bezi rahatsızlığı olan tiroid bezi kanserleri ise erken teşhis edildiğinde, hastaların kür şansı diğer kanser tiplerine göre çok daha yüksek olabiliyor. Bu kanserlerin tedavisinde tiroid cerrahisi ya da radyasyon tedavisi uygulanıyor. Söz konusu tedavilerden sonra meydana gelecek hipotiroidi tablosuna uygun ve hızlı biçimde müdahale edilmesi büyük önem taşıyor.
Abdi İbrahim Medikal Direktörü Dr. Recep Erşahin, bu önemli bezin hastalıklarına dikkat çekmek, toplumda tiroid hastalıklarının önlenmesi ve tedavi edilmesinde farkındalığı artırmak için toplumu bilinçlendirmenin önemine dikkat çekiyor.
ABDİ İBRAHİM’DE YENİ ATAMALAR
Asırlık geçmişi, köklü yapılanması ve yenilikçi anlayışıyla 17 yıldır Türk ilaç sektörünün kesintisiz lideri olan Abdi İbrahim’de Ar-Ge Direktörlüğü’ne José Velada, Pazarlama Satış Mükemmelliği Direktörlüğü’ne Emre Kamar atandı.
Öncü adımları ve cesur yatırımlarıyla 107 yıldır Türk ilaç sektörüne yön veren Abdi İbrahim’de yeni atama ve görev değişiklikleri gerçekleşti. 13 Mayıs 2019 tarihi itibariyle Ar-Ge Direktörlüğü görevine José Velada, Pazarlama Satış Mükemmelliği Direktörlüğü görevine Emre Kamar getirildi.
José Velada
İlaç sektöründe önemli deneyimleri bulunan Velada, yüksek lisans ve doktora eğitimini İspanya’daki Universidad del País Vasco’da, Kimya Bölümü’nde tamamladı. Velada, 10 yıl boyunca İngiltere Salford Üniversitesi’nde araştırma görevlisi olarak görev yaptı. Kariyerine İngiltere ConvaTec’de devam eden Velada, Tissuemed ve GlaxoSmithKline firmalarında görev aldı. Sırasıyla İspanya’daki Leon Farma’da Ar-Ge Direktörü, Nordic Pharma’da Ar-Ge Genel Müdür Yardımcısı olarak çalışan Velada, Abdi İbrahim ailesine katılmadan önce Synthon HQ’da Bilimsel Operasyonlar Başkanlığını yürüttü.
Emre Kamar
Lisans eğitimini Bilkent Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği bölümünde tamamlayan Kamar, İstanbul Üniversitesi’nde işletme, Sakarya Üniversitesi’nde ise üretim alanında yüksek lisans yaptı. Kamar, 2000 yılında Pfizer’de Yazılım Çözümleri Uzmanı olarak iş hayatına başladı. Sırasıyla Satış Etkinliği Uzmanı, Satış Etkinliği Sistemi Müdürü, Kurumsal Strateji ve Satış Etkinliği Müdürü ve eczane kanallarından sorumlu Retail Müdürü görevlerinde bulundu. Daha sonra Pfizer Türkiye’nin de içinde bulunduğu EURIT Bölgesinin satış etkinliğinin, pazara giriş stratejilerinin ve ‘müşteri hedef stratejilerinin geliştirilmesinden sorumlu olduğu Bölgesel Müşteri Strateji Liderliği görevini üstlendi. Son olarak, Alexion’da İş Operasyonları Direktörü olarak görev aldı.
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü Uyarıyor:
“HİPERTANSİYONDAN KORUNMAK İÇİN YAŞAM TARZINIZI DEĞİŞTİRİN”
Toplumda hipertansiyon konusunda farkındalığı ve bilgi düzeyini artırmak için her yıl 17 Mayıs günü ‘Dünya Hipertansiyon Günü’ olarak kutlanıyor. Toplumda yüksek tansiyon olarak bilinen hipertansiyon hastalığının önlenebilir bir hastalık olduğuna dikkat çeken Abdi İbrahim Medikal Direktörü Dr. Recep Erşahin, hipertansiyondan korunmak için yaşam tarzının değiştirilmesi gerektiğine dikkat çekiyor.
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, hipertansiyon konusunda toplumu bilinçlendirmek amacıyla, 17 Mayıs Dünya Hipertansiyon Günü’nde hastalığa dair önemli bilgiler paylaşıyor.
Yüksek tansiyon olarak da bilinen hipertansiyon, arteryel kan basıncının normal seviyeden (120/80 mmHg) yüksek seviyeye geldiği durumlarda ortaya çıkıyor. Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü tarafından yapılan açıklamaya göre, Avrupa kılavuzlarında ve Türkiye’de 140/90 mmHg’nın üzerindeki değerler hipertansiyon olarak adlandırılıyor.
Belirgin semptom göstermediği için sessiz katil olarak da adlandırılan şiddetli hipertansiyon baş ağrısı, uykusuzluk, çarpıntı, bulanık görme, yorgunluk, baş dönmesi, kulaklarda çınlama, solunum zorluğu ve düzensiz kalp atışı ile kendini gösteriyor. Bu sebeple hipertansiyonu olan kişiler hipertansiyon hastası olduklarını sıklıkla kalp krizi veya felç geçirdikten sonra öğreniyor.
Hipertansiyonun aynı zamanda genetik bir hastalık olduğunu belirten Abdi İbrahim Medikal Direktörü Dr. Recep Erşahin, anne-babasında hipertansiyon olan kişilerin bu hastalığa yakalanma olasılığının yüksek olduğunu söyleyerek kilo alımı, sigara ve tütün kullanımı, hareketsizlik, aşırı alkol tüketimi ve doğum kontrol haplarının kullanımının da hipertansiyona yol açabildiğinin altını çizdi. Dr. Erşahin “Hipertansiyon, başta ateroskleroz olmak üzere beyin kanaması, inme, kalp krizi, böbrek yetmezliği, kalp yetmezliği ve göz hasarı gibi komplikasyonlara sebep oluyor” şeklinde konuştu.
Hipertansiyondan korunmak için yaşam tarzının değiştirilmesi gerektiğini vurgulayan Dr. Recep Erşahin, bu hastalığı önlemek için öncelikle yapılması gerekenleri şöyle sıralıyor:
· Belli aralıklarla kan basıncınızı ölçtürün.
· Tuzu azaltın. (1,5 ila 2,5 g arasında düşük miktarda sodyum alımı yapın)
· Sigara ve alkolden uzak durun.
· Rafine ve işlenmiş ürünlerin tüketimini azaltarak, az yağlı ve yüksek lifli diyetlere yönelin.
· Meyve ve yeşil sebzelerle beslenin.
· Düzenli olarak ve yaşınıza uygun spor ve egzersiz yapın.
· Hareketsiz yaşamdan ve stresten uzak durun.
· Tuzluğu sofranıza koymayın.
Görmezden Gelmeyelim Sergisi 8-24 Mayıs Tarihleri Arasında Galeri Deniz’de
‘GÖRMEZDEN GELMEYELİM’ SERGİSİ ÜÇÜNCÜ KEZ İSTANBULLULARLA BULUŞUYOR
Türkiye’de bir ilk olan ve şizofreni konusunda toplumsal bilinç oluşturmayı hedefleyen ‘Görmezden Gelmeyelim - Tarih Öncesinden Günümüze Şizofreni Serüveni’ sergisi 24 Mayıs Dünya Şizofreni Günü kapsamında bir yıllık aranın ardından İstanbullu sanatseverlerle yeniden buluştu. Ön yargılara ve damgalamalara hayır diyerek şizofreni konusunda farkındalık yaratmayı amaçlayan ve büyük ilgi gören ‘Görmezden Gelmeyelim - Tarih Öncesinden Günümüze Şizofreni Serüveni’ sergisi 8-24 Mayıs tarihleri arasında Galeri Deniz’de görülebilecek.
Şizofreni konusunda toplumsal bilinç oluşturmak amacıyla hazırlanan ‘Görmezden Gelmeyelim - Tarih Öncesinden Günümüze Şizofreni Serüveni’ sergisi bir yıllık aranın ardından yeniden İstanbullularla buluşuyor.
24 Mayıs Dünya Şizofreni Günü kapsamında ilk çağlardan günümüze ruhsal hastalıkların tanı ve tedavisinde kullanılan yöntemlerin, toplumların konuya yaklaşımlarını, bilim insanları ve hekimlerin yüzlerce yıla yayılan uğraşılarını, ilginç görsel ve canlandırmalarla anlatan “Görmezden Gelmeyelim” sergisi, 8-24 Mayıs tarihleri arasında saat 10.00’dan 17.00’e Galeri Deniz’de görülebilecek.
Abdi İbrahim Otsuka’nın katkılarıyla hazırlanan, 4 yıldır Türkiye’nin pek çok noktasında izleyiciyle buluşan sergi, bugüne kadar 2 milyondan fazla kişi tarafından gezildi. Sergi, konunun uzmanları tarafından hazırlanan zengin içeriği, üç boyutlu kutularda görsel ve işitsel efektlerle ve canlandırmalarla hazırlanan yaratıcı sergileme biçimleriyle dikkat çekiyor.
Şizofreni Hastalarının Neler Yaşadığını Deneyimleme İmkanı
Türkiye’de şizofreni konusunda ilk olma özelliğini taşıyan olan sergiyi ziyaret edenler bir şizofreni hastasının, hastalığın en yoğun döneminde neler hissettiğini 'Empati Kabini'ninde deneyimleme imkanı buluyor. Tamamen gürültüden yalıtılmış ve karanlık olan bu kabinde, şizofreni hastalarında sıkça görülen görsel ve işitsel halüsinasyonların canlandırmaları yapılarak, onların neler yaşadıklarının ve hissettiklerinin daha iyi anlaşılabilmesi ve hastalarla empati yapılabilmesi amaçlanıyor.
Her 100 Kişiden Birinde Görülüyor
Sergide bulunan ‘Dönen Yatak’ ve aynalar da ziyaretçilerin oldukça ilgisini çekiyor. Dönen yatak, bilimsel kanıtların bulunmadığı ve hekimlerin ellerindeki tedavi yöntemlerinin kısıtlı olduğu dönemde, şizofreni hastalarının tedavi amacıyla nelere maruz kaldığını gösteren iyi bir örnek. 1850’lerde şizofreni tedavisinde kullanılmış olan bu yöntemde, hasta ortadaki dönen bir mekanizmaya bağlı bir yatağa yatırılıyor ve bağlanıyordu. Daha sonra yatağın hızla döndürülmesiyle oluşan merkezkaç kuvvetiyle beyindeki kan basıncının artması ve hastanın dengesinin tekrar sağlanabilmesi amaçlanıyordu. Hastada bu sırada bulantı, boğulma hissi, korku ve bilinç kaybı gibi etkiler görülebiliyordu. Sergide, ziyaretçilerin bu deneyimi yaşayabilmeleri için daha yavaş dönen temsili bir mekanizma oluşturuldu.
Sergide, ayrıca dağınık olarak yerleştirilen insan formunda kesilmiş aynalarla, ziyaretçilere şizofreninin cinsiyet, ırk, kültür, eğitim, sosyal ve ekonomik sınıftan bağımsız olarak, herkesin hayatında bir olasılık olarak bulunduğu, toplumda yaklaşık her 100 kişiden birinde görülebildiği gözler önüne seriliyor.
Bilgi için: www.sizofreniseruveni.com
ABDİ İBRAHİM’DE KAMU İLİŞKİLERİ VE KURUMSAL İLETİŞİM
DR. M. OĞUZCAN BÜLBÜL’E EMANET
ABDİ İBRAHİM’E YENİ DİREKTÖR
Türk ilaç sektörünün lideri Abdi İbrahim’de Kamu İlişkileri ve Kurumsal İletişim Direktörlüğü görevine Dr. M. Oğuzcan Bülbül getirildi.
İlaç sektörünün 17 yıldır kesintisiz lideri olan Abdi İbrahim, kadrolarını deneyimli isimlerle güçlendirmeye devam ediyor. 107 yıldır hayatı iyileştirmek misyonuyla faaliyet gösteren Abdi İbrahim’de Kamu İlişkileri ve Kurumsal İletişim Direktörlüğü görevi kamu ilişkileri, rekabet, sürdürülebilirlik ve iletişim alanlarında deneyim sahibi bir isim olan Dr. M. Oğuzcan Bülbül’e verildi.
15.04.2019 tarihi itibariyle görevine başlayan Dr. Oğuzcan Bülbül, lisans eğitimini Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İşletme Bölümü’nde; Yüksek Lisans eğitimini Columbia Üniversitesi Uluslararası İlişkiler ve Kamu İlişkileri Fakültesi Kamu Yönetimi’nde; Doktora eğitimini ise Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Finans Bölümü’nde tamamladı.
Kariyerine Türkiye Rekabet Kurumu’nda Rekabet Uzmanı olarak başlayan Bülbül, Abdi İbrahim ailesine katılmadan önce Anadolu Efes’te Rekabet Uyum Grup Müdürü ve daha sonrasında Kurumsal İlişkiler ve Rekabet Uyum Direktörü olarak görev yapmıştır.
“DÜNYA PARKİNSON GÜNÜNDE HAREKETE GEÇMENİN TAM ZAMANI”
2030 YILINA KADAR DÜNYADA PARKİNSON HASTA SAYISININ 30 MİLYONA ULAŞMASI ÖNGÖRÜLÜYOR
Türkiye Parkinson Hastalığı Derneği, Abdi İbrahim firmasının koşulsuz desteği ile Dünya Parkinson Günü kapsamında İstanbul ana merkez olmak üzere, Ankara, Antalya, Bursa, Düzce, İzmir, Kayseri, Malatya, Mersin, Erzrurum, Sakarya, Sivas, Samsun olmak üzere toplam 14 merkezde “Dünya Parkinson Gününde Harekete Geçmenin Tam Zamanı” sloganı ile bilgilendirme ve dayanışma buluşmaları düzenledi. Yaklaşık 2000 hasta ve hasta yakınının katıldığı etkinliklerde, hastaların yaşadığı belirtiler üzerinde olumlu katkı sağlayan fiziksel egzersiz, doğru beslenme, konuşma ve yutma terapisi, doğru ve zamanında ilaç kullanımı konularında uzmanlar hastalarla buluştu ve bilgilendirmeler yaptı.
İstanbul’da düzenlenen etkinlikte konuşan Türkiye Parkinson Hastalığı Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Raif Çakmur, Türkiye’de 150 bin civarında Parkinson hastası olduğunu ve artan yaşlı nüfusa bağlı olarak önümüzdeki yıllarda Parkinson hastalığında artış yaşanacağını öngördüklerini belirtti. Hastaların yapacakları düzenli fiziksel egzersiz, doğru beslenme, ilaçlarını zamanında ve doğru dozda alması ile Parkinson hastalığı ile mücadelenin daha kolay olabileceğini belirtti.
“Harekete Geçmenin Tam Zamanı” sloganından hareketle 9 Nisan’da İstanbul’da gerçekleşen toplantıya Türkiye Parkinson Hastalığı Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Raif Çakmur, Prof. Dr. Murat Emre, Prof. Dr. Sibel Ertan, Prof. Dr. Haşmet Hanağası, Prof. Dr. Dilek İnce Günal, Prof. Dr. Yaşar Kütükçü, Doç. Dr. Gülsen Babacan Fiyoterapist Doç. Dr. Aslı Güçlü Gündüz, Yutma Terapisti Doç. Dr. Numan Demir, Konuşma Terapisti Öğr. Gör. Dr. Fatma Esen Aydınlı katıldı. Toplantıda Parkinson hastalığı ile ilgili bilgiler aktarıldı ve hasta/hasta yakınlarının soruları cevaplandı. Etkinlikte hasta ve hasta yakınları hareket, denge, konuşma ve yutma konularında bilgiler edindi.
“Parkinson tipik olarak orta ve ileri yaşın hastalığıdır”
Toplantıda konuşma yapan Türkiye Parkinson Hastalığı Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Raif Çakmur, Parkinson hastalığının yavaş ilerleyici, beyin hücrelerinde kayıp ile seyreden bir beyin hastalığı olduğunu belirterek Parkinson hastalığının Alzheimer hastalığından sonra en sık görülen nörodejeneratif hastalık olduğunu vurguladı. Parkinson hastalığının en erken belirtilerinin enterik sinir sistemi, alt beyin sapı ve koku yollarında ortaya çıktığını söyleyen Çakmur, koku duyusu kaybı veya azalması, uyku bozuklukları ve kabızlık, sonraki aşamada ise titreme ve hareketlerde yavaşlama gibi motor belirtiler görüldüğünü belirtti. Hastalığın genellikle motor semptomlarla tanı aldığını ifade eden Çakmur, Parkinson hastalığının tipik olarak orta ve ileri yaşın hastalığı olduğunu ve ortalama 60 yaş civarında başladığını vurguladı. Hastalığın genç yaşlarda da görüldüğünün altını çizerken yaşlanma ile görülme sıklığının arttığını ve erkeklerde görülme sıklığının daha fazla olduğunu söyledi.
“Ülkemizde 150 bin civarında Parkinson hastası olduğunu tahmin ediyoruz”
Dünyanın en kalabalık ülkelerinde, 2030 yılına kadar Parkinson hastalarının neredeyse 30 milyona ulaşacağının tahmin edildiğini belirten Raif Çakmur, sözlerini şöyle sürdürdü: “Eğer hepimiz 100 yaşının üzerine kadar yaşayacak olursak muhtemelen bu hastalıkla karşı karşıya kalacağız. Bugün için ülkemizde 150 bin civarında Parkinson hastası olduğunu tahmin etmekteyiz. Türkiye, hızla yaşlanan toplumlar arasında sayılmakta. Artan yaşlı nüfusa bağlı olarak önümüzdeki yıllarda ülkemizde Parkinson hastalığında da bir patlama yaşanacağını öngörüyoruz. Başka bir deyişle önümüzdeki yıllarda Parkinson hastalığı ile daha çok uğraşmak zorunda kalacağız. Bu hastalıkla ilgili olarak toplumun bilinçlendirilmesi gerekiyor.”
Parkinson hastalığının tedavisinin günümüzde çoğunlukla ağızdan alınan ilaçlarla yapıldığını, uygun özellikleri taşıyan bir grup hastada farklı yöntemlerle uygulanan ilaçlar ve cerrahi tedavilerin de söz konusu olduğunu söyleyen Raif Çakmur, “Hastalığı tamamen iyileştirici, kesin bir tedavisinin henüz bulunmamasına karşın, kullanılan ilaçlar belirtileri büyük ölçüde düzeltmekte ve birçok hastanın yaşamını aktif ve üretken bir şekilde sürdürmesini sağlamaktadır. Böylece Parkinson hastalarının çoğu düzenli tedaviyle uzun yıllar yaşayabilmektedir” dedi.
Parkinsonda hareket ve egzersiz vazgeçilmez ikili
Parkinsonda hareket etmek ve egzersiz yapmanın tedavinin vazgeçilmezlerinden biri olduğunu belirten Çakmur, “Hareket ve egzersiz gerekliliği hastanın tanı aldığı zamandan itibaren geçerlidir. Düzenli egzersizler, tempolu yürüme, yüzme, aerobik gibi sporlar genel anlamda en çok tercih edilenlerden. Ancak hastalık ilerledikçe ve özellikle denge bozukluğu, yürürken kilitlenme, gövdede öne doğru eğilme, düşme gibi ilaca kısmen veya yetersiz cevap veren daha karmaşık hareketler için daha programlı ve daha profesyonel destek gerektiren egzersizler önem kazanıyor. Denge, yürüyüş ve duruşu korumanın en iyi yolu egzersiz ve hareket etmektir. Dansın hastalığa etkisi üzerine yapılan çalışmalarda dans kurslarına katılan hastaların katılmayanlara kıyasla denge ve hareketliliklerinde ilerlemeler kaydedilmiştir. Müzik ve dans, denge ve hareket sorunlarının azaltılmasında beyne yardım etmektedir” diye konuştu.
Parkinson için yazılan ilk şarkı: “Sen Güçlüysen Yenilmezsin”
Dünyada ilk kez Parkinson hastalığı için farkındalık yaratmak amacıyla bir şarkı bestelendi. Bezm-i Alem Üniversitesi Hastanesi’nden nörolog Prof. Dr. Gülsen Babacan Yıldız’ın Parkinson hastalığı için yazdığı “Sen Güçlüysen Yenilmezsin” adlı şiiri, usta müzisyen Meltem Taşkıran besteledi. Şarkının aranjmanını Eser Taşkıran yaptı. Meltem Taşkıran, şarkıyı Parkinson hastalarından oluşan koro, Ladies & Gentlemen Vokal Grubu ve atölye’M yorumcularıyla beraber stüdyoda seslendirdi. Şarkının video klibini yönetmen Melih Vatansever çekti. Toplumun dikkatini Parkinson hastalığına çekmek ve bu zorlu yolculukta hastaların yanında olma amacı ile yapılan bu anlamlı projeye Abdi İbrahim koşulsuz destek verdi.
“Dünya Parkinson Gününde harekete geçmenin tam zamanı”
Prof. Dr. Raif Çakmur, hastaların yaşam kalitesini yükseltmenin sadece ilaç ve cerrahi tedavi gibi yöntemlerle mümkün olamayacağını, hasta ve hasta yakınlarının sürece katkısının çok önemli olduğunu belirtti. Hareket, denge, konuşma ve yutma terapisi beslenme ve dayanışma gibi konularda hasta ve hasta yakınlarının çözümün parçası olmasını istediklerini ve Parkinson’un zorluklarının ancak birlikte aşılabileceğini söyleyerek “Parkinson Gününde Harekete Geçmenin Tam Zamanı” dedi.
Parkinson Hastalığının Başlıca Belirtileri
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü Bilgilendiriyor:
HER YIL DÜNYADA 8.2 MİLYON KİŞİ KANSER SEBEBİYLE HAYATINI KAYBEDİYOR
Kanser, dünyada ve Türkiye’de sebebi bilinen ölümler sıralamasında kardiyovasküler hastalıklardan sonra ikinci en sık ölüm sebebi olarak biliniyor. Her yıl dünyada 8,2 milyon kişinin kanser nedeniyle hayatını kaybettiğini belirten Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, 1-7 Nisan Kanser haftasında hastalığın sebeplerini mercek altına alıyor.
Her yıl 8,2 milyon kişinin kanser nedeniyle yaşamını yitirdiğini belirten Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, hastalığın dünyada ve ülkemizde sebebi bilinen ölümler sıralamasında kardiyovasküler hastalıklardan sonra ikinci en sık ölüm sebebi olduğuna vurgu yapıyor. En sık görülen kanser türleri arasında akciğer, prostat (erkek), meme (kadın) ve bağırsak (kolorektal) kanseri yer alıyor. Çocukluk çağı kanserlerinde ise en sık görülen kanser türü lösemi.
Kanserde erken teşhis önemli
Kanserle ilgili toplumda farkındalık yaratmak ve erken teşhisin önemine vurgu yapmak amacıyla her yıl 1-7 Nisan tarihleri arasında kanser farkındalığı yaratacak çeşitli etkinlikler düzenleniyor. Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, yapılan araştırmalarda Türkiye’de son 5 yılda kanser sıklığında herhangi bir artış ya da azalış olmadığının ve kanser hastalarının yaşam kalitesi ve süresinin erken teşhis ile önemli ölçüde değişebildiğinin altını çiziyor.
Kanserin çoğunlukla yaşam tarzıyla ilgili olduğunu belirten Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, kanserin en sık görülen sebeplerini şöyle sıralıyor.
Sigara başı çekiyor
Her çeşit kanserin oluşmasına neden olan tütün kullanımında sigara en çok bilinen kanser nedeni arasında başı çekiyor. Sigara, akciğer kanserinin yanı sıra ağız, burun, sinüsler, dudak, gırtlak, boğaz (yutak), yemek borusu, mesane, karaciğer, böbrek, pankreas, yumurtalık, rahim ağzı, mide, kalın bağırsak kanserleri ve lösemiye neden olabiliyor. Tüm kanserlerin minimum üçte birinden sorumlu olan sigara özellikle akciğer kanseri ile yakından ilgili.
Sigaraya başlama yaşı, sigara kullanma süresi, içe çekme miktarı ve günlük tüketilen sigara miktarı kanser riskini belirliyor. Sigaranın zararlı etkisi, sigara bırakıldıktan 10-15 yıl sonra bile devam ediyor. Sigara dumanında yaklaşık 4000’e yakın kimyasal madde bulunuyor; bunlardan 50’ye yakını kanserojen madde içeriyor.
Çoğu insan puro ya da yaprak sigarası içmenin sigara içmekten daha az tehlikeli olduğu görüşüne sahip olsa da boyutları fark etmeksizin bu maddeleri tüketmek insan sağlığı için oldukça tehlikeli.
Pasif içicilik kansere yol açıyor
Pasif içicilik, çevresel sigara dumanına maruz kalma ya da gönüllü olmayan içicilik şeklinde tanımlanıyor. Pasif içiciler, aktif sigara içenlerle aynı yoldan nikotin ve zararlı kimyasal maddeleri alıyor. Pasif şekilde sigara dumanını solumak, vücuda giren zararlı kimyasalların miktarının artmasına yol açıyor.
Sigara dumanına maruz kalma; çocuklarda lenfoma, lösemi ve beyin tümörleri; yetişkinlerde akciğer, gırtlak, yutak, burun sinüsleri, beyin, idrar torbası, kalın bağırsak, mide ve meme kanserine neden oluyor.
Obezite kanser riskini artırıyor
Şişmanlık, sebebi ne olursa olsun kanseri artıran etmenler arasında yer alıyor. Fazla kalori alımı ve şişmanlık, rahim, pankreas, safra yolları, bağırsak, böbrek ve meme kanseri riskini artırıyor. Zararsız olduğu, kolesterol içermeyen yağlı gıdaların (zeytinyağı veya kuruyemiş de dahil olmak üzere) çok miktarda alınması obeziteye yol açıyor. Gençlik döneminde alınan fazla kilo ve şişmanlık hayat boyu sürebiliyor.
Günümüz şartları göz önünde bulundurularak gelecekte kanser vakalarının artacağını belirten Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, şişmanlığın önlenmesinin sağlıklı beslenme ve fizik aktivite ile önlenebileceğine dikkat çekiyor.
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, kanser ve diğer hastalıkları engelleyen fiziksel aktivitelere küçük yaşta başlanmasının faydalı olduğunu belirtirken, aslında her yaşta egzersiz yapmanın önemine dikkat çekiyor.
Alkol ve sigaranın birlikte kullanımında risk 25 kat fazla
Kanseri tetikleyen sebepler arasında yer alan alkol, az miktarda bile olsa kanserojen etki gösteriyor. Alkolün neden olduğu kanserler ağız boşluğu, larinks, özefagus ve karaciğer kanseri bulunuyor. Alkol kullanımı yanında sigara kullanımı da varsa kanser riski, her biri için 5 kat iken, 25 kata çıkıyor.
UV ışınlarına dikkat
Radyasyon herhangi bir kaynaktan yüksek enerjili ışın yayılmasıdır. Elektromanyetik radyasyonun bir şekli olan ultraviyole kaynaklı radyasyon, güneşten ve diğer cihazlardan kaynaklanıyor. Temel kaynağı güneş olan ultraviyole ışınları, mor ötesi ışınlar veren elektrik lambası, fototerapi ve solaryum cihazlarından da kaynaklanabiliyor.
Ultraviyole ışınları doğrudan cilt üzerinde DNA hasarı, güneş yanıkları ve cilt kanserlerinin gelişmesine yol açabiliyor. Yaşlanma, kırışıklık, sarkma, renk değişikliği ile ilişkilendirdiğimiz deri hasarlarının çoğu ultraviyole ışınları ile bağlantılı.
Her yıl birçok insana güneşin ultraviyole ışınlarının neden olduğu cilt kanseri tanısı konuluyor. Güneş ışınları gölgede olsanız dahi, kum, su ya da kardan yansıyarak etki gösterebiliyor. Daha yüksek bölgelerde yaşayan insanlar daha fazla ultraviyole ışınları nedeniyle bundan daha kolay etkilenebiliyor. Ultraviyole ışınlarının bulutlu bir günde bile insanları etkileyebileceğini belirten Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, bulutlu günlerde bile koruma tedbirlerinin alınması gerektiğine vurgu yapıyor.
ABDİ İBRAHİM TOWER EPİLEPSİ FARKINDALIĞI İÇİN MORA BÜRÜNDÜ
Türk ilaç sektörünün lider şirketi Abdi İbrahim, 26 Mart Dünya Epilepsi Günü’nde farkındalık yaratmak amacıyla İstanbul Maslak’taki Genel Müdürlük binasını 26 Mart - 1 Nisan tarihleri arasında epilepsinin sembol rengi olan mor ile aydınlatıyor.
Nöbetlerle tanımlanan bir grup nörolojik bozukluk olan epilepsi hastalığı tüm dünyada 50 milyon, Türkiye’de ise yaklaşık 700 bin civarında kişide görülüyor. Abdi İbrahim, bu hastalığa dikkat çekmek ve farkındalık oluşturmak amacıyla Maslak’ta bulunan Abdi İbrahim binasını epilepsi ile mücadelenin sembol rengi mor ile aydınlattı. 26 Mart Salı akşamı başlayan mor ışıklar, 1 Nisan Pazartesi günü güneş doğuncaya kadar Abdi İbrahim binasını aydınlatacak.
Epilepsi toplumumuzda ön yargılar, yanlış ve eksik bilgiler sebebiyle hastaların damgalanmasına, toplumdan dışlanmasına, iş bulamamasına, eğitimine devam edememesine ve hatta aile kuramamasına neden olabiliyor. Oysa tedavi edildiği takdirde hastaların yaklaşık yüzde 70’inde hastalık kontrol edilebilir bir hal alıyor. Abdi İbrahim, yalnızlığın rengi ‘mor’la sembolize edilen epilepsi gününde, “Gelin Bugün Epilepsi Konuşalım” sloganı ile toplumda epilepsi hastalığı özelinde farkındalık yaratmayı amaçlıyor.
Epilepsi Hasta Ve Hasta Yakını İçgörüsü Araştırması”nın
Çıktıları Açıklandı
EPİLEPSİ HAKKINDA TOPLUMDAKİ ÖN YARGILAR HASTALIĞIN VERDİĞİ ZARARDAN DAHA BÜYÜK
Türkiye Epilepsi ile Savaş Derneği, 26 Mart Dünya Epilepsi Günü kapsamında İstanbul’da bir basın toplantısı düzenleyerek hastalık hakkında önemli bilgiler paylaştı. Toplantıda, “Epilepsi Hasta ve Hasta Yakını İçgörüsü Araştırması”nın çıktıları ile Türkiye’de ilk kez hastaların iş ve sosyal yaşamlarında karşılaştıkları hukuki sorunlara rehberlik etmek amacıyla hazırlanan “100 Soruda Epilepsi ile Yaşayan Bireylerin Hakları” kitabı hakkında bilgiler verildi.
Türkiye’de yaklaşık 700 bin civarında epilepsi hastası olduğunu açıklayan Türkiye Epilepsi ile Savaş Derneği Başkanı Prof. Dr. S. Naz Yeni, “Toplumun epilepsi konusunda bilinçlendirilmesi ve bu konuda farkındalık yaratmak için yaptığımız “Epilepsi Hasta ve Hasta Yakını İçgörüsü Araştırması” bize hastaların ihtiyaçlarını ve yaşamlarını sürdürebilmek için nelere ihtiyaç duyduklarını çok net olarak gösterdi. Bu çalışma, hastaların düşünce, eğilim, duygu ve alışkanlıklarını derinlemesine anlamamızı sağladı. Biliyoruz ki hastalığın aile ve toplum tarafından kabulü, hastalık hakkında doğru bilgilere sahip olması büyük önem taşıyor. Halk nezdinde epilepsi hastalığının yeterince bilinmemesi ve bu kişilere okulda, iş hayatında, sosyal hayatta yaşam alanı açılmaması hastalığın kendisinden bile daha ciddi bir sorun” dedi.
Türkiye Epilepsi ile Savaş Derneği, 26 Mart Dünya Epilepsi Günü kapsamında düzenlediği basın toplantısında bugüne kadar epilepsi hastaları üzerinde yapılan en derinlikli hasta araştırması olan “Epilepsi Hasta ve Hasta Yakını İçgörüsü Araştırması”nın çıktılarını açıkladı. Kamuoyunu bilinçlendirmek amacıyla bilgilerin paylaşıldığı toplantıya T. Epilepsi ile Savaş Derneği Başkanı Prof. Dr. S. Naz Yeni, Türk Epilepsi ile Savaş Derneği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Nerses Bebek, Türkiye Çocuk Nörolojisi Derneği Başkanı Prof. Dr. Kürşad Aydın, Abdi İbrahim Genel Müdürü Dr. Oğuz Mülazımoğlu, Avukat Çağrı Şükrü Uluslu ve Panacea Araştırma Firması Kurucu Ortağı Zeynep Tuğsuz katıldı.
Abdi İbrahim’in desteğiyle gerçekleştirilen toplantıda konuşan Türk Epilepsi ile Savaş Derneği Başkanı Prof. Dr. S. Naz Yeni, epilepsinin beyinde kontrolsüz elektriksel yayılımlar sonucu oluşan kısa süreli fonksiyon bozukluğu olduğunu belirterek hastalığın tüm dünyada 50 milyon, Türkiye’de ise yaklaşık 700 bin civarında kişide görüldüğünü belirtti. Prof. Dr. Yeni, “Toplumun epilepsinin nasıl bir hastalık olduğunu, doğru bilinen yanlışlarla değil, gerçek bilgilerle öğrenmesi ve yapılan yanlış müdahalelerin önlenmesi öncelikli konumuz. Hastaların toplum içerisinde kabul görmeye başlaması ve diğer kronik hastalar, hatta sağlıklı bireyler gibi eşit duygular ve şartlarla kabul görmesi gerekiyor. Aktif hayata katılmış, eğitim almış veya çalışan epilepsili bireylerin toplum içerisinde “Ben de buradayım, ben de epilepsi hastasıyım ve epilepsiye rağmen başardım” diyerek hastalığın kabul görmesinde iyi bir örnek teşkil etmeleri ve hastaları toplumdan dışlayan kötü algının kırılmasında rol oynayacak. Hekimlerin ve diğer sağlık çalışanlarının epilepsi hastalarının hassasiyetlerini ve sosyal sıkıntılarını göz önünde bulundurarak, hem hastaları hem de yakınlarını, bilimsel gerçeklerle buluşturarak kucaklaması ve hastalık hakkında daha detaylı bilinçlendirmesi gerektiğini bugün bir kez daha vurgulamak istiyoruz” dedi.
Türk Epilepsi ile Savaş Derneği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Nerses Bebek, “Epilepsi tedavi edilebilir bir hastalıktır. Kullanılan ilaçlar, tıpkı tansiyon hastalarında olduğu gibi tedavi edici değil nöbetleri baskılayıcı etkiye sahiptirler. Nöbetin tipi belirlendikten sonra, hekim tarafından verilen ilacın veya ilaçların düzenli ve planlı kullanımı büyük önem taşıyor. Nöbet sırasında yapılan yanlışlıklar fiziksel yaralanmalara epilepsinin sosyal boyutunda yapılan yanlışlıklar ise ruhsal yaralanmalara neden olur.” şeklinde konuştu.
Çocuklarda en sık nöbet sebebi ateş
Epilepsinin yaklaşık olarak her 100 çocuktan 1’inde görülebildiğini belirten Türkiye Çocuk Nörolojisi Derneği Başkanı Prof. Dr. Kürşad Aydın, çocuklarda en sık nöbet sebebinin ateş olduğunu belirtti. Aydın, bunun dışında kafa travması, ilaç ve zehirlenmelere bağlı kan şekerinin düşmesi veya kandaki sodyum ve kalsiyum gibi maddelerin düşüklüğünün, beyindeki kist, tümör, kanama, enfeksiyon ve beynin gelişim kusurlarının da nöbete sebep olabildiğini anlatan Aydın, “Nöbetlerin yaklaşık yüzde 60’ının nedeni genetik yatkınlık ile ilişkilidir. Halk arasında “sara” olarak da adlandırılan ve çoğu kez tedavisinin olmadığı sanılan epilepsi, çocuklarda büyük oranda başarı ile tedavi edilebiliyor. Ateşli havaleler daha sık olup çocukların yüzde 2-5’inde görülüyor. Hayat boyu insanların yüzde 5’i en az bir kez nöbet geçirme riskine sahip” şeklinde konuştu.
Uzun süre aç kalmak, stres, uykusuzluk, alkol, kahve ve kola gibi içeceklerin epilepsiye yatkınlığı olan çocuklarda nöbetleri kolaylaştırdığına dikkat çeken Aydın, bilgisayar ve televizyon gibi parlak ışık saçan cihazların, özellikle ışığa duyarlı epilepsisi olan çocuklarda nöbete sebep olabildiğine dikkat çekti.
Epilepsi Hasta ve Hasta Yakını İçgörüsü Araştırması
Toplantıda, Panacea araştırma şirketi tarafından hasta ve hasta yakınlarının katılımıyla hazırlanan “Epilepsi Hasta ve Hasta Yakını İçgörüsü Araştırması”nın çıktıları paylaşıldı. Hastaların ilk semptomu hissettikleri andan itibaren kendilerinin ve yakınlarının neler yaşadıklarını ve hissettiklerini ortaya koyan araştırma, bugüne kadar bu alanda yapılan en kapsamlı kalitatif araştırma özelliğini taşıyor. Erişkin-çocuk hastalar ve hasta yakınları ile 3-4 saatlik derinlemesine yapılan görüşmelerin sonuçlarını ortaya koyan araştırma, epilepsinin toplumdaki yanlış ve kötü imajının, hastaların ve hasta yakınlarının normal bir yaşam sürdürmesinin önündeki en büyük engel olduğunu gözler önüne seriyor. Çalışma, epilepsi hastalığı hakkında, toplumun, hastaların hayatını tehdit edebilecek ölçüde yanlış bilgilere sahip olduğunu da ortaya koyuyor. Araştırmaya katılan hastalar, yaşadıkları en büyük engellerden birinin iş bulma sıkıntısı olduğunu dile getiriyorlar. Epilepsi hastalığı, birçok sektörde çalışmaya ve aktif hayata katılmaya engel bir hastalık olmadığı halde, toplum ve işverenler hastalığı doğru tanımadıklarından ve risk aldıkları yargısına sahip olduklarından hastalara iş vermeme yolunu seçiyor.
Epilepsi hastalığının sadece hastaları değil, yakınlarını da toplumsal, ekonomik ve duygusal anlamda etkilediğine dikkat çeken araştırma, hastaların bir kısmının, ailelerine yaşattıkları bu tecrübe nedeniyle daha da büyük bir duygusal yükün altına girdiği ve özgüven kaybına uğradığını gösteriyor.
“100 Soruda Epilepsi ile Yaşayan Bireylerin Hakları” kitabı hazırlandı
Epilepsi hastaları, işten çıkarılma, okulda istenmeme ve hatta sokakta şiddete uğrama gibi durumlara da maruz kalabiliyor. Bu durumlarda hastaların haklarını arayabilmelerine yardımcı olmak amacıyla Türkiye’de ilk kez hastaların iş ve sosyal yaşamlarında karşılaştıkları hukuki sorunlara rehberlik etmek üzere “100 Soruda Epilepsi ile Yaşayan Bireylerin Hakları” kitabı hazırlandı. Kitapta, epilepsi ile yaşayan bireyler, sosyal yaşam, iş yaşamı, özel yaşam ile sağlık hizmetlerinden yararlanma ile ilgili konularda sahip oldukları haklar konusunda bilgilendiriliyor. Türkiye Epilepsi ile Savaş Derneği bu kitabı, ihtiyaç duyan hastalara ve hasta yakınlarına ücretsiz ulaştıracak.
Toplantıya katılan Avukat Çağrı Uluslu, epilepsi hastalarının bilmesi gereken önemli hukuki haklar hakkında bilgiler paylaştı. Uluslu, hastaların hukuksal olarak en fazla mağduriyet yaşadıkları alanların başında iş hayatının geldiğini söyleyerek, “İşverenlerin büyük bir çoğunluğu, epilepsi hastası çalışanın ne zaman nöbet geçireceğinin bilmediği için, engelli işçi alımlarında epilepsi hastalarını almaktan genellikle kaçınıyor. Bu durum, epilepsili bireyleri, işe girerken hastalığını işverenden saklamaya yöneltiyor. İşçi, iş görüşmesinde işverene epilepsi hastalığından bahsetmez ve bu durum sonrasında işveren tarafından öğrenilirse, işveren işçinin kendisini yanılttığı gerekçesi ile işçinin iş akdini haklı olarak feshedebilir. Oysa epilepsi hastaları, engellilik oranlarının yüzde 40 ve daha üzeri olduğunun rapor edilmesi koşuluyla engelli kişilerin hakları olan; ‘’isteğe bağlı engelli kimlik kartı, bakım hizmeti, mesleki rehabilitasyon, engelli çalıştırma kotası, özel eğitim, engelli üniversite öğrencilerine destek, engellilerin yaşadıkları hanelerin uygun hale getirilmesi, mesleği olan engellilerin mesleklerine uygun kadroya atanması, kredi desteği, gelir vergisi indirimi, ÖTV ve KDV indirimi, emlak vergisinden muafiyet, engellilere ait yerlere park edenlere cezai yaptırım, mükellefe beyan kolaylığı, emeklilik hakkı ve engelli maaşı’’ haklarından yararlanabilir. Ülkemizde epilepsi hastaları özelinde emeklilik ve malullük aylığı gibi yasal bir düzenlenme bulunmuyor. Hastalar, iş görememe durumlarının yüzde 40 ve üzeri oranda olduğunun raporladığı durumlarda engelliler için tanımlanan haklardan yararlanabiliyor” dedi.
Bunun yanında sürücü ehliyeti için başvuran adaylardan talep edilen genel sağlık muayenelerinde bakılan hastalıklar arasında epilepsinin yer alması da son dönemde en çok tartışılan konulardan arasında. Sürücü Adayları Ve Sürücülerde Aranacak Sağlık Şartları İle Muayenelerine Dair Yönetmeliğin 9. maddesinde hangi epilepsi hastalarının sürücü belgesi sahibi olabileceği tanımlanıyor. Epilepsi hastalarına sadece birinci grup sürücü belgesi sınıfları verilebiliyor. Bu sürücüler ambulans, resmi veya ticari araç kullanamıyor.
Epilepsi her yaşta görülebilen bir hastalık
Toplumda “sara hastalığı” olarak da bilinen, beyinde kontrolsüz elektriksel yayılımlar sonucu oluşan epilepsi beynin kısa süreli fonksiyon bozukluğudur. Bunun sonucunda kontrolsüz nöbetler oluşur. Epilepsi hemen her yaşta görülebilen bir hastalıktır. Epilepsi nöbetlerinin çok çeşidi bulunmakla birlikte temelde iki tür nöbet görülür: Parsiyel nöbetler (beyinde bir bölgeye sınırlı başlayan nöbetler) ve Jeneralize nöbetler (beyinde yaygın olarak başlayan nöbetler)
Epilepsi nöbetleri, her hastada değişkenlik gösterebilir
Her ne kadar nöbetler tanımlanmış olsa da herkesin geçirdiği nöbet kendine özgü farklılıklar gösterebilir. Epilepsi nöbetleri kimi hastalarda bilinç kaybıyla ilerlediği gibi, kimi hastalarda daha farklı belirtilere neden olabilir. Bundan dolayı bazı hastalarda epilepsi tanısı koyabilmek oldukça güçtür. Nöbet anında yaşananlar beyindeki nöbet olan bölgeye ve nöbetin yayılım hızına göre değişebilir. Nöbetin ne tip bir nöbet olduğunun belirlenmesi tedavinin düzenlenebilmesi açısından oldukça önemlidir.
Her yaş grubunda farklı bir nedenle ortaya çıkıyor
Epilepsinin sebebi her yaş grubuna göre değişiklik gösteriyor. Doğum sırasındaki oksijensiz kalma, travma gibi nedenlerin yanı sıra konjenital anomaliler, genetik sebepler, ciddi kafa travmaları, inmeler, menenjit, ensefalit beyin enfeksiyonları, beyin tümörleri gibi çok çeşitli sebepler epilepsi nedenleri arasında yer alabiliyor. Ayrıca epilepsi kadın ve erkekleri eşit oranda etkileyen bir hastalık.
Doğru tanıyı koyabilmek için epilepsi hastaları ve hasta yakınlarından, detaylı bir öykü alınması gerekiyor. Gerekiyorsa hekim tarafından hastanın video kayıtları ve yazılı açıklamaları da istenebiliyor. Tanı için hastanın vereceği klinik bilgiler yanında en önemli tanı yöntemi elektroensefalografi – EEG’dir. Bunun yanı sıra tanı için manyetik rezonans (MR), nöroloji hekimlerinin gerek göreceği kan analizleri de yapılabiliyor.
EPİLEPSİ HAKKINDA DOĞRU BİLİNEN YANLIŞLAR
Epilepsi hastalığı konusunda doğru olarak bilinen pek çok yanlış, hastalığın gidişatını olumsuz yönde etkiliyor.
Peki yolda yürürken, durakta otobüs beklerken veya seyahat gibi hiç beklemediğimiz bir anda epilepsi nöbeti geçiren biriyle karşılaşırsak ne yapmalıyız?
Hastalar neler yapmalı?
Hasta yakınları ne yapmalı?
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, 14 Mart Dünya Böbrek Hastalıkları Günü’nde Bildiriyor:
“KRONİK BÖBREK HASTALIKLARI DÜNYADA YILDA EN AZ 2.4 MİLYON KİŞİNİN ÖLÜME NEDEN OLUYOR”
Her yıl 14 Mart günü kutlanan “Dünya Böbrek Hastalıkları Günü” bu yıl “Herkes İçin Her Yerde Böbrek Sağlığı” sloganı ile farkındalık yaratmayı amaçlıyor. Dünya çapında yaklaşık 850 milyon kişide çeşitli nedenlerden dolayı böbrek hastalıkları olduğuna dikkat çeken Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, kronik böbrek hastalıklarının dünyada ölüm nedenleri arasında 6. sırada yer aldığını belirtiyor.
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, dünya genelinde yaklaşık 850 milyon kişinin çeşitli nedenlerden dolayı böbrek hastalıklarına yakalandığına dikkat çekiyor. Dünya çapında hızla artan kronik böbrek hastalıklarının önlenmesi ve hastalıklarla ilgili farkındalığın artırılması için her yıl 14 Mart günü “Dünya Böbrek Hastalıkları Günü” olarak kutlanıyor.
Kronik böbrek hastalıklarının (KBH) dünya üzerinde yılda en az 2,4 milyon kişinin ölümüne yol açtığını belirten Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, hastalığın dünyada en hızlı ilerleyen ölüm nedenleri arasında 6. sırada bulunduğuna işaret ediyor.
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü tarafından konu ile ilgili yapılan açıklamada, bu hastalığın yaygın şekilde görülmesinin nedenleri arasında yaşam koşulları, yaş faktörü, cinsiyet, eğitim düzeyi ve mesleki tehlikeler gibi faktörler ilk sırada geliyor.
Birçok ülkede genel olarak bulaşıcı olmayan hastalıklar için ulusal politikalar ve stratejiler belirlenmesine rağmen, böbrek hastalığı risk taramalarının yapılması, hastalığın önlenmesi ve tedavisine yönelik özel politikalar bulunmuyor. Türkiye’de ise böbrek hastalıklarıyla mücadele konusunda, gerek tarama ve önleme, gerekse tedavi aşamalarında önemli adımlar atılmış durumda.
Sağlık Bakanlığı tarafından hayata geçirilen “Türkiye Böbrek Hastalıkları Önleme ve Kontrol Programı” halk sağlığı nezdinde etkili bir politika oluşturulması amacı ile 2014 yılında başlatıldı. Türk Nefroloji Derneği ise aktif bilgilendirme ve önleme politikaları ile bu programı her geçen gün geliştiriyor. Bu program ile yüksek kalitedeki temel sağlık hizmetlerine evrensel, sürdürülebilir ve eşit erişim sağlanması ve sosyoekonomik gruplar arasında sağlıkta eşitliği artırılması hedefleniyor.
Sağlıklı yaşam tarzlarının teşvik edilmesi ve benimsenmesi ile birçok böbrek hastalığı türünün önlenebilir, geciktirilebilir veya kontrol altına alınabilir olduğuna vurgu yapan Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, böbrek sağlığı için bilinmesi gereken 8 kurala dikkat çekiyor. Bu kuralların başında aktif yaşam ve kilo kontrolü geliyor. Sağlık taramalarının düzenli olarak yaptırılarak, kan şekeri, kan basıncı değerlerinin ölçtürülmesi, yüksek olması halinde doktora başvurulması öneriliyor. Sağlıklı beslenmeye, bol su içmeye dikkat edilmesi ve tuz tüketiminin sınırlandırılması da bu hastalıktan korunmada önem taşıyor. Sigara ve tütün ürünlerinden, rastgele ilaç kullanımından uzak durulması da uyarılar arasında.
BÖBREK SAĞLIĞI İÇİN UYULMASI GEREKEN 8 KURAL
1. Daha hareketli olun, kilonuzu koruyun.
2. Kan şekerinizi düzenli olarak kontrol ettirin.
3. Kan basıncınızı ölçtürün. Yüksek saptanması durumunda doktora başvurun.
4. Sağlıklı beslenin ve tuz alımını kısıtlayın.
5. Su tüketimini artırın.
6. Sigara ve tütün ürünlerini kullanmayın.
7. Rastgele ilaç kullanımından veya bitkisel ürünlerden uzak durun.
8. Risk grubunda ise böbreklerinizi kontrol ettirin.
GLOKOM TEHDİDİ BÜYÜYOR,
HASTA SAYISININ DÜNYA GENELİNDE 2020 YILINDA 80 MİLYONA ÇIKMASI BEKLENİYOR
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, 12 Mart Dünya Glokom Günü’nde hastalığa dair çarpıcı bilgilere dikkat çekiyor. Glokom, tüm körlük nedenleri arasında ikinci sırada geliyor. Dünyada halen yaklaşık 61 milyon civarında olan glokomlu hasta sayısının 2020 yılında 80 milyon, 2040 yılında ise 111.8 milyona çıkması bekleniyor.
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, geri dönüşsüz körlüğün başlıca nedenlerinden olan glokomun her geçen yıl artmasının önemli bir sağlık problemi olduğuna işaret ediyor. Tüm körlük nedenleri arasında yüzde 12,3 oranıyla ikinci sırada yer alan glokomla ilgili Dünya Sağlık Örgütü tarafından yapılan araştırmalar çarpıcı sonuçlar ortaya koyuyor. Raporda yer alan 2011 verilerine göre, tüm dünyada yaklaşık 61 milyon glokom hastası bulunuyor. Önleyici tedbirlerin alınmaması halinde, hastalığın 2020 yılında 80 milyon, 2040 yılında ise 111.8 milyon olacağı öngörülüyor.
Glokom Nedir?
Glokom, gözün retina tabakasında, retina gangliyon (sinir hücresi grupları) hücrelerinin tahrip olması sonucu, ilerleyici görme alanı kayıplarına neden olan bir optik sinir (görme siniri) hastalığı. Göz içi basınç artışı, glokomun oluşmasında ve ilerlemesinde risk taşıyor. Hastalık tedavi edilmezse, bu basınç artışı görme sinirini daha fazla etkileyerek körlüğe kadar giden görme kayıplarına sebep olabiliyor.
Glokom, İleri Evreye Gelene Kadar Hiçbir Belirti Vermeyebilir
Erken tedavi ile glokoma ilişkin körlüğün yaklaşık yüzde 90'ının önlenebilir olduğunu söyleyen Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, hastalığın bilinirliğinin ve farkındalığının artırılmasının bu noktada büyük önem taşıdığını vurguluyor.
Glokomla ilgili, gelişmekte olan ülkelerde farkındalık düzeyi düşükken, gelişmiş ülkelerde ise farkındalık üst düzeyde. Ailede glokom hastalığının olması, 60 yaşın üstünde olmak, hipertansiyonunuzun olması, yüksek derece miyop olmak glokom riskini artırsa da herkes glokom olma riski taşıyor.
En Sık Görülen Glokom Tipi; Primer Açık Açılı Glokom
Glokomun, primer açık açılı ve kapalı açılı olmak üzere iki farklı tipi bulunuyor. Daha sık görülen bir tip olarak primer açık açılı glokom, göz içindeki aköz sıvı drene olamadığında, göz içi basıncı artarak görme sinirine zarar vermesi sonucu oluşuyor. Primer açık açılı glokom, ağrı yapmadığından başlangıçta görmede bir değişiklik yaratmıyor.
Görme siniri normal göz içi basıncına duyarlı olan kişilerde, glokom gelişme riski diğerlerinden daha yüksek olabiliyor. Düzenli göz muayeneleri ile hastalığın erken tespiti, optik sinirin hasarının önlenmesi açısından önem taşıyor.
Glokomun bir diğer tipi olan kapalı açılı glokom ise görmenin aniden bulanıklaşması, gözde şiddetli ağrı, baş ağrısı, bulantı ve kusma şikayetleri ile ortaya çıkıyor. Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, bu tarz belirtilerin oluşması durumunda acil olarak bir göz doktoruna başvurulması gerektiğinin altını çiziyor.
Glokom Sürekli Takip ve Tedavi Gerektiren Bir Hastalıktır
Optik sinirde bir hasar oluşmaksızın, göz içi basıncı yüksek olması göz tansiyonuna (oküler hipertansiyon) sebep oluyor. Glokom şüpheli ve glokom riski yüksek olarak adlandırılan bu hastaların göz doktoruna düzenli olarak gitmesi gerekiyor. Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü glokomun, sürekli takip ve tedavi gerektiren bir hastalık olduğunun da vurgusunu yapıyor.
1. World Health Organization (WHO): Consultation on Public Health Management of Chronic Eye Diseases: Report of a WHO consultation.2011].
2. Med Hypothesis DiscovInnovOphthalmol. 2018; 7(1)
3. Graefes Arch Clin Exp Ophthalmol DOI 10.1007/s00417-016-3518-4
4. https://www.aao.org/eye-health/diseases/glaucoma-symptoms 5. https://www.glaucoma.org/glaucoma/are-you-at-risk-for-glaucoma
ABDİ İBRAHİM’DEN NİTELİKLİ İŞGÜCÜ YETİŞTİRİLMESİNE TAM DESTEK
Abdi İbrahim, Türk ilaç sektörüne yüksek nitelikli Ar-Ge personeli yetiştirilmesine katkıda bulunmak üzere TÜBİTAK Destek Programı’na dahil oldu. Abdi İbrahim, İstanbul Üniversitesi ile gerçekleştirdiği işbirliği çerçevesinde 3 doktora öğrencisine inovatif Ar-Ge projelerine yönelik çalışmalarını tamamlamaları konusunda destek verecek. Abdi İbrahim’in sağlayacağı bursla doktoralarını tamamlayacak kişiler, daha sonra 3 yıl süreyle Abdi İbrahim’de çalışma imkanı da yakalayacak.
Türk ilaç sektörünün lider şirketi Abdi İbrahim, yüksek nitelikli Ar-Ge Personeli yetiştirilmesine ve endüstriye inovatif çözümler geliştirilmesine katkı sağlamak amacıyla İstanbul Üniversitesi ile akademi- sanayi işbirliğinin başarılı bir örneğini hayata geçirdi.
İşbirliği kapsamında İstanbul Üniversitesi ile birlikte TÜBİTAK 2244 Destek Programı’na imza atan Abdi İbrahim, proje yürütücüsü Prof. Dr. Yıldız Özsoy Erginer’in nezaretinde üniversitenin Farmasötik Teknoloji bölümündeki 3 doktora öğrencisine inovatif Ar-Ge projelerine yönelik çalışmalarını tamamlamaları konusunda destek sağlayacak. Abdi İbrahim, programa katılan doktora öğrencilerine 4 yıl süreyle burs desteği de verecek. Program süresinin tamamlanmasının ardından, doktorantlar Abdi İbrahim’de 3 yıl süre ile görev yapma imkanı bulacak.
İnsan kaynağına yatırımı toplumsal sorumluluk olarak gördüklerini belirten Abdi İbrahim İnsan Kaynakları Genel Müdür Yardımcısı ve İcra Kurulu Üyesi Hakan Onel, ”Bu programla endüstrinin nitelikli işgücü ihtiyacının giderilmesini ve ilgili üniversite bölümlerinde öğrenim gören öğrencileri sektörümüze kazandırmayı amaçlıyoruz. Bu anlamda üniversitelerle işbirliğimizi artırarak sürdürmeyi planlıyoruz” dedi.
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü Dünya Nadir Hastalıklar Günü’nde Bildiriyor;
“ADI NADİR AMA TÜRKİYE’DE 7 MİLYON HASTA VAR
Tüm dünyada nadir hastalıklar konusunda farkındalık ve bilgi düzeyini artırmak amacıyla her yıl 28 Şubat günü “Nadir Hastalıklar Günü” olarak kutlanıyor. Nadir hastalıkların Türkiye’de yaklaşık 7 milyon kişide görüldüğünü açıklayan Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, bu sınıfa giren hastalıklarla ilgili önemli bilgiler paylaştı.
Grip, nezle, bronşit ve mantar… Toplumda sıklıkla görülen bu hastalıklara oldukça aşinayız. Ancak pek çok kişi nadir görülen hastalıklarla ilgili yeterli bilgiye sahip değil. Oysa Türkiye’de her 10-15 kişiden biri nadir hastalıklara yakalanıyor.
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, 28 Şubat Dünya Nadir Hastalıklar Günü’nde, Türkiye’de yaklaşık 7 milyon kişinin nadir hastalıklara yakalandığına dikkat çekti. Ülkemizde nadir hastalıklara doğru tanının ortalama 7 senede konulabildiğini belirten Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, yaklaşık 8 uzmanın kontrolünden geçtikten sonra hastalığın tespit edilebildiğini açıkladı.
Nadir Hastalıklar Nelerdir?
Osteogenezis İmperfekta - Cam Kemik Hastalığı
Hastanın vücudundaki kemikler ufak bir travma ile kırılmaya müsait olduğu için halk arasında ‘Cam Kemik Hastalığı’ olarak biliniyor. Genetik geçişli olan ve kesin bir tedavisi bulunmayan cam kemik hastalığı, kemiğin temel maddesini oluşturan bağ dokusunda kalıtsal bir bozukluğa bağlı olarak ortaya çıkıyor. Kemik şekil bozukluklarının yanı sıra göz akının koyu, mavimsi ya da gri oluşuyla da kendini gösteriyor. Bu hastalığın ağır formuyla doğan bebekler çok sayıda kırık ve yumuşak bir kafatası ile doğuyor ve yaşama şansları da oldukça düşük oluyor. Cam kemik hastalığı, Batılı ülkelere oranla Türkiye’de çok daha sık görülüyor.
Zeka geriliğinin önemli nedenlerinden biri; Fenilketonüri
Bebeklerin ilk birkaç ayı içinde her zaman anlaşılamayan fenilketonüri, temelde kalıtsal metabolik bir hastalık olarak kendini gösteriyor. Fenilketonüri ile doğan çocuklar, pek çok hayvansal ve bitkisel kaynaklı besinin bileşiğinde bulunan ‘Fenilalanin’ isimli maddeyi vücuttaki temel gerekli enzimatik süreçlerde kullanamıyor.
Bu nedenle kanda ve diğer vücut sıvılarında artan bu madde ve onun atıkları çocuğun gelişmekte olan beynine zarar veriyor. 5-6 aydan itibaren zeka geriliği, yürüme, oturma gibi becerilerinin gelişememesine yol açan hastalık erken teşhis edildiğinde tedavi edilebiliyor. Fenilketonürin hastalığının tedavisinde ömür boyu diyete dikkat edilmesi gerekiyor. Aksi takdirde hastalık kendini tekrar edebiliyor.
Tikler, Tourette Sendromunu Ele Veriyor
İsmini Fransız doktor Gilles de La Tourette’den alan Tourette Sendromu, istem dışı sıkça göz kırpma, sağa sola kafayı sallama, kişinin sözlerini tekrar etme, anlamlı-anlamsız sesler çıkarma, hatta uçacakmış gibi kanat çırpma hareketleri, yani ‘tikler’ ile kendini belli ediyor. Yaşam kalitesini ciddi ölçüde düşüren, çevreden sürekli ‘yapma’ uyarısına maruz bırakan bu tikler gerek çocuk gerekse yetişkin için, yapılmadığında ‘vücudu boğan’ bir hal alabiliyor. Hastalığın bilinen bir tedavisi henüz bulunamıyor.
Spinal Müsküler Atrofi (SMA) Türkiye’de 10 Binde Bir Görülüyor
En önemli belirtisi kas güçsüzlüğü olan Spinal Müsküler Atrofi (SMA), özellikle süt çocukluğu döneminde yaşamı tehdit edebilecek kadar ağır seyreden bir hastalık. Ön omurilik hücrelerinin kaybı nedeniyle ortaya çıkan hastalığın bugün bilinen bir tedavisi bulunmuyor. Ülkemizde 10 binde bir görülme sıklığı bulunan Spinal Müsküler Atrofi’nin (SMA) tüm otozomal resesif hastalıklarda olduğu gibi tekrarlama riski ise yüzde 25.
Adrenolökodistrofi’de Belirtiler Okul Öncesi Kendini Gösteriyor
İlk semptomları duyma-görme bozuklukları ve davranış değişiklikleri olarak ortaya çıkıp daha sonra hastayı ölüme kadar götürebilen bir seyir izleyebilen Adrenolökodistrofi hastalığı daha çok 5-8 yaş arası çocuklarda görülüyor. Adrenolökodistrofi hastalığı, başrollerini Nick Nolte ve Susan Sarandon’un oynadığı, “Lorenzo’nun Yağı” isimli 1992 yapımı bir filme de konu olmuştu.
Albinizm’de Hastalar Tamamen Beyaza Bürünüyor
Göz, saç ve deriye renk veren melanin pigmenti vücutta hemen hemen hiç bulunmaması nedeniyle ortaya çıkan bir hastalık olan Albinizm’de hastalar, her yaşta bembeyaz saçları ve bembeyaz ciltleri ile dikkat çekiyor. Ciltleri güneş ışınlarına karşın tamamen korumadan yoksun olduğundan cilt kanserine yakalanma riskleri oldukça fazla. Diğer hastalıkların aksine Albinizmli çocuklarda zeka ve beden gelişimi geriliği yaşanmıyor.
“EPİLEPSİYE NEYİN SEBEP OLDUĞUNU BİLMEK NÖBETLERİ KONTROL EDEBİLMEK ADINA BÜYÜK AVANTAJ SAĞLIYOR”
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, duygu durumunu, uykuyu ve hatta kişisel ilişkileri etkileyebilen nörolojik hastalıklardan biri olan epilepsi hastalığının her yaşta görülebileceğini belirtiyor. Direktörlük, Dünya Epilepsi Günü’nde hastalığa dair bilinmeyenler, nedenleri, alınabilecek önlemler ve tedavi yöntemlerine ilişkin bilgiler verdi.
“Epilepsi tıpkı bir savaş gibi.. Tahmin edemediğim ve öngöremediğim sonuçlara neden olabiliyor.” Bu sözler bir epilepsi hastasına ait. Kişilerin duygu durumunu, uykusunu ve hatta kişisel ilişkilerini etkileyen hastalıklardan biri olan epilepsi ile yaşamak sanıldığı kadar kolay değil.
Her yıl hastalık hakkında toplumda farkındalık yaratmak üzere etkinliklerin düzenlendiği Dünya Epilepsi Günü kapsamında hastalıkla ilgili bilgilendirmelerde bulunan Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, epilepsinin her hastada farklı tipteki nöbetlerle anlaşılabileceğine dikkat çekiyor. Tüm yaş gruplarını etkileyebilen nörolojik hastalıklardan biri olarak tanımlanan epilepsi hastalığı her yaşta görülebiliyor.
Epilepside Çoğunlukla Tek Ortak Belirti; Beyinde Başlayan Nöbet Oluşma Eğilimi
Epilepsiye neden olan sebeplerin çeşitliliğine dikkat çeken Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, nöbete neyin sebep olabileceğini bilmenin önlem alabilmek adına önemli bir avantaj olduğunun altını çiziyor. Bunun yanında her bir epilepsi hastasının nöbet tipi de farklı olabiliyor. Kimi hastalar tüm hayatları süresince epilepsiyle yaşarken bir kısmı sadece yaşamlarının belli bir kesiminde bu nöbetleri geçirebiliyor. Tüm epilepsi hastalarında çoğunlukla ortak olan tek şey, beyinde başlayan nöbet oluşma eğilimi.
İngiltere Epilepsi Derneği”nin yayınladığı istatistiklerde, nöbetlerin çoğunun ani olarak herhangi bir belirti vermeden saniyeler veya dakikalar içinde yaşandığı ve kendiliğinden sonlandığı belirtiliyor. Her hasta için nöbetlerin farklı olduğu açıklanırken, bazı epilepsi hastalarının nöbetleri uyanıkken geçirdiği bazılarının ise nöbetlere uykuda yakalandığı görülüyor.
Nöbetler sırasında yaralanmaların da yaşandığını belirten raporda, çoğu kişi yaralanmadan hastane veya doktora gitmeye ihtiyaç duymuyor. Nöbetler beynin normal çalışmasında ani kesintilere neden olabiliyor. Nöbet geçtikten sonra ise beyin yine normal fonksiyonuna devam ediyor.
Doğru İlaç Kullanımı Önemli
Bazı epilepsi hastaları nöbetleri sırasında ani bilinç kayıpları yaşayabiliyor. Özellikle bu tip durumlarda çevrede nöbete tanıklık eden bir kişi tarafından nöbetin tanımlanması oldukça önem kazanıyor. Tedavide kullanılan antiepileptik ilaçlar nöbetleri durduruyor fakat epilepsiyi tedavi etmiyor. Doğru bir antiepileptik ilaç kullanımı ile nöbetlerin yaklaşık yüzde 70’i kontrol altına alınabiliyor. Nöbet kontrolü sağlanamayan hastalarda ise cerrahi girişimlere başvurulabiliyor.
Epilepsi ile Savaşta Ailelere Büyük Görev Düşüyor
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, epilepsi ile mücadelede aile bireylerine büyük görev düştüğüne dikkat çekiyor. Hastanın iletişimde bulunduğu kişilere doğru bilgiyi vermek önem taşıyor.
Epilepsi hastaları kadar aile fertlerinin de hastalıkla ilgili olumsuz etkilenmelerini önlemek ve disiplinli bir yaklaşımla tüm aşamalarda epilepsi nöbetlerini önlemek tedaviyi düzenleyen hekimlerin dikkat etmesi gereken önemli konular arasında yer alıyor.
Epilepsi Hastası Çocukları Bilinçlendirmek Şart
Eğer epilepsi hastası bir çocuksa, güvende olmasını sağlamakla kalmayıp, çocukluğunu yaşaması ve bağımsızlığını kazanması konusunda da belli bir denge sağlamak için hastalığı hakkında detaylı bilgiler paylaşılması öneriliyor.
ABDİ İBRAHİM’E ÖDÜL YAĞMURU
Abdi İbrahim, sağlık profesyonelleri tarafından düzenlenen Altın Havan Ödülleri ve Doktorclub Awards’dan ödülle döndü.
106 yıllık köklü geçmişiyle Türk ilaç sektörünün lider firması Abdi İbrahim’e, 8. Altın Havan Ödülleri ve Doktorclub Awards’dan 2 yeni ödül geldi. Abdi İbrahim, Altın Havan Ödülleri’nde AbdiBio ile ‘Biyoteknoloji Yatırımı’ ödülüne, Doktorclub Awards’da ise, ‘Akılcı İlaç Kullanımı’ kampanyası ile Yılın İlaç Endüstrisi Ödülleri - Yılın Sosyal Sorumluluk Projesi Kategorisi’nde ödüle layık görüldü.
Altın Havan Ödülleri’nde ‘Biyoteknoloji Yatırımı’ ödülünü kazanan AbdiBio’nun açılışı, 2018 yılı Mayıs ayında gerçekleşti. 450 milyon TL yatırım tutarına sahip Türkiye’nin en büyük biyoteknolojik ilaç üretim tesisi AbdiBio 13 bin 500 metrekare kapalı alan üzerine kurulu. Yılda 11 milyon flakon, 9 milyon şırınga, 22 milyon kartuş ve 1 milyon liyofilize üretim kapasitesine sahip tesiste hücre bankasından başlayarak nihai ürüne kadar olan tüm üretim süreçleri gerçekleştirilebiliyor. AbdiBio, kronik hastalıkların tedavisinde büyük rol üstlenmesinin yanında cari açığın düşürülmesine de katkı sunacak.
Abdi İbrahim’e bir diğer ödül ise Doktorclub Awards’dan geldi. ‘Akılcı İlaç Kullanımı’ kampanyası, sağlık profesyonelleri tarafından düzenlenen Doktorclub Awards’da Yılın İlaç Endüstrisi Ödülleri - Yılın Sosyal Sorumluluk Projesi Kategorisi’nde ödüle layık görüldü. Abdi İbrahim’in 2012 yılında başlattığı ‘Akılcı ilaç kullanımı’ kampanyası, bilinçli ilaç kullanımına dair çeşitli aktiviteler ve sosyal medya kullanımı ile farkındalık yaratarak davranış değişikliği oluşturabilmeyi hedefliyor.
AbdiBio Hakkında
Abdi İbrahim’in Türkiye’ye dünya standartlarında bir biyoteknolojik ilaç üretim tesisi kazandırma azminin simgesi olan AbdiBio 450 Milyon TL yatırımla 2018 yılında faaliyete geçti. Dünya standartlarında teknolojik donanıma sahip AbdiBio’da hücre bankasından başlayarak nihai ürüne kadar olan tüm üretim süreçleri gerçekleştirilebiliyor. Kanser, diyabet, romatoloji, merkezi sinir sistemi, göz ve kan hastalıklarının tedavisinde kullanılacak biyoteknolojik ürünlerin üretiminin yapıldığı, 13 bin 500 metrekare kapalı alan üzerine kurulu AbdiBio, yılda 11 milyon flakon, 9 milyon şırınga, 22 milyon kartuş ve 1 milyon liyofilize üretim kapasitesiyle çalışıyor.
AbdiBio’da üretilen ilaçlar, Türkiye’de kullanıma sunulmasının yanı sıra yurt dışında faaliyet gösterilen ülkelere de ihraç edilerek cari açığın düşürülmesine katkı sağlayacak. Yetişmiş insan kaynağının son derece yetersiz olduğu biyoteknoloji alanında öncü bir yatırım olan AbdiBio, yurtdışından uzmanlarla bilgi transferi sağlıyor, yeni uzmanlar yetiştirerek sektöre ve ülkemize önemli katkılarda bulunuyor.
Akılcı İlaç Projesi Hakkında
Abdi İbrahim 2012 yılında başlattığı ‘Akılcı İlaç Kullanımı’ kampanyası ile, bilinçli ilaç kullanımına dair farkındalık yaratarak davranış değişikliği oluşturabilmeyi hedeflemektedir. Abdi İbrahim’in 100. yılı adına hayata geçirdiği ve halen sürdürdüğü "Akılcı İlaç Kullanımı” kampanyası ile 'İlacın doktorun önereceği doz ve sürede, eczacıya danışarak kullanılması’ gerekliliğine dikkat çekiliyor.
Abdi İbrahim, 2012 yılından bu yana devam eden Akılcı İlaç Kullanımı Kampanyası’na yönelik televizyon reklamı, ilanlar, eczane broşürleri ve sosyal medya içeriklerinin yanında iki araştırma gerçekleştirdi. Tüm çalışanlarını projeye dahil ederek, Türk ilaç sektörünün bu konudaki en geniş kapsamlı araştırmasının altına iki kez imza atan Abdi İbrahim, ülkenin akılcı ilaç kullanımı bilinç haritasını gözler önüne serdi. Araştırma sonuçlarında evde ilaç saklama, son kullanma tarihinin kontrol edilmesi, danışmadan ilaç kullanımı, bir önceki tedaviden kalan ilaçların kullanımı, başkasına ilaç önerme, belirtilen zamanda kullanım, belirtilen dozda kullanım ve artan ilaçlara yönelik davranışlar olmak üzere 8 başlıkta çarpıcı sonuçlar elde edildi.
www.abdiibrahim.com.tr
ABDİ İBRAHİM OTSUKA MEDİKAL DİREKTÖRLÜĞÜ UYARIYOR;
“DEPRESYON TEDAVİ EDİLMEDİĞİNDE
CİDDİ TOPLUMSAL SORUNLARA YOL AÇABİLİR”
Abdi İbrahim Otsuka Medikal Direktörlüğü, çökme, kederli hissetme, işlevsel ve yaşamsal aktivitenin azalması olarak bilinen depresyonun tedavi edilmediğinde ciddi toplumsal sorunlara sebep olduğunu belirtti. Direktörlüğün yaptığı açıklamada, tüm tıbbi hastalıklar arasında yeti kaybı yönünden depresyonun 2020’li yıllarında iskemik kalp hastalıklarından sonra 2. sırada yer alacağının altı çizildi.
Depresyon, çökme, kederli hissetme ve buna bağlı olarak işlevsel ve yaşamsal aktivitenin azalmasını ifade eden duygusal yaşantı durumudur. Latince “depressus”tan gelen “depress” sözcüğü, “alçakta olmayı, bastırmayı” ifade ediyor. Yaşam boyu görülme sıklığı yüzde 1,5 ile 19 arasında olan depresyon, tedavi edilmediğinde yüksek tedavi maliyetleri ile çok ciddi toplumsal sorunlara sebep olabiliyor.
Depresyonda olumsuz duygular süreklilik gösterdiğinden kişinin günlük yaşamını ve işlevselliğini bozabiliyor. Depresyonun kronikleşmesi halinde iş hayatında ve sosyal yaşamda kayıplar, güncel aktivitelerde bozulma gibi olumsuz durumlar ortaya çıkabiliyor. Bu nedenle tüm tıbbi hastalıklar arasında yeti kaybı yönünden 4. sırada yer alıyor. 2020’li yıllarda iskemik kalp hastalıklarından sonra 2. sırada yer alacağı öngörülüyor.
Depresyonun, olumsuz yaşam olaylarına karşı yaygın olarak verilen bir tepki olduğunu açıklayan Abdi İbrahim Otsuka Medikal Direktörlüğü, ortaya çıkan her benzer duygu durumunun depresyon olarak değerlendirilmemesi gerektiğini de belirtiyor.
Depresyonun Belirtileri
Depresyon ilk olarak, günlük olağan etkinliklerden ve daha önce kişiye zevk veren durumlardan artık eskisi gibi zevk alamamama ve bunlara karşı ilginin kaybolması belirtileriyle kendini gösteriyor. Çökkünlük, karamsarlık, keder ve elem duygularıyla seyreden depresif duygu durumu, gerek mental gerekse fiziksel alanda enerji azlığı ile kendini belli ediyor. Bu duygu durum bozukluğuna, psikomotor ve bilişsel yavaşlama eşlik ediyor.
En Sık Görülen Duygudurum Bozukluğu; Major Depresif Bozukluk (MDB)
Major depresif bozukluk (MDB) en sık görülen duygu durum bozukluğu olarak biliniyor. Tek uçlu depresyon olarak tanımlanan bu durum, tek bir nöbet ya da yineleyici nöbetler şeklinde görülebiliyor. Bu nöbetler 2 yıl ya da daha fazla sürebiliyor. Çoğu hastada akut dönemlerin seyri iyi olsa da, majör depresif bozukluk geçiren 3 hastadan birinde yinelemeler yaşam boyunca sürüyor ve nöbetler arasındaki dönemde de çeşitli derecelerde belirtiler gözleniyor.
Major Depresif Bozukluk (MDB) Kadınlarda Daha Sık Görülüyor
Her yaşta görülebilen major depresif bozukluk (MDB) orta yaşlarda ve özellikle de 40-50 yaşları arasında daha sık görülüyor. Kadınlarda erkeklere göre 2 kat daha sık görülebiliyor. Her 4 kadından biri ya da her 8-10 erkekten biri yaşamları boyunca bir kez major depresif bozukluk (MDB) dönemi geçiriyor. Bu kişilerin birçoğunda yüzde 85’lere varan oranda, hastalığın bir ya da birden çok sayıda depreşme olasılığı bulunuyor.
Dönemler genellikle haftalar, aylar, hatta yıllar süren prodromal dönemlerden sonra başlıyor. Bir majör depresif dönemin süresi, iki hafta ile iki yıl arasında olabiliyor. Kişinin biyolojik ailesinde depresyon ya da diğer duygu durum bozukluklarını geçirmiş kişilerin bulunması hastalık riskini 2 ila 4 kat artırabiliyor.
Egzersiz yapmak ve endişelerinizi aileniz ve arkadaşlarınızla paylaşmak depresyonu atlatmakta yararlı olabiliyor. Orta düzeyde depresyonda konuşma terapisi önerebiliyor veya antidepresan tedavisi uygulanabiliyor. Konuşma terapilerinin yanı sıra sorun çözme becerilerinden yararlanan Bilişsel Davranış Terapisi (BDT) de uygulanabiliyor. Geçici serotonin geri alım inhibitörleri (SSRI’lar) ise beyindeki kimyasal seviyelerini değiştirerek etki ediyor. Ağır depresyonlarda konuşma terapileri ve ilaçların bir kombinasyonuyla tedavi öneriliyor. Depresyon belirtilerini yaşıyorsanız, uzman bir ruh sağlığı uzmanıyla görüşmeniz öneriliyor.
www.aio.com.tr
Abdi İbrahim, Dünya Demir Eksikliği Günü’ne Dikkat Çekiyor
DÜNYADA EN SIK GÖRÜLEN ANEMİ TÜRÜ: DEMİR EKSİKLİĞİ
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, 26 Kasım Dünya Demir Eksikliği Günü’nde kansızlık ile ilgili uyarılarda bulunuyor. Kişilerin genel sağlık durumunu ve yaşam kalitesini önemli derecede bozabilen hastalık, dünya nüfusunun yüzde 30’unu etkiliyor. Abdi İbrahim, 26 Kasım Dünya Demir Eksikliği Günü dolayısıyla sosyal medyada “Anemik Olma, Dinamik Ol” hashtagi kullanarak bir farkındalık çalışması da başlattı.
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, Dünya Demir Eksikliği Günü’nde dünyada ve Türkiye’de sıkça rastlanan kansızlığa dikkat çekiyor. Bu kapsamda Abdi İbrahim, sosyal medyada “Anemik Olma, Dinamik Ol” hashtagi kullanarak bir farkındalık çalışması da hayata geçirdi.
Demir eksikliği, demir mevcudiyetinin vücudun ihtiyaçlarını karşılamakta yetersiz kaldığı ve anemi ile birlikte veya anemi olmadan mevcut olabilen sağlıkla ilgili bir durumdur. Dünyada 3 kişiden birinin demir eksikliği hastası olduğuna değinen Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, demir eksikliğinin yaygınlığına rağmen birçok kişinin hastalığın belirtilerini tanıyamadığını; doğru teşhis konusunda sıkıntı yaşandığını vurguladı.
Demir düzeylerinin düşüklüğü genellikle kan kaybı, kötü beslenme veya besinlerdeki demirin emilmesinde görülen yetersizlikten kaynaklanır. Demir eksikliği riski en fazla olanlar arasında bebekler, küçük çocuklar, kadınlar ve kronik hastalıkları olan kişiler yer alır.
Dünyada sağlık sistemindeki ilerlemelere rağmen, gelişmekte olan ülkelerde hamile kadınların %50'sinde ve beş yaş altındaki çocukların yarısında demir eksikliği bulunuyor. Demir eksikliği bebeklikten yetişkinliğe kadar olan çocukların bilişsel gelişimini olumsuz etkiliyor. Bağışıklık mekanizmalarına zarar veriyor ve hastalık oranlarının artmasına neden oluyor.
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre dünya nüfusunun yüzde 30’unu etkileyen demir eksikliğinin tanısının konulabilmesi için semptomların iyi tanınması ve anlaşılması gerekiyor. Doğru tedavi için öncelikle doğru teşhis konması büyük önem taşıyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün diğer bir verisi ise, demir eksikliği olan erkekler ve kadınlarda fiziksel iş verimi ve performansının %30 oranında azaldığını ortaya koyuyor.
Demir eksikliği anemisi; halsizlik, yorgunluk, saç dökülmesi, tırnak bozukluğu, huzursuz bacak sendromu gibi çok sayıda şikayete neden olabiliyor.
Son araştırmalara göre kalp yetmezliği olan iki kişiden birinde demir eksikliği olabileceği düşünülürken kalp yetmezliği gibi durumlarda demir eksikliğinin çok ciddi ve gerçek bir sorun olabileceği ortaya çıkıyor.
Demir eksikliğinin, kronik böbrek hastalığı (CKD) olan hastaların %24-85'ini ve inflamatuvar bağırsak hastalığı (IBD) olan hastaların ise %13-90'ını etkilediği tahmin edilmektedir.
Yerel Dev Adım
Dünyanın önde gelen lider sağlık şirketlerinden biri olan Johnson & Johnson’ın ilaç şirketi Janssen, yenilikçi portföyünün yerelleşmesi sürecinde stratejik ortak olarak Abdi İbrahim ile güçlerini birleştirdi. Yerli ilaç üretim kapasitesi ve yetkinliğinin artırılması ve küresel pazarda daha rekabetçi olmak hedefli bu iş birliği, farklı kanser türlerinin ve nadir hastalıkların tedavilerini kapsıyor.
Janssen, son on yılda Türkiye’de yaklaşık kırk milyon dolar değerinde klinik araştırma gerçekleştirdi. 2017’de başlattığı sekiz yeni çalışmayla Türkiye’ye en çok yeni klinik araştırma getiren ikinci şirket oldu.
Abdi İbrahim ile yürütülecek proje kapsamında, ilk olarak prostat kanseri ve pulmoner arteriyel hipertansiyon tedavileri için geliştirilen iki ürün yerelleştirilecek. Sonrasında da yine farklı kanser tedavilerinde kullanılan yenilikçi ürünler ile yerelleşme süreci devam edecek. Janssen, yerelleşme projesinin ilk ayağını tamamladığında, yerli üretim kapasitesini iki katına çıkaracak.
İki firma arasındaki iş birliği Kasım ayında gerçekleştirilen imza töreni ile resmiyet kazandı.
İmza töreninde, Janssen’i temsilen Janssen Gelişen Pazarlar Genel Müdürü Luis Diaz Rubio ve Janssen Türkiye Genel Müdürü Maria Fernanda Prado, Abdi İbrahim’i temsilen CEO Süha Taşpolatoğlu yer aldı.
Türkiye’ye Güvenimizi Ve Bağlılığımızı Sürdürüyoruz
Törende konuşan Janssen Gelişen Pazarlar Genel Müdürü Luis Diaz Rubio; Türkiye’nin özellikle son 10 yılda sağlık alanında yaptığı atılımlar ve sunduğu tedavilerle bölgede önemli bir ülke olduğunu söyledi. Rubio, “AR-GE’ye en çok yatırım yapan şirketlerden biriyiz. Global yıllık gelirimizin yüzde 20’den fazlasını AR-GE yatırımlarına harcıyoruz. Yenilikçi ilaçların ihtiyaç sahiplerine ulaşması stratejimizle Johnson & Johnson’ın ilaç şirketi Janssen olarak 2009 yılından bu yana fark yaratan 16 yeni molekülü tıbbın hizmetine sunduk” dedi.
Janssen’in yüksek kaliteli ve yenilikçi ürünleri hastalara ulaştırmak için sağlık otoriteleriyle iş birliği içinde olduğunu belirten Luis Diaz Rubio, “Dünyanın önde gelen lider sağlık şirketlerinden biri olarak Türkiye’de 20 yıldır süregelen yatırımlarımızla ve yenilikçi tedavilerimizle ülkeye olan güvenimizi ve bağlılığımızı sürdürüyoruz. Hükümetin ülke insanlarının sağlık ihtiyaçlarına yönelik politikalarını ileriye taşıma amacı olan girişimlerde bulunmaktayız. Yerelleşme kapsamında Abdi İbrahim ile kurduğumuz iş birliği bu yönde atılmış somut bir adımdır. Mevcut iş birliklerimizi de güçlendirerek, yenilikçi tedavileri Türkiye’ye getirmeye devam edeceğiz. Bu yeni tedaviler sayesinde, Türkiye’de hastaları etkileyen ciddi hastalıkların seyrini değiştirmeyi amaçlıyoruz” açıklamasını yaptı.
Türkiye’nin küresel pazardaki rekabetçiliğini artıracağız
Janssen Türkiye Genel Müdürü Maria Fernanda Prado ise törende yaptığı konuşmada Türkiye’deki yerelleşme politikaları ile ilgili şunları söyledi:
“Türkiye’nin yerli ilaç üretim kapasitesi ve yetkinliğinin geliştirilmesi ve küresel pazardaki rekabetçiliğinin artırılması yönünde harekete geçtik. Yerelleşme odağımızda kanser ve nadir hastalıkların tedavilerinde Türkiye’nin uluslararası rekabet gücünü artıracak ve hasta çıktılarını iyileştirme hedefi olan yenilikçi ilaçlarımız yer alacaktır. İlk olarak, ölümcül bir nadir hastalık olan Pulmoner Arteriyel Hipertansiyon ve erkeklerde en sık görülen 2. kanser tipi olan Prostat Kanseri tedavilerinde fark yaratmayı hedefleyen ilaçlarımızı Türkiye’de üretmek için Abdi İbrahim ile kurduğumuz iş birliği için çok heyecanlıyız. Çıktığımız bu yeni yolculuğun başarı getirmesini dilerim.”
Yerelleşmenin en büyük destekçisiyiz
Törende konuşan Abdi İbrahim CEO’su Süha Taşpolatoğlu, Abdi İbrahim olarak ilaçta yerelleşme hamlesinin en büyük destekçilerinden olduklarını, hayata geçirdikleri yatırımların yanı sıra halen devam eden tüm yatırımlarında da bu sorumlulukla hareket ettiklerini belirtti. Türkiye'nin ilaçta küresel bir oyuncu olması için yerelleşmenin son derece önemli bir itici güç olduğuna inandıklarını belirten Süha Taşpolatoğlu, Abdi İbrahim olarak hem fikri aşamada hem uygulamada bu alanın öncüsü olmaktan gurur duyduklarını vurguladı.
Abdi İbrahim’in halen uluslararası yirmi firmaya üretim hizmeti verdiğini ifade eden Taşpolatoğlu, şöyle devam etti: ''Yüzaltı yıldır ilaç sektöründe faaliyet gösteren Abdi İbrahim, hükümetimizin başlattığı ilaçta yerelleşme hamlesinde üstün teknolojik donanımlı tesisleri, güçlü insan kaynağı ve know how’ı, AR-GE’ye yaptığı yatırım ama en önemlisi Türkiye’nin ilaçta etkin bir oyuncu olma hedefini destekleyen vizyonu ile en önde koşmaya kararlı bir duruş sergiliyor. 2020’ye giderken hedefimiz, oluşturacağımız yeni iş birlikleri ile üretim hizmeti alanında daha da büyümek ve uluslararası firmaların Türkiye’deki üretim üssü olmak. Bunun için üretim altyapımızı sürekli olarak güçlendiriyor ve dünyayla yarışır standartlarımızı iş birliği yaptığımız şirketlerin hizmetine sunuyoruz. İhtiyaca özel tasarlanan üretim ortamlarımızla tüm müşterilerimiz için en iyi seçenek olma hedefiyle çalışıyoruz. Bugün Janssen ile yaptığımız katma değerli ilaçlara yönelik üretim anlaşması bu çabamızın doğal bir sonucu ve bu nedenle bizim için son derece önemli. İmzaladığımız bu anlaşmayı uzun soluklu iş birliğimizin ilk adımı olarak görüyoruz, önümüzdeki süreçte bu iş birliğimizi daha da geliştirmeyi umuyoruz. İlerleyen dönemde de Türkiye’nin büyüme hedeflerinde itici güç olma misyonuyla benzer iş birliklerini geliştirmeye devam edeceğiz.’’
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü Uyarıyor;
“KOAH DÜNYADA DÖRDÜNCÜ ÖLÜM NEDENİ”
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, tüm dünyada önemli bir halk sağlığı sorunu olan KOAH ile ilgili farkındalık yaratmak amacıyla düzenlenen 21 Kasım Dünya KOAH Günü’nde hastalıkla ilgili çarpıcı bilgilere dikkat çekiyor. Dünya genelinde dördüncü en sık ölüm nedeni olan Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı’nın (KOAH) 2020 yılında üçüncü sıraya yükselmesi bekleniyor.
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, dünya genelinde dördüncü en sık ölüm nedeni olan KOAH’ın 2020 yılında üçüncü sıraya yükseleceğine dikkat çekiyor. Yapılan açıklamada, KOAH’ın dünya genelinde sadece 2012 yılında tüm ölümler içerisindeki payının %6 olduğu ve 3 milyon insanın ölümüne neden olduğu belirtiliyor.
2002 yılından bu yana her yıl Kasım ayında Obstrüktif Akciğer Hastalıkları Küresel Girişimi (Global Initiative of Obstructive Lung Diseases – GOLD) önderliğinde dünya genelinde KOAH günü etkinlikleri düzenleniyor. “Hiçbir Zaman Erken Değil - Hiçbir Zaman Geç Değil” sloganı ile düzenlenen etkinliklerde, KOAH tanısı konulması veya şüphelenilmesi için erken olmadığı ve KOAH tanısı koyulan hastaların tedavisi için geç kalınmadığı vurgulanıyor.
Yapılan açıklamada, çoğunlukla sigara kullanım hikayesi olan veya sigara içmekte olan 40 yaş ve üzeri erişkinlerde görülen Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı’na bağlı zararların, toplumun yaş ortalaması ve risk faktörlerine maruz kalma nedeniyle, önümüzdeki on yıllar içinde artacağına dikkat çekiliyor.
KOAH için, başta sigara olmak üzere tütün ve tütün mamullerinin kullanılması en büyük risk faktörü olarak başı çekiyor. Zararlı gaz ve partikül maruziyeti sonucu akciğerlerde kalıcı olarak hava akımı kısıtlılığı gelişiyor. Nefes darlığı, balgamlı veya balgamsız öksürük gibi belirtilerle kendini gösteren KOAH, alevlenme olarak tabir edilen akciğer fonksiyonlarında ve hastanın genel durumunda ani olarak meydana gelen kötüleşmeler ile seyreden uzun süreli bir hastalık. Alevlenmeler hastanın tedavisi ve hastalığın gidişatı için olumsuz etki yaratabiliyor.
Çoğu KOAH tanılı hastada aynı zamanda başka hastalıklar da görülebiliyor. Bunların başlıcaları kalp damar sistemi hastalıkları, iskelet kası fonksiyon bozuklukları, metabolik sendrom, osteoporoz (kemik erimesi), depresyon, anksiyete ve akciğer kanseridir.
Avrupa’da Solunum Sistemi Hastalıkları Maliyetlerinin %56’sı KOAH
KOAH’ın toplum için ciddi bir sosyal ve ekonomik yük oluşturduğunu belirten Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, maliyetlerin büyük kısmının alevlenmeler ve sonuçlarına bağlı olarak oluştuğunu belirtiyor. Sadece Avrupa Birliği’nde tüm sağlık harcamalarının içerisinde %6’lık pay solunum sistemi hastalıklarına bağlı oluşuyor. Bu solunum sistemi hastalıkları maliyetlerinin ise %56’sı KOAH nedeni ile gelişiyor.
KOAH tanısı için solunum fonksiyon testinin ardından tanı konuluyor ve hastalar şikayetleri, bulgularının ağırlığı ve aynı zamanda alevlenme durumlarının sıklığına göre 4 kategoriye ayrılıyor. Bu kategorizasyonun ardından hastaya uygun olan tedaviye başlanıyor. Başlıca tedavi yöntemi hastanın rahat kullanabileceği ve uyum göstereceği bir inhaler cihaz yardımı ile verilen ilaç tedavisi. Bunun için nefes ile akciğerlere ilaç etken maddelerini ulaştıran inhaler cihazlar tercih ediliyor. Hastaların, hekimleri tarafından reçete edilen tedaviye uyum göstermeleri tedavi süreci için büyük önem taşıyor. Tedavisini düzenli bir şekilde alan bir hastanın gidişatı tedavi uyumu olmayan bir hastaya göre çok daha olumlu olacaktır.
Düzenli Tedavi, Hastalığın Gidişatı İçin Büyük Önem Taşıyor
KOAH tedavisinde hekim ile hastanın kuracağı diyalog, hastanın hastalığı hakkındaki farkındalık düzeyi, ilaç tedavisinin doğru ve düzenli bir şekilde uygulanması, düzenli takipler ile hastalığın gidişatının kontrolü için büyük önem taşıyor. Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, uygun tedavi ile KOAH hastalarının, hastalıklarının gidişatı ve yaşam kalitelerinde olumlu sonuçlar alabileceğini belirtiyor.
“DİYABET HER 6 SANİYEDE 1 KİŞİNİN HAYATINI YOK EDİYOR”
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, 14 Kasım Dünya Diyabet Günü kapsamında 21'inci yüzyılın en önemli sağlık sorunu olarak tanımlanan diyabetle ilgili açıklamalarda bulundu. Diyabetin her zaman ciddi belirtiler vermediğini belirten Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, diyabetin bir kader olmadığını, düzenli beslenme ve spor ile kontrol altına alınabileceğini vurguladı.
Yaşadığımız yüzyılın en önemli sağlık sorunlarından biri diyabet. Her yıl milyonlarca insan diyabet nedeniyle ya sağlık sorunları yaşıyor ya da hayatını kaybediyor.
“Diyabet Nedeniyle Her 6 Saniyede 1 Kişi Hayatını Kaybediyor”
Uluslararası Diyabet Federasyonu’nun 14 Kasım Dünya Diyabet Günü dolayısıyla yayınladığı rapora göre, 2015 yılında 11 yetişkinden 1’i diyabet hastalığına yakalandı. Küresel sağlık harcamalarının yüzde12’sinin diyabete harcandığını ve her 6 saniyede 1 kişinin diyabet hastalığı nedeniyle hayatını kaybettiğini gösteren rapor, 2040 yılında 10 yetişkinden 1’inin diyabet hastası olacağına ve diyabet ile ilişkili hastalıkların sağlık harcamalarının 802 milyon ABD Dolarını aşacağına dikkat çekiyor.
Türkiye’de Diyabet Görülme Sıklığı Yüzde 14.7
Türkiye’de 2010 yılında diyabet, hipertansiyon, obezite ve endokrinolojik hastalıklar üzerine yapılan çalışmaya göre, Türk erişkin toplumunda diyabet görülme sıklığı yüzde 13.7 olarak saptandı. 2014 yılında ise ülkemizde diyabet görülme oranı yüzde 14.7 olarak belirlendi.
Diyabet, insülin hormonunun eksikliği veya etkisizliği sonucu ortaya çıkan, kan şekeri yüksekliği ile seyreden ve yaşam boyu kontrol gerektiren kronik ve ilerleyici bir hastalık. Gerektiği gibi kontrol edilmezse, kalp damar hastalıkları, böbrek yetmezliği, körlük, sinir hasarı ve diyabetik ayak gibi çeşitli önemli yaşamsal sorunlara yol açabiliyor.
Diyabet genel olarak tip 1 diyabet, tip 2 diyabet ve gebelikte görülen gestasyonel diyabet olmak üzere üçe ayrılıyor. Tip 1 diyabette insülin salgısı hiç yok veya yok denecek kadar az. Çok erken yaşlarda ortaya çıkan Tip 1 diyabetin tedavisinde ise mutlaka insülin kullanılması gerekiyor.
Tip 2 Diyabetle Savaşmak İçin Düzenli Beslenme ve Spor Şart
Tip 2 diyabette vücutta insülin salgısı yetersiz kalıyor. Salgı bozukluğu ile birlikte insülin direnci görülüyor. Yaşla birlikte görülme sıklığı artan tip 2 diyabette, şişmanlık ve genetik geçiş önemli risk faktörleri arasında.
İlaç tedavisinde her zaman insülin gerekmediğinin altını çizen Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, ağızdan alınan şeker düşürücü ilaçlar, beslenme alışkanlığının düzeltilmesi ve spor ile tedavinin destekleneceğine vurgu yapıyor. Tüm diyabetlilerin yüzde 90-95’ini oluşturan ve genellikle 40 yaşın üzerindeki kişilerde görülen tip 2 diyabette, kilo kontrolü ve artmış fiziksel aktivite sayesinde tip 2 diyabetten korunmanın mümkün olduğu belirtiliyor.
Bazı kadınlarda hamilelikleri sırasında “gestasyonel diyabet” oluştuğunu belirten Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, tüm hamileliklerin yüzde 2-5’inde gelişebilen gestasyonel diyabetin genellikle hamilelik sonlandığında kaybolduğunu açıklıyor.
Diyabet Kader Değildir
Çok su içmek, sık idrara çıkmak, halsizlik, yorgunluk, konsantrasyon güçlüğü, görme bulanıklığı gibi belirtileri olan kişilerin yaklaşık yarısı, şeker hastası olduğunun farkına varmadan yaşıyor. Çünkü diyabet her zaman ciddi belirtiler vermeyebiliyor ve pek çok kişi bunun farkında olmadan uzun yıllar kan şekeri yüksek şekilde yaşıyor.
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü diyabetin bir kader olmadığına dikkat çekerken, diyabet açısından risk faktörlerine sahip kişilerin mutlaka kan şekerini düzenli olarak ölçtürmesi gerektiğini belirtiyor.
Abdi İbrahim Otsuka Medikal Direktörlüğü; en sık rastlanan kalıtsal hastalıklardan olan ve kist kümelerinin, öncelikli olarak böbreklerde meydana geldiği polikistik böbrek hastalığıyla ilgili bilinmesi gerekenleri açıkladı.
Abdi İbrahim Otsuka Medikal Direktörlüğü, diyaliz ya da nakil gerektiren her 10 böbrek hastasından birinin Polikistik Böbrek Hastası olduğuna vurgu yapıyor ve hastalıkla ilgili bilinmesi gerekenlere dikkat çekiyor. Polikistik böbrek hastalığı, kist kümelerinin, öncelikli olarak böbreklerde görülmesi sonucu meydana gelen bir hastalıktır. Genellikle böbrekler en şiddetli şekilde etkilenen organlar olmasına rağmen, polikistik böbrek hastalığı yalnızca böbreklerle sınırlı kalmaz. Hastalık, vücudun başka bir yerinde de kistlerin oluşmasına yol açabilir.
Polikistik böbrek hastalığında; yüksek tansiyon, böbrek büyümesine bağlı sırt veya yan ağrısı, baş ağrısı, karın büyümesi, idrarda kan, sık idrara çıkma, böbrek taşları, böbrek yetmezliği ve idrar yolu veya böbrek enfeksiyonları belirtileri bulunabilir.
Doktora Ne Zaman Başvurmalı?
Hastalığın kliniği sessiz seyrettiğinden dolayı hastaların büyük çoğunluğu yıllar boyunca polikistik böbrek hastalığının farkına varamayabilir. Polikistik böbrek hastalığı belirti ve işaretlerinin birkaçını gösteren bir kişinin doktora başvurması gerekmektedir. Birinci derecede akraba, ebeveyn, kardeş veya çocukta polikistik böbrek hastalığı var ise, kişinin bu hastalık için taramadan geçmesi de önem kazanmaktadır.
Hastalığın çocuklara geçmesi için, yalnızca bir ebeveynde bulunması yeterli bir nedendir. Polikistik böbrek hastalığı bir ebeveynde görüldüğü takdirde, her bir çocuğun hastalığa yakalanma ihtimali yüzde ellidir. Polikistik böbrek hastalığınız varsa ve çocuk sahibi olmayı düşünüyorsanız, bir genetik danışmanı, hastalığın çocuklarınıza geçme riskini değerlendirmenize yardımcı olabilir.
Detaylı bilgi için www.aio.com.tr
“DÜNYADA YAKLAŞIK 125 MİLYON SEDEF HASTASI BULUNUYOR”
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, toplumda sedef hastalığı olarak bilinen “psöriasis” hastalığının pek çok etken ile tetiklenebilen bir hastalık olduğunu belirtiyor. Hastalık fiziksel yükü dışında psikolojik anlamda da hastaların yaşamlarını etkileyerek toplumsal baskı yaratabiliyor.
Sedef hastalığı ile ilgili toplumda yeterli düzeyde bilgi sahibi olunmadığını belirten Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, dünya genelinde yaklaşık 125 milyon kişinin Psöriasis (Sedef) hastalığından fiziksel, sosyal, duygusal ve ekonomik olarak etkilendiğine dikkat çekti. Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, 29 Ekim Dünya Sedef Hastaları Günü dolayısıyla, tedavisi uzun soluklu olan bu hastalık hakkında önemli bilgiler paylaştı.
Toplumda görülme sıklığı yüzde 2 civarında olan sedef hastalığı, hayatın herhangi bir döneminde ortaya çıkabilen ve genellikle üzeri sedef rengi pullanma ile örtülü, pembe-kırmızı döküntülü bir hastalık olarak kendini gösteriyor. Nedeni tam bilinmemekle birlikte bağışıklık sisteminde önemli rol oynadığı düşünülen sedef hastalığı deride pullanma, kaşıntı, kızarıklık gibi çok sayıda şikayete neden olabiliyor. Nadiren sistematik bir tablo da çizebilen sedef hastalığı yüksek tansiyon, kalp hastalığı, artrit ve psikiyatri ilaçları, enfeksiyonlar, alkol, sigara, iklim ve hormonlar gibi pek çok etken ile tetiklenebilen, bazen hiçbir sebep olmadan da nüksedebilen bir hastalık olarak ortaya çıkabiliyor.
Sedef hastalığının toplum tarafından bulaşıcı bir hastalık olarak algılanması, hastaların iş ve özel yaşamlarını etkileyebiliyor. Hastalar bir yandan hastalıkla mücadele ederken, bir yandan da toplum içinde üzüntü, hayal kırıklığı ve kızgınlık hisleri ile baş etmek zorunda kalıyor. Bu sebeple, hastalığın yönetiminde sadece tıbbi tedavi değil, psikolojik desteğin de sağlanması tedavi sürecine olumlu etki gösteriyor.
Uluslararası Psöriasis Federasyonu, Dünya Psöriasis (Sedef Hastalığı) Günü vesilesiyle, sedef hastalığı için toplumda farkındalığın artırılması, hastaların tedaviye erişimlerine katkı sağlanması ve sedef hastalarının yaşadıkları sıkıntılara karşı hassasiyet gösterilmesini sağlamayı amaçlıyor.
Sedef hastalığıyla ilgili toplumda farkındalık yaratmak amacıyla önemli çalışmalar sürdüren Abdi İbrahim, sedef hastalığı tedavisinde kullanılan ilaçları ve projeleri ile hastalara destek veriyor.
Referanslar: https://ifpa-pso.com/our-actions/world-psoriasis-day/
www.psoriasis.org.tr
Tromboz Önlenebilir, Tedavi Edilebilir Bir Durumdur, Erken Tanı Çok Önemlidir
DÜNYADA 1 YILDA 3 MİLYONDAN FAZLA KİŞİ TROMBOZ NEDENİYLE HAYATINI KAYBEDİYOR
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü 13 Ekim Dünya Tromboz Günü kapsamında hastalığın belirtileri, tanı, tedavi ve az bilinen gerçeklerine dikkat çekiyor. Dünyada 1 yılda 3 milyondan fazla kişinin tromboz nedeniyle hayatını kaybettiğini belirten Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, hastalığın az bilinen yönlerine vurgu yapıyor. Avrupa’da majör ölüm nedenlerinden biri olan tromboz, Türkiye’de yılda 30 bin kişinin hayatını kaybetmesine neden oluyor.
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü bacaktaki derin toplardamarlar içinde pıhtı oluşması anlamına gelen Derin Ven Trombozu hastalığına dair bilinmesi gerekenlerin altını çiziyor. Kan akımını tam ya da kısmen engelleyerek bacakta toplardamar kanının birikmesine neden olan Derin Ven Trombozu, çoğu kez ağrısız olmakla beraber oluşmuş pıhtının bulunduğu yerden kopup, kan akımı ile akciğer damarlarını tıkayarak ciddi sonuçlara neden olur. Bu durum akciğer embolisi olarak isimlendirilir. Derhal tedavi edilmediği takdirde ölüme yol açabilir.
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, Derin Ven Trombozunda pıhtının zaman içinde erise bile çoğu zaman tam olarak erimediği için damarda darlıklar oluşmasına ve kirli kan sisteminde bulunan kapakların bozulmasına yol açacağını belirtiyor. Pıhtı oluştuktan sonra uzun dönemde artan bir şekilde bacaklardan dönmesi gereken kan, damarlar içinde göllenmeye başlar. Bu durumda toplardamarlardaki yüksek kan basıncının dokulara zarar vermesi sonucunda bacakta şişme, ağrı, renk değişikliği ve bilekte yaralarla (venöz ülser) karakterize toplardamar (venöz) yetmezliği gelişebilir.
Kemik kırıkları, kalça/diz protezleri, büyük genel cerrahi ameliyatlar, kanser, gebelik, geçirilmiş eski bacak pıhtısı, uzun süreli yatak istirahatleri, ileri yaş, şişmanlık durumunda ve bazı genetik olarak pıhtılaşmanın olmasını engelleyen yardımcı maddelerin eksikliği sonrasında pıhtılaşma riski artmaktadır.
Derin Ven Trombozu hastalarının yaklaşık yarısında hiçbir ciddi belirti olmayabileceğini belirten Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü; “En yaygın şikayet bacakta ağrı, hassasiyet, şişlik ve bacağın renginin özellikle ayakta iken mor ya da mavimsi olmasıdır. Pıhtı akciğere ulaşırsa nefes darlığı, göğüs ağrısı, öksürük ve kanlı balgam çıkarma şikayeti gelişebilir” diye uyarıyor.
Derin Ven Trombozu tanısında en kolay ve güvenilir yöntemin renkli Doppler ultrasonografi olduğunu belirten Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, Renkli Doppler ultrasonografi ile Derin Ven Trombozu tanısının ağrısız, kolay ve doğru bir şekilde konulabileceğine işaret ediyor.
Derin Ven Trombozu tedavisinin ana amacının akciğer embolisi ve tekrar Derin Ven Trombozunun gelişiminin engellenmesi olduğunu belirten Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü tedavinin diğer amaçlarının ise hastanın bacağındaki şikayetin azaltılması ve ilerde oluşabilecek olan sorunların engellenmesi olduğuna dikkat çekiyor.
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü’nden Derin Ven Trombozu İçin Günlük Yaşam Önerileri!
Derin Ven Trombozu geliştiğinde ağrı ve şişlik nedeniyle hastaların hareketleri ve yaşamlarının zorlaştığını belirten Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, yaşamın normale dönmesinin zaman alabileceğini, doktorun hastalığın süreci ile ilgili hastaya bilgi vereceğini ve aşağıdaki maddelere dikkat edilmesini vurguluyor.
· Uzun süre oturmak gerektiğinde bacaklar hareket ettirilmeli
· Uyanık iken her saat başı ayağa kalkıp kısa yürüyüşler yapılmalı
· Bacakları sıkan kıyafetler giyilmemeli
· Varis çorapları doktor tavsiyesine uygun bir şekilde kullanılmalı
· Sakatlanmaya neden olabilecek ağır hareketlerden kaçınılmalı
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü Derin Ven Trombozu Hakkında Az Bilinen Gerçeklere Dikkat Çekiyor!
· Tromboz dünyada yılda 3 milyon kişiden fazla ölüme sebep oluyor
· Türkiye’de her yıl yaklaşık 30 bin kişi trombozdan hayatını kaybediyor.
· Onkoloji hastalarında tromboz daha sık görülüyor.
· Avrupa'da majör ölüm nedenlerinden biridir. Meme ve akciğer kanserlerinden ölenlerin toplamından fazla ölüme sebebiyet veriyor.
· Her yıl yaklaşık 900 bin Amerikalıda tromboz görülüyor.
· Bu kişilerin yüzde 30’unda 10 sene içinde yeni bir tromboz oluşma riski bulunuyor.
· Her yıl Amerika'da 100 bin kişi trombozdan hayatını kaybediyor. Bu rakam AIDS, akciğer kanseri ve araç kazalarında ölenlerin toplamından fazladır.
· Gebeler ve doğum kontrol ilacı kullanan kadınlar ile erkeklerde daha fazla tromboz riski bulunuyor.
10 EKİM’DE DAMGALAMAYA KARŞI AYAĞA KALK
ABDİ ibrahim otsuka medikal direktörlüğü BİLDİRİYOR;
“RUHSAL HASTALIĞI OLANLARIN
KARŞILAŞTIKLARI EN BÜYÜK ZORLUK DAMGALAMA”
Tüm dünyada zihinsel sağlık konularında farkındalık yaratmak amacıyla her yıl 10 Ekim günü “Dünya Ruh Sağlığı Günü” olarak kutlanıyor. Abdi İbrahim Otsuka Medikal Direktörlüğü, hastaların damgalanarak toplumdan dışlanmasını önlemek için toplumun tüm kesimlerinin duyarlı olması gerektiğine dikkat çekiyor. Abdi İbrahim Otsuka ayrıca bir kampanya başlatarak 10 Ekim’de saat 10:10’da herkesi damgalamaya karşı ayağa kalkmaya davet ediyor.
Abdi İbrahim Otsuka Medikal Direktörlüğü, her yıl 10 Ekim’de kutlanan Dünya Ruh Sağlığı Günü’nde zihinsel sağlık konularında farkındalık yaratmak ve hastaların topluma kazandırılmasını desteklemek amacıyla bilinmesi gerekenleri aktardı.
Ruh sağlığı ve ruhsal hastalığı olanların yaşadıkları sorunlar hakkında toplumun bilinçlenmesini sağlamak amacıyla bilgilerin paylaşıldığı 10 Ekim Dünya Ruh Sağlığı Günü ile bu alandaki sağlık hizmetlerinin kalitesinin arttırılması ve hastaların gündelik yaşamda karşılaştığı engellerin çözüme kavuşturulması hedefleniyor.
Abdi İbrahim Otsuka ayrıca bir kampanya başlatarak 10 Ekim’de saat 10:10’da herkesi damgalamaya karşı ayağa kalkmaya davet ediyor.
STİGMA (DAMGALAMA) NEDİR?
Abdi İbrahim Otsuka Medikal Direktörlüğü, ruhsal hastalığı olanların toplumdan dışlanarak damgalanmalarının, yaşadıkları sorunların başında geldiğine dikkat çekiyor. Ortaçağ’dan bu yana ruhsal hastalık problemleri yaşayan kişilerin toplumda ağır suçlamalara ve aşağılamalara maruz kaldığını belirten uzmanlar, hastaların çeşitli önyargılarla ayrımcılığa maruz bırakıldıklarının altını çiziyor.
Abdi İbrahim Otsuka Medikal Direktörlüğü, bireyin ilk olarak ruhsal hastalık tanısı almasıyla birlikte etiketlendiğine dikkat çekerek, ruhsal hastalığa sahip bireylerin tehlikeli ve ne zaman ne yapacağı belli olmayan kişiler olarak görülerek damgalanmasının hastalara büyük zarar verdiğine işaret ediyor.
EN FAZLA DIŞLANAN GRUP ŞİZOFRENİ HASTALARI
Ruhsal bozukluk tanısı alan bireyler içinde şizofreni hastaları, damgalamadan en fazla etkilenen grup. Dünya Psikiyatri Birliği’nin şizofreni nedeniyle ortaya çıkan damgalama ve ayrımcılıkla küresel savaş kampanyası için düzenlediği ankette, toplumun şizofreni hastalarına yaklaşımı incelendi. Araştırmaya göre, ankete katılanların yüzde 20’si bir şizofreni hastasıyla arkadaşlığını sürdüremeyeceğini, yüzde 50’si aynı odayı paylaşamayacağını, yüzde 75’i ise şizofreni hastası biriyle evlenemeyeceğini belirtiyor.
NE YAPMALIYIZ?
Abdi İbrahim Otsuka Medikal Direktörlüğü, damgalama karşıtı çalışmalarda öncelikle toplumda var olan yanlış inanç ve bilgileri değiştirmeye çalışmaya odaklanmak gerektiğini belirtiyor. Hastaların damgalanması ve dışlanması tamamen yok edilemese de yanlış inanç ve yargıların eğitim ve farkındalık yoluyla değiştirilebileceğini belirten uzmanlar, bu yolla umutsuzluğa kapılmadan mücadeleye ve destek vermeye devam etmek için toplumu uyarmak gerektiğine dikkat çekiliyor.
Öncelikle ruh sağlığını korumanın ve hastalığı önlemenin önemine dikkat çeken Abdi İbrahim Otsuka Medikal Direktörlüğü ayrıca şunları öneriyor:
‘GÖRMEZDEN GELMEYELİM - TARİH ÖNCESİNDEN GÜNÜMÜZE ŞİZOFRENİ SERÜVENİ’ SERGİSİ
Abdi İbrahim Otsuka toplumun genelinde damgalamaya karşı farkındalık yaratmak amacıyla önemli çalışmalar sürdürüyor. 2014 yılında başlatılan ve Türkiye’de bir ilk olan, şizofreni konusunda toplumsal bilinç oluşturmayı hedefleyen ‘Görmezden Gelmeyelim - Tarih Öncesinden Günümüze Şizofreni Serüveni’ sergisi özellikle şizofreni hastaları ve hasta yakınlarının yaşadığı damgalama konusunda farkındalığı artırıyor. ‘Görmezden Gelmeyelim - Tarih Öncesinden Günümüze Şizofreni Serüveni’ sergisi bugüne kadar İstanbul, Ankara, İzmir ve Kocaeli’de ziyaretçilerle buluştu. Geçtiğimiz Nisan ayında İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Şizofreni Dernekleri Federasyonu’nun desteğiyle Yenikapı Metro İstasyonu’nda ziyaretçilerle buluşan sergi yaklaşık 1 milyon 950 bin kişiye ulaştı. Sergi Türkiye’nin farklı illerinde de sergilendikten sonra Japonya’dan başlayarak dünyaya açılacak.
ABDİ İBRAHİM’DEN MEME KANSERİ TEDAVİSİNDE İLK BİYOBENZER İLAÇ
MEME KANSERİNDE İLK BİYOBENZER İLAÇ
KAMU BÜTÇESİNE YILDA 130 MİLYON TL KATKI YAPACAK
Türk ilaç sektörünün lideri Abdi İbrahim, günümüzde kadınlar arasında sık görülen meme kanserinde kullanılan Trastuzumab etkin maddeli ilk biyobenzer ürünü piyasaya sundu. Sağlık Bakanlığı tarafından geri ödeme kapsamına da alınan ürün, bir yılda 130 milyon TL kamu katkısı sağlayacak. Meme kanseri olan hastalarda tümörlü kitlenin büyümesini engelleyen ürün, medikal onkolojinin kullanacağı ilk biyobenzer monoklonal antikor olacak.
Biyoteknoloji alanında öncü yatırımlara imza atan Abdi İbrahim, Türkiye’deki ilk Trastuzumab etkin maddeli biyobenzeri piyasaya sundu. Medikal onkoloji tarafından kullanılacak biyobenzer monoklonal antikor olan bu ürün, meme kanseri olan hastalarda tümör kitlesinin büyümesini engelleyerek tedavi imkanı sunuyor.
Sağlık Bakanlığı tarafından geri ödeme kapsamına da dahil edilen ürünün, kamu bütçesine bir yılda 130 milyon TL katkı sağlaması bekleniyor.
Tümörün büyümesini engelleyerek yaşam süresini uzatıyor
Meme kanseri hem dünyada hem Türkiye’de kadınlar arasında sık görülen kanser türleri arasında yer alıyor. Dünyada her yıl 22 bin kişiye meme kanseri tanısı konuyor. Türkiye’de de bu sayı her geçen yıl artıyor. Hasta sayısındaki artış bu konuda yürütülen bilimsel çalışmaların hız kazanmasını da beraberinde getiriyor.
Meme kanseri alanında, hastaların yaşam süresini ve kalitesini iyileştirmek için çalışmalarını sürdüren Abdi İbrahim, Trastuzumab etkin maddeli biyobenzer ile meme kanseri hastalarının tedavisi için etkin bir tedavi sunuyor. Söz konusu ilaç, Trastuzumab molekülü ile HER2 pozitif hastalarında tümörün büyümesini engelleyerek hastaların yaşam süresini uzatıyor. Geri ödeme kapsamındaki ilaç, bu yönüyle hastaların erişimi açısından da önemli bir alternatif oluşturarak tedavilerde yaygın olarak kullanılabilecek.
Soğuk Algınlığının Tedavisi Antiviral Mucize Afrika Sardunyası’nda
YAZ UYKUSUNDAKİ VİRÜSLER SOĞUK ALGINLIĞI İÇİN UYANDI, DİKKAT!!
Hava sıcaklık değerlerinin gün boyunca değiştiği mevsim geçişleri, soğuk algınlığına yol açabiliyor. Havaların değişkenliğiyle birlikte ortaya çıkan hastalıklar vücut direncini düşürdüğü için viral enfeksiyonlar daha sık görülüyor. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Güldane Koturoğlu mevsim değişikliğine bağlı ısı farklılığının, soğuk algınlığı vakalarında artışa neden olduğunun altını çiziyor. Prof. Dr. Güldane Koturoğlu, Umckaloabo adıyla bilinen doğal kaynaklı Güney Afrika Sardunyası kökü sıvı ekstresinin soğuk algınlığının tedavisinde etkin rol oynadığını belirtiyor.
Güneşli günlerin azalması ve havadaki ani ıs değişiklikleri insan sağlığı üzerinde ciddi bir etki yaratıyor. Özellikle kış aylarında virüslerin artması soğuk algınlığına yol açıyor. Prof. Dr. Güldane Koturoğlu soğuk algınlığının tedavisinde antiviral etkisi olan doğal kaynaklı ilaçların kullanılmasının hastalık üzerinde olumlu etki yaratacağına dikkat çekiyor. Mevsim değişikliğine bağlı ısı farklılığının nezle ve soğuk algınlığı vakalarında artışa yol açtığını söyleyen Prof. Dr. Güldane Koturoğlu, bunun sebebinin yaz aylarında görülmeyen virüslerin havanın soğumasıyla birlikte aktifleşmesi olduğuna vurgu yapıyor.
Soğuk Algınlığına Karşı Doğal Kaynaklı Antiviral Tedavi
Prof. Dr. Güldane Koturoğlu “Soğuk algınlığı 10 güne kadar sürebilen viral bir hastalıktır. Belirtilerinin ortaya çıkması ile birlikte doğal tedavilerle hastalığın süresini kısaltmak ve viral bulaş riskini azaltmak mümkündür” diye konuştu.
Soğuk algınlığı ne sıklıkla görülür?
200'den fazla virüs olduğu için bir kişinin hayatı boyunca en az 200 defa nezle olabildiğini belirten Prof. Dr. Güldane Koturoğlu “Çocuklar yılda ortalama 10-12 kez soğuk algınlığı geçiriyor. Erişkinler ise yılda 2 ya da 4 defa hastalığa yakalanıyor. Yapılan araştırmalar, 70 yaşındaki bir kişinin yaşamında üç yılını soğuk algınlığı ile geçirdiğini gösteriyor. İş gücü ve okul günü açısından bakıldığında oldukça yüksek bir rakam” dedi.
Çocuklarda soğuk algınlığı tedavisinde antibiyotik kullanılmalı mı?
Küçük çocuklarda veya herhangi bir yaş grubunda nezle/soğuk algınlığı bulguları ortaya çıktığında hastalığın viral kaynaklı olması sebebi ile soğuk algınlığında antibiyotiklerin kullanılmaması gerektiğini belirten Prof. Dr. Güldane Koturoğlu, gereksiz antibiyotik kullanımının direnç gelişmesine sebep olacağını ve 2050 yılında Dünya’da 10 milyon kişinin antibiyotik direnci sebebi ile tedavi edilemeyen enfeksiyonlardan öleceğinin tahmin ediliğinin altınız çizdi.
Güney Afrika Sardunyası Kökü Sıvı Ekstresi Soğuk Algınlığıyla Savaşıyor
Soğuk algınlığında en etkili ve kanıtlanmış tedavinin ‘Umckaloabo’ adıyla da bilinen doğal Afrika Sardunyası'nın kökünden elde edilen sıvı ekstresi olduğunu belirten Prof. Dr. Güldane Koturoğlu, çocuklarda ateş varlığında gerekli durumlarda ateş düşürücü ilaçlar, burun tıkanıklığında ise serum fizyolojik burun damlalarının kullanılabileceğini söylüyor.
Umckaloabo adıyla da bilinen Afrika Sardunyası bitkisi kökünden hazırlanan sıvı ekstresinin, özellikle kış aylarında kendini gösteren soğuk algınlığına karşı mücadeledeki doğal gücü, yapılan klinik çalışmalarla da ortaya kondu. Şikayetlerin süresini 1- 3 güne kadar kısaltıyor ve şiddetini hafifletmeye yardımcı oluyor. Ayrıca baş ağrısı ve burun akıntısı da dahil olmak üzere soğuk algınlığı semptomlarının giderilmesinde de önemli rol oynuyor.
Alzheimer Hastalığı Tüm Dünyada Hızla Artıyor
“DÜNYADA HER 3 SANİYEDE 1 BUNAMA TEŞHİSİ KONULUYOR”
Türkiye Alzheimer Derneği, Abdi İbrahim’in koşulsuz desteği ile 21 Eylül Dünya Alzheimer Günü kapsamında İstanbul’da bir basın toplantısı düzenleyerek hastalığa dikkat çekti. Etkinlikte Alzheimer hastaları ve hasta yakınlarından oluşan koro mini bir konser verdi. Tüm dünyada ve Türkiye’de Alzheimer hastalığının hızla arttığını belirten Türkiye Alzheimer Derneği Başkanı Prof. Dr. Haşmet Hanağası “Ülkemizde olduğu gibi hızla yaşlanan toplumlarda, Alzheimer hastalığı ve diğer demans (bunama) hastalıkları, maalesef ki en sık görülen sağlık problemleridir. Alzheimer hastalığı, demans hastalıklarının yaklaşık üçte ikisinin sorumlusudur ve dünyada her 3 saniyede bir hastaya demans teşhisi konuluyor. Her 20 yılda demanslı hasta sayısı ikiye katlanıyor ve günümüzde 50 milyon civarında olan hasta sayısının 2050 yılında 152 milyona çıkması öngörülüyor” dedi.
21 Eylül Dünya Alzheimer Günü nedeniyle Türkiye Alzheimer Derneği’nin Abdi İbrahim’in desteğiyle düzenlediği basın toplantısına Türkiye Alzheimer Derneği Onursal Başkanı Prof. Dr. Murat Emre, Türkiye Alzheimer Derneği Başkanı Prof. Dr. Haşmet Hanağası, yönetim kurulu üyeleri Prof. Dr. Işın Baral-Kulaksızoğlu, Doç. Dr. Başar Bilgiç, Hüseyin Beşgül ve Şişli Belediye Başkanı Hayri İnönü katıldı. Hasta ve hasta yakınlarının katılımıyla gerçekleşen etkinlikte Alzheimer hastalığı ile ilgili bilgiler ve merak edilenler konuşuldu.
“Dünyada Her 3 Saniyede 1 Bunama Teşhisi Konuyor”
Toplantıda Alzheimer hastalığının tüm dünyada hızla arttığına dikkat çeken Türkiye Alzheimer Derneği Başkanı Prof. Dr. Haşmet Hanağası, dünyada her 3 saniyede bir hastaya demans teşhisi konulduğunu belirtti. Hanağası “Dünyada her 20 yılda demanslı hasta sayısı ikiye katlanıyor ve günümüzde 50 milyon civarında olan hasta sayısının 2050 yılında 152 milyona çıkması öngörülüyor. Ülkemiz gibi yaşlı nüfusun hızla arttığı bölgelerde, artış oranı 20 yıl içinde 5 katına kadar çıkabilir. Hastalığın artmasıyla birlikte maliyet de artıyor. Alzheimer hastalığı ve demans tüm dünyada 1 trilyon doların üzerinde bir maliyete neden oluyor” dedi.
Alzheimer Hastalığında Erken Teşhis önemli
Alzheimer hastalığında erken tanının önemini vurgulayan Haşmet Hanağası sözlerini şöyle sürdürdü: “Alzheimer hastalığı ve diğer pek çok demansa erken dönemde tanı konulamamaktadır. Unutkanlık ve diğer zihinsel yakınmalar ile gelen hastalar mutlaka detaylı bir şekilde muayene edilmeli ve gerekirse detaylı testler yapılmalıdır. Erken tanı, hasta ve hasta yakınlarına gerekli desteğin verilmesi, sosyal ve hukuksal düzenlemelerin yapılması, uygun tedavilere başlanması için büyük önem taşımaktadır. Günümüzde özellikle Alzheimer hastalarında yürütülen birçok deneysel ilaç çalışması erken evrede bulunan hastalar ile yapılmaktadır. Bunun nedeni beyinde hücre ölümü daha fazla olmadan önlem almak ve hastalığın seyrini yavaşlatmaya çalışmaktır.”
Alzheimer hastalığı ve demans riskinin azaltılmasının, hastalıkların Türkiye’deki maliyet yükünü de azaltacağını belirten Hanağası, bu yükün azalması ile tasarruf edilerek diğer sağlık girişimlerine daha fazla zaman ayrılması, hasta bakımının düzeltilmesi, gündüz yaşam evleri ve diğer bakım evlerinin kurulmasının sağlanabileceğini belirtti.
Hava Kirliliği ve Aşırı Gürültü Bunama İçin Risk Yaratıyor
Hava kirliliğinin insan sağlığına olumsuz etkilerinin dışında bunamayı da beraberinde getirdiğini belirten Doç. Dr. Başar Bilgiç, bu konuyla ilgili dünyanın farklı yerlerinde yapılan çalışmalar hakkında verileri paylaştı. Bilgiç “Araştırmalar hava kirliliğinin olduğu yerlerde yaşayan kişilerde, bunama riskinin daha yüksek olduğunu göstermiştir. Hava kirliliği, Alzheimer hastalığında beyinde biriken ‘amiloid’ isimli protein birikimini tetikliyor ve beyinde “inflamasyon” denen iltihabi duruma yol açıyor. Hava kirliliği yaratan partiküller ne kadar küçükse beyin hücrelerinin ölümüne yol açan süreçleri de o kadar fazla tetikliyor. Bu küçük moleküller burundan koku siniri aracılığı ile beyne de ulaşabiliyor. Hava kirliliğine maruz kalanlarda zihinsel yetilerde sorunlar olduğu ve beyin hacimlerinin daha azalmış olduğu da son çalışmalar ile öğrenilmiştir. Asıl bilinmeyen ise hava kirliliği yaratan maddeler içinde hangisi ya da hangilerinin doğrudan beyinle ilişkili olduğu ve ne kadar süre hava kirliliğine maruz kalmanın bunlara neden olduğudur. Tüm bu gelişmeleri çevre dostu politikalar ile ilişkilendirilerek bunama riskini azaltabiliriz” dedi.
Hava kirliliği dışında bir diğer kirlilik türü olan gürültünün de insan beynine olumsuz etkileri olduğu söyleyen Bilgiç, Avrupa’da yapılan çalışmalarda 55 desibel ve üstü gürültüye daha sık maruz kalan kişilerin zihinsel yetilerinde bozulma görüldüğünü belirtti. Doç. Dr. Başar Bilgiç “Özellikle ulaşım araçlarının yarattığı çevresel gürültüyü azaltıcı düzenlemeler ve daha sessiz araçların yaygınlaşması konusundaki çalışmalar bu hastalıkla ilgili olumlu bir gelişme yaratabilir” diye konuştu.
Yüksek Tansiyonu Olanlarda Bunama Riskini Azaltmak İçin Tansiyon Değerleri Ne Olmalı?
Tansiyon yüksekliğinin bunama ile ilişkisi hakkında hasta ve hasta yakınlarını bilgilendiren Doç. Dr. Başar Bilgiç, “Yüksek tansiyon tedavisi ile bunama riskinde azalma sağlanabildiği daha önceki çalışmalarda görülmüştür. Son dönemde yapılan çalışmalar tansiyon ilaçlarının birçoğunun bu olumlu etkiye sahip olduğunu göstermektedir. Bu durum yüksek tansiyonun demans açısından “iyileştirilebilir” bir risk faktörü olduğunu ortaya koymaktadır” dedi.
Orta yaştaki kişilerin tansiyonunu ölçtürmesi ve yüksek bulunursa da bir hekime başvurması gerektiğini belirten Bilgiç “Halk arasında büyük tansiyon olarak da bilinen sistolik kan basıncının geleneksel sınır değeri olarak kabul edilen 140 mmHg değerinin de kabul edilemez bir değer olduğu ortaya çıkmıştır. Zira bu sene Avrupa’da yapılan bir çalışma, sınır değerin 130mmHg olarak kabul edilmesinin bunamanın önlenmesi açısından daha yararlı olduğunu göstermiştir” şeklinde konuştu.
Görme Sorunları da Bunama Riski Yaratıyor
Çok yeni yayınlanan ve 3877 kişi üzerinde yapılan bir çalışmada üç göz hastalığının (glokom, diabetik retinopati ve maküler dejenerasyon), Alzheimer hastalığı riskini arttırdığının gözlendiğini belirten Doç. Dr. Başar Bilgiç, bu göz hastalıklarının yaşlılıkta oldukça sık görülen hastalıklar olduğunu ifade etti. Bilgiç “Özellikle riskli bireylerin bu göz hastalıkları açısından taranıp takip edilmesi ve önlemlerin alınması, Alzheimer ile mücadelede yeni bir adım olabilir. Görme sorunlarına yönelik tarama ve tedavi yaklaşımları ile olumlu sonuçların izlenmesi hiç şaşırtıcı olmayacaktır” dedi.
Kış Alzheimer Hastalarına İyi Gelmiyor
Etkinlikte konuşma yapan Prof. Dr. Işın Baral-Kulaksızoğlu, Alzheimer hastalarının genel olarak yaz sonu ve sonbaharda hem zihinsel hem de davranışsal olarak daha iyi olduğuna dikkat çekti. Kanada, ABD ve Fransa’da yapılan 3500 hastanın dâhil edildiği çalışmaya değinen Baral-Kulaksızoğlu, çalışmanın yaz-sonbahar ile kış ayları arasında neredeyse 5 yıllık bir zihin kapasite farkı olduğunu belirtti.
Gün İçinde Uyuklamak Alzheimer’in Habercisi Olabilir
Gün içinde uyuklamaya meyilli kişilerin, özellikle erkeklerde, 10 yıl içinde demans gelişme riskini arttırdığını gösteren araştırmalar olduğunu anlatan Baral-Kulaksızoğlu, bu durumun bunamanın erken bulgusu olabileceğine de değindi. Prof. Dr. Işın Baral-Kulaksızoğlu sosyal medyayı aktif olarak kullanan yaşlıların zihinsel fonksiyonlarını daha iyi koruduğunu belirtti. Sosyal aktivitelerin özellikle kadınlarda Alzheimer hastalığına karşı koruyucu özellik taşıdığını da sözlerine ekledi.
Abdi İbrahim Otsuka Medikal Direktörlüğü Bildiriyor:
“TÜRKİYE’DE HER YIL YAKLAŞIK 3 BİN KİŞİ İNTİHAR EDİYOR”
Abdi İbrahim Otsuka Medikal Direktörlüğü, günümüzde önemli bir halk sağlığı sorunu olan intihar ile ilgili olarak farkındalık yaratmak amacıyla ilan edilen 10 Eylül Dünya İntiharı Önleme Günü dolayısıyla önemli bilgiler paylaştı.
Abdi İbrahim Otsuka Medikal Direktörlüğü, 10 Eylül Dünya İntiharı Önleme Günü’nde ülkemizde yılda 3000’in üzerinde gerçekleşen intihar vakalarına dikkat çekiyor.
Abdi İbrahim Otsuka Medikal Direktörlüğü tarafından konu ile ilgili yapılan açıklamada, Dünya Sağlık Örgütü’nün 2015 yılında yayınladığı raporda, 800 bin kişinin intihar sonucu hayatını kaybettiği belirtildi. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre ise 2015 yılında Türkiye’de 3 binden fazla kişin intihar sonucu hayatını kaybetti. İntihar girişimlerinin ise bu sayının yaklaşık 20 katı olduğu tahmin ediliyor.
Abdi İbrahim Otsuka Medikal Direktörlüğü, kişinin kendi istemiyle hayatına son vermesi olarak tanımlanan intiharların yüzde 90’ının ruhsal bir hastalık nedeniyle oluştuğuna dikkat çekiyor. İntihara yol açan en önemli sebepler arasında depresyon, alkol ve madde bağımlılığı gibi ruhsal hastalıkların yanında ailevi sebepler, yakın ilişkilerden kaynaklı sorunlar, ekonomik problemler veya kayıplarla tetiklenen krizler yer alıyor. Göç ve sosyo-ekonomik krizler de intihar sebepleri arasında görülüyor.
“İntihar Önlenebilecek Bir Davranıştır”
Abdi İbrahim Otsuka Medikal Direktörlüğü, intihar oranlarının yüksekliğine rağmen intiharın önlenebilecek bir davranış olduğunun altını çiziyor. İntihar riskinin farkında olmanın, intiharı önlemede en kritik konu olduğu belirtilirken, ekonomik sıkıntılar, aile ilişkilerindeki problemler ve genetik yatkınlık gibi faktörler bir araya geldiğinde intihar girişimleri artırıyor.
Toplumda insanların intihara eğilimini artıran etkenlerin belirlenerek ortadan kaldırılması, intiharı ”birincil düzey önleme” hedefi olarak belirleniyor. İntiharın birincil düzeyde önlenmesinde toplum içerisinde intihar eğilimlerini azaltmak temel odak noktasını oluşturuyor. Çevresel risk etkenlerinin azaltılması ve kişisel gelişim fırsatlarının artırılması, sorunun çözümünde en önemli adım olarak görülüyor.
Tıbbi destek şart
İntihar düşüncesi ya da intihar planı olan kişilerin bir psikiyatri uzmanına yönlendirilmeleri ise büyük önem taşıyor. Diğer yandan intiharla ilgili söylemleri olan kişileri dikkatle dinlemek, onları desteklemeye çalışmak ve yanında olduğunuzu hissettirmek de intihar girişimini önlemede önemli bir adım olarak görülüyor.
Abdi İbrahim Otsuka Medikal Direktörlüğü, 10 Eylül Dünya İntiharı Önleme Günü’nde intiharın toplum ruh sağlığı sorunu olarak ele alınması ve intihar konusunda uzmanlar eşliğinde bilgilendirme yapılması konusunun önemini vurgulayarak farkındalık yaratmayı hedefliyor.
Medyaya da görev düşüyor
Tüm kapsamlı intihar önleme projeleri içinde medyanın da önemli bir rolü bulunuyor. İntihar haberlerinin medyada ayrıntılı olarak yer alması, dramatize edilmesi, renkli görsel öğelerle sunulması, intiharın nedeni olarak herhangi bir sebep sunularak haberleştirilmesi, intihar riski olan bireyleri olumsuz etkilenmesine neden oluyor. Medyanın intihar haberlerine mümkün olduğunca az yer vermesi ve haber yapılacak ise özendirme etkisi yaratmayacak, mümkün olan en yalın şekilde haber yapılması önemli rol oynuyor.
Abdi İbrahim'de Üst Düzey Atama
Türk ilaç sektörünün lideri Abdi İbrahim, yönetim ekibini yeni bir transferle güçlendirdi. Sektörün deneyimli isimlerinden Ozan Temizkan, Abdimed Şirket Yöneticisi olarak göreve başladı.
Öncü adımları ve cesur yatırımlarıyla 106 yıldır Türk ilaç sektörüne yön veren Abdi İbrahim, profesyonel kadrosunu güçlendirmeyi sürdürüyor. Abdi İbrahim bünyesine katılan, ilaç sektörünün deneyimli isimlerinden Ozan Temizkan, Temmuz 2018 tarihi itibariyle Abdimed Şirket Yöneticisi olarak göreve başladı.
Boğaziçi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Ekonomi Bölümü’nden 2001 yılında mezun olan Ozan Temizkan, iş hayatına aynı yıl L’Oreal’de çalışarak adım attı. 2011 yılına kadar L’Oreal’de sırasıyla; Ürün Müdürü, Pazarlama Müdürü ve Bölüm Pazarlama Direktörü olarak görev yapan Temizkan, 2011 yılından itibaren iş hayatını Sanofi bünyesinde sürdürdü. Temizkan, Tüketici Sağlığı Pazarlama Müdürü, Tüketici Sağlığı İş Birimi Direktörü, Sanofi Zentiva Eczane ve Depo Kanalı Ticari Direktörü, Tüketici Sağlığı Türkiye, Orta Doğu ülkeleri, Afganistan ve Pakistan’dan sorumlu Bölgesel İş Birimi Direktörü ve Sanofi Kuveyt’te Sanofi Ülke Müdürü olarak çalıştıktan sonra son olarak Sanofi Fransa’da Stratejik Ticari Dönüşüm Projeleri Lideri olarak görev aldı.
Ozan Temizkan, profesyonel kariyerine, OTC ve tüketici sağlığı alanlarında ürün ve hizmetler sunan, Abdi İbrahim çatısı altındaki Abdimed’de devam edecek.
“TÜRKİYE’DE YAKLAŞIK 3,5 MİLYON HEPATİT B VİRÜS TAŞIYICISI BULUNUYOR”
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, 28 Temmuz Dünya Hepatit Günü dolayısıyla, dünya çapında 325 milyon insanı etkileyen, karaciğerde iltihaplanma yaparak siroz ve karaciğer kanserine neden olan viral hepatitlere dikkat çekiyor. Türkiye’de yaklaşık 3,5 milyon hepatit B virüs taşıyıcısı olduğunun altını çizen Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, ‘Hepatitleri Test Et, Tedavi Et’ sloganı ile insanları harekete geçirerek toplumda farkındalık yaratmaya ve “kayıp milyonları” bulma arayışına davet ediyor.
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, Dünya Sağlık Örgütü ve Dünya Hepatit Birliği tarafından kabul edilen “28 Temmuz Dünya Hepatit Günü” dolayısıyla bir açıklama yaptı ve 2009-2010 yılları arasında Türk Karaciğer Araştırmaları Derneği’nin yayınladığı rapora göre, Türkiye’nin yaklaşık üçte birinin hepatit B virüsü ile karşılaştığına ve yaklaşık 3,5 milyon kişinin Hepatit B virüsünü yenemeyerek virüs ile infekte olduğuna dikkat çekti.
Viral hepatitlere sebep olan farklı virüs tipleri (A, B, C, D, E) bulunmaktadır. Viral hepatitler (B ve C), dünya çapında 325 milyon insanı etkileyen, karaciğerde iltihaplanma yaparak siroz ve karaciğer kanserine neden olan ciddi bir halk sağlığı problemidir. Karaciğer kanserinin temel nedenlerinden biri olan viral hepatitler nedeni ile her yıl 1,34 milyon kişinin hayatını kaybettiği belirtilmektedir. En sık rastlanan bulaşıcı hastalıklardan biri olan viral hepatit, tüm dünyada hala önemini koruyan dört küresel sağlık sorunundan biri olarak kabul edilmektedir. Türkiye Hepatit B virüsünün görülme sıklığı açısından orta düzeydeki ülkeler arasında yer almaktadır.
En Sık Görülen Bulaş Yolu Aile İçi Geçiş
Virüs, kan ve diğer vücut sıvıları yolu ile bulaşır. Hepatit B virüsü taşıyan kişi ile korunmasız cinsel ilişkiye girilmesi, tıraş bıçağı, tırnak makası gibi özel eşyalarının paylaşılması, damar içi ilaç bağımlısı olanlarda ortak enjektör kullanılması, steril olmayan şartlarda cerrahi işlem ya da dövme yapılması sonucunda veya doğum esnasında anneden bebeğe hastalık bulaşabilir. Ülkemizde bulaşma şekli olarak çoğunlukla aile içi geçiş görülmektedir.
Hepatit B virüsü taşıyan kişiler ile temasta bulunanlar, virüs taşıyan anneden doğan bebekler, damar içi ilaç bağımlıları, eşcinsel ilişki, kan ve kan ürünleri kullananlar, hemodiyaliz hastaları, çoğul transfüzyon yapılan hastalar, tutuklular, bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaç kullananlar ve sağlık çalışanları hepatit B infeksiyonu açısından risk altında bulunmaktadır.
Hepatit B Hastalarının Sadece %11’i Hepatit B Virüsü Taşıdığının Farkında
Kanında hepatit B virüsü bulunan bireylerin çoğunda hastalığa ait belirtilerin olmaması hastalığın uzun süre ile tanı almaması ve tedavisiz kalmasına yol açmaktadır. Kronik Hepatit B hastalığının tedavi edilmemesi durumunda 5 yıl içerisinde %8-20 oranında siroza dönüşme ihtimali bulunmaktadır. Sirozluların yılda %2-5’inde hepatosellüler kanser gelişebilir.
Hepatit B hastalarının sadece %11’i hepatit B virüsü taşıdığının farkındadır. Bu nedenle Hepatit B ile mücadelede aşı gibi koruyucu önlemlerin alınması, risk gruplarının taranarak belirlenmesi, değişik toplum katmanlarında ve sağlık çalışanlarında farkındalığın arttırılarak hastalığın erken tespiti ve uygun tedavi ile takibinin sağlanması büyük önem taşımaktadır.
“Hepatitleri Test Et, Tedavi Et”
Dünya çapında milyonlarca insan viral hepatit ile yaşıyor ve bu hastalıktan habersiz. 28 Temmuz Dünya Hepatit Günü’nün bu yılki teması ‘Hepatitleri Test Et, Tedavi Et’ olarak belirlendi. ‘Kayıp milyonlarca hepatit hastasını bulma’ hedefine ulaşabilmek amacıyla viral hepatitler için tarama, korunma ve tedavi kampanyalarının oluşturulması büyük önem taşımaktadır.
“TÜTÜN KULLANIMI NEDENİYLE HER YIL 7 MİLYONDAN FAZLA KİŞİ HAYATINI KAYBEDİYOR”
Tüm dünyada tütünün zararlarıyla ilgili olarak farkındalık yaratmak ve bilgi düzeyini artırmak amacıyla her yıl 31 Mayıs günü “Dünya Sigarasız Günü” olarak kutlanıyor. Tütün kullanımının her yıl dünyada 7 milyondan fazla insanının ölümüne neden olduğunun altını çizen Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, tütün kullanımına ilişkin çarpıcı bilgiler paylaştı.
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, 31 Mayıs Dünya Sigarasız Günü’nde, dünyada her yıl 7 milyondan fazla kişinin küresel tütün salgını yüzünden hayatını kaybettiğine dikkat çekti. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) üyesi devletler, tütün salgınına ve neden olduğu önlenebilir ölüm ve hastalığa küresel boyutta ilgi çekmek için 1987 yılından bu yana 31 Mayıs tarihi “Dünya Sigarasız Günü” olarak kabul ediliyor.
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü tarafından konu ile ilgili yapılan açıklamada, küresel tütün salgını nedeni ile her yıl 7 milyon kişinin hayatını kaybettiği ve bunlardan 900 bine yakınının sigara içmeyip tütün dumanına maruz kalarak, yani pasif etkilenim sebebiyle yaşamını yitirdiği belirtildi. DSÖ’nün yayınladığı raporda, dünya genelinde 1 milyardan fazla sigara içicisinin yaklaşık yüzde 80'inin tütünle ilişkili hastalığa yakalandığı ve bu kişilerin düşük ve orta gelirli ülkelerde yaşadığı tespit edildi.
Tütün kullanımı koroner kalp hastalığı, inme ve periferik damar hastalık gelişimi için önemli bir risk faktörü oluşturuyor. Raporda, toplumun büyük bir kesiminin, tütünün kalp damar hastalıkların önde gelen sebeplerinden biri olduğuna dair bilgi seviyesinin düşük olduğu görülüyor.
Kalp hastalığından ölümlerin %12’si tütün kullanımdan kaynaklanıyor
Tütün kullanımı ve tütün dumanına maruz kalma, tüm kalp hastalığı kaynaklı ölümlerin yaklaşık % 12'sinin nedeni. Dünyada tütünden kaynaklı kardiyovasküler hastalıklar, ölüm sebepleri arasında ilk sırada geliyor.
DSÖ, tütün ile mücadele ve tütün kullanımını azaltmak amacıyla hükümetlere uygulanabilecek bazı önlemler öneriyor. Bu önerilerin başında tütün kullanımını önleme politikalarının izlenmesi geliyor. Tamamen dumansız kapalı kamusal mekanlar, iş yerleri ve toplu taşıma araçları yaratarak insanları tütün dumanına maruz kalmaktan koruması da öneriler arasında. Tütün kullanma alışkanlığının bırakılması için toplumsal bir mücadele öneren DSÖ, ücretsiz uzman desteği sağlanması, telefonla destek hatlarının hayata geçirilmesini tavsiye ediyor. Tüm tütün paketlerinin düz ambalaj haline getirerek veya ambalaj üzerine büyük görselli sağlık uyarılarının konulması öneriliyor. Bu yolla halkı tütün kullanımı ve pasif etkilenimin zararları hakkında bilgilendiren etkili tütün karşıtı kitle iletişim kampanyaları uygulayarak tütünün tehlikeleri hakkında toplumu uyarmak gerektiğine dikkat çekiliyor.
Tütün kullanımıyla ilgili gerçekler
“ŞİZOFRENİ TEDAVİ EDİLEBİLEN BİR BOZUKLUKTUR”
Abdi İbrahim Otsuka Medikal Direktörlüğü, Türkiye’de hasta sayısı yaklaşık 600 bini bulan Şizofreni hastalığına dikkat çekti. Irk, kültür ve sosyal sınıftan bağımsız olarak herkesi etkileyebilen bir hastalık olan şizofreninin seyri, düzenli ve etkin tedavi ile olumlu yönde kontrol altına alınabilir.
Türkiye’de 450 bin ila 600 bin arasında şizofreni hastası olduğunu söyleyen Abdi İbrahim Otsuka Medikal Direktörlüğü, şizofreninin ırk, kültür ve sosyal sınıftan bağımsız olarak herkesi etkileyebileceğinin altını çizdi. Şizofreni, düşünce, algı, duygu, hareket ve davranışı etkileyen, değişken gidişli bir klinik tablodur. Belirtilerin görünümü kişiden kişiye ve zaman içerisinde değişiklik göstermektedir.
Hastalık, kişileri hayatlarının en işlevsel döneminde yakalamakta ve pek çok vakada tekrarlayıcı, kronik bir seyir izleyerek onları üretim dışına itmekte, çevresiyle uyumsuzluk ve çatışmalar yaşamasına yol açmaktadır. Abdi İbrahim Otsuka Medikal Direktörlüğü, şizofreninin yalnızca hastaları değil, aynı zamanda ailelerinin ve kendilerine yakın olan kişilerin de yaşamlarını etkilediğini vurguluyor. Şizofreni, toplumun büyük bir kesimi tarafından korku verici bir hastalık olarak algılanmaktadır. Toplum tarafından etiketlenen şizofreni hastası ve ailesi, bu hastalıkla baş etme güçlüklerinin yanı sıra bu etiketi de taşımak zorunda kalmaktadır. Hastalıkla ilgili önyargıların çoğu yanlış ve eksik bilgilere dayanmaktadır. Bu sebeple şizofreniyle ilgili bilgilere güvenilir kaynaklardan ulaşmak ve konunun uzmanlarına danışmak önyargılardan kurtulmak için önemli bir adım olarak kabul edilmektedir.
Şizofreni Tedavi Edilebilen Bir Bozukluktur
Şizofrenide düzenli ve etkin tedavi uygulandığında hastalar günlük yaşamlarına dönebilmekte, çalışma hayatlarını sürdürebilmektedir. Şizofreni tedavisinde yıllar içinde önemli yol alındığını belirten Abdi İbrahim Otsuka Medikal Direktörlüğü, hastaların şizofreni tedavisinin uzun bir yolculuk olduğunu kabul etmelerini ve sabırlı olmaları gerektiğini belirtti. Psikiyatri uzmanının çizdiği yolu izlemek tedavinin başarılı olmasında en önemli nokta. Tıp dışı tedavi alternatifleri iyileşmeyi geciktirmektedir.
Şizofreni Tedavisinde Farklı Yöntemler İyileşmeyi Destekliyor
İlaç tedavisi, psikoterapiler, psikolojik eğitim, aile terapileri ve somatik tedaviler şizofreni tedavisinde kullanılan başlıca yöntemlerdir.
İlaç Tedavileri
Şizofreni tedavisinde merkez nokta ilaç tedavisi olarak kabul edilmektedir. Şizofreni tedavisinde kullanılan ilaçlara “Antipsikotik İlaçlar” denir. Antipsikotik tedavisinde hedeflenen, semptomların hızlı şekilde geriletilmesidir. Antipsikotik ilaçlar, beyindeki biyokimyasal değişimleri düzenleyerek etki gösterdiğinden, baş ağrısı için kullanılan bir ağrı kesici gibi çok hızlı etki göstermemektedir. Bu nedenle şizofrenide ilaç tedavisi bırakılmamalı, sabırlı olunmalı, etki ve yan etkilerin gözlemlenmesi açısından doktor kontrolleri aksatılmamalıdır.
Şizofreni hastalığının yinelemesinin nedenlerinden biri de, tedavi uyumsuzluğudur. Özellikle bu süreçte aile desteği büyük önem taşımaktadır. İştah, uyku artışı gibi etkilerinden dolayı hastaların tedavilerini bırakması, hastalığın tekrarlamasında sıklıkla görülen bir nedendir.
Psikoterapiler
Şizofreni hastalığı ile başa çıkmada, semptomları tanıma, erken fark etme, tedavi uyumunu ve sosyal-mesleki işlevselliği arttırmada psikoterapiler uygulanabilmektedir. Bireysel psikoterapiler, aile terapileri ve grup terapileri hastalıkla baş etmede kullanılan terapi yöntemlerinin başında gelir.
Aile Eğitimi
Şizofreni tedavi sürecinde görülebilecek psikolojik tepkilerin anlaşılabilmesi, ilacın neden olduğu etkilerin tanınması ve bu sorunların tedavi uyumunu bozmadan yönetilmesinde, aile ve kişinin psikolojik eğitimine günümüzde oldukça önem verilmektedir. Böylece hastaların tedaviyi bırakma oranlarının azaldığı, ailenin hastalarıyla ilişkilerindeki çıkmazların tanımlanarak aile içi uyumun arttığı gösterilmiştir.
Somatik Tedaviler
EKT (Elektro Konvulsiv Tedavi), şizofreni tedavisinde kullanılan temel somatik tedavidir. Elektro-şok olarak da bilinen EKT, tedaviye dirençli, katotonik, dezorganize, yoğun intihar düşüncelerinin olduğu vakalarda genel anestezi altında beyin ön bölgesine elektro-şok verilerek yapılmaktadır. Kişi anestezi altında olduğu için EKT tedavisini birebir yaşamaz. Bu tedavi ile beyin biyokimyasallarında hızlı salınma görülür. Klinik duruma göre değişmekle birlikte EKT, en az 4-6 seans uygulanır.
Şizofreni Hastalığında “Yineleme”
Şizofreni, alevlenme ve iyileşme dönemleri olarak ikiye ayrılan, belirtilerinde zamanla değişimler gösteren bir hastalıktır. Geçmişte görülen belirtilerin yeniden ortaya çıkması ya da azalan belirtilerde belirgin bir kötüleşme olması durumuna “yineleme” adı verilmektedir. Bu dönemler, hastanın tedavi için psikiyatri hastanesine yatırılmasını gerektirebilecek dönemler olabilmektedir. Bu nedenle yinelemelerin önlenmesi ya da daha az düzeyde atlatılabilmesi için bu dönemlerin başlangıcını anlamak ve önlemek büyük önem taşımaktadır. Bu belirtilerin hepsi bir arada görülemeyeceği gibi hangilerinin ortaya çıktığı kişiye göre değişiklikler göstermektedir.
Günümüzde hastaların uzun süreli olarak hastanelerde yatırılmasına dayalı tedavi anlayışı kaldırılmış ve toplum temelli tedavi anlayışı benimsenmiştir. Bazı durumlarda toplum içinde tedavi anlayışının yeterli düzeyde olmaması hastaları ve aileleri zor durumda bırakabilse de tedavi yöneliminin bu yöne kaydırılması önem taşımaktadır. Bu yönde gelişmelerle şizofreni tedavisinde olumlu adımlar atılacaktır.
Şizofreni kronik bir hastalık olmasına rağmen, hastalar doğru tedaviyle veya kendi istekleri doğrultusunda kimi zaman destekli, kimi zaman desteksiz olarak iş hayatlarına dönebilmektedir.
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, Dünya Tiroid Günü’ne Dikkat Çekiyor;
“TİROİD HER YAŞ GRUBUNU ETKİLİYOR”
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, 25 Mayıs Dünya Tiroid Günü dolayısıyla tüm hücre ve sistemleri etkileyerek metabolizmayı kontrol eden tiroid ve tiroid hastalıklarıyla ilgili bilinmesi gerekenleri açıkladı.
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, 25 Mayıs Dünya Tiroid Günü sebebiyle, Türkiye’de ve dünyada sıkça rastlanan tiroid hastalığına dikkat çekiyor.
Yapısı itibarı ile kelebeğe benzetilen tiroid bezi, boynun orta hattında, adem elmasının hemen altında yer alan bir salgı bezidir. Bu bezin salgıladığı hormonlar, insan vücudunda, metabolizma diye adlandırdığımız yapım ve yıkım işlemlerini düzenlemektedir.
Tiroid hastalıklarının tüm dünyada yaygın olarak görüldüğüne değinen Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, hastalığın tüm yaş gruplarını etkilediğini, çok sayıda farklı belirti ve bulgularla birlikte her hastada değişik bir klinik tablo ile ortaya çıkabileceğini vurguladı. Bezin işlevlerinin azalması (hipotiroidi) veya artması (hipertiroidi), tiroid bezi iltihapları (tiroiditler) ve tiroid kanseri en sık rastlanan hastalıklar arasında yer alıyor.
Hipotiroidi; soğuğa karşı tahammülsüzlük, aşırı üşüme, halsizlik, kolay yorulma, kalp atım hızının düşmesi, düşünsel işlevlerde yavaşlama, dikkatini toplayamama, kilo alma, ödem, saç ve tırnaklarda kolay kırılma ve bağırsak hareketlerinin yavaşlaması gibi çok sayıda şikayete neden olmaktadır. Eskiden yapılan araştırmalarda hipotiroidinin en sık nedeni iyot eksikliği iken, sofra tuzlarına iyot eklenmesiyle günümüzde hipotiroide sebep olan nedenler arasında en çok karşımıza çıkan Hashimoto hastalığıdır. Bu hastalıkta vücut bağışıklık sistemi tiroid bezine karşı antikor adı verilen bazı maddeler oluşturarak tepki verir (otoimmünite) ve hipotiroidi semptomlarına neden olabilir.
Hipotiroidinin en sık görülen ikinci nedeni ise tiroid bezinin bazı nedenlerle ameliyat ile alınması (tiroidektomi) sonucu ortaya çıkan hipotiroidi tablosudur. Hipotiroidi tedavisi, tedavi kılavuzlarında önerildiği gibi, eksik olan levotiroksin hormonunun yerine konması ile yapılmaktadır. Bu tedavi tiroidektomi sonrasında, hormon üretecek bez alındığı için ömür boyu olmak zorundadır.
Hipertiroidi denilen durumda sıcağa tahammülsüzlük, terleme, ellerde titreme, kalp atım hızının artması, kilo verme, barsak hareketlerinin hızlanması gibi pek çok belirti ortaya çıkmaktadır. Hipertiroidinin en sık nedeni ise yine otoimmün bir mekanizma ile gelişen Graves Hastalığı’dır. Tedavisinde, hekim kontrolünde, baskılayıcı etki gösteren antitiroid ilaçlar, radyoaktif iyot tedavisi (RAİ) ve bazı durumlarda da cerrahi kullanılmaktadır. Son yıllarda yapılan çalışmalar sonucunda, tüm tedavi kılavuzları ilk kullanılacak molekülün, gebeliğin ilk üç aylık dönemi haricinde, metimazol olmasını önermektedir. Antitiroid ilaç tedavisiyle hastaların yaklaşık yarısında tiroid fonksiyonları normale dönerken, hastaların diğer yarısında radyoaktif iyot (halk arasındaki adıyla atom) tedavisi veya cerrahi tedavi gerekebilir. Bu sebeple hipotiroidi ya da hipertiroidi durumlarında mutlaka hekim kontrolünde tedaviye devam edilmesi gerekmektedir.
Diğer önemli bir tiroid bezi hastalığı ise tiroid bezi kanserleridir. Erken teşhis ile hastaların kür şansı diğer kanser tiplerine göre çok daha yüksektir. Her hastalıkta olduğu gibi tiroid hastalıklarında da farkındalığı artırmak, hastalığın önlenmesi ve tedavi edilmesi toplum sağlığı açısından büyük önem taşımaktadır.
“DÜNYADA HER ON KİŞİNİN ÜÇÜ HİPERTANSİYON HASTASI”
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, 17 Mayıs Dünya Hipertansiyon Günü dolayısıyla, belirgin semptom göstermediği için sessiz katil olarak adlandırılan hipertansiyona ilişkin bilgiler paylaştı.
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, 17 Mayıs 2006 yılında, tüm dünyada aynı anda ilan edilen ve her yıl farkındalık etkinliklerinin düzenlendiği Dünya Hipertansiyon Günü dolayısıyla hastalığa dikkat çekiyor.
İstatistiklere göre, tüm dünyada her on kişinin üçü hipertansiyon hastası. Küresel olarak yaklaşık 1.8 milyar insan hipertansiyondan muzdarip ve bu hastaların %50'si tamamen durumlarından habersiz. Bazıları ise durumlarının farkında olmalarına rağmen kan basıncının kontrolü için herhangi bir tıbbi tedavi almıyor.
Hipertansiyon, yüksek tansiyon olarak adlandırılan ve arteryel kan basıncının normal seviyeden (120/80 mmHg) yüksek seviyeye yükseldiği bir durumdur. Halen tartışılan kılavuz bilgileri olsa da 140/90 mmHg’nın üzerindeki değerler hipertansiyon olarak adlandırılmaktadır. Hipertansiyon, belirgin semptom göstermediği için sessiz katil olarak adlandırılan tıbbi bir durumdur. Ancak şiddetli hipertansiyon baş ağrısı, uykusuzluk, çarpıntı, bulanık görme, yorgunluk, baş dönmesi, kulaklarda çınlama, solunum zorluğu, düzensiz kalp atışı gibi bazı belirtiler gösterir.
Hipertansiyonun, primer veya esansiyel hipertansiyon ve sekonder hipertansiyon olmak üzere iki farklı tipi vardır. Primer hipertansiyon daha sık görülen tip olmasına rağmen nedenleri bilinmemektedir. Sekonder hipertansiyonun nedenleri ise böbrek hasarı, adrenal bez aşırı aktivitesi, uyku-apne sendromu, tümörler, tiroid bezi disfonksiyonu, aort koarktasyonu, hamilelikle ilgili durumlar, aşırı veya yanlış ilaçlar, alkollü içecekler, kötü yiyecekler vb.dir.
Genetik bir hastalık olan hipertansiyonda, anne-babasında hipertansiyon olan kişilerin bu hastalığa yakalanma olasılığı da yüksektir. Yine şişmanlık, sigara, egzersiz eksikliği, aşırı alkol tüketimi, doğum kontrol haplarının kullanımı da hipertansiyona yol açabilir. Hipertansiyon başta ateroskleroz olmak üzere, beyin kanaması, inme, kalp krizi, böbrek yetmezliği, kalp yetmezliği, göz hasarı gibi komplikasyonlara sebep olur.
Hipertansiyondan korunmak için yaşam tarzı değişikliği en önemli konudur.
Neler yapılmalıdır?
• Sigara ve alkolden uzak durulması • 1,5 ila 2,5 g arasında düşük sodyum alımı • Az yağlı ve yüksek lifli diyet alımı • Meyve ve yeşil sebzelerin beslenmeye eklenmesi • Uygun fiziksel egzersiz yapma • Sedanter yaşamdan uzak durma • Stresten uzak durma
Referans: http://www.indiacelebrating.com/events/world-hypertension-day/
Abdi İbrahim, Türkiye’nin En Büyük Biyoteknolojik İlaç Üretim Tesisini Hizmete Açtı, İki Yeni Yatırımın Daha Temelini Attı
AbdiBio’da Üretim Başladı
106 yıldır dokunduğu hayatları iyileştirme misyonuyla faaliyetlerini sürdüren Türk ilaç sektörünün lideri Abdi İbrahim, Türkiye’nin en büyük biyoteknolojik ilaç üretim tesisi AbdiBio’yu törenle hizmete açtı. Törende 400 milyon TL’lik yatırımla tamamlanan AbdBio’nun açılışının yanı sıra 600 milyon TL’lik yatırımla hayata geçirilecek Steril Enjektabl ve Onkoloji Üretim Tesislerinin temeli de atıldı.
Açılış ve temel atma törenlerine, Bursa Milletvekili ve eski Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu, Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Başkanı Dr. Hakkı Gürsöz, Abdi İbrahim Yönetim Kurulu Başkanı Nezih Barut, Başkan Vekili Nesrin Barut Esirtgen, Yönetim Kurulu Üyesi Ahmet Kamil Esirtgen, İcra Kurulu & Yönetim Kurulu Üyesi Cenan Esirtgen, Esenyurt Belediye Başkanı Ali Murat Alatepe ile iş dünyasının temsilcileri katıldı.
Nezih Barut, yaptığı konuşmada AbdiBio’nun biyoteknolojik ürünlerin ithalatının azalmasında ve ihracatının artmasında rol oynayarak cari açığa da ilaç olacağını belirtti. “Esenyurt üretim kompleksimizin toplam yatırım tutarı 2.5 milyar TL. Yurtdışı yatırımlarımız ile birlikte bu rakam 3 milyar TL’ye ulaştı. Sektörümüzün gelişimine hizmet etmek, en önemlisi de doğup büyüdüğümüz topraklara olan borcumuzu ödemek en büyük arzumuz. Biz şirket olarak değerimizi, memleketimize olan katkımızla ölçeriz. Bu inançla bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da daha fazla yatırım yaparak, daha fazla üreterek, daha fazla ihracat gerçekleştirerek ve daha çok istihdam sağlayarak hem şirketimize hem de ülkemiz ekonomisine değer katmaya devam edeceğiz” dedi.
Yenilikçi ürün ve hizmetleri, cesur ve öncü girişimleriyle, dokunduğu hayatları iyileştirmek için 106 yıldır tutkuyla çalışan Abdi İbrahim’in, 400 milyon TL yatırımla hayata geçirdiği biyoteknolojik ilaç üretim tesisi AbdiBio, Bursa Milletvekili ve eski Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu, Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Başkanı Dr. Hakkı Gürsöz, Abdi İbrahim Yönetim Kurulu Başkanı Nezih Barut, Başkan Vekili Nesrin Barut Esirtgen, Yönetim Kurulu Üyesi Ahmet Kamil Esirtgen, İcra Kurulu & Yönetim Kurulu Üyesi Cenan Esirtgen, Esenyurt Belediye Başkanı Ali Murat Alatepe ile iş dünyasından önemli isimlerin katılımıyla açıldı.
Toplam 13 bin metrekare kapalı alan üzerine kurulu ve yılda 11 milyon flakon, 9 milyon şırınga, 22 milyon kartuş ve 1 milyon liyofilize üretim kapasitesiyle çalışacak olan AbdiBio, Türkiye’nin en büyük biyoteknolojik ilaç üretim tesisi olma özelliğini taşıyor.
400 milyon TL’lik yatırımla tamamlanan AbdiBio’nun açılışının yapıldığı törende toplamda 600 milyon TL yatırımla hayata geçecek olan Steril Enjektabl ve Onkoloji Üretim Tesislerinin de temelleri atıldı.
Nezih Barut: “Ülkemiz ve sektörümüz için tarihi bir an yaşıyoruz”
AbdiBio’nun açılış töreninde konuşan Yönetim Kurulu Başkanı Nezih Barut, Türkiye’nin en köklü sanayi kuruluşlarından biri olarak ilaç sektörüne ve Türkiye ekonomisine değer katan yatırımlarını sürdürdüklerini söyledi. AbdiBio’nun açılışıyla birlikte iki yeni yatırım olan Steril Enjektabl ve Onkoloji Üretim Tesisleri’nin temelini atmaktan da gurur duyduklarını belirten Barut, “Abdi İbrahim olarak cesur atılımlarımızla, ülkemize olan sorumluluğumuzla ve işimize olan tutkumuzla ilaç sektörüne yön veren, çıtayı daima yukarıya taşıyan bir şirket olduk. Temellerinde harcımızın olduğu Türk ilaç sektörünün potansiyeline, ülkemizin gücüne ve geleceğine inanarak yatırımlarımızı sürekli olarak artırdık, artırmaya da devam ediyoruz. AbdiBio da bu inancımızı ortaya koyan büyük bir eserdir” dedi.
“AbdiBio’da dünya standartlarında üretim yapacağız’’
Dünyada ve Türkiye’de ilaç sektöründe büyük bir değişim ve dönüşümün yaşandığını, bu değişimin odağında da biyoteknoloji olduğunu vurgulayan Nezih Barut, “Hastalıklara karşı yeni ilaçların geliştirilmesinde biyoteknolojik yöntemler giderek daha etkili hale geliyor. AbdiBio, Abdi İbrahim’in ilaç sektöründe yaşanan bu dönüşümle ilgili vizyonunu yansıtıyor. Bu vizyon, sadece şirketimizin değil Türk ilaç sektörünün rekabetçi gücünü de artıracak. Bu yatırım, sektörümüzün bütününe değer katacaktır” dedi. IQVIA verilerine göre dünyada değer bazında en yüksek 10 ilaçtan 6’sının, Türkiye’de ise 9’unun biyoteknolojik olduğunu söyleyen Barut, şöyle konuştu: “Biyoteknolojik ilaçların dünyada pazar payı yüzde 27, Türkiye’de ise yüzde 22. Önümüzdeki yıllarda dünyada biyoteknolojik ilaç pazarının diğer ürünlerin üzerinde büyüyeceği tahmin ediliyor. Böyle bir ortamda, Türkiye’nin lider ilaç şirketi olarak biyoteknoloji alanında da öncü olmak istedik. Abdi İbrahim'in biyoteknoloji alanında azmini, hedeflerini ortaya koyan son teknoloji ile donatılmış olan AbdiBio, 400 milyon TL yatırımla Türkiye’nin en büyük biyoteknolojik ilaç üretim tesisi olma özelliğini taşıyor. Bu tesiste dünya standartlarında üretim yapacağız. Hücre bankasından başlayarak nihai ürüne kadar olan tüm üretim süreçlerini bu fabrikada gerçekleştireceğiz. Kanser, diyabet, romatizma, merkezi sinir sistemi, göz ve kan hastalıkları tedavisinde kullanılacak biyoteknolojik ürünleri burada üreteceğiz. Bu ilaçları Türkiye’de kullanıma sunmanın yanı sıra yurtdışına da ihraç edeceğiz. Ayrıca farklı firmaların üretim ihtiyaçlarına da bu tesis aracılığıyla yanıt vereceğiz. Bütün bu faaliyetlerimiz biyoteknolojik ürün ithalatının azalmasında ve ihracatın artmasında rol oynayarak, ekonomimizin en temel gündemlerinden biri olan cari açığa da ilaç olacak. AbdiBio yatırımımızla alacağımız sonuçlar, hükümetimizin başlattığı ve bizim de şirket olarak büyük destek verdiğimiz İlaçta Yerelleşme hamlesine önemli bir katkı sağlayacak.”
“AbdiBio biyoteknolojide bir know-how merkezi olacak”
Biyoteknoloji alanında yetişmiş insan gücünün az olduğunun altını çizen Nezih Barut, AbdiBio’nun çok titiz bir uzmanlık gerektiren bu alanda nitelikli istihdama fayda sağlayacağını söyledi. Yurtiçindeki insan kaynağını etkin olarak sürece dahil ederken, bir yandan yeni uzmanlar yetiştireceklerini, bir yandan da yurtdışından gelen uzmanların katkısıyla bir know-how merkezi olacaklarını belirten Barut, yeni tesiste iki yıl içinde 250 uzmanın çalışacağını ifade etti. Barut, “Bu tesisle büyük resimdeki en büyük idealimize, Türkiye’nin ilaçta küresel oyuncu olma hedefine katkıda bulunacak çok güçlü bir adım attığımızı söyleyebilirim. Ama bununla da yetinmek olmaz. Türkiye’nin ilaçta büyük sıçrama yapması molekül bulmasına bağlı. Abdi İbrahim olarak bu tesisi hayata geçirdikten sonra, şimdi üzerinde duracağımız hedef molekül keşfidir. Bu alanda da öncü olmak istiyoruz” diye konuştu. Abdi İbrahim’in, Türk ilaç sektörünün Ar-Ge harcamalarındaki payının yüzde 16 seviyesinde olduğunu, bu pay ile Ar-Ge’ye en fazla kaynak ayıran şirket konumunda bulunduklarını vurgulayan Barut, “Umuyorum ki bu ve benzeri yatırımlar, Ar-Ge’ye çok daha fazla kaynak ayırmamızı sağlayacak ekonomik büyüklüklere erişmemize vesile olsun. Biz Abdi İbrahim olarak, büyük düşünüp, büyük hedeflere koşma alışkanlığına sahibiz. 2020 vizyonumuzu dünyanın en büyük 100 ilaç şirketi arasında yer almak olarak belirledik. Bunun için yatırımlarımıza kesintisiz devam ediyoruz” dedi.
“Temelini attığımız iki yeni tesis 2020’de üretime geçecek”
Toplamda 600 milyon TL yatırımla hayata geçecek olan Steril Enjektabl ve Onkoloji Üretim Tesislerinde 2020 yılında üretime geçeceklerini belirten Barut, “Üretim kompleksimizde yer alan Oftalmoloji alanımızla ilgili yatırım sürecimiz tamamlanmak üzere. 240 milyon TL yatırım tutarıyla hayata geçecek bu üretim alanımızda, halen çoğu ithal olan oftalmolojik ürünler artık Türkiye’de üretilir hale gelecek. Aynı şekilde 18 milyon TL’lik yatırım bedeline sahip Hormon Üretim Alanımız da bu yıl içinde faaliyete geçecek. Esenyurt üretim kompleksimizin toplam yatırım tutarı 2.5 milyar TL. Yurtdışı yatırımlarımız ile birlikte bu rakam 3 milyar TL’ye ulaştı.” dedi.
“2018 yılı sonunda istihdamımız 4 bin 500 kişiye ulaşacak”
Yüzde 100 yerli sermayeli bir şirket olarak 16 yıldır hem ciro, hem kutu bazında lider olduklarını, Türkiye dışında Kazakistan ve Cezayir’de bölgenin en modern tesislerini kurduklarını ve üretime başladıklarını söyleyen Barut, 12 ülkede kendi yapılanmaları ile faaliyet gösterdiklerini, ürünlerini Avrupa Birliği ülkelerinden Kanada’ya, Kuzey Afrika’dan Asya’ya geniş bir coğrafyada tam 50 ülkeye ihraç ettiklerini belirtti. 2018 yılında ihracat ve yurtdışı gelirlerde yüzde 32 oranında büyüme hedeflediklerini vurgulayan Nezih Barut, sözlerini şöyle tamamladı: “Ülkemizi seviyoruz, ülkemizin karşı karşıya kaldığı her türlü tehditte üretim ve istihdam gücümüzle mücadeleye destek veriyoruz. Sadece 15 Temmuz hain darbe girişiminden bu yana yeni istihdam sağladığımız kişi sayısı 1.175’e ulaştı. Abdi İbrahim’in yurtdışı pazarlar dahil şu an 4.000 çalışanı bulunuyor. 2018 yılı sonuna kadar bu sayıyı 4.500’e çıkararak, Türk ilaç sektörünün en çok istihdam sağlayan şirketi olma unvanımızı koruyacağız. Sektörümüzün gelişimine hizmet etmek, en önemlisi de doğup büyüdüğümüz topraklara olan borcumuzu ödemek en büyük arzumuz. Biz şirket olarak değerimizi, memleketimize olan katkımızla ölçeriz. Bu inançla bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da daha fazla yatırım yaparak, daha fazla üreterek, daha fazla ihracat gerçekleştirerek ve daha çok istihdam sağlayarak hem şirketimize hem de ülkemiz ekonomisine değer katmaya devam edeceğiz.”
106 yıldır dokunduğu hayatları iyileştirmek için tutkuyla çalışan ve yatırımlarına hız kesmeden devam eden Abdi İbrahim, Personel Yöneticileri Derneği (PERYÖN) tarafından 10. kez düzenlenen PERYÖN İnsana Değer Ödülleri’nde “İnsana Değerde Liderlik” kategorisinde birincilik ödülüne layık görüldü.
Türk ilaç sektörünün lideri Abdi İbrahim’in insan kaynakları yönetimi alanında yaptığı çalışmalar, Türkiye’nin en önemli sivil toplum kuruluşlarından biri olan Personel Yöneticileri Derneği (PERYÖN) tarafından ödüllendirildi.
Bu yıl 7 şirketin finale kaldığı “İnsana Değerde Liderlik” kategorisinde Abdi İbrahim birinci oldu ve ödüle layık görüldü. PERYÖN İnsana Değer Ödüllerinin en üst kategorisi olan “İnsana Değerde Liderlik” ödülü, liderlik, yönetim, motivasyon ve performans çalışmaları açısından en başarılı şirketlere veriliyor.
Wyndham Grand İstanbul Levent’te 3 Mayıs’ta gerçekleştirilen törene Abdi İbrahim İnsan Kaynakları Genel Müdür Yardımcısı Hakan Onel ve Abdi İbrahim İnsan Kaynakları ekibi katıldı.
PERYÖN Ödüllerinin en üst kategorisi olan “İnsana Değerde liderlik” ödülünü almaktan mutluluk duyduklarını belirten Abdi İbrahim İnsan Kaynakları Genel Müdür Yardımcısı Hakan Onel, “106 yıllık köklü geçmişe sahip bir şirket olarak, Türk ilaç sektöründe 16 yıldır pazar liderliğimizi sürdürüyoruz. Aynı zamanda sektörün istihdam lideriyiz. Hedeflerimize giden yolda en önemli güçlerimizden birisi insan kaynağımız. Sektördeki liderliğimizi, İK alanında çalışanlarımıza değer katan uygulamalarımızla bir kez daha kanıtlamış oluyoruz. İnsana Değerde Liderlik ödülü bu açıdan bizim için büyük önem taşıyor” dedi.
Bu yıl 24 kurumun 28 farklı projeyle katıldığı ve 5 kategoride verilen PERYÖN ödülleri, farklı sektörlerde uzun yıllara dayanan geniş bir tecrübeye sahip akademisyenler, üst düzey yöneticiler, insan kaynakları uzmanları, gazeteciler ve danışmanlardan oluşan değerlendirme kurulu tarafından belirleniyor. Peryön İnsana Değer Ödülleri, insan kaynakları yönetimi alanında yenilikçi, yaratıcı ve başarılı uygulamalara katkıda bulunan şirketlere ve kişilere veriliyor.
Abdi İbrahim, Üçüncü Sürdürülebilirlik Raporu’nu Yayınladı
106 yıldır cesur, sorumlu ve tutku dolu iyileştirme yolculuğunu sürdüren Abdi İbrahim; ekonomik, kurumsal, sosyal ve çevresel alanlarda gerçekleştirdiği faaliyetlerini kapsayan Global Reporting Initiative (Küresel Raporlama Girişimi-GRI) onaylı Üçüncü Sürdürülebilirlik Raporu’nu yayınladı.
1912 yılından bu yana dokunduğu hayatları iyileştirmek için çalışan Abdi İbrahim, dünyanın gelecek nesillerden ödünç alındığı düşüncesiyle hareket ederek tüm faaliyetlerinde sürekli iyileştirmeye odaklanıyor. 106 yıllık geçmişi ve 16 yıldır devam eden sektör liderliği ile sürdürülebilirlik konusunda Türkiye için önemli bir başarı öyküsü olan Abdi İbrahim, yayınladığı Üçüncü Sürdürülebilirlik Raporu’nda hem Türkiye’deki hem de dünya genelindeki gelişimini ve kararlılıkla attığı adımları gözler önüne seriyor. Abdi İbrahim’in 2015-2016 dönemini kapsayan Üçüncü Sürdürülebilirlik Raporu’na http://www.abdiibrahim.com.tr/sosyal-sorumluluk/kurumsal-raporlar adresinden ulaşılabilir.
Kuruluşundan bu yana sürdürülebilir başarıya odaklanan Abdi İbrahim, hem kurum içinde hem de dış paydaşlarıyla gerçekleştirdiği ekonomik, kurumsal, sosyal ve çevresel alanlardaki çalışmalarını kamuoyunun dikkatine sunmaya büyük özen gösteriyor. Bu doğrultuda 2010 yılından bu yana Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi (UNGC-United Nations Global Compact) katılımcısı olan Şirket, sürdürülebilirlik çalışmalarını 10 küresel ilke çerçevesinde yürütmeye odaklanarak her yıl İlerleme Bildirimi’ni paydaşlarına sunuyor.
Sürdürülebilirlik çalışmalarındaki kararlılığının bir diğer göstergesi olarak 2013’ten bu yana iki yıllık periyotlarda sürdürülebilirlik raporu hazırlayan Abdi İbrahim, 1 Ocak 2015 ile 31 Aralık 2016 tarihleri arasındaki dönemi kapsayan Üçüncü Sürdürülebilirlik Raporu’nu kamuoyuyla paylaşıyor. Küresel Raporlama Girişimi (GRI-Global Reporting Initiative) G4 Core (Temel) İlkeleri ile Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi (UNGC) ve Kadının Güçlenmesi Prensipleri (WEPs-Women’s Empowerment Principles) gereklilikleri ile entegre bir yaklaşımla hazırlanan Rapor, Abdi İbrahim’in genel merkezi, üretim tesisleri ve saha birimlerinden derlenen kalitatif ve kantitatif verilerden oluşuyor.
Abdi İbrahim’in sürdürülebilirlik stratejisini iş stratejilerinden ayrı düşünmeden, birbirini tamamlayan ve besleyen bir bütünün parçaları olarak gördüklerini söyleyen Abdi İbrahim Yönetim Kurulu Başkanı Nezih Barut, “İnsanı merkeze koyan, verimlilik ve büyüme odaklı bakış açımız, sürdürülebilirlik stratejimizin de temel dinamiklerini oluşturuyor. Sektörümüzde üstlendiğimiz liderliğin bir gereğinin de sürdürülebilirlik ile iş hedefleri arasındaki ilişkiyi doğru uygulamalar ve kararlarla ortaya koyacak proje ve yatırımlara imza atmak, bu alanda da ilham veren çalışmaları yürütmek olduğuna inanıyoruz. İş hedeflerimizi, birlikte çalıştığımız insanları, içinde yaşadığımız dünyayı ve toplumu aynı mercek içinde görüyor, sorumlu ve duyarlı yaklaşımları işimizin odağına koyuyoruz. Bu çerçevede operasyonlarımızın çevresel etkisini en aza indirmek; ürün, kalite güvenirliğinde yüksek standartlardan taviz vermemek, tüm paydaşlarımızla yürüttüğümüz ilişkilerde etik kurallara tam uyum göstermek, çalışanı daima odağımızda tutmak, topluma değer katan sosyal projelere zaman ve kaynak ayırmak suretiyle sürdürülebilirlik stratejimizin çok yönlü olarak işimize nüfuz etmesini sağlıyoruz” diyor.
Abdi İbrahim’in iç ve dış paydaşlarıyla birlikte gerçekleştirdikleri ekonomik, kurumsal, sosyal ve çevresel alanlardaki çalışmaları, daha sistemli yürütmek amacıyla dünya genelinde kabul gören girişimlere üye olduklarını dile getiren Nezih Barut, sürdürülebilirlik alanında uluslararası standartları ve trendleri yakından takip ettiklerini ve çıtayı hep yukarıda tutmaya özen gösterdiklerini vurguluyor.
Barut, konuşmasını şöyle sürdürüyor: “Türk ilaç sektöründeki köklü geçmişi, geleceği kucaklayan dinamik yapısı ve nitelikli insan kaynağı ile bölgesel ve uluslararası hedeflerine emin adımlarla ilerleyen Abdi İbrahim olarak, önümüzdeki dönemde de faaliyetlerimizi sürdürülebilirlik ekseninde şekillendirme kararlılığındayız. 2020 yılında dünyanın en büyük 100 ilaç şirketi arasında yer alma hedefimiz doğrultusunda dokunduğumuz hayatları iyileştirmek için bundan sonra da yine hep birlikte var gücümüzle çalışacağız. Bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da cesaret, tutku ve sorumlulukla ülkemizi ve sektörümüzü tüm dünyada gururla temsil edeceğiz.”
Uluslararası pazarlarda yükselen bir değer
Aralarında dünya ilaç sanayisinde önemli yere sahip firmaların da bulunduğu birçok ülkeye lisans veren uluslararası bir lisansör konumunda olan Abdi İbrahim, 50 ülkeye ihracat yaparak uluslararası pazarlarda büyümesini sürdürüyor. 2015 yılında Kazakistan’da, 2017 yılında Cezayir’de açtığı fabrikalarla yurtdışındaki etkinliğini artıran Şirket, 2020’de dünyanın en büyük 100 ilaç firmasından biri olma hedefine emin adımlarla ilerliyor.
Ar-Ge’de de sektör lideri
30’dan fazla lisansörle çalışmasının yanı sıra kendi ürünlerini de geliştiren, 180’i aşkın markası ve 350’den fazla ürünüyle sektörün en geniş ürün portföyüne sahip olan Abdi İbrahim, 4.000 nitelikli çalışanıyla en yüksek istihdamı yaratan ilaç şirketi unvanını da koruyor. Hayatı ve geleceği iyileştirme yönünde Ar-Ge çalışmalarını aralıksız sürdüren Şirket, her yıl Ar-Ge faaliyetinde bulunulan ürünlerin cirosunun yüzde 6’sını Ar-Ge faaliyetlerine ayırıyor. Bu konuda da öncü duruşunun bir göstergesi olarak 2016 yılında Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin “Türkiye Ar-Ge 250 Araştırması”nda listede 21. sırada yer alan Abdi İbrahim, ilaç firmaları arasında ise 1. sıraya yerleşmeyi başardı.
Türkiye’nin en büyük biyoteknoloji merkezi: AbdiBio
Sektördeki öncü konumunu sürdürülebilir kılmak için inovatif yönetim yaklaşımına büyük önem veren Abdi İbrahim, dünyada yaşanan biyoteknolojik devrime ayak uydurarak Haziran 2015’te AbdiBio’nun temellerini attı. 100 milyon dolarlık yatırımla hayata geçirilen AbdiBio, Türkiye’nin en büyük biyoteknoloji merkezi olarak yakın zamanda üretime başlayacak. AbdiBio’da üretilecek biyoteknolojik ilaçların Türkiye’de kullanıma sunulmasının yanı sıra ihraç edilmesi de hedefleniyor.
Yeşil Nokta Ödülü’nü kazanan ilk ve tek ilaç firması
Abdi İbrahim, yürüttüğü tüm faaliyetlerde çevrenin korunmasını, sürekli iyileştirmeyi, doğal kaynakların etkin kullanılmasını, yasalara tam uyumu ve kirliliğin önlenmesini, atıkların öncelikli olarak kaynağında azaltılmasını ve geri dönüşüme kazandırılmasını çevre politikasının ve geleceği iyileştirme hedefinin temeli olarak görüyor. Satın almadan piyasaya ürün sunulmasına kadar tüm iş süreçlerinde çevresel etkiyi gözeten Abdi İbrahim, yine bir ilke imza atarak ÇEVKO tarafından düzenlenen Yeşil Nokta Sanayi Ödülleri Yarışması’nda (2016) “Yeşil Nokta Sanayi Ödülü”nü kazanan ilk ve tek ilaç firması olmayı başardı.
Toplumun entelektüel sermayesinin gelişimine katkı
Tıbba ve insan sağlığına hizmet misyonu kapsamında toplumun sağlık konusunda bilinçlendirilmesi ve sağlıklı bir neslin yetişmesini öncelikli görevi olarak gören Abdi İbrahim için, sürdürülebilir gelişme açısından kurumsal sosyal sorumluluk projeleri asli faaliyetlerinin ayrılmaz bir parçasını oluşturuyor.
2015 ve 2016 yıllarında “Görmezden Gelmeyelim-Tarih Öncesinden Günümüze Şizofreni Serüveni” Sergisi, Sarıldünyaya Kampanyası, Polikistik Böbrek Hastalığı Farkındalık Kampanyası, “Harekete Geç, Hayatını İyileştir”, Sedef Hastaları Yüzme Yarışması başta olmak üzere dikkat çeken pek çok projeye imza atan Abdi İbrahim’in, toplum sağlığına yönelik araştırmalarından ASKO da büyük ses getirdi. Astım ve KOAH hastalarına yönelik olarak 2012’de başlatılan ve 2016’da tamamlanan ASKO Projesi, Türkiye genelinde 60 ilde, 100’den fazla merkezde, 120’nin üzerinde doktor tarafından yürütüldü. 2 bine yakın hastanın incelendiği araştırma, dikkat çekici veriler içeriyor. Abdi İbrahim’in gurur duyduğu bir diğer proje olan Sultan II. Bayezid Edirne Dârüşşifası’nı iyileştirme çalışmaları da tamamlandı. 500 yıllık geçmişe sahip Sultan II. Bayezid Edirne Dârüşşifası, çağdaş müzecilik anlayışıyla yenilenerek 2015 yılında hizmete açıldı.
Abdi İbrahim’den Bebeklerde Burun Tıkanıklığı İçin Yeni Bir Ürün
BRUNO AİLESİNDEN YUMUŞACIK BİR YENİLİK: BRUNO BABY NAZAL ASPİRATÖR
Abdi İbrahim sağlık ürünleri kategorisinde Bruno ailesi ile büyümeye devam ediyor. Bruno Baby Nazal Aspiratör, bebeklerin hassas burnuna özel geliştirilmiş ultra yumuşak ucuyla bebeklerin burun tıkanıklığının giderilmesine ve daha kaliteli bir yaşam sürmesine yardımcı oluyor.
Ultra yumuşak olarak geliştirilen ürün, bebeklerin burnunu tahriş etmeden tıkanıklığı hızlıca gideriyor. BPA (Bisfenol A) içermeyen ve özel tasarlanan sünger filtreleri ile Bruno Baby Nazal Aspiratör, yüksek aspirasyon gücüyle anne ve babalar için kullanım kolaylığı sağlıyor.
Bebeklerde Burun Tıkanıklığı Beslenme ve Uyku Düzenini Etkiliyor
Burun tıkanıklığı bebeklerde yetişkinlere oranla daha sık görülmektedir. Yenidoğanlar ve bebekler içgüdüsel olarak burundan solunum yapmaktadır. Özellikle yenidoğan bebeklerin burunları daha düz, burun delikleri ise daha küçüktür. Bebeklerde, yetişkinlerdeki gibi sümkürme refleksi olmadığından burun salgılarını dışarıya atma gibi bir yetenekleri yoktur. Burun tıkanıklığı beslenmeyi ve uyku kalitesini de olumsuz yönde etkiler. Bebeklerde beslenme ve uyku düzeninin olmaması huzursuzluğa yol açar ve uykusuz geceleri de beraberinde getirir.
Bebekler, solunum ve bağışıklık sistemleri tam olgunlaşmadığı için, solunum yoluyla oluşabilecek enfeksiyonlara karşı da savunmasız haldedirler. Tıkalı bir burun kulak enfeksiyonları, bronşit gibi hastalıklara yol açabilmektedir. Ayrıca burun, nefes alma fonksiyonunun yanı sıra bebeğin burnundan vücuduna giren havayı filtreleme, nemlendirme, ısıtma ve orta kulağın havalandırılmasında da etkilidir. Bu sebeple bebeklerin tıkanan burnunu düzenli ve etkili bir şekilde temizlemek oldukça önemlidir.
Bruno Baby Nazal Aspiratör ile Huzurlu Geceler
Bruno Baby Nazal Aspiratör, burnun tıkanmasına yol açan burun salgısının, kontrollü aspirasyon yardımı ile temizlenmesi için geliştirildi. Ultra yumuşak ucuyla bebeklerin burunlarının etkili ve güvenli bir şekilde temizlenmesini sağlayan, BPA (Bisfenol A) içermeyen Bruno Baby Nazal Aspiratör ile burun tıkanıklığı bebek ve ebeveyn için sorun olmaktan çıkıyor, daha rahat ve huzurlu geceleri beraberinde getiriyor.
Bebeğinizin Burun Tıkanıklığını Gidermede En Büyük Yardımcınız; Bruno
Minik bebeklerinizin hassas burunlarına özel geliştirilen yumuşacık uçlu nazal Brunobaby Nazal Aspiratör ile minik burunlar artık tıkanmayacak.
Brunobaby Nazal Aspiratör Fiyat: 24,90 TL
Brunobaby Nazal Aspiratör 10’lu Yedek Uç Fiyat: 14,90 TL
“KANSERİN 10 ÖNEMLİ BELİRTİSİNE DİKKAT”
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, 1-7 Nisan Kanser Haftası kapsamında, kanser hakkında farkındalık artırmayı amaçlayarak hastalığa dair bilinmeyen 10 belirtiye dikkat çekiyor.
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, 1-7 Nisan Kanser Haftası sebebiyle, dünyada ölüm nedenleri arasında ilk sırada bulunan ve sağlıksız beslenme, sigara ve hava kirliliği gibi farklı sebeplerle görülme riski her gün artan kanser hastalığı ile ilgili uyarılarda bulunuyor.
Hastalığın birçok belirti ile kendini gösterdiğini ifade eden Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü; kanserin bilinmeyen 10 belirtisine vurgu yapıyor.
Bu Belirtiler Kanserin Habercisi Olabilir 1. Kalp Ağrısı
Yemek yeme sırasında midede yanmanın meydana gelmesi ve göğüs kısmında ağrı yaşanması yemek borusu kanserinin belirtisi olabilir, doktorunuzdan mutlaka tarama isteyin.
2. Ağrılı Regl Dönemleri
Ağır, ağrılı regl dönemleri arasında kanama ya da ara kanamalar hiçbir zaman normal değildir ve kontrol edilmesi gerekir. Bu süreç yumurtalık kanserinin belirtisi olabilir.
3. Yutma Problemleri
Yutma veya yemek yeme zorluğu genellikle boğaz kanseri ile ilişkilendirilir. Aynı zamanda akciğer kanserinin ilk belirtilerinden biri olabilir. Boğazda boğuk ses veya güçlü bir basınç, tiroid kanserine de işaret edebilir. 4. Mide Ağrıları
Karın ağrıları ve kramplar kolorektal (kalın barsak) kanserinin belirtileri arasındadır. Birçok hasta mide kanserinin ilk evrelerindeyken bir semptomla karşı karşıya kalmaz. Bu yüzden vücudu dinlemek önemlidir. Basit bir karın ağrısı olarak görünen ağrıları önemsemek gerekebilir.
5. Kemik Ağrısı
Hafif bir ağrıdan şiddetli bir ağrıya kadar değişen kemik ağrıları kemik kanseri hastalarının ortak şikâyetidir. Kanser büyüdükçe şikayetler de büyümektedir. Kemik ağrısı, yürüyüş veya eşya kaldırma gibi hareketleri engelleyebilir.
6. Boyun ve yüz şişmesi
Yüz, boyun, kol ve göğsün üst kısmındaki şişlik akciğer kanserinin belirtileri arasındadır. Bu tümör baştan kalbe giden damara baskı yapar.
7. Hassasiyet Kaybı
Uykudayken ayakta meydana gelen karıncalanma hissi, vücudun bir veya birden fazla bölümünde sansasyon eksikliği, beyin, omurilik ve sinir kanallarında bir tümörün belirtisi olabilir.
8. Kilo Kaybı
Diyet programı ya da spor yapmadan kilo vermeye başladıysanız dikkatli olmanız gerekiyor. Kanser hücreleri vücudun enerji ve protein oluşturma biçimini değiştirerek kilo kaybına neden olabilir.
9. Kalıcı Öksürük
Öksürüğün bitkinlikle birleşmesi sağlık açısından ciddi bir risk oluşturabilir. Öksürüğün aylarca devam etmesi akciğer kanseri belirtisi olabilir.
10. Yüksek Kalsiyum Düzeyleri
“OTİZMDE ERKEN TANI HASTALIĞIN OLUMLU GİDİŞATI İÇİN ÖNEMLİDİR”
Abdi İbrahim Otsuka Medikal Direktörlüğü; 2 Nisan Dünya Otizm Günü dolayısıyla hastalıkla ilgili bilinmesi gerekenlere dikkat çekiyor. Otizmin erken yaşlarda aileler tarafından fark edilmesi, doğru eğitim ve ilaç kullanımı ile tedavide olumlu sonuç yaratacağı belirtiliyor.
Abdi İbrahim Otsuka Medikal Direktörlüğü; günümüzde en bilinen ve en sık görülen yaygın gelişimsel bozukluk olan otizmle ilgili farkındalık yaratmak amacıyla 2 Nisan Dünya Otizm Günü kapsamında hastalıkla ilgili bazı noktalara dikkat çekiyor.
Doğuştan gelen ya da erken yaşlarda başlayan otizmde belirtiler genellikle 30. aydan önce başlıyor. Özellikle 2006 yılından bu yana artış gösteren hastalık günümüzde her 68 çocuktan 1’inde görülüyor.
Otizm, sosyal etkileşim, karşısındakini anlama ve kendini ifade etme gibi ihtiyaçları karşılamak için gerekli sözel ve sözel olmayan becerilerin gelişiminde gecikme ya da sapmaların yaşandığı nörogelişimsel bir bozukluktur. Otizmin tek bir belirtisi olmadığı için hastalığın tanısı otizm spektrum bozuklukları olarak ifade ediliyor. Otizm belirtilerinin sayısı ve şiddeti bireyler arasında farklılık gösterebildiği gibi, bu belirtiler zaman içinde değişebiliyor. Zihinsel kapasite, uyum becerileri, ek tıbbi-psikiyatrik sorunların varlığı gibi nedenler otizmin görünümünü çeşitlendiriyor. Otizmin türleri arasında otizmi, asperger sendromu ve atipik otizm bulunuyor.
Otizm tanısı, ilgi alanının kısıtlı olması ve tekrarlayıcı hareketlerle kendini gösteriyor. Belirtiler tipik olarak yaşamın ilk üç yılında ortaya çıkıyor.
Otizm Belirtileri
1. İletişim ve toplumsal gelişim alanlarında bozukluğun olması
2. Yineleyici, sınırlayıcı ilgi ve davranışlar
3. Bu alanlardaki bozuklukların 30. aydan önce görülmesi
Hastalığa tanı konması bazı durumlarda gecikse de pek çok otizm belirtisi erken yaşlarda görülüyor. Belirtiler sıklıkla 30. aydan önce, bebeğin sessiz-sakin olması, seyrek ağlaması, sosyal iletişim becerilerinin az olması, uzun süreli göz teması kuramaması, konuşmanın gecikmesi şeklinde görülüyor. İlk yıllarda belirtilerin anne-baba tarafından anlaşılması zor olsa da erken tanı ve tedavi hastalığın gidişatını olumlu yönde etkiliyor. Erken belirtilerin neler olabileceği konusunda ailelerin bilgilendirilmesi ise bu noktada önem kazanıyor.
Abdi İbrahim Otsuka Medikal Direktörlüğü, çocuğun gelişim basamaklarındaki gecikmeyi ailelerin 18. aydan sonra fark ettiklerini ve genellikle 2 yaşlarında tıbbi yardım alma girişiminde bulunduklarını belirtiyor. Başvuruların ancak %10’unda ilk başvuruda tanı konulmuş olsa da otizmin erken tanınması, bakımın başlaması ve okul öncesi yıllardaki erken girişim, otizmli birçok çocuğun belirtilerinin iyileşmesiyle sonuçlanıyor. Otizmin erken yaşta fark edilmesi özel eğitimin daha erken başlamasına, aile desteğinin ve eğitiminin sağlanmasına, ailelerin stresle baş etme yöntemleri geliştirmesine, uygun tıbbi bakım ve tedavinin erken verilmesine olanak sağlayarak hastalığın gidişatını olumlu etkiliyor.
Otizmin Erken Tanı Göstergeleri
Abdi İbrahim Otsuka Medikal Direktörlüğü, eğer bebek 6 aylık olduğu halde annesini tanımıyor, gülümsemiyorsa; 1 yaşını geçtiği halde işaret ile göstermiyor, ce-e, fışfış kayıkçı gibi oyunları oynamıyor, anlamlı 1-2 kelime söylemiyor, adı ile seslenildiğinde bakmıyor, göz teması kurmuyor, çevresinde olup bitenle ilgisiz görünüyor, bir ilişki ihtiyacı göstermiyorsa gelişim basamaklarında bir sorun olduğuna işaret ediyor.
Özel eğitim programları, dil-iletişim terapileri, dans ve müzik otizmli çocukları sosyal hayatın içinde tutarak hastalığın iyi yönde seyretmesine destek oluyor. Otizmle birlikte görülen dikkat ve davranış sorunları eğitime katılımı bozduğu durumlarda ise ilaç tedavilerinin olumlu etkilerini ortaya koyan çok sayıda bilimsel çalışma bulunuyor. Otizmli çocukların sağlıklı yaşıtlarıyla aynı okulda kaynaştırma eğitimi de büyük önem taşıyor. Bu süreçte okul, anne-baba ve çocuk psikiyatristinin işbirliği içinde olması hastalığın gidişatını olumlu yönde etkiliyor.
Hasta yakınları, 2 Nisan’da açılacak olan www.otizmailem.com isimli web sitesinden Otizm hakkında merak edilen tüm soruların cevaplarına ulaşabiliyor. Tedavi sürecinde ailelerin bilgi rehberi olma özelliğini taşıyan sitede ayrıca Otizmli yakınlarının ve uzman hekimlerin bilgi ve deneyimlerini paylaştığı videolar da yer alıyor.
“Tüberküloz, Dünyadaki Dokuzuncu Ölüm Sebebi”*
Abdi İbrahim, 24 Mart Dünya Tüberküloz Günü dolayısıyla, halk arasında ‘Verem’ olarak bilinen Tüberküloz hastalığı ve hastalıkla ilgili bilinmesi gerekenlerle ilgili uyarılarda bulundu. Yapılan açıklamada Tüberküloz hastalarına erken tanı konması ve en kısa sürede tedaviye başlanmasının toplum sağlığı açısından en kritik nokta olduğuna dikkat çekildi. İki-üç haftadan uzun süren öksürük, balgam, öksürükle kan tükürme, nefes darlığı, halsizlik, iştahsızlık, kilo kaybı, ateş, gece terlemesi gibi şikâyetleri olan kişilerin kontrollerinin yapılabilmesi için en yakın sağlık kuruluşuna beklemeden müracaat etmesi gerekiyor.
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, 24 Mart Dünya Tüberküloz Günü’nde, Türkiye’de 2015 verilerine göre verem savaş dispanserlerine kayıtlı hasta sayısı 12.772 olan Verem hastalığına dikkat çekti. Tüberküloza neden olan bakterinin Robert Koch tarafından 24 Mart 1882 tarihinde keşfedilmesiyle Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) bu tarihi “Dünya Tüberküloz Günü” olarak kabul etmiştir.
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü tarafından konu ile ilgili yapılan açıklamada, 2017 yılında Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) yayınladığı raporda, 2016 yılında 10.4 milyon kişinin tüberküloz hastalığına yakalandığı ve 1.7 milyon kişinin ise tüberküloz nedeni ile hayatını kaybettiği belirtildi.
Tıp dilindeki adıyla tüberküloz, halk arasındaki adıyla Verem, kalıtsal değil bulaşıcı bir hastalıktır. Dünya genelinde dokuzuncu ölüm sebebi olan Tüberküloz, HIV/AIDS'ten daha ciddi tehdit oluşturan bir enfeksiyon olarak bilinmektedir.
DSÖ tarafından tüberküloz ile mücadelede hedeflenen stratejiye göre 2030 yılına gelindiğinde, 2015 yılına göre tüberküloza bağlı ölümlerde %90 azalma ve yeni tüberküloz vakası görülme oranında ise %80 azalma hedeflenmektedir.
Verem mikrobu, güneş görmeyen ortamlarda ve havada uzun süre canlı kalabilir. Güneşin ultraviyole ışınları verem mikrobunu kısa sürede öldürür. Verem, tedavi görmemiş veya düzenli tedavi görmeyen hastaların aksırma, öksürme ve konuşmaları sırasında havaya yayılan mikropların solunum yoluyla alınması ile yayılmaktadır. Tedavi olmayan dirençli bir hasta dirençli mikrop bulaştırır. Tedavi olmayan bir verem hastası her yıl yaklaşık 10-15 kişiyi enfekte eder.
Verem bulaşan kişilerin %5’i 1-2 yıl içinde verem hastası olur, %5’inde ise verem mikrobu vücutta sessiz olarak bekler. Vücut direncinin düştüğü durumlarda verem mikrobu çoğalarak verem hastalığına neden olur. 5 yaş altındaki çocuklar, yaşlılar, HIV enfeksiyonu olan kişiler, bağışıklığı baskılayan tedavi alan kişiler, silikoz, diyabetes mellitus, kronik böbrek yetmezliği, lösemi, lenfoma ya da kanser hastası olanlar, organ nakli olanlar, İdeal vücut ağırlığının %90’ından daha az kiloda olanlar, sigara içenler, ilaç bağımlılığı olanlar ve alkol kullananlar verem hastalığı açısından daha büyük risk altında bulunuyor.
Türkiye’de bütün sağlık kuruluşlarında tüberküloz hastalığının teşhis ve tedavisinin ücretsiz olarak yapıldığının altını çizen Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, tüberküloz ve dirençli tüberküloz hastalarının tedavisinde kullanılan ilaçların, Sağlık Bakanlığı tarafından temin edilerek ücretsiz olarak hastalara ulaştırıldığını belirtti. Tedavi süreci en az 6 ay süren bu hastalıkta düzenli ve eksiksiz ilaç kullanımı büyük önem taşıyor. İlaç tedavisine başladıktan 15-20 gün sonra bulaştırıcılık büyük oranda azalıyor. Tüberküloz tedavi edilebilir bir hastalıktır ve hastalar ilaçlarını düzenli kullandıklarında %90’nın üzerinde iyileşebilmektedir. Uygulanan tüberküloz tedavi programı ile Türkiye’de yeni tüberküloz hasta sayısının her yıl yaklaşık %6-7 oranında azaldığı görülmektedir.
Tüberküloz hastalarına erken tanı konması ve en kısa sürede tedaviye başlanması toplum sağlığı açısından en kritik noktadır. Bu nedenle iki-üç haftadan uzun süren öksürük, balgam, öksürükle kan tükürme, nefes darlığı, halsizlik, iştahsızlık, kilo kaybı, ateş, gece terlemesi şikâyetleri olan kişilerin bu açıdan kontrollerinin yapılabilmesi için en yakın sağlık kuruluşuna beklemeden müracaat etmesi gerekmektedir. Bu şikayetleri olan kişilere balgam örneklerinin mikroskop altında incelenmesi, balgam kültüründe verem mikrobunun üretilerek gösterilmesi ve akciğer grafisi çekilmesi sonucu verem tanısı koyulabilmektedir. Verem tanısı koyulan kişiler gibi yakınları da dikkatli bir şekilde takip edilmeli ve gerekli görülen durumlarda koruyucu tedavi uygulanmalıdır.
Verem hastalarının yakınları, özellikle aynı evde birlikte yaşayanlar mutlaka verem birimlerinde muayene olmalıdır. Hasta yakınlarının taramaları Verem Dispanserlerinde ücretsiz yapılmaktadır. Yakınmaları sorgulanır, Akciğer grafisi çekilir veya Tüberkülin deri testi (PPD) yapılır. Belirli aralarla kontroller tekrarlanmalıdır. Mikrop çıkaran hasta ile aynı evde yaşayanlara, özellikle 5 yaş altı çocuklara 6 ay süre ile koruyucu tedavi uygulanır. Bunu yanında toplumu verem gibi bir hastalıktan korunmanın en önemli yolu aşılamadır. BCG (Verem) aşısı özellikle çocukları verem hastalığından ve verem hastalığının ağır formlarından korur. Bu aşı, doğumdan sonra 2. ayını dolduran bebeklere yapılmaktadır.
*http://www.who.int/mediacentre/factsheets/fs310/en/
WHO 2017 Report
“ÇOCUKLAR SAĞLIKLI BESLENMENİN YANINDA VİTAMİNLERLE DE DESTEKLENMELİ”
Çocukların bedensel ve zihinsel gelişiminde önemli bir yere sahip olan beslenme, çocuklarda yaşam boyu sürecek beslenme alışkanlığının kazandırılmasına katkı sağlıyor. Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, vitamin takviyesinin düzenli ve sağlıklı beslenmeye verdiği desteğin önemine dikkat çekiyor.
Yaşam boyu sağlıklı kalabilmenin altın anahtarlarından biri yeterli ve dengeli beslenmekten geçiyor. Sağlıklı beslenme alışkanlığı, çocukluk yaşlarında kazandırılması gereken bir alışkanlık ve bireylerin hayat boyu yaşam kalitesini etkiliyor. Peki, çocuklarımız gerçekten “yeterli ve dengeli” beslenebiliyor mu? Yetersiz beslenme sağlıksız ve kalitesiz bir hayatı da beraberinde getiriyor mu? Abdi İbrahim Medikal Direktörü Dr. Murat Yaycı çocukluk dönemindeki beslenmenin önemini vurguluyor.
Genetik ve çevresel etkenlerin yanında beslenmenin de çocukların bilişsel ve fiziksel gelişimi açısından son derece önemli olduğuna dikkat çeken Yaycı, sağlıksız beslenme alışkanlığı olan çocuklarda besinlerden alınan enerji, protein, vitamin ve minerallerin yetersiz olduğuna dikkat çekiyor.
Yapılan birçok çalışma vitamin ve mineral takviyelerinin çocukların büyümesinde ve gelişmesinde katkı sağladığını gösteriyor. The Healthy Foundation’ın Mart 2002’de yayınlamış olduğu araştırma raporuna göre, multivitamin şurup kullanan çocuklarda %42 iştahta düzelme, %29 fiziksel olarak daha iyi hissetme, %32 hastalıklarda azalma ve %23 zihinsel performansta yükselme olduğu tespit edildi.
Çocukların karnını doyurmanın beslenme anlamına gelmediğini anlatan Yaycı, çocukların gün içinde beslenme piramidinde belirtilen tüm besin gruplarından dengeli bir şekilde beslenmesi gerektiğini belirtiyor. Abdi İbrahim Medikal Direktörü Dr. Murat Yaycı, annelere çocuklarının gelişimini takip etmelerini ve yetersiz beslenme durumunda ise mutlaka doktora danışarak besin takviyesinde bulunmalarını öneriyor.
Türkiye’nin beslenme karnesinin zayıf olduğunu belirten Dr. Yaycı, “Ürünlerimizi geliştirirken coğrafyamızın ihtiyaçlarını göz önünde bulunduruyoruz” dedi. Sektöründe lider olan Abdi İbrahim’in kaliteye verdiği önemden de bahsederken, ürünlerin geliştirilme aşamasından hammadde tedarikine, üretimden tüketiciye ulaşana kadar ki tüm süreçlerin titizlikle ve üstün kalite standartları ile yönetildiğini belirtiyor.
Çocukların enerjilerini karşılamak, sağlıklı büyüme ve gelişimlerini sürdürebilmeleri için YouPlus Kids Multivitamin ve Mineral, YouPlus Omega 3 Balık Yağı annelerin yardımına yetişiyor. Multivitamin ve mineral içeriği ile gün içinde yeterli ve dengeli beslenmeyen çocukların ihtiyaçlarını karşılamaya yardımcı olurken bağışıklık sisteminin de güçlenmesine yardımcı oluyor.
Çocukları yeterli ve dengeli beslenemeyen annelerin çok endişeli olduğu belirten Murat Yaycı sözlerini şöyle sürdürdü: “Bizler de annelerin bu endişelerini anlıyoruz ve çocuklarının büyümesine yardımcı olacak besin takviyeleri ile onların yanında oluyoruz. Multivitamin ve mineral içeriğimizi doğal besin ekstreleri ile zenginleştirdik, içerdiği havuç kökü ekstresi, muz ekstresi, kuşburnu ekstresi ve buğday tohumu ekstresi ile bağışıklık sisteminin güçlenmesine yardımcı oluyoruz. Gün içerisinde yeterli ve dengeli beslenmeyen çocukların ihtiyaçlarını karşılamaya yardımcı olmak için ideal içerikler ile geliştirdiğimiz besin takviyelerimiz annelerin en büyük yardımcısı.” Vitamin ve minerallerin vücutta üretilemediğini belirten Dr. Yaycı “Vitamin ve mineral ihtiyacımızı besinlerden karşılıyoruz, uzun süreli karşılayamadığımız durumlarda ise beslenmeye bağlı birçok kronik hastalığa zemin hazırlıyoruz” dedi.
Dr. Murat Yaycı Hakkında:
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunu olan Yaycı, 1990-1993 yılları arasında koruyucu hekimlik ile ilgilendi ve Halk Sağlığı alanında uzmanlaştı. 1994 yılında Abdi İbrahim bünyesine katılan Yaycı, 2013 yılından bu yana Abdi İbrahim’de medikal direktör olarak görevine devam etmektedir.
Abdi İbrahim Otsuka Medikal Direktörlüğü, 8 Mart Dünya Böbrek Günü’nde kadınların böbrek hastalığından daha çok etkilendiğine dikkat çekiyor. Erkeklere oranla kadınlarda daha sık görülen hastalık dünya nüfusunun %10’unu etkiliyor.
Abdi İbrahim Otsuka Medikal Direktörlüğü Dünya Kadınlar Günü ile aynı güne denk gelen Dünya Böbrek Günü nedeniyle küresel bir salgın halini alan ve önemli bir halk sağlığı sorunu olan kronik böbrek hastalığına dikkat çekti.
Dünyada erişkinlerin yaklaşık %10'unda böbrek hastalığı bulunduğuna değinen Abdi İbrahim Otsuka Medikal Direktörlüğü, kadınlarda böbrekleri etkileyen bazı kronik hastalıkların daha sık olduğunu ve kronik böbrek hastalıklarının kadınlarda daha sık görüldüğünü belirtti.
Önemli bir halk sağlığı sorunu olan kronik böbrek hastalığı nüfusun %10’unu etkiliyor ve erkeklere oranla kadınlarda daha sık görülüyor. Böbrek bağışlayan kadınların sayısı erkeklerden daha yüksek ancak böbrek nakli yapılan kadınların sayısı daha düşük.
Abdi İbrahim Otsuka Medikal Direktörlüğü’nden yapılan açıklamaya göre, diyaliz gereken 7-10 hastadan 1’inde olan polikistik böbrek hastalığı 400 ile 1000 doğumda bir görülen genetik bir hastalık. Otozomal dominant geçişli polikistik böbrek hastalığı, kadın ve erkeklerde eşit sıklıkta görülüyor. Bu hastalıkta böbrekte oluşan çok sayıda kist giderek büyüyerek sonunda böbreği tamamen kistlerden oluşan bir organa dönüştürüyor.
Polikistik böbrek hastaları öncelikle tuzsuz diyet yapmalıdır. Zamanla yüksek tansiyon gelişme olasılığı söz konusu olduğu için, hastaların az tuzlu diyete alışmaları yararlıdır. Böbrek yetersizliği riski kilolu bireylerde daha fazladır. Bu yüzden polikistik böbrek hastaları sıklıkla spor yapmalı, aşırı çay ve kahve tüketiminden uzak durmalıdır.
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü Nadir Görülen Hastalıklara Dikkat Çekiyor
TÜRKİYE’DE YAKLAŞIK 7 MİLYON KİŞİ NADİR HASTALIKLARLA MÜCADELE EDİYOR
Tüm dünyada nadir hastalıklar konusunda toplumda ve sağlık sektöründe farkındalığı ve bilgi düzeyini arttırmak, bu hastaların sorunlarına toplum ve karar verici otoriteler nezdinde dikkat çekmek için her yıl Şubat ayının son günü “Nadir Hastalıklar Günü” olarak kutlanıyor. Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü de erken yaşlanma olarak bilinen Progeria, Alveoler Proteinozis, ALS olarak bilinen Amyotrofik Lateral Skleroz, Primer Pulmoner Hipertansiyon, Guillain-Barré Sendromu, Poliarteritis Nodoza (PAN), AIDS, Hemofili A ve B, Von Willebrand Hastalığı, Lenfoma, Fenilketonüri, Kistik Fibrozis, Kas Distrofileri olarak bilinen kas erimesi hastalığı, çeşitli depo ve enzim hastalıkları ve tekrarlayan ateş sendromları gibi ülkeden ülkeye değişkenlik gösteren hastalıklara dikkat çekiyor.
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, her yıl Şubat ayının son gününün “Nadir Hastalıklar Günü” olarak kutlanması vesilesiyle ülkeden ülkeye değişik epidemiyolojik özellikler gösteren ve her ülke için önemli bir toplumsal sağlık sorunu oluşturan özel nitelikte tanı, tedavi ve izlem gerektiren hastalıklara dikkat çekiyor. Yapılan açıklamada Progeria, Alveoler Proteinozis, ALS olarak bilinen Amyotrofik Lateral Skleroz, Primer Pulmoner Hipertansiyon, Guillain-Barré Sendromu, Poliarteritis Nodoza (PAN), AIDS, Hemofili A ve B, Von Willebrand Hastalığı, Lenfoma, Fenilketonüri, Kistik Fibrozis, Kas Distrofileri olarak bilinen kas erimesi hastalığı, çeşitli depo ve enzim hastalıkları ve tekrarlayan ateş sendromları gibi ülkeden ülkeye değişkenlik gösteren bu hastalıkların ayrı olarak ele alınması gerektiği vurgulanıyor.
Toplumda görülme sıklığı 1/2000’ den az olan hastalıklar ‘’Nadir Hastalıklar’’ olarak kabul edilmektedir. Tüm dünyada 250-350 milyon insanı etkileyen yaklaşık 6 bin ila 8 bin arasında değişen nadir hastalık bulunuyor.
Türkiye’de yaklaşık 6 ila 7 milyon insanın nadir hastalıklara sahip olduğu biliniyor. Geçmişte nadir hastalıkların tanı, tetkik ve tedavi olanaklarının sınırlı olması dolayısıyla bu hastalıklar “yetim hastalıklar” olarak adlandırılıyordu. Sağlık profesyonelleri ile birlikte hastaların çabalarıyla kurulan dernekler, farklı ülkelerde bu hastalıkların farkındalığının artmasını sağladı. Günümüzde uluslararası düzeyde faaliyet gösteren, bu nadir hastalıkların tanı, tetkik ve tedavisine hız kazandıran, uluslararası pek çok hasta derneği mevcut.
Nadir hastalıklar herhangi bir veya genellikle birden fazla sistemi etkileyen oldukça heterojen bir grup. Hastalıkların yaklaşık yüzde 80’i genetik nedenlere bağlı iken, kalan yüzde 20’sinin nedeni ise çevresel ya da idiyopatik. Ciddi fiziksel ve mental bozukluklarla seyreden hastalıklar yaşam kalitesini olumsuz etkiler ve hastaların hayat beklentisi düşüktür. Nadir hastalıklardan etkilenen hastalar, aynı zamanda psikolojik, sosyal, ekonomik ve kültürel açıdan daha zayıf durumdadır.
Akraba evliliği nedeniyle genetik geçişli ve çekinik olarak kalıtılan birçok nadir hastalık Avrupa ve ABD’ye göre Türkiye’de daha çok görülüyor. Nadir hastalıklar için ilk zorluk teşhis aşamasında başlıyor. Nadir hastalıklara tanı konmasının güç olması nedeniyle, alanlarında uzmanlaşmış hekimlere, klinik merkezlere ve tanı laboratuvarlarına ihtiyaç bulunuyor. Bu hastalıkların tüm dünyada çok az sayıda insanda tanımlanmış olmasından dolayı, bu konuda deneyim sahibi hekim sayısı az.
NADİR HASTALIKLAR ARAŞTIRMA AĞI “ORPHANET”
Nadir Hastalıklar konusunda araştırma ağının geliştirilmesi büyük önem taşıyor. 2007 yılından bu yana Türkiye’den de erişimin olduğu Avrupa Komisyonu tarafından desteklenen, kar amacı gütmeyen, kurumsal ve uluslararası bir veri tabanı olan Orphanet, 6 ayrı dilde hizmet veriyor. Herkesin kullanımına açık olan Orphanet, nadir hastalıklar ve yetim ilaçlar üzerine büyük bir bilgi tabanı olmasının yanı sıra konusunda uzman hekim, klinik, laboratuvar, araştırmacı, hasta dernekleri ve ilaç sektörü üzerine geniş bir veri tabanı sunuyor.
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü Dünya Epilepsi Günü kapsamında sara hastalığı olarak da bilinen epilepsi hastalığına dikkat çekiyor. Direktörlük, beyindeki kontrolsüz elektriksel aktivite sonucu nöbetlerin neden olduğu anormal davranışların yanı sıra duyu ve farkındalık kaybına neden olabilen sinir sistemi hastalığı olan epilepsi nöbetinin herkeste görülebileceğini aktarıyor ve hekim kontrolünde düzenli ilaç kullanımıyla tedavi başarı şansının yüksek olduğunun altını çiziyor.
Dünyada 50 milyon, Türkiye’de ise yaklaşık 700 bin civarında epilepsi hastası olduğu tahmin edildiğini bildiren Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, epilepsi nöbetlerinin çeşitli şekillerde olabildiğini aktarıyor. Yapılan açıklamada; kimilerinde sadece dalma tarzında iken farklı bir kişide kasılma ve çırpınma tarzında hareketlerle giden bilinç kaybının da eşlik ettiği nöbetler görülebildiğine dikkat çekiliyor. Nöbet anında yaşananlar beyin aktivitesindeki değişikliğin nereden başladığına ve ne kadar hızla yayıldığına bağlı. Tek bir nöbet ile kişinin epilepsi hastası olduğunu söylemenin mümkün olmayacağı aktarılan açıklamada “Epilepsi bulaşıcı bir hastalık değildir. Özellikle epilepsinin bazı tipleri genetik olabilir. Epilepsinin tedavisi hastanın nöbet tipine göre değişir. Çoğu zaman ilaç tedavisi nöbet kontrolü için yeterli olur. Hekim kontrolünde düzenli ilaç kullanımıyla nöbetler kontrol altına alınabilirken ilaçla kontrol altına alınamayan nöbetlerde cerrahi tedavi uygulanabilir” deniliyor.
Epilepsi nöbeti geçiren biriyle karşılaşılması durumunda öncelikle sakin olunması ve hastanın yalnız bırakılmaması gerekiyor. Nöbet sırasında yapılması gerekenler ise şöyle;
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü aşağıdaki durumlardan herhangi biriyle karşılaşılması halinde ambulans çağırılmasının uygun olacağına dikkat çekiyor:
Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu ve Dünya Kanser Kontrol Örgütü (UICC), 4 Şubat Dünya Kanser Günü’nde hastalıkla ilgili farkındalık yaratmak amacıyla çeşitli etkinlikler düzenleyecek. Dünyanın birçok yerinde önemli ve tarihi noktalar mavi-turuncu renklere boyanacak. Projeye destek veren Abdi İbrahim de Maslak’ta bulunan Genel Müdürlük binası Abdi İbrahim Tower’ı 3 gün boyunca mavi ve turuncu renklerle ışıklandıracak. Türkiye Spor Yazarları Derneği de kanserle mücadelede fiziksel aktivitenin önemine dikkat çekmek amacıyla etkinliklerin önemli destekçilerinden biri. Bu kapsamda bazı basketbol, futbol ve voleybol takımları, 3 Şubat tarihinden itibaren sahaya ‘Kanseri de Yenebiliriz’ pankartıyla çıkacak.
Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu ile Dünya Kanser Kontrol Örgütü (UICC) her yıl olduğu gibi bu yıl da 4 Şubat Dünya Kanser Günü’nde çağın hastalığına karşı açılan savaşta tüm dünyayı bir araya getirerek mesaj veriyor. Dünya Kanser Günü kapsamında dünya çapında yapılan çeşitli etkinlikler Türkiye’de de düzenlenecek. Kanser hastalığına dikkat çekmek amacıyla, 4 Şubat Pazar günü İstanbul’da Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Galata Kulesi; Ankara’da Altındağ Belediyesi; Kayseri’de Saat Kulesi, Gevher Nesibe Şifaiye Medresesi; Antalya’da havuz ve parklar, alışveriş merkezi; Mersin’de tarihi taş bina, park ve bahçeler mavi ve turuncu renkte ışıklarla aydınlatılacak. Abdi İbrahim’in koşulsuz desteği ile düzenlenecek etkinlikler kapsamında Maslak’ta bulunan Abdi İbrahim Tower da 2-4 Şubat tarihleri arasında mavi ve turuncu renklere bürünecek.
Kanserle mücadelede kişilerin sağlıklı yaşam tercihleri önemli rol oynuyor. Türkiye Spor Yazarları Derneği de fiziksel aktivitenin önemine dikkat çekmek amacıyla etkinliklerin önemli destekçilerinden biri. Bu kapsamda bazı basketbol, futbol ve voleybol takımları, 3 Şubat tarihinden itibaren sahaya ‘Kanseri de Yenebiliriz’ pankartıyla çıkacak.
İnsanlığın en önemli ve zorlu mücadelelerinden biri olarak kabul edilen kanser hastalığı yüzünden araştırmalara göre dünyada yaklaşık 8.8 milyon insan hayatını kaybediyor, yaklaşık 4 milyonu 30-69 yaş arasındaki yetişkinlerden oluşuyor. Bu 4 milyon ölüm erken olarak kabul edilip önlenebilir kanserler arasında yer alıyor. 8.8 milyon ölümün %70’i orta ve düşük gelir düzeyindeki ülkelerde gerçekleşiyor.
Kansere Karşı “Yapabiliriz, Yapabilirim” Diyoruz
Dünya Kanser Sağlık Örgütü kanser konusunda farkındalık yaratarak ve eğitim vererek milyonlarca ölüm vakasının önüne geçmeyi hedefliyor. 4 Şubat Dünya Kanser Günü’nde dünyanın kansere karşı yapabileceği çok şey olduğuna inanarak kanseri yenmek için yapılacakları “Yapabiliriz, Yapabilirim” sloganı ile özetliyor. 160’dan fazla ülkede kanserle savaşanlar bu yılın ana teması olan sporu destekleyerek dünyaya mesaj veriyor.
Türkiye’nin en eski ve en köklü kanser sivil örgütü olan Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu, kanserle mücadelede doğru bilinen yanlışlardan kurtulmak, doğruların herkese ulaşmasını sağlamak, erken teşhis ve yaşam kalitesinin artmasına dikkat çekmek ve beraberinde mutlu bireylerin kanserle savaştan galip çıktıklarını hissettirmek için çalışmalarını sürdürüyor. Türkiye’de sigara kullanımı, obezite kontrolü, tuz tüketimi, fiziksel aktivite ve egzersizin teşvik edilmesi, kanser kayıtları ve kanser taramalarında başarılı programlar yürütülüyor.
1912’den bu yana iyileştirme yolculuğunu sürdüren Türk ilaç sektörünün lideri Abdi İbrahim’in Genç Yetenek Geliştirme Programı İksir’in başvuruları başladı. Yenilikçi ürün ve hizmetleri, cesur ve öncü girişimleriyle, dokunduğu hayatları iyileştirmek için tutkuyla çalışan Abdi İbrahim, ‘hayatı iyileştirmeye’ kariyerinden başlamak isteyen yetenekleri arıyor.
Bu yıl 2.’si hayata geçirilen Abdi İbrahim İksir Genç Yetenek Geliştirme Programı ile kariyerinde ilk ve en önemli adımı atacak yetenekleri, program sonunda, kariyerlerine yön verecek bir deneyim, fırsatlar ve hayatlarının işi bekliyor.
Abdi İbrahim İksir programıyla 2017 yılında 12 yeteneğin işe başladığını aktaran Abdi İbrahim İnsan Kaynakları Genel Müdür Yardımcısı Hakan Onel, programın yeteneklere iş hayatına başlarken ihtiyaç duydukları ‘İksir’i sunduğunu belirtti ve : “Hayatı iyileştirmek, sihirli dönüşümler yaratmak; yeni şeyler denemeyi, cesaret, tutku ve sorumlulukla her gün öğrenmeyi gerektirir. İksir programını bu cesarete ve yeteneğe sahip genç yetenekler için tasarladık” dedi.
15 Şubat tarihine kadar başvuruların alınacağı programa, üniversiteden lisans ya da lisansüstü programlarından son 2 yılda mezun olan ya da en geç Haziran 2018’de mezun olacak adaylar başvurabilecek.
Abdi İbrahim İksir programı başvurusu ve detaylı bilgi için:
http://www.toptalent.co/abdi-ibrahim-iksir
Abdi İbrahim Hakkında:
Türk ilaç sektörünün lideri Abdi İbrahim’in temelleri, iyileştirme yolculuğunu başlatan Eczacı Abdi İbrahim Bey tarafından 1912’de İstanbul’un Küçükmustafapaşa semtindeki küçük bir eczanede atılmıştır. 30’a yakın lisansörle çalışmasının yanı sıra kendi ürünlerini de geliştiren Abdi İbrahim, 180’i aşkın markası ve 350’den fazla ürünüyle, sektörün en geniş ürün portföyüne sahiptir.
Güçlü vizyonu ve dinamik yapısı ile Abdi İbrahim 2003 yılından bu yana Türk ilaç sektöründeki liderliğini sürdürmektedir. Bugün Türkiye dışında 9 ülkede kendi organizasyonel yapılanması ile faaliyet gösteren Abdi İbrahim, Avrupa Birliği ülkelerinden Kanada’ya, Kuzey Afrika’dan Asya’ya olmak üzere 50 ülkeye ihracat gerçekleştirmekte, 4.000 nitelikli çalışanıyla Türk ilaç sektöründe en yüksek istihdamı yaratmaktadır.
GÜÇLÜ BİR GRİPSAVAR: GÜNEY AFRİKA SARDUNYASI
GRİBİ DOĞAL YOLLARLA ATLATMAK MÜMKÜN
Soğuk havaların etkisi ile birlikte kış hastalıklarında da artış yaşanıyor. “Paçavra hastalığı” olarak bilinen grip kişiyi bir anda yatağa düşürüp yaşam kalitesini olumsuz etkileyebiliyor.
“Umckaloabo” adıyla da bilinen doğal kaynaklı Güney Afrika Sardunyası kökü sıvı ekstresinin, özellikle kış aylarında kendini gösteren gribe karşı mücadeledeki etkisi yapılan araştırmalarda kanıtlanmıştır.
Soğuk havaların yüzünü göstermeye başladığı şu günlerde nezle, grip, soğuk algınlığı gibi tüm üst solunum yolu enfeksiyonlarında artış gözleniyor. Soğuyan havalar, toplu taşıma araçlarında geçen zaman, aile bireylerinden birinin hasta olması gibi etkenler kış hastalıklarını beraberinde getiriyor ve grip bir kere aileye girdi mi herkese bulaşmadan çıkmıyor.
Uykusuzluk, yeme alışkanlığında ortaya çıkan değişikler, sigara dumanı soluma, havasız ortamlarda bulunma gibi unsurların tetiklediği grip belirtileri arasında kas ağrısı, burun akıntısı, boğaz ağrısı, öksürük ve burun tıkanıklığı görülüyor.
Özellikle salgınların yaşandığı dönemlerde doktora başvuranların yaklaşık %50’sine grip teşhisi konuluyor. Yetişkinler yılda 2 ila 5 kez bu hastalığa yakalanırken, okul çağındaki çocuklar ise yıl içinde yaklaşık 7 ila 10 kez soğuk algınlığı/ grip geçiriyor. Çalışan kişilerin hastalık nedeniyle aldıkları raporlar da iş kaybına neden olabiliyor.
Grip ilaçla 1 hafta ilaçsız 7 gün mü?
HAYIR! Gripseniz hızla iyileşmek mümkün…
Grip belirtilerinin ortaya çıkması ile ilk önce doğal tedavi yöntemlerine başvuruluyor; hastaların bir kısmı ise belirtilerin kendi kendine geçmesini bekliyor fakat kendi kendine geçmesini beklemek, bazen hastalğın süresinin uzamasına, hatta daha ciddi komplikasyonlara yol açabilir.
Gripseniz hastalığı çevrenize bulaştırmadan daha hızlı ve kolay atlatabilmek doğal kaynaklı tedavi ile mümkün! “Umckaloabo” adıyla da bilinen doğal kaynaklı Güney Afrika Sardunyası kökü sıvı ekstresinin, özellikle kış aylarında kendini gösteren gribe karşı mücadeledeki etkisi yapılan araştırmalarda kanıtlanmıştır.
Güney Afrika sardunyası antiviral özelliği ile kış aylarını kabusa çeviren gribe karşı hızlı & etkili bir tedavi yöntemi olarak biliniyor. Gribin yanı sıra akut bronşit, akut sinüzit, akut tonsillofarenjit’te de etkinliği klinik çalışmalarla kanıtlanmıştır.
1 yaşından itibaren güvenle kullanılabilen Güney Afrika Sardunyası, hem gribi tedavi ediyor, hem de hastalık esnasında bağışıklık sistemini destekleyerek hastalığı hızla atlatmayı sağlıyor. Üstelik Güney Afrika Sardunyası diğer ağrı kesici, ateş düşürücü gibi semptomatik ürünlere gereksinimi ve gereksiz antibiyotik kullanımını da azaltıyor.
Uluslararası dev bir Japon ilaç firması olan Otsuka tarafından psikiyatrik rahatsızlıkların tedavisinde kullanılmak üzere üretilen ve sindirilebilir sensöre sahip ilk dijital ilaç ABILIFY MYCITE, ABD Gıda ve İlaç İdaresi (FDA) tarafından onaylandı. Abdi İbrahim Otsuka Medikal Direktörlüğü yaptığı açıklamada, alanında dünyada çığır açan bu sistemin Türkiye’ye getirilmesi için de çalışmalarını sürdürdüklerinin altını çizdi.
ABILIFY MYCITE sistemi, ABILIFY MYCITE, giyilebilir MYCITE®Patch sensörü, MYCITE APP akıllı telefon uygulaması ve sağlık uzmanları için geliştirilen çevrimiçi portallardan oluşan sistem ABD Gıda ve İlaç İdaresi (FDA) tarafından onaylandı. Şizofreni, tip 1 bipolar bozukluk veya majör depresyon tanılı yetişkin hastaların bu yeni dijital ilaç sisteminden faydalanabileceğini belirten Abdi İbrahim Otsuka Medikal Direktörlüğü yaptığı açıklamada ilacın Türkiye’ye gelmesi için de çalışmalarını sürdürdüklerinin altını çizdi.
İlacın Alımına Dair Veriler Hasta Onayıyla Yakınlarına Aktarılıyor
İlacın alımına dair verileri kaydederek hasta ve sağlık uzmanına aktaran, hastanın hareket düzeyine dair bilgi toplayan sistem, hastanın bildirdiği dinlenme düzeyi ve ruh hali bilgilerini de hastanın onayıyla sağlık uzmanıyla, aile üyeleriyle ve bakım ekibiyle paylaşıyor. FDA onaylı ilk dijital ilaç olma özelliğine sahip sistem, zamana bağlı ilaç alımına dair objektif bilgiler sunarak ciddi ruhsal bozuklukları olan hastaları tedavi eden sağlık uzmanlarıyla işbirliğini güçlendirmeyi amaçlıyor.
Konuyla ilgili açıklama yapan Abdi İbrahim Otsuka Medikal Direktörlüğü; “FDA onaylı ABILIFY MYCITE, yetişkinlerde şizofreni tedavisinde, akut mani ve mikst atak tedavisinde, tip 1 bipolar bozukluk idame tedavisinde, lityum veya valproataek olarak ve majör depresif bozukluk tedavisinde ekleme tedavi olarak kullanılacak. Üretim aşamasında kum tanesi boyutundaki gıda bileşenleri içeren ve sindirim yoluyla vücuttan atılan IEM sensörü, mide sıvısıyla temas ettiğinde etkinleşerek MYCITE Patch adı verilen giyilebilir bir sensörle iletişime geçiyor. MYCITE Patch, tablet alım tarihinin ve saatinin yanı sıra hareket düzeyi gibi bazı verileri algılayıp kaydederken bu bilgileri ve tablet alım verilerini uyumlu bir mobil cihazdaki MYCITE APP uygulamasına aktarıyor. MYCITE APP uygulaması ile bireyler, ilaç alımlarını ve günlük hareket düzeylerini objektif olarak inceleyebiliyor, aynı zamanda ruh hali ve dinlenme durumu bilgilerini kaydedebiliyorlar. ”
Belirlenen aile üyeleri, bakım personeli ve sağlık uzmanının bireyin onayıyla zamana bağlı ilaç alım düzenlerini ekran aracılığıyla takip edebildiğini aktaran Abdi İbrahim Otsuka Medikal Direktörlüğü; “Ciddi ruhsal bozuklukların farmakolojik tedavisinde, hastanın ilaç kullanımını takip edip bilgi verecek sistematik bir yaklaşımın eksikliği yaşanıyordu. Ciddi ruhsal bozuklukları olan kişiler için tasarlanan sistem, hastanın günlük ilaç alımını kaydetmesine ve sağlık ekibi ile daha bilgili bir şekilde diyalog kurmasına izin veriyor. Bakım ekibinin hangi üyesinin veya üyelerinin, kendilerinin ilaç alımı, hareket düzeyi, bildirdikleri ruh hali ve dinlenme durumları hakkındaki bilgilere erişebileceğini uygulama üzerinden hastalar kendileri belirtiyor. Bireyle birlikte değerlendirilen bu bilgiler, daha açık bir diyalog imkanı sağlayarak tedavi işbirliğine katkı sağlıyor”.
Abdi İbrahim Otsuka, yaşamı tehdit eden ve en sık görülen kalıtsal böbrek hastalığı olan Polikistik böbrek hastalığının, böbrek nakli yapılan ya da diyaliz tedavisi alan her 10 kişiden 1’inde görüldüğüne dikkat çekiyor. Hasta ve hasta yakınları arasındaki iletişimi ve dayanışmayı güçlendirmenin yanı sıra, hastalık eğitimiyle yaşam kalitesinin korunmasını sağlamak amacıyla kurulan Polikistik Böbrek Hastaları Derneği bu kadar ciddi sonuçları olan bu hastalıkla ilgili olarak Türkiye’deki hastalarda farkındalığı artırmayı amaçlıyor.
Belirtilerin görüldüğü anda mutlaka doktora gidilmesi ve erken dönemde önlem alınması gerektiğini bildiren Abdi İbrahim Otsuka, kalıtımsal bir hastalık olan ve böbrek nakli yapılan ya da diyaliz tedavisi alan her 10 kişiden 1’inde görülen hastalıkta yüzde 2,5 oranında son dönem böbrek yetmezliği gelişimi söz konusu olduğuna vurgu yapıyor.
Bazı kişilerde, herhangi bir belirti veya işaret olmadan ve kişinin hasta olduğu bilinmeden, yıllar boyunca polikistik böbrek hastalığı bulunabilir. Yüksek tansiyon, karın büyümesi, idrarda kan, sırt veya yan ağrısı ya da böbrek taşları gibi polikistik böbrek hastalığı belirti ve işaretlerinin bazıları görüldüğü takdirde, bunların nedenini tespit etmek üzere doktora başvurulmalıdır. Birinci derece bir akrabada; ebeveyn, kardeş veya çocukta polikistik böbrek hastalığı varsa, bu hastalık için taramadan geçmenin artılarını ve eksilerini tartışmak üzere mutlaka doktora gidilmelidir.
Polikistik böbrek hastalığı, böbrekler dışında başka organlarda da kistler gelişmesine sebep olduğundan ve değişik sistemlere ait başka patolojiler de görülebileceğinden dolayı sistemik bir hastalık olarak kabul ediliyor.
Hasta ve hasta yakınları arasındaki iletişimi ve dayanışmayı güçlendirmenin yanı sıra, hastalık eğitimiyle yaşam kalitesinin korunmasını sağlamak amacıyla kurulan Polikistik Böbrek Hastaları Derneği bu kadar ciddi sonuçları olan bu hastalıkla ilgili olarak Türkiye’deki hastalarda farkındalığı artırmayı amaçlıyor.
Polikistik böbrek hastalığına dikkat çekmek için birçok çalışma gerçekleştiren Abdi İbrahim Otsuka’nın da destek verdiği Polikistik Böbrek Hastaları Derneği’nin web sitesi ve Facebook sayfası, hastaların dayanışması, hastalık ile ilgili bilgi alması ve paylaşılması amacıyla hizmet veriyor.
Detaylı bilgi için: http://pbhdernegi.com
ABDİ İBRAHİM’DE 6 YENİ DİREKTÖR ATAMASI
Uluslararası bir marka olma yolunda yenilikçi ürün ve hizmetleri, cesur ve öncü girişimleriyle dokunduğu hayatları iyileştirmek için çalışmalarını tutkuyla sürdüren Abdi İbrahim, 6 yeni direktör atamasıyla kadrosunu güçlendirmeye devam ediyor.
105 yıldır dokunduğu hayatları iyileştirmek için tutkuyla çalışan Türk ilaç sektörünün lideri Abdi İbrahim, yeni direktör atamalarıyla kadrosunu güçlendirmeye devam ediyor. 4 bine yakın çalışanıyla faaliyet gösteren Abdi İbrahim, 2018 yılında da yatırımlarına ve istihdama hız vererek büyüme hedefleri doğrultusunda emin adımlarla ilerliyor.
Abdi İbrahim çatısı altında gerçekleşen yeni atamalarla; AbdiMED Bölüm Direktörlüğü görevine Mustafa Güven, Abdi İbrahim Remede Pharma Tesis Direktörlüğü görevine Can Polat Teker, Üretim Planlama ve Lojistik Direktörlüğüne Aylin Erpak Kurtcu, Merkezi Sinir Sistemi I Bölüm Direktörlüğüne Bargu Erpi, Dermatoloji Grubu Bölüm Direktörlüğüne Hicran Demir ve Özel Uzmanlık Bölüm Direktörlüğüne ise Levent Burnak getirildi.
Mustafa Güven - AbdiMED Bölüm Direktörü
Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü’nden 1994 yılında mezun olduktan sonra, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Biyoteknoloji Bölümü’nde kanser genetiği üzerine yüksek lisans yapan Mustafa Güven kariyerine 1995 yılında DiaMED Diagnostic’te Ürün Sorumlusu olarak başladı. 1996 Yılında Onko&Koçsel İlaçlarında Tıbbi Temsilci olarak başlayan kariyerine sırasıyla Ürün Müdürü, Grup Müdürü, Pazarlama Müdürü ve Pazarlama ve Satış Müdürü olarak devam etti. 2003 yılı itibariyle Pierre Fabre Medicamet’in Türkiye ofisinin kurucusu olarak bir sene koordinatörlük yaptıktan sonra, 2012 yılına kadar Pierre Fabre İlaç A.Ş. Kurucu Genel Müdürü olarak çalıştı. 2012 yılında Pierre Fabre İlaç ve Dermokozmetik merkez ofislerinin birleşmesi sonrası, 31 Aralık 2016 tarihine kadar Pierre Fabre İlaç Genel Müdürü ve Merkez Destek Fonksiyonlar Genel Direktörü olarak görev yapan Güven, Abdi İbrahim bünyesine 18 Temmuz 2017 tarihinde AbdiMED Bölüm Direktörü olarak katıldı. Güven, temel tedavi, FTR, Ortopedi, Oftalmoloji, Diş hekimliği, Aile hekimliği, KBB ve OTC alanında çalışacak olan ekibi kurarak Direktörlük görevini icra etmeye başladı.
Can Polat Teker - Abdi İbrahim Remede Pharma Tesis Direktörü
2001 yılında Fatih Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü ve 2006 yılında Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Farmasötik Kimya Anabilimdalından mezun olan Can Polat Teker, aynı dalda doktorasına devam ediyor. 2002 yılında Pharma Vision’da Üretim Operatörü olarak başladığı kariyerine Abdi İbrahim’de 2003-2006 yıllarında Ar-Ge Uzmanı ve Ar-Ge Takım Lideri olarak devam etti. Novartis’te 2006-2010 yılları arasında Farmasötik Teknoloji Uzmanı ve Yalın Üretim Altı Sigma Kara Kuşak olarak, 2010-2012 yılları arasında Deva Holding’te Teknoloji Transferi Müdürü ve 2012’de yeniden Novartis’e katılarak 2012-2013 yılları arasında Novartis Singapur üretim tesisinde Üretim Bilimi ve Teknolojisi Müdürlüğü, 2013-2017 yılları arasında Novartis’in Sandoz Gebze 2 tesisinde Üretim Müdürü ve Üretim Bilimleri ve Teknolojisi Direktörü olarak görev yaptı. 2009 yılından bu yana Acıbadem Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü’nde İlaç Endüstrisinde Yönetim yüksek lisans programında öğretim üyeliği yapan Teker, 16 Ekim 2017 tarihinde Abdi İbrahim bünyesine yeniden katılarak Abdi İbrahim Remede Pharma Cezayir Üretim Tesisi Direktörü görevine atandı.
Aylin Erpak Kurtcu - Üretim Planlama ve Lojistik Direktörü
İstanbul Üniversitesi Kimya Mühendisliği Bölümü’nden mezun olduktan sonra, aynı üniversitede İşletme Fakültesi’nde MBA yüksek lisans programını tamamlayan Aylin Erpak Kurtcu, kariyerine 2003 yılında Abdi İbrahim’de Üretim Planlama Uzmanı olarak başladı. 2008-2014 yılları arasında Üretim Planlama Yöneticiliği ve 2014-2017 yılları arasında Üretim Planlama ve Depo Müdürü olarak görev yaptı. Aylin Erpak Kurtcu, 01 Ocak 2018 tarihi itibariyle Teknik Operasyonlar çatısı altında Global organizasyonlar ve AbdiBio tesislerinin sorumluluklarının eklenmesi ile birlikte Planlama ve Lojistik Faaliyetlerinden Sorumlu Direktör olarak atandı.
Bargu Erpi – Merkezi Sinir Sistemi I Bölüm Direktörü
Gazi Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi’nden mezun olan Bargu Erpi, kariyerine 2001 yılında Lundbeck’te tıbbi tanıtım temsilcisi olarak başladı. Erpi, sırasıyla ürün müdürlüğü ve uluslararası marka müdürlüğü görevlerinde bulundu. 2010 yılında Janssen’de ürün müdürü olarak görev alan Erpi, 2011-2015 yılları arasında GSK’da MSS, Solunum, Üroloji, Aşı ve Kritik Hastalıklar gruplarında farklı pazarlama ve satış görevlerde bulundu. Son olarak Teva’da sırasıyla portfolyo müdürlüğü ve ticari mükemmellik müdürlüğü görevlerini yerine getirdi. 19 Haziran 2017 tarihi itibariyle Abdi İbrahim bünyesine katılan Erpi, Merkezi Sinir Sistemi I Bölüm Direktörü olarak görev yapmaya başladı.
Hicran Demir – Dermatoloji Grubu Bölüm Direktörü
Hacettepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nden mezun olan Hicran Demir, İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde MBA yüksek lisansını tamamladı. Kariyerine 1999 yılında Med İlaç/TEVA da Ürün Müdürü olarak başlayan ve 2001 yılında Abdi İbrahim bünyesine katılan Hicran Demir, birçok farklı uzmanlık alanında Ürün Müdürü, Kıdemli Ürün Müdürü olarak görev aldı. Sonrasında Grup Müdürü, Tanıtım Müdürü ve Bölüm Müdürü olarak satış ve pazarlamada farklı kademelerde yöneticilik yapan Demir, 1 Aralık 2017’den itibaren, dermatoloji ve soğuk algınlığı alanında bölüm direktörü olarak atanarak görev yapmaya başladı.
Levent Burnak – Özel Uzmanlık Bölüm Direktörü
1995 yılında ODTÜ Biyoloji Bölümü’nden mezun olduktan sonra, ODTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü’nde Ekoloji üzerine yüksek lisans yapan Levent Burnak, kariyerine 1999 yılında Procter & Gamble’da Dış İlişkiler Bölümü’nde başladı. 2002 yılında ilaç sektörüne adım atan Burnak, Abdi İbrahim’de 2 yıl tıbbi tanıtım temsilcisi görevinin ardından, Schering-Plough İlaç firmasında sırasıyla Ürün Uzmanı, Medikal Danışman ve Ürün Müdürü olarak görev yaptı. 2012 yılında Abdi İbrahim’de Hepatoloji grubunun kuruluş aşamasında katılan Levent Burnak, sırasıyla Kıdemli Ürün Müdürü, Grup Müdürü ve Bölüm Müdürü olarak çalıştıktan sonra, 1 Aralık 2017 itibariyle Bölüm Direktörü olarak görev yapmaya başladı.
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, 26 Kasım Dünya Demir Eksikliği Günü’nde kansızlık ile ilgili uyarılarda bulunuyor. Kişilerin refah ve yaşam kalitesini önemli derecede etkileyen hastalık, dünya nüfusunun yüzde 30’unu etkiliyor.
Abdi İbrahim Medikal Direktörlüğü, Dünya Demir Eksikliği Günü’nde dünyada ve Türkiye’de sıkça rastlanan kansızlığa dikkat çekiyor.
Türk ilaç sektörünün lideri Abdi İbrahim ile Japonya’nın ilaç devi Otsuka’nın ortaklığında 2012 yılında kurulan Abdi İbrahim Otsuka, bu yıl 5. yaşını kutluyor. Şirketin genel merkezinde 24 Kasım 2017 tarihinde düzenlenen 5. yıl etkinliğinin onur konuğu Otsuka Pharmaceutical Başkanı İchiro Otsuka oldu. Abdi İbrahim Yönetim Kurulu Başkanı Nezih Barut, etkinlikte yaptığı konuşmada, iki ülke arasındaki ticari ilişkilerin gelişiminde ilaç sektörünün stratejik öneme sahip olduğunu belirterek, Abdi İbrahim Otsuka’nın Japonya ile köklü ticari ilişkilerin ve dostluğun en iyi örneği olduğunu söyledi.
Abdi İbrahim’in iyileştirme arzusu ile Otsuka’nın yenilikçi yüzünün bir araya gelerek her iki şirkete de önemli katkılar sağladığını belirten Barut, “Abdi İbrahim Otsuka, sadece iki farklı şirketin ortaklığı ile kurulmuş bir yapı değil, aynı zamanda iki farklı kültürün uyumunun da güzel bir örneğidir” dedi.
Abdi İbrahim ile süregelen başarılı işbirliğinin 5 yıldır güçlü bir ortaklık çatısı altında devam etmesinden duyduğu mutluluğu ifade eden Otsuka Pharmaceutical Başkanı İchiro Otsuka, “Anlaşma imzaladığımız 2012 yılında Abdi İbrahim 100 yaşını kutlamıştı; biz de 2021 yılında 100 yaşını kutlayacağız. Otsuka olarak, Abdi İbrahim ile birlikte Türk halkına sağlık hizmetlerinde katkıda bulunmaya, özenle çalışmaya devam edeceğiz” şeklinde konuştu.
Japonya’nın ilaç devi Otsuka ile Türk ilaç sektörünün lideri Abdi İbrahim ortaklığında kurulan Abdi İbrahim Otsuka, bu yıl 5. yaşını kutluyor. Bu vesile ile 24 Kasım 2017 tarihinde şirket genel merkezinde düzenlenen etkinliğe Otsuka Pharmaceutical Başkanı İchiro Otsuka, Abdi İbrahim Yönetim Kurulu Başkanı Nezih Barut, Otsuka Asya- Arap Bölgesi Müdürü Mikio Bando, Abdi İbrahim CEO’su Süha Taşpolatoğlu, Abdi İbrahim Otsuka Genel Müdürü Elif Elkin ile şirket çalışanları katıldı.
Otsuka ile yaklaşık 15 yıldır güven ilişkisi temeline dayanan ve güçlenerek büyüyen bir iş ortaklığı içinde olduklarını dile getiren Barut, "2003 yılında lisansörlük kapsamında başlayan ilişkilerimiz 2012 yılında ortaklığa dönüştü. Yüzde 50 ortaklık yapısıyla Abdi İbrahim Otsuka’yı kurduk. Abdi İbrahim Otsuka, Türkiye ilaç sektöründeki ilk ve tek Japon ortaklığıdır. Abdi İbrahim Otsuka, sadece iki farklı şirketin ortaklığı ile kurulmuş bir yapı değil, aynı zamanda iki farklı kültürün uyumunun da güzel bir örneği. Bu iki büyük firmanın ortaklığı ile kurulmuş olmanın elbette oldukça fazla avantajı var. Otsuka’nın misyonu, yenilikçi ürünleri ve deneyimli Ar-Ge’si ile 105 yıllık köklü geçmişe sahip Abdi İbrahim’in tecrübesi, vizyonu ve uzun yıllara dayanan başarı hikâyesi, Abdi İbrahim Otsuka’ya güç veren başlıca unsurlar arasında yer alıyor” dedi.
Otsuka’nın inovatif ürünlerini, Türkiye’deki tesislerinde yüksek kalite standartlarında ürettiklerini belirten Barut, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Bir yandan yerel üretime katkı sağlamaya devam ederken, diğer yandan çok önemli tedavi alanlarındaki ürünleri Türk tıbbının hizmetine sunuyoruz. Yalnızca Türkiye ile sınırlı kalmıyor; Cezayir, Tunus ve Singapur’a da bu ürünleri ihraç ediyoruz. 2023 yılında Türkiye’nin bir numaralı Japon ilaç firması olmayı hedefliyoruz.”
Ichiro Otsuka: "Bu iyi ilişkinin sonsuza dek sürmesini diliyorum”
Abdi İbrahim Otsuka’nın 5. yıldönümünü kutlayan Otsuka, Abdi İbrahim ile süregelen başarılı işbirliğinin beş yıldır güçlü bir ortaklık çatısı altında devam etmesinden duyduğu mutluluğu ifade etti.
Abdi İbrahim Otsuka’nın 5. yılını kutlamasından duyduğu mutluluğu dile getiren Otsuka, "2012 yılında 100 yaşını kutlayan Abdi İbrahim ve 2021 yılında 100 yaşını kutlayacak olan Otsuka olarak Türk halkına sağlık hizmetlerinde beraber katkıda bulunmaya, özenle çalışmaya devam edeceğiz. Bu iyi ilişkinin sonsuza dek sürmesini ve her iki şirketin dünyaya sağlık hizmeti vermeye devam etmesini diliyorum” dedi.
Elif Elkin: “Abdi İbrahim Otsuka olarak psikiyatri ve nefrolojide ilk akla gelen firma olmayı hedefliyoruz”
Abdi İbrahim Otsuka Genel Müdürü Elif Elkin ise yaptığı konuşmada, "Yaşama, keşfetmeye ve iyileştirmeye inanıyoruz. İyileştirme yolculuğumuzda, cesaret, tutku, sorumluluk ve yenilikçilik değerlerimiz doğrultusunda çalışmalarımızı tutkuyla sürdürüyoruz. Abdi İbrahim Otsuka olarak psikiyatri ve nefrolojide ilk akla gelen firma olmayı hedefliyoruz. Bu yolda da emin adımlarla ilerliyoruz” dedi.
Türkiye’den ihracat yaptıkları ülke sayısını artırma hedefi doğrultusunda çalışmalarını sürdürdüklerini ifade eden Elkin, “2018 yılında dirençli tüberküloz hastaları ve polikistik böbrek hastalığında dünyanın ilk ve tek tedavisi olan iki yeni ürünü daha Türk tıbbının hizmetine sunacağız” dedi.
ABD Gıda ve İlaç İdaresi FDA’nın Otsuka’nın ürettiği, vücutta dijital olarak takip edilebilen dünyanın ilk dijital ilaç sistemi ABILIFY MYCITE’e onay verdiğini dile getiren Elkin, "Bu başarıdan büyük gurur duyuyoruz. Bu onay sonrasında, ilaç sektöründe yepyeni bir dönemin başladığına hep birlikte tanık olacağız. Bu sistemi Türkiye’ye getirmek üzere çalışmalarımızı başlattık” şeklinde konuştu.
“İlacınızı Bilinçli Kullanın, Sağlığınızdan Olmayın”
Abdi İbrahim’in Akılcı İlaç Kullanımı Araştırması’nın 2.’si Sonuçlandı.
Türk ilaç sektörünün lideri Abdi İbrahim, halk sağlığı ve ülke ekonomisi açısından önem taşıyan bilinçsiz ilaç kullanımı konusunda toplumsal farkındalık düzeyini artırmak amacıyla başlattığı ‘Akılcı İlaç Kullanımı’ Kampanyasının ikinci araştırma sonuçlarını açıkladı. İlk araştırma sonuçlarını 2013 yılı sonunda kamuoyu ile paylaşan Abdi İbrahim, 2017 başında sonuçlanan, bağımsız araştırma şirketi FutureBright ile yaptığı ikinci araştırmasını da tüm Türkiye çapında 8.000 örneklem sayısı ve aynı metodoloji ile gerçekleştirdi.
Araştırmada evde ilaç saklama, son kullanma tarihinin kontrol edilmesi, danışmadan ilaç kullanımı, bir önceki tedaviden kalan ilaçların kullanımı, başkasına ilaç önerme, belirtilen zamanda kullanım, belirtilen dozda kullanım ve artan ilaçlara yönelik davranışlar olmak üzere 8 başlıkta çarpıcı sonuçlara dikkat çekiliyor. Araştırma sonuçları kapsamında İlaç Bilincini Geliştirme ve Akılcı İlaç Derneği ile bir araya gelen Abdi İbrahim, halka yönelik çeşitli aktivitelerle Ankara’da bir yıl boyunca sürecek olan ilk pilot projeyi hayata geçirecek. Dernek tarafından gerçekleştirilecek projelerin sembolü ise ilacın düşünülerek bilinçli bir şekilde alınması gerektiğini anımsatan düşünce balonu içerisindeki bir “beyin” olarak tasarlandı.
Abdi İbrahim, 100 kuruluş yıl dönümü olan 2012 yılında başlattığı ve o zamandan bu yana devam eden Akılcı İlaç Kullanımı Kampanyası’nın ikinci araştırma sonuçlarını açıkladı.
Akılcı İlaç Kullanımı projesinin 5. yılında tüm çalışanları projeye dahil ederek, Türk ilaç sektörünün bu konudaki en geniş kapsamlı araştırmasının altına bir kez daha imza atan Abdi İbrahim, ülkenin akılcı ilaç kullanımı bilinç haritasını ikinci kez gözler önüne serdi.
Abdi İbrahim’in İlaç Bilincini Geliştirme ve Akılcı İlaç Derneği ile birlikte yürüttüğü, “İlacınızı Bilinçli Kullanın, Sağlığınızdan Olmayın” sloganı ile başlayan kampanya ile bu konuda çeşitli aktiviteler ve sosyal medya aracılığıyla farkındalık yaratılması ve doğru ilaç kullanımı konusunda toplumun bilinçlendirilmesi hedefleniyor.
Abdi İbrahim Bilinçli İlaç Kullanımı için Bir Büyük Adım Daha Atarak Farkındalık Çalışmalarına Yenilerini Ekliyor
Bilinçsiz ilaç kullanımının, toplum sağlığını tehdit ettiğini ve Türkiye ekonomisi açısından önemli bir kayıp yarattığını belirten Abdi İbrahim CEO'su Dr. Süha Taşpolatoğlu, “100 yılı aşkın köklü geçmişimizden aldığımız güç ve Türk ilaç sektörünün lideri olmanın verdiği sorumluluk ile Akılcı İlaç Kampanyasını, Sağlık Bakanlığımızın başlattığı çalışmalara destek vermek üzere 2012 yılında hayata geçirdik. Kampanyamız kapsamında televizyon reklamlarımız, ilanlarımız, eczane broşürlerimiz ve sosyal medya içeriklerimizle farkındalığı artırıcı çalışmalar ortaya koyduk. Hayatı ve geleceği iyileştirme yolunda önemli adımlar atan Abdi İbrahim olarak toplumun sağlık konusunda bilinçlendirilmesi ve sağlıklı bir neslin yetişmesini sağlamak öncelikli görevimiz. Akılcı İlaç Kampanyası da bu sosyal sorumluluk anlayışımızın bir uzantısıdır” dedi.
Son yıllarda Türk halkının sağlık hizmetlerinden yararlanma imkanı ve bu hizmetlerden duyduğu memnuniyetin önemli ölçüde yükseldiğine dikkat çeken Taşpolatoğlu, Abdi İbrahim’in bilinçli ilaç kullanımı konusunda kamuoyunda farkındalık yaratmayı ve toplumu bilinçlendirmeyi asli sorumluluğu olarak gördüğünü belirtti; hekim, eczacı ve hastanın yanı sıra sektöre de bu konuda büyük görev düştüğünü söyledi.
“Ülkemizde bilinçli ilaç kullanımı konusunda henüz istediğimiz seviyede değiliz. Akılcı İlaç Kullanımına yönelik araştırmamız, ilaçların bilinçsiz kullanıldığını, doktor tarafından reçetelenmeden ve eczacı tarafından önerilmeden kendimize iyi geldiği için eşimize dostumuza rahatlıkla önerdiğimizi ortaya koymuştu. Hiçbir bilimsel dayanağı olmayan duyumlar ve öneriler doğrultusunda ilaç kullanılması ciddi bir halk sağlığı sorunu olarak karşımıza çıkmıştı. Ayrıca, ilaç kullanımının yarıda kesilmesi ve ilaç tedavisinin doktor yönlendirmesi olmadan bırakılması da tedaviyi aksatıcı davranışlar arasındaydı. Aynı zamanda ilaçları yanlış koşullarda sakladığımızı da görmüştük. İkinci araştırmamızın sonuçlarına baktığımızda bu alanlarda maalesef yeterli gelişimi gösteremediğimizi ve daha fazla üzerine eğilmemiz gereken önemli konular olduğunu görüyoruz” dedi.
Toplumsal alışkanlıkları ve davranış kalıplarını değiştirmenin çok fazla zaman ve çaba gerektirdiğini söyleyen Taşpolatoğlu, bu noktada Abdi İbrahim olarak, Akılcı İlaç Derneği ile el ele verdiklerini ve kamuoyuna yönelik Ankara’da bir yıl boyunca ilk pilot projeyi devam ettireceklerini açıkladı. “Gerek toplum sağlığı, gerekse ülke ekonomisi açısından büyük önem taşıyan bu konuyu sahiplenmeyi, sektör liderliğinin verdiği sorumluluğun onur verici bir görevi olarak kabul ediyoruz. Akılcı ilaç kullanımı konusunda çalışmalarıyla ülkemizin en önde gelen kuruluşu İlaç Bilincini Geliştirme ve Akılcı İlaç Derneği ile birlikte bu projeye imza atacak olmaktan gurur ve mutluluk duyuyoruz. Derneğin yaptığı çalışmaları biliyoruz, bu konuda ne kadar çaba harcandığının farkındayız ve bizzat tanığıyız. Dernek tarafında gerçekten büyük bir özveri ile kamu ve diğer paydaşlar bazında çalışmalar yürütülüyor. Sempozyumlar ve çalıştaylar düzenleniyor, hekim ve eczacılarla temas kuruluyor. Birlikte başlayacağımız projede ise bu kez daha çok halka yönelik etkinlikler gerçekleştirerek akılcı ilaç kullanımı konusunda farkındalık yaratmayı amaçlıyoruz” şeklinde konuştu.
16 Kasım Akılcı İlaç Farkındalık Günü Olacak
İlaç Bilincini Geliştirme ve Akılcı İlaç Derneği Başkanı Prof. Dr. İsmail Balık ise toplantıda yaptığı konuşmada, Akılcı İlaç Derneği’nin Türkiye’de ilaçların bireysel ve toplumsal düzeyde akılcı, sorumlu, uyumlu ve güvenli kullanım bilincini kazandırmayı hedeflediğini, bu